Ümit Yurtkuran

Ümit Yurtkuran

İçimizdeki sessiz ve ölümcül tehlike kronik inflamasyon (3) nedenleri…

*İnflamasyonu kronik hale getiren en önemli etkenlerden birisi "inflamatuar sitokinlerdir." İnflamasyonla birlikte salınmaya başlayan ve vücudumuza zarar verici kimyasal özellikleri olan "sitokinler" pek çok kronik veya dejeneratif hastalığa neden olabilirler.

Örnek olarak kalp ve damar hastalıkları, iltihabi sindirim sistemi hastalıkları, iltihabi eklem romatizmaları (artrit), metabolik hastalıklar, yüksek tansiyon, alzheimer, parkinson, demans, astım, bronşit, diyabet ve kanser gibi hastalıkları sayabiliriz.

*İnflamasyonun kronik hale getiren en önemli etkenlerden birisi de "serbest oksijen radikalleridir.” Normal şartlarda bir serbest radikal ortaya çıktığında bağışıklık sistemi tarafından hemen yok edilir. Ancak kronik inflamasyon serbest radikallerin kontrolden çıkmış bir yangın gibi vücudumuzda sürekli çoğalmasına neden olur.

Yazının Devamı

İçimizdeki sessiz ve ölümcül tehlike kronik inflamasyon nedir?

Çok eski çağlardan beri bilinen inflamasyon (enflamasyon) yangı veya "iltihaplanma" vücudumuzda herhangi bir şekilde meydana gelen tahrişe, ezilmeye, doku yaralanmasına, bakteriler veya virüsler gibi hastalık yapıcı bulaşıcı organizmalara veya yabancı maddelere (antijenlere) karşı "tüm vücudumuzun korunması amacıyla" hasarlı bölgenin izole edilmesi, iyileştirilmesi ve ortaya çıkacak enkazın temizlenmesi için "bağışıklık sistemimizin verdiği normal bir reaksiyondur."

Yaşadığımız yoğun stres, aşırı üzüntü, sürekli korku gibi nedenlerle ortaya çıkan semptomlar veya vücudumuzun herhangi bir yerine darbe aldığımızda, bileğimiz burkulduğunda, elimiz yandığında, bir yerimiz kesildiğinde veya herhangi bir yerimize bir cisim battığında hissettiğimiz ağrı, sıcaklık, kızarma, şişme ve iltihaplanma gibi göstergeler (akut inflamasyon belirtileri) vücudumuzun başlattığı inflamasyon sürecinin göstergeleridir.

Yani bağışıklık sistemi kontrolü altında gerçekleşen inflamasyon gayet doğal hissedilebilir, iyileştirici ve hayat kurtarıcıdır. Ancak inflamasyon süreklilik kazandığında yani kronikleştiğinde son derece tehlikelidir ve pek çok soruna yol açabilir. Aşırı kilo dahil dejeneratif ya da kronik denilen tüm hastalıklarda ki en etken faktörlerden birisidir ve daha pek çok hastalığın patolojik temelini oluşturmaktadır.

Yazının Devamı

Hastalıklara çözüm ararken aklınızda bulunsun!!!

Aylardır sosyal medya ve TV kanallarında (yoğun şekilde) “vitaminler mineraller ve vücudumuzda bulunması gereken mikro gıda eksiklikleri nedeniyle ortaya çıktığı iddia edilen hastalıklar hakkında” birçok paylaşımlar görüyorum. Hatta bazıları (insanımızın bilgisiz ve çaresiz oluşundan yararlanarak) o kadar ileri gidiyor ki; yaşayan herkesin korkulu rüyası “kanser nedeni olarak sadece B 17 vitamini eksikliğini göstermekte” tereddüt bile etmiyor.

Sosyal medya ile ilgilenen veya TV reklamları seyreden herkesin duyup - gördüğü gibi; “sadece iyot damlalarıyla, karbonatla veya A vitamini, C vitamini, D vitamini, çinko ya da kalsiyum gibi gıda takviyeleri ile birçok hastalığın tedavi edileceği iddia ediliyor.”

Yahut Dünya Sağlık Örgütünün izni ile (sadece hekimler ve kendi alanlarında uygulamak üzere diş hekimleri yetkili olmak üzere) 27 Ekim 2014 tarihinde resmi gazetede yayınlanan yönetmelik ile belirlenen “Fitoterapi (Bitkilerle Tedavi), Akupunktur, Kupa Terapi, Sülük Tedavisi, Hipnoz, Ozon Terapi, Mezoterapi, Apiterapi, Proloterapi, Osteopati, Refleksoloji, Homeopati, Kayropraktik, Larva Uygulaması, Müzik Terapi” gibi (GETAT) Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarının “her biri ile birçok hastalığın tedavi edileceği iddia edilmektedir.”

Yazının Devamı

Akleden Müslümanlardan olmak

Kur'an-ı Kerim'de;

“Başınıza gelen her türlü musibet kendi ellerinizle yaptıklarınız sonucudur.” (Şura suresi 30. ayet)

“İnsan için ancak kendi yaptıklarının karşılığı vardır.” (Necm suresi 39. ayet)

Yazının Devamı

Genetik hastalıklara mahkum değiliz…!!!

2003 yılında insan genom projesinin tamamlanmasıyla birlikte "Kanser dahil bütün hastalıkların baş sorumlularından biri olarak gösterilen genlerimizin 22.000 adet” civarında olduğu kabul edilmiştir.

2011 yılında yapılan bir başka araştırma sonucunda da “su piresinin 31.000 adet, muzun 36.000 adet geni olduğu kabul edilmiştir.”

Gen sayısı bizden daha fazla olan "hayvanlarda veya meyvelerde genetik hastalıklardan söz edilmezken" insanlarda neden bu kadar çok genetik hastalık (hem de garantili bir şekilde) var…(!)

Yazının Devamı

Lenf kanserine engel olabilirsiniz… (1)

Lenf sistemimizin çeşitli toksinlerle kirlenmesi, Lenf kanseri dahil olmak üzere pek çok hastalığın nedenlerinden biridir. Bu nedenle toksik maddelerden temizlenmesi sağlıklı kalabilmemiz açısından çok önemlidir.

Bu uygulamanın özellikle sonbaharda grip ve diğer bulaşıcı salgın hastalıklarının ortaya çıktığı dönemlerde yapılması vücudumuzun hastalıklara karşı direncini artıracaktır.

Gerekli Malzemeler:

Yazının Devamı

Lenf sistemi kanser olurmu…!

Lenf sistemi; lenf sıvısı, lenf düğümleri, lenf bezleri ve lenf damarlarından oluşan ve beyin hariç vücudun her bölgesinde var olan sistemin adıdır.

Lenf sistemi vücudumuzda bulunan asıl dolaşım sisteminden ayrı olarak ikinci bir dolaşım sistemi olarak kabul edilir. Ancak yapısal olarak tamamen farklıdır.

Dolaşım sisteminde olduğu gibi pompalama görevini üstlenecek ve belirli bir basınçta tutacak herhangi bir organ veya sistem yoktur. Bugüne kadar da bu dolaşımın nasıl gerçekleştiğine dair tam ve kesin bir bilgi tespit edilememiştir.

Yazının Devamı

Tüm insanlık öldürülüyor kimse farkında değil!!!

Dün Ankara’da yapılan “Filistin’e destek” mitingine katıldım. İklim şartlarının uygun olmamasına rağmen barış isteyen yaşlısıyla, genciyle kadınlı erkekli binlerce insan Anadolu Meydanı'nı caddelere taşacak kadar doldurmuştu.

İnsanlar İsrail tarafından en gelişmiş bombalarla acımasızca katledilen (şehit olan) yaklaşık 25.000 Filistinli için kızgınlıklarını ifade ederek ABD ve İsrail aleyhine sloganlar atıp tekbirler getirip psikolojik olarak rahatladı.

Birçoğu gayet samimi duygularla stresini attığı için (belki de) cebinde gezdirdiği (Yahudi malı) antidepresan veya tansiyon haplarını ihtiyaç hissetmediği için yutmadı.

Yazının Devamı

Genetik hastalık olur mu?

Günümüz de hastalıklar konusunda en çok suistimal edilen konu genlerimizdir. Modern (Ortadoks) tıbba göre kanserden kalp krizine, Parkinson dan psikolojik takıntılarımıza kadar tedavi edilemeyen hastalıkların neredeyse tamamından genlerimiz sorumlu tutulmaktadır…

Evet sağlığımız için genlerimiz çok önemlidir. Ancak onlar çok büyük bir yap bozun çok küçücük parçacıklarıdır ve kafalarına göre hareket edemezler. Tüm kainatta olduğu gibi insan vücudunda da her şey, tam bir ahenk içerisinde mutlak bir düzene göre olur.

İnsan vücudunda kabaca 100 trilyon hücre vardır. Bu hücrelerin her birinde imalat hatları, atık değerlendirme tesisleri, enerji üretim santralleri ve daha birçok tesisin yanında çekirdeği ve çekirdek içerinde de bütün hayat programlarımızın yüklü olduğu DNA’sı vardır.

Yazının Devamı

Kanser dahil birçok hastalığın nedeni uykusuzluk (5)

Sağlığımız için vücudumuzun ihtiyacını karşılayacak sürede iyi uyku, sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite kadar önemlidir. Bu nedenle sebebi ne olursa olsun aşağıdaki kuralları dikkate alarak, bir şekilde yeteri kadar uyumak için elimizden geleni yapmamızda fayda var…

*Yatma ve uyanma saatlerini (tatil günleri de dahil olmak üzere) mümkün olduğu kadar aynı tutmaya çalışın. Gece kaçta yatarsanız yatın, sabah aynı saatte kalkmaya çalışın.

* Gündüz çok hafif kestirmelerin dışında uzun süreli uyumayın. *”Yuttuğunuz kimyasal hapların” uykusuzluğa neden olup olmadığını anlamak için prospektüslerini okuyun ve ona göre kullanın.

Yazının Devamı

Kanser dahil birçok hastalığın nedeni uykusuzluk! (4)

*Uykusuzluk insanı sürekli olumsuz düşünmeye sevk ederek beyin hücrelerini öldürür. Birçok farklı araştırma uykusuzluğun beyin hücrelerini öldürdüğünü ispatlamıştır. Fareler üzerinde yapılan güncel bir çalışmada uzun süreli uykusuz kalan farelerin beyin hücrelerinin %25’inin öldüğü görülmüştür.

“Uykusuzluğun beynimiz için bu kadar kötü olmasının nedeni, tekrar tekrar negatif düşünceleri tetiklemesidir. Uykusuz olduğumuz zaman olumsuz düşüncelere daha çok sahip oluyoruz ve onların arasında sıkışıyoruz.” Prof Dr. Daniel Freeman-Oxford Üniversitesi Psikoloji Bölümü

*Birçok araştırmada zihinsel rahatsızlıklarla uykusuzluk hastalığı (insomnia) arasında yakın bir ilişki olduğu görülmüştür. Uykulu halde araç kullanmak sarhoş araç kullanmaktan daha tehlikelidir. Bu iki durumda uykulu sürücünün bilinci daha düşük seviyededir.

Yazının Devamı

Kanser dahil birçok hastalığın nedeni uykusuzluk! (3) nedenleri ve sonuçları

-Geç vakitte yenilen ağır yemekler, tatlılar, içilen asitli içecekler veya çeşitli bahanelerle yenilen abur cuburlar uykusuzluğu tetikler. (Gece sık idrara çıkmak sadece prostat nedeniyle olmaz. Özellikle akşam yenilen tatlılar ve karbonhidratlar idrar sıklığının önemli nedenleri arasındadır.)

-Alkol ve sigara kullanımı. Tütün ürünlerindeki nikotin uykuyu etkileyebilecek başka bir uyarıcıdır. Alkol uykuya dalmaya yardımcı olabilir ancak daha derin uyku aşamalarını önler ve genellikle gece yarısı uyanmaya neden olur.

-Kahve, çay ve kola gibi kafein içeren (uyarıcı etkiye sahip) içeceklerin fazla tüketilmesi. Kafeinli içecekler uyarıcı etkiye sahiptirler. Bu tip içecekleri akşam veya geç saatlerde tüketmek uykuya dalmayı zorlaştırır.

Yazının Devamı

Kanser dahil birçok hastalığın nedeni uykusuzluk!.. (2)

Uykuya dalamama, sık sık uyku bölünmesi, gecenin bir yarısı uyanıp tekrar uykuya dalamamak ya da yastığı görür görmez uykuya dalma halleri uyku bozukluğu olarak kabul edilir.

Uykusuzluk; toplam uyuma saati olarak değil yeterli süre ve kalitede uyku uyuyamayarak uyandığımızda dinlenmiş olarak kalkmama halidir. Uykusuzluk hem fiziksel hem de ruhsal olarak sağlığımızı tehdit eden en büyük sorunlardan birisidir.

Yeterince derin ve dinlendirici uyku uyuyamayan insanlar hastalıklara karşı daha dayanıksız olurlar ve bu durum çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Uykusuzluk alışkanlık haline dönüştüğünde, kimyasal ve hormon dengemiz bozulur.

Yazının Devamı

Kanser dahil birçok hastalığın nedeni uykusuzluk!..

İnsan hayatının vazgeçilmez ihtiyaçları arasında yer alan ve her gün yaşadığımız uyku; “tüm vücut sistemlerinin pasifleşip dinlendiği basit bir bilinçsizlik süreci değildir.”

Bilinenin aksine “uyku beynimizin günün verilerini organize ettiği, tüm bilgileri yerli yerine oturttuğu, gereksiz bilgilerin silindiği vücudumuzun genel olarak tamir ve yenilenme sürecine girdiği çok karmaşık hayati ve mucizevi bir süreçtir.”

Bu süreç; vücudumuzda bulunan (normal şartlarda) “24 saat dilimine göre ayarlı, günlük uyku ile uyanıklık döngüsünü kontrol eden ve sirkadiyen ritim adı verilen biyolojik saat tarafından kontrol edilir.”

Yazının Devamı

Cildimizden aldığımız toksinler sindirim yoluyla aldıklarımızdan daha tehlikeli… (3)

Eğer biraz emek verir araştırırsanız, içi kimyasal katkı maddeleriyle (toksinlerle) dolu hazır kişisel bakım ürünleri kullanmak yerine, pek çoğunu özellikle cildiniz için kullanacağınız besleyici, koruyucu, nemlendirici, gerginleştirerek kırışıklıkları azaltıcı bitkisel yağları veya kremleri evde kendiniz rahatlıkla yapabilirsiniz.

Hayır ben uğraşamam her şey elimin altında hazır olması gerekir derseniz, en azından kimyasal veya sentetik malzemelerle üretilen kişisel bakım ürünlerinin kullanım miktarını asgariye indirerek veya detoks programlarını öğrenip sık sık uygulayarak zararını azaltmanızda yarar var derim.

Günlük kullandığımız kişisel bakım ürünleri arasında toksiklik açısından "diş macunlarının özel bir yeri vardır." Çünkü ağzımızdaki mukus zarları fazlasıyla geçirgendir. Sıradan bir diş macununda ise florid (kurşundan çok daha ağır, arsenikten daha etkili bir toksindir), sentetik temizlik maddeleri, suni renklendiriciler, tatlandırıcılar ve çeşitli aromalar gibi sayısız toksik katkı maddesi bulunur.

Yazının Devamı

Cildimizden aldığımız toksinler ağız yoluyla aldıklarımızdan daha tehlikeli… (2)

Örneğin güzel koku için kullanılan sentetik malzemelerin pek çoğu nörotoksik ve kanserojendir. Formaldehit koruyucu ve renklendiriciler adı altında kullanılan katkı maddeleri “metil, etil, propil, butil ve sodyum benzoat gibi çeşitli parabenler içerir." Bu kimyasallar ise "sperm kalitesinin bozulmasından cilt kanserine kadar" birçok hastalık için zemin hazırlar.

Koruyucu madde olarak kullanılan, "parabenlerin" kimyasal yapısı östrojen hormonuna benzer. Kadın vücudunda biriken parabenler östrojen hormonu gibi davranıp, üreme organlarında bozukluklara, göğüs kanserine, endometriozise (genç kadınlarda genellikle rahim ve yumurtalık bölgelerinde görülen ve çok şiddetli ağrı ve kanamalara neden olan lezyonlar) çikolata kistlerine, kısırlığa ve doğum kusurlarına neden olabilmektedir.

Erkek vücudunda biriken parabenler ise spermlerin sakatlanıp ölmesine, prostat kanserine ve nadiren de olsa üreme bölgelerinde endometriozise (üreme bölgelerinde görülen lezyonlar) neden olmaktadır. Ayrıca bu kimyasal maddelerin özellikle cildimiz üzerinde yıkıcı bir etkisi vardır. Deride kızarıklık, şişlik, kaşıntı gibi görünen cilt rahatsızlıklarına neden olduğu gibi cildin alt katmanlarını da güneş yanığından daha fazla hasara uğratırlar.

Yazının Devamı

Cildimizden aldığımız toksinler ağız yoluyla aldıklarımızdan daha tehlikeli (1)

Cildimiz; dışardan gelecek virüsler, bakteriler, mantarlar gibi çeşitli mikroplara karşı koruma sağlanması için asit - alkali (PH) değeri dört - dört buçuk olacak şekilde yaratılmıştır. Aynı zamanda belirli moleküllerin kolayca girip çıkmasını sağlayacak şekilde geçirgen bir yapıya da sahiptir. Bu sayede zararlı güneş ışınlarına karşı korunmak için antioksidanların cilde nüfuz etmesine ve ter bezleri aracılığı ile toksinlerin dışarı atılmasına imkan sağlar.

Ancak bu kolay geçiş çevresel ya da kendi kullandığımız temizlik malzemesi ile kişisel bakım ürünleri yoluyla temas ettiğimiz toksinlerin de tersinden kana geçişini kolaylaştırır. Ağız yoluyla aldığımız toksinler “detoks sistemimiz sayesinde yoğun bir temizliğe tabi tutulurken, cilt yoluyla aldığımız toksinler doğrudan kana karışır.”

Günümüzde yoğun bir şekilde kullanılan kişisel bakım ürünleri, vücudumuz için “cilt ve mukuslar aracılığı ile emilerek büyük toksik kaynaklarını oluşturur.” Cildimiz yapısı gereği, kişisel bakım ürünlerinde bulunan kimyasalları kolayca emer. Özellikle uzun süre ciltte kalan makyaj malzemeleri çok tehlikelidir. Çünkü bunlar çoğunlukla “cildimizin hücre yapısına zarar vererek hücre yenilenmesini engeller ve cildin yaşlanmasına neden olur.

Yazının Devamı

Antidepresan kullanan ve yakınlarının dikkatine… (4)

Burada “stres kaynağına tepki veriş biçimimiz, stresin kendisinden çok daha fazla önemlidir. Çünkü irademizi kullanıp çok kısa bir süre sabredip sinirlerimize hakim olabilirsek hem sağlığımıza zarar vermemiş hem de bir ömür boyu pişman olacağımız bir çok olayın önüne geçmiş oluruz. Hastalıkların bile başlangıcı ve gidişatı bir insanın stresle baş etme becerisine ve düşüncelerine güçlü bir şekilde bağlıdır.

İşte bu nedenlerle psikolojimizi bozacak, stres kaynağı diyebileceğimiz en basitinden en ağırına kadar birçok olay karşısında “stres yönetimini öğrenip” irademizi kullanıp sabrımızı artırarak, stres kimyasallarının vücudumuza vereceği her türlü zararı minimum seviyede tutabilmek ya da zararsız hale getirmek zorundayız.

Stresi ya da stresin zararlarını azaltabilmek için ibadet, dua, yeni meşguliyet alanları geliştirmek, yeni dostluklar edinerek sosyalliğin artırılması, psikolojik danışmanlık, meditasyon, terapi, yogo, çeşitli egzersizler, doğa yürüyüşleri, kendi kendine telkin, stres nedenlerini paylaşmak, günlük tutmak, sosyal destek gibi birçok etkili metot vardır.

Yazının Devamı

Antidepresan kullanan ve yakınlarının dikkatine… (2)

Malumunuz tüm insanlık, özellikle halkı Müslüman olan ülkeler olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Eğer Gazze’de katliam yapan Siyonist çetelerin dünyanın geleceği ile ilgili olarak kurdukları hayalleri gerçekleştirme çabaları, Filistin’de katliam yaparken gösterdikleri tempoda devam ederse önümüzdeki günler çok daha zor geçecek gibi. Elinizde fırsat varken “bir gün birileri tarafından bıraktırılmak zorunda kalmadan, antidepresan denen bu kimyasal hapları yutmak yerine kademeli olarak hayatınızdan çıkarmaya çalışın…

Diğer hormonal haplar gibi anti depresanlarda aniden bırakılmaması gereken haplardır. Birden bırakılırsa (uyuşturucu yoksunluğu gibi) yoksunluk belirtileri ortaya çıkar ve baş dönmesi, denge bozukluğu, yorgunluk, baş ağrısı, depresyon ve aşırı sinirlilik gibi yan etkiler görülebilir. Bu nedenle 4 - 5 hafta gibi bir sürede azaltılarak bırakılmalıdır. (Yutulan hapların dozajına göre bu süre daha da uzayabilir.)

Haklı olarak “tamam bırakalım da yerine ne kullanalım veya bu problemi nasıl çözelim” gibi bir soru aklınızdan geçiyor olabilir. Bu sorunun cevabını verebilmek için de kısaca “insan neden sinirlenir, vücudumuz nasıl etkilenir, zararları nelerdir gibi” gibi başka soruların da cevabını öğrenmemiz gerekir.

Yazının Devamı

Antidepresan kullanan ve yakınlarının dikkatine…

Normal şartlarda her insan haklı olarak mutlu olmak ve mutlu ortamlarda bulunmak istiyor. Ancak herhangi bir nedenle strese girip kendini mutsuz hissedenler hemen antidepresan kullanımına yönlendiriliyor ve neticede “antidepresan kullanan insan sayımız sürekli artıyor. 2022 yılında yutulan antidepresan hap miktarı 62 milyon kutu…"

Halbuki büyükşehirlerde yaşamanın en zor yanı olan “cehalet, yalnızlık, siyaset, ticaret, zamlar, trafik ve benzeri daha birçok nedenlerle psikolojisi bozulan, strese giren, kendini mutsuz hisseden insanlara “stres yönetimini öğretmek” yerine yaşlı genç demeden “ruh sağlığını korumak gibi çok gösterişli” bir gerekçe ile “antidepresan kullanımının tavsiye edilip reçete edilmesi” mutlu insan sayısını artırmadığı gibi “toplumun temeline bomba döşemekten farklı bir şey değil...”

Eğer antidepresanlar kullananı mutlu etseydi, Birleşmiş Milletlerin 149 ülke arasında yaptığı değerlendirmeyle belirlediği “Dünya Mutluluk Endeksi'nde” 2020 yılında 93. sırada olan Türkiye, 2022 yılında 104. sıraya gerilemezdi…

Yazının Devamı

Antidepresan kullanan ve yakınlarının dikkatine…

Normal şartlarda her insan haklı olarak mutlu olmak ve mutlu ortamlarda bulunmak istiyor. Ancak herhangi bir nedenle strese girip kendini mutsuz hissedenler hemen antidepresan kullanımına yönlendiriliyor ve neticede “antidepresan kullanan insan sayımız sürekli artıyor. 2022 yılında yutulan antidepresan hap miktarı 62 milyon kutu…"

Halbuki büyükşehirlerde yaşamanın en zor yanı olan “cehalet, yalnızlık, siyaset, ticaret, zamlar, trafik ve benzeri daha birçok nedenlerle psikolojisi bozulan, strese giren, kendini mutsuz hisseden insanlara “stres yönetimini öğretmek” yerine yaşlı genç demeden “ruh sağlığını korumak gibi çok gösterişli” bir gerekçe ile “antidepresan kullanımının tavsiye edilip reçete edilmesi” mutlu insan sayısını artırmadığı gibi “toplumun temeline bomba döşemekten farklı bir şey değil...”

Eğer antidepresanlar kullananı mutlu etseydi, Birleşmiş Milletlerin 149 ülke arasında yaptığı değerlendirmeyle belirlediği “Dünya Mutluluk Endeksi'nde” 2020 yılında 93. sırada olan Türkiye, 2022 yılında 104. sıraya gerilemezdi… “Kullanan milyonlarca insanın kimyasal hapı yutup sakin görünerek sahte yüz ifadeleri ile aramızda dolaşıyor” olmasından başka hiçbir faydası olmayan antidepresanların (insanımızın prospektüs okuma gibi bir alışkanlığı olmadığı için) prospektüste yazılan (yazılmayanlar hariç) yan etkilerinin bazılarını sıralamak istiyorum.

Yazının Devamı

Mikroplar dahil yaratılmış herşeyin bir enerjisi var

Bilimsel olarak kesinleşen bilgilere göre her şeyin kendine has bir frekansı olduğu gibi insan vücudunun ve her hücresinin de kendine has doğal bir frekansı vardır. Aynı şekilde her bakterinin, her virüsün ve her hastalığın da doğal bir frekansı vardır.

Sadece maddi/fiziksel varlıkların değil duyguların, düşüncelerin, ilişkilerin, isteklerin, okuduğumuz kitapların, topladığımız dokümanların, izlediğimiz haberlerin, filmlerin toplumsal konuların ve yaşadığımız stres yoğunluğunun da bir frekansı vardır.

Eğer hasta olan organlarımızı oluşturan hücrelerimizin (düşük olan frekansını) kendi doğal frekansına yükseltmek mümkün olabilirse, tüm vücudumuzu sağlığına kavuşturmamız da mümkündür.

Yazının Devamı

Bu da benim Siyonist ürünleri boykot teklifim…

İsrail, Filistinlilere 75 yıldır yaptığı zulmü iyice abartıp, dünyanın gözüne sokarcasına hiç saklamadan (kadın - erkek, yaşlı - genç, bebek - çocuk demeden) aleni olarak katliam yapmaya başlayınca bizim Müslümanlar "Yahudi ürünlerini boykot!” çağrısı yapmaya başladı.

Bu çağrılar bana çocukluğumuzdaki yerli malı haftalarını hatırlattı. "Washington portakalının en iyi portakal, papaz eriğinin en iyi erik" olduğunu(!) o zamanlar öğrenmiştik... Yani kendi öğretmenimiz bize “Erik üzerinden papaz reklamı yaparken, portakal üzerinden ABD reklamı yaparken” memlekete hizmet ettiğini sanıyordu...

Bana göre bugünkü boykotlardaki durumda çok farklı değil. Çünkü sahibi ya da (gizli) büyük ortağı Siyonist olan firmalar, hayatımızı ilgilendiren her alanda iliklerimize kadar işlemiş durumda. Yerli sandığımız sayısız markanın bile en az %90'ı onların kontrolünde…

Yazının Devamı

Buda benim cuma mesajım...

Ey millet!

Son bir haftada Filistinlilere çoluk çocuk demeden fosfor bombaları ile soykırım uygulayan, işkence edip öldürmekle hırsını alamadığı için cesedinin üzerine işeyerek kendini tatmin etmeye çalışan Siyonist kafayla...

Bizlere iyilik olsun diye modernizmi (şehir hayatını) dayatan, hasta olmamamız için (özellikle çocuklarımızı) zorla aşılatan, hasta olduğumuzda iyileşelim diye (DSÖ nün hazırladığı protokol doğrultusunda) kimyasal hapları ilaç diye yutturan, ortam hijyenik olsun diye her yerimizi, her şeyimizi (çamaşır suyu gibi) kimyasallarla zehirleyen kısaca hayatımızın her alanında saymakla bitiremeyeceğimiz kimyasallarla içimizi dışımızı zehirle (toksinlerle) dolduran büyük holdinglerin sahibi olan Siyonisler aynı kafa.

Yazının Devamı