Süreyya Terzioğlu

Süreyya Terzioğlu

Suriye Esad'tan kurtuldu!

Suriye'de kan ve gözyaşının hakim olduğu 13 yıl devam eden iç savaşın ardından yeni bir döneme giriliyor. Uzun zamandır gündemi oluşturan muhalif grupların işgalleri son halini almaya başladı. Humus’un ardından Şam'a da girildi.

Beşer Esad ise Şam'dan ayrılmış görünüyor ama nerede olduğu hakkında bilgi paylaşılmıyor. Suriye Ordu Komutanlığının, Esat rejiminin düştüğünü subaylarına iletmesinin ardından, Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el Celale, sanki başka bir seçeneği varmış gibi “Evimdeyim hükümeti devirme konusunda destek vereceğim, devlet kurumlarının korunması çağrısı yapıyorum, halkın seçeceği herhangi bir yönetimle iş birliğine hazırım.” dedi.

Şam'a gelen Suriyeli muhalifler, Esad rejimini devirdiklerini ve artık Şam'ı Esad’tan kurtardıklarını duyurdu. Yurt dışındaki Suriyelilere seslenen muhalifler, Özgür Suriye'ye geri dönmeleri çağrısında bulundu. Muhalifler, Suriyelilere işkence ve ağır muamelelerde bulunulduğu bilinen mahkumları serbest bıraktıktan sonra tüm mahkumları da serbest bırakılacaklarını duyurdu. Suriye’de süregelen onlarca yıllık zulüm ve baskının kırılmasının ardından Suriye için yeni bir döneme geçildi....

Yazının Devamı

Şiddet ve Şiddetle Mücadele Çalıştayı

Geçen hafta 16-17 Kasım tarihlerinde çok kıymetli isimlerin olduğu şiddetin önlenmesi için neler yapılabilir diye kafa yoranların, bir araya gelen koca yüreklerin emeğiyle bir çalıştay yaptık.

Çalıştay İYİ Parti Kadın, Aile ve sosyal Hizmetler Başkanı Kevser Ofluoğlu'nun önderliğinde, çok kıymetli bilim insanları, avukatları, sosyal hizmet uzmanları, sosyologlar, psikologlar ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan isimlerden oluştu. Yoğun bir emeğe ve özveriye dönüşmesi çok anlamlıydı.

Çalıştayın düzenleme kurulunda, Kadın Aile ve Sosyal Hizmetler Başkanı Kevser Ofluoğlu, Fehmi Bulut, Derya Doğan, Mahmut Gürçağlar, Ayşe Odabaşı, Ferda Cantürk, Burcu Kıymaz, Esin Çağlayanlar, Derya Topal, Fehmi Kılıç, Mehmet Bağçecik, Muazzez Öztürk, Nuran Gürçağlar, Sıla Öztürk, Osman Yalçın, Begüm Durutürk Erol, Şeyda Nur Ergün, Aslı Dallı, Pınar İzgü…

Yazının Devamı

Dünyada ve Türkiye'de Atatürk

Güzel ülkemizi düşman işgalinden kurtarmış Mustafa Kemal Atatürk, yalnız ülkemiz ve Türk toplumu için değil, o bitmez tükenmez mücadeleci ruhunu, dünyanın her yerinde ve her millete göstermiş ve olağanüstü bir lider olarak kabul görmüştür. En büyük ve önemli eseri; Cumhuriyet’in ilanından sonra ülkeyi uygar medeniyetler seviyesine yükseltmekle kalmayıp, ülkesi için öngördüğü tüm tehlike unsurları hakkında halkının geleceği için tedbirler almış sayısız başarıya imza atmıştır. O üstün öngörüsünün ne kadar doğru olduğunu ise ancak onlarca sene sonra yaşadıkça gördüğümüz Atatürk’ün ileri görüşlü, her alanda başarılı ve üstün zekâsı ile dünyaca tanınan, takdir edilen belki kıskanılan belki örnek alınan bir lider konumda olduğunu görmek bir Atatürk çocuğu olarak gurur verici öyle değil mi?

Arjantinli Che’ye, Çinli Mao’ya, Hintli Gandi’ye, Kübalı Castro’ya ışık tutmuş, onlara da halkları için verdikleri mücadelede rehber olmuş bir liderin evladı olmanın gururu hiçbir şeyle ölçülemez.

Atatürk’ü anlatmaya çalışmak günlerce aylarca sürer, yaptığı imza attığı başarılara göz atalım demek daha doğru olur. Onun o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine, vatan aşkına, çalışmasına ve ruhuna sahip olabilmek için onu tanımanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Yazının Devamı

Biraz mola

Sevgili okurlarım, İstanbul Üniversitesi Sosyal Sosyal Hizmetler Bölümü öğrencisi olduğum için ve bir partinin de çok sayıda profesörüyle beraber aile içi şiddetin çocukların esirgenmesi ve kadın statüsü gibi bazı konularda da bir çalışta hazırlığında olduğumuz için Kasım 18'e kadar yazılarıma ara verip sizlerden müsaadeistiyorum. Kasım 18'den sonra görüşmek görüşmek üzere hoşça kalın.

Yazının Devamı

İtibardan tasarruf olmazmış-mışş

Sayıştay raporları Cumhurbaşkanlığı harcamalarını ortaya koyuyor.

Başlangıçta Türkiye Cumhuriyeti başbakanları için yeni bir merkez olarak tasarlanan ve inşasına 2013 yılında başlanan yapı 2014 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmişti. Bu yapı artık Cumhurbaşkanlığı Külliyesi olarak anılıyor. Külliye içerisinde 15 Temmuz Şehitler Abidesi, Beştepe Millet Camii, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi ve Cumhurbaşkanlığı Konutu bulunuyor ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle beraber yürütme organının merkezi olarak işlev görüyor.

Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali hesaplarını denetlemek ile görevli Sayıştay, denetlemekle yükümlü olduğu kurumların mali faaliyet, karar ve işlemlerini kurumların hesap verme sorumlulukları çerçevesinde denetliyor, sonuçlarını başta TBMM olmak üzere kamuoyu ile paylaşıyor. Sayıştay'ın merkezi yönetim bütçesi kapsamına giren kamu idarelerine dair hazırladığı denetim raporlarına internet adresi üzerinden 2013 yılına dek ulaşmak mümkün.

Yazının Devamı

Sağlık Bakanlığında ödüllü genel müdür gitti, genel müdür geldi bile

Kısa bir süre önce Güngören Belediyesi, bir vatandaşı kendi makamında darp ettiği gerekçesiyle Başkan Yardımcısı Rıza Uçan'ın görevden alındığını belirtmişti. Peki, bu başkan yardımcısının cezası ne olmuştu dersiniz? Çok acımasızca ama Sağlık Bakanlığı Genel Müdürlüğüne getirilmişti. Ya işte biz de yönetim böyle acımasız, sen misin vatandaşı tartaklayan al sana terfi!

AKP’li Güngören Belediyesindeki olay dikkat çekmiş, tepki almıştı ama görevden alınınca sesler kesilmişti. Eee biraz içimizden “ohh olsun işte öyle olur” deriz ya! Mazlumun yanında olur vicdanımız. Ama görünen odur, pek çok zaman. Milletin gazını alırlar, onlar yine bildiklerini okurlar.

Biz evlerimizde birkaç haber izleyip bazen dertlenip ya da nadiren de olsa keyiflendiğimiz bu tür hak yerini buldu dediğimiz durumlarda da alttan alttan işler yürüyormuş meğer. Beyefendi bir vatandaşı makamında darp etti diye ödüllendirilmiş, "orası yetmez gel burada görev yap" diye Sağlık Bakanlığı Genel Müdürlüğüne getirilmişti… Haa işte tam da bu sıralarda hani Eski Sağlık Bakanı da zehir zemberek açıklamalarla istifa etmişti ya! Yok efendim "şu kadar zararla iş yapılacaktı da ben şu kadar daha az zararla iş yaptırdım" deyip, o zaman da önlemek yerine işine geldiği zamana kadar işlerini yürütmüş, görevden alınınca da özrü kabahatinden büyük laflar etmiş ve istifa gibi görünen görevden alınma gerçekleşmişti!

Yazının Devamı

Ülkemizdeki son durumun kısa analizi...

Son yıllarda ama özellikte 2023'te hiç düşünmediğimiz, beklemediğimiz pek çok badire yaşadık.

Hepimizin derinden etkilendiği 10 kadar ilimizi yerle bir eden, kurtarma çalışmalarından daha çok kurtarmama, hızlı ve etkin çözüm üretememe gibi pek çok şekliyle, her ne kadar 50 binlerde denilse de gerçeğin en az on katı olduğunu hesaplayabildiğimiz can kaybımızla yaşadığımız o kahrolası 6 Şubat depremiydi. O depremde dostun beceriksizlik ya da art niyet göstererek müdahalenin geç başlamasına ya da yetersiz yardım ve ihtiyaç sıralamasına bile dikkat edilmeden yapıldığına, dost görmediklerimizin ise her ülkeden insanların gelip canla başla göz yaşlarıyla, bizden biri olduklarına tanıklık ettik. Böyle büyük bir felaket mi yaşamak lazımdı bu dostluğu bu kardeşliği, neden hep insanca insancıl yaşamıyoruz diye sorduk kendimize ve duygulandık.

Kazandıklarıyla yetinmeyen ve asla doymayan, Mehmet Akif Ersoy’un da dile getirdiği gibi tek dişi kalmış canavarlar, her yerde savaş ve kan için son hızla çalışmaya devam ediyor. Öylesine bir aç gözlülük ki, ne kadın, çocuk, yaşlı, ne kutsal mabet, çevre, ne doğa hiçbir şey umurunda değil. Tek derdi tek başına az nüfusa çekmeye çalıştığı dünyayı, istediği düzende yönetmeye devam etmek. Savaşı kim başlatırsa başlatsın, hangi bahaneyi öne sürerse sürsün iki yüzlü ve riyakâr batı da savaş kan ve gözyaşı sevdalısı çıktılar. İnsanlığını yitirmemiş İspanya, İrlanda, Belçika, Türkiye gibi ülkelerde var elbette ama bir elin parmakları kadar bile değiller.

Yazının Devamı

Ne kadar hazırız olası savaşa?

İsrail’den Hizbullah’a yapılan dijital saldırıdan sonra herkeste biraz “acaba" gibi soru işaretleri çıkmaya başladı. Buradan şu anlaşılmalıdır ki; tüm devletlerin istihbarat örgütlerinin artık sadece silahla değil dijital anlamla da yeterince dikkatli ve tedbirli olmalarında fayda olacaktır. Bugün halihazırda erişimin olabileceği her yerde her çeşit saldırı olabilme ihtimalini en açık şekliyle göstermiş oldu. Her ne kadar bu MOSSAD anlatan aksiyon filmlerinden tanıdık olsa da bir gerçek var ki bunu yapabilecek güçte ve hainlikte olduğunu gözler önüne sermiş oldu. Bizim de ortalık bu kadar kızışmış durumda iken, her ne kadar her yerde barış elçisi modunda daha fazla sahnede yer alsak da tedbiri elden bırakmamamız gerektiği kanaatindeyim.

Biz Türkler hiçbir savaşta sivil avcısı olmamakla beraber buradaki durumun sivillere yönelik bir saldırı olması ve bunun hiç insani olmaması bizi şaşırtmıyor. Hizbullah’ın da çok insanı olmadığını bilmek ve tanık olmakla beraber olanlar yine de yaşananların daha çok sivilleri vurduğunu görmek can sıkıcı sebep. Bunun dünyanın neresinde olduğunun bir farkı olmadan sivillerin ölümüne de neden olmak bir savaş suçudur ve artık dünyanın birçok ülkesinin bu durum umurunda bile değil. Gerçi Lübnan hükümeti, saldırıya ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) şikayette bulunmak için hazırlıkların başlatıldığını açıkladı ama bu istisnalar kaideyi bozmak niteliğinde görünüyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda sıklıkla kullanıldığına tanık olduğumuz dronelar ya da yeni yaşanan bu akıllı telefon, telsiz patlamaları savaşın renginin ve tarzının artık teknolojinin savaşlarına dönüştüğünün ve savaşın doğasını etik anlayışını değiştirdiğini gösteriyor.

Yazının Devamı

Narin Narin çocuklarımıza narin davranılmıyor!

Bütün bir köyün, bütün bir ailenin vahşice gerçekleştirilen cinayete ortak olduğu bir durum var. Şimdi herkes katil değildir canım diyeceksiniz de! Peki, bir yavrunun öldürülmesine sebep olmak, bu vahşete engel olmamak hadi görmedin, engel olamadın, buna sessiz kalman da cinayete ortak olmak değil midir sizce?

Dilsiz şeytanlar değiller mi bu sus pus ortalıkta utanmadan gezenler? Bizleri bu canilerden farklı kılan, bizim bu canilere engel olacak, kınayacak ve cezalandıracak bir tarafımız olmayacaksa insan mıyız biz? Bir suça ortak olmak değil midir bu? Üstelik sadece cinayet değil TC'ye aykırı şekilde 2. 3. eşler çıkıyor ortaya. Bakıyorsunuz ki sanki gayet normal bir durum gibi adamın 2. eşinden gayet geniş geniş bahsediliyor. Tek bir eş vardır o da resmi nikahlı eştir. Diğerleri eş değil onun adı metrestir. "Çocuğun rızası var, bir kereden bir şey olmaz" cümlelerinden de bu 2. eş muhabbetlerinden de bıktık usandık. Burası Türkiye Cumhuriyeti ve kanunlarına uyulur.

Peki, bitiyor mu bu rezil durumlar? Narinler bitmiyor, ülkenin her yerinde aile içinden ya da dışından cinsel istismar da cinayet de dinsel sömürü de bitmiyor.

Yazının Devamı

Kaybettiğimiz değerler giderek artıyor!

Bugün geleceğimiz olan ama ortadan yok olan kayıp çocuklarımız hakkında bazı istatiksel bilgiler paylaşacağım. Konunun can sıkıcı olması bu konuya arkanızı dönme hakkını vermez hiçbirimize, o yüzden pazar pazar canımı sıkmayım diye kenara çekilmek yerine okuyup bu konu hakkında neler yapılabilir diye kafa yormak, gördüğünüz her hangi bir çocukla ilgili daha duyarlı olmak ve tehlike arz eden bir durum sezdiğinizde daha hassas olmanızın daha insancıl bir davranış sergilediğinizi gösterir.

Aksaray, Ardahan, Bartın, Bayburt ve Kars illerinde 2006-2010 tarihleri arasında hiç çocuk kayıp vakası bulunmadığı için diğer iller üzerinde yapılan bazı istatiksel bilgilere değineceğim. Bu iller dışındaki toplam 76 ilde yaşayan ve 2006- 2010 tarihleri arasında ailesi ya da yaşadığı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunda yaşayan çocukların kayıp vakaları incelendiğinde Emniyet Genel Müdürlüğü alanlarının yetkili olduğu alanlarda 18 yaş altı yani çocuk saydığımız toplam 29.383 çocuğa ait bir kohorttan (büyük bir insan grubunu takip eden titiz çalışma) sonucunda bulunan çocuklarımız olmuş ancak “hâlen aranan” diye adlandırılan (vaka) toplam 1.469 çocuk bulunamamıştır.

Edindiğim verilerden ilginç olanı bu çalışmalar yürütülürken bu çocukların bir kısmının ailesinin adreste bulunamamasıdır. Daha da ilginç ve şüpheli durumun ise bu ailelerin ve çocukların çalışmaya katılmayı reddediyor olmasıdır. Öğrenilmesi istenmeyen durum ne ise çocuğun veri vermekten sakınması bu konunun üzerine daha sıkı ve yoğun gidilmesi gerektiğini göstermektedir.

Yazının Devamı

Biz neyi kaybettik?

Dünyada ve ülkemizdeki Kayıp Çocuk Sorunu, yüreğinde birazcık sevgi ve merhamet kırıntısı olan her bireyi endişeye ve üzüntüye boğarken; insani değerlerini kaybetmiş olanlar kaybolan ve öldürülen Narin için utanmadan “duymaması gereken bir şeyler duymuştur” yani kısaca ölmeyi hak etmiştir gibi bir açıklama yapabiliyor…

Ülkenin kimlerin elinde olduğu acı gerçeğini görebiliyor musunuz? Topluca tecavüze uğrayan, yatılı erkek öğrencilerimizin başına gelen vahşet içinde, dönemin anne olmaktan hatta insan olmaktan çok uzakta olan bir bakanı “bir kereden bir şey olmaz” başka bir utanmaz “çocuğun rızası var” diyecek kadar rezil açıklamalarda bulunmuşlardı. Yani diyeceğim o ki; hani önceki yazımda “geleceğimiz olan çocukları korumak anne babanın, öğretmenin, bütün toplumun ama öncelikle devletin güvencesi ve sorumluluğu altındadır” özetindeki açıklamalarda bulunmuştum ya …Haaahh işte devletten kastım bu rezil düşünceye sahip olanların yönettiği bir ülke yönetimi değil.

Bizler çocuklarımızı sokaklarda rahatça oynatabilen, okula, parka giderken geri döneceğinden emin olduğumuz bir ülkeyi çocukların başına gelen korkunç olayları olağan karşılayanları başımıza getirirken kaybettik.

Yazının Devamı

Geleceğimiz çocuklara sahip çıkmalıyız

Çocuk ve gençler diğer bütün ülkelerin olduğu gibi bizim ülkemizin de güvencesi, geleceğin çiçek kokan , tertemiz mimarlarıdır. Ülkemizde halen yaşayan nüfusun yüzde otuzu 0-14 yaş grubunda olduğu verisine sahibiz. Yüzde yetmişi ise 29 yaş altı grubu oluşturuyor. Bu demek oluyor ki ülkemiz genç ve dinamik bir nüfusa sahip. Peki, bu genç ve dinamik nüfus hakkındaki gerçekler nedir? Bu bahar kokulu çocuklarımızın ruhsal, fiziksel ve tabi sosyal açıdan sağlıklı gelişimleri ne durumda?

Nüfus yoğunluğumuzun büyük bir çoğunluğunu oluşturan bu dinamik kesim büyük bir tehlike ve boşluk içinde. Başına bir şey gelmeden hasbelkader mezun olmuş, iş aramakla evde pineklemek arasında vaktini heba eden bir kesim, narkotiğe bulaşmış ya içici ama mutlaka ilerleyen aşamada torbacı ya şiddete maruz kalan, ya uygulayan ya tenine ruhuna zarar verilmiş, örselenmiş durumda ya da öldürülmüş ortadan kaldırılmış, akıbeti belli olmayan çocuklar…

Mutlu, sağlıklı çocuk popülasyonu giderek azalıyor. Bu hem toplumun en kıymetli yapı taşı ailenin sağlıklı olmadığını bu dinamiklerin giderek yozlaştığını, bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor hem de devletin başında yapının ve yönetimin bu konu üzerinde olumlu hiçbir etkisinin olmadığını, bu işi eline yüzüne bulaştırdığını gösteriyor. Oysa geleceğimiz olan gençlerimizin, çocuklarımızın sağlıklı gelişimlerinin sağlanmasında başta anne baba ve okulu ve öğretmenleri olmak üzere tüm toplumun ve kurumların yadsınamayacak kadar önemli rolleri vardır.

Yazının Devamı

Artık bir yerden başlamalıyız, pes etmek yok!

Jeff Bezos’un aldığı borç parayla bir garajda, online kitap satarak bugünkü durumuna geldiğini Amazon'u öyle kurduğunu biliyor muydunuz? Pek çok zorlukla karşılaşmasına rağmen o kırılmaz iradesi ve inanılmaz vizyonu sayesinde pek çok alanda faaliyet gösteren tam bir teknoloji devine hatta dünyanın en zengini unvanına sahip olmayı başardığını biliyor muydunuz?

Bize şu sözlerle başarısının anahtarından bahsetmiş: “Başarısız olsaydım pişman olmayacaktım ama şundan eminim ki denemeseydim pişman olacaktım.”

İlk dünya rekorunu 18 yaşından önce kıran minik dev adam Naim Süleymanoğlu, yönetmenliğini Özer Feyzioğlu’nun yaptığı, senaryosunu Barış Pirhasan’ın kaleme aldığı film ile milyonların dikkatini çekmeyi başardı. Bulgar Hükümeti’nin Türk isimlerini kullanılmasını yasaklaması nedeniyle adı Naum Shalamanov olarak bilinen Naim, tam 46 kez dünya rekoru kırdı ve başarıdan başarıya koştuğunu biliyor muydunuz?

Yazının Devamı

Yeni ders yılımız, Atatürk’süz başlatılıyor…

2 Eylül'de minik yavrularımız ilk kez okullu olmak için sıralarda yer alırken, biraz büyümüş ağabey ve ablaları 9 Eylülde bu yılki yeni eğitim/öğretim yılına merhaba diyecekler. Zihinler açık olsun kuzularımızın.

Hatırlayacaksınız hala okuyan yavrunuz varsa Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde 26 Nisan 2024 tarihinde yaptığı açıklama ile “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı ile çok kıymet verip, dikkate almadıkları kamuoyu ile paylaştıklarında, büyük tepkiler çekmişti. İşte o yeni müfredat taslağının bu yılki eğitim-öğretim yılında kademeli olarak uygulanmaya başlanacak. Sayın Bakanımızın açıklamasına göre “yeni müfredat, on yıllık uzun soluklu bir çalışmanın ürünü” imiş. On yıl düşünmüş taşınmış ancak bu kadarını mahvedebilmişler.

Müfredat hazırlık sürecinde iken görüş alışverişlerinde hatta bazı analizlerde bulunulup toplantılar düzenlenmiş. Sonunda bir türlü geçmek bilmeyen, çok ama çok uzun süren göstermelik bir haftalık askı sürecinin hemen ardından kamuoyunun öneri ve eleştirileri dikkate alınarak Talim Terbiye Kurulu Başkanlığınca da revize edilerek son şekline ulaşmış bulunmakta. Çok çok kıymetli Milli Eğitim Bakanı'mızın 12 yıllık zorunlu eğitim içerisinde tekrarlanan bilgileri %35 seyreltme yapacakları konusundaki söyledikleri aklıma geldi şimdi. Siz de hatırladınız mı? Bu açıklamaların hemen ardından dünya ile karşılaştırıldığımızda Türkiye’deki öğrencilerin aşırı bir yükü olduğunu ve değişen çağa ayak uydurarak bilgiye daha kolay bir şekilde ulaşılması gerektiğinden bahsetmişti. Çocuklarımızın dünya genelindeki çocuklara göre ne kadar geride olduğunu, hatta çocuklarımızın bulundukları sınıftan üç yıl gerideki sınıf bilgisine sahip oldukları acı gerçeğini kimse anlatmamış herhalde kendilerine.

Yazının Devamı

Sizi görevinizi yapmaya davet ediyorum…

Gün geçmiyor ki içimizi acıtan bir haber almayalım. Gururumuz Mehmetçiklerimizin şehit olmasına ve aziz Türk milletinden bir yıldızın toprağa düşmesi adına nazlı bayrağımızın yarıya indirilip saygı gösterilmemesine…

Geleceğimiz, ümidimiz çocuklarımız; her gün onlarcası narkotik batağının ağında can verirken, baronların hala dışarda olmasına…

Minicik yavrularımızın Narinlerin ortadan kaybolmaları, öldürülmeleri, tenlerine dokunmaları, ruhlarını incitmeleri ve hala çocuğa kalan ellerin kirli ruhların dışarılarda kol gezmesine…

Yazının Devamı

Türk milletinin gururu 30 Ağustos Zafer Bayramı

Şüphesiz birçok milletlerin de kendilerine özgü kutlamaları, övündükleri günleri vardır. Aziz Türk milletinin tarihinde yeri çok farklı bir önemi olan günlerden biri de tabii ki 30 Ağustos Zafer Bayramı'dır.

Başımızın tacı, Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir vatan aşkıyla başlattığı ve ona bütün kalbiyle bağlı askerleri ile aziz Türk milletinin inanılmaz desteğiyle düşman birlikleri Anadolu'dan gönderdikleri tarihtir 30 Ağustos… Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ni 30 Ağustos 1922 tarihin anmak adına her yıl, her geçen yıl artan bir sevinç ve bilinçle kutlamak, pırıl pırıl gençliğimizin Atasını bu kadar çok sevmesi ve iyi anlayabilesi başka bir gurur kaynağımız tabi…Her ne kadar küçük zihniyetlerce kötülenmeye, bedeninin aramızdan ayrılmasının ardından onca yıl geçmesine rağmen hala onlara istediklerini vermeyen bu öngörüsü yüksek vatan sevdalısı, askeri dehadan haz etmeyenler de bulunmaktadır.

Bu durum Ulu Önder Atatürk’ün başarılarını gölgelemekten ziyade, ona olan inanılmaz bağlılığımızı ve onun yolundan gitmekteki inancımızı daha da kamçılamaktadır.

Yazının Devamı

Güzel bir pazara acı bir haberle merhaba… Arhavi yok oluyor…

Dün akşam çok sevdiğim bir arkadaşımın Funda Öztürk'ün bir haberinden bahsedeceğim size. Ama bu kişisel değil önemli ve derin bir mevzu. Sadece onun değil artık hepimizi ilgilendiren bir mevzu…Çünkü yurdumuzun her karış toprağı hepimizi yakından ilgilendirmeli ve birlikte hareket ederek ülkemiz için verilen her yanlış karar karşı durmalıyız.

Arhavi ilçesinde tam 10 köyü kapsayan ve 1930 hektarlık alanda büyük bir tahribat yaratacak yeni bir maden çalışması başlatılmış.

Hiç de yabancı olmadığımız vergi borçları affedilen artık taraf tutulmasından gına gelen Cengiz Holding’in sahibi olduğu Eti Bakır A.Ş, Arhavi'deki maden arama ihalesini de almış. E şaşırdık mı? Hayır!

Yazının Devamı

Hedeflerini hayata geçirmenin yolları mı?

Bakıyorum şöyle geniş bir pencereden çevreme, çeşit çeşit başarı ve başarısızlık hikayeleri ile dolu.

Başarılı olanların, başarısız olanlardan da çok bir farkı yok aslında. Ne daha çok finansal güç, ne fiziksel bir fark, ne daha genç ne de daha güzel olmaları gibi bir artıları görünmüyor. Bilakis, büyük sıkıntılar çekmiş insanların, hayatta kalma mücadelesi ile , başarma hırsı ile tabir caizse tırnaklarıyla verdiği büyük çabayı görüyorum. Başarıya ulaşmak için çok şey söylenebilir aslında.

Kanımca; biz zeki insanların en büyük hatası, hiç kaybetmeyecekleri inancına kapılıp çalışmayı bırakmalarıdır.

Yazının Devamı

Farkındalıkla her şey daha güzel

Günümüzde, bilgiye ulaşmak artık çok daha kolay. Yazık ki bilgiye ulaşmanın ne kadar kolay olduğu kadar, bilgiye ulaşmanın önemini bilmek ve öğrenme dürtüsünün var olması da bir o kadar önem arz ediyor.

Dünyanın daha yaşanası, daha aydınlık, daha sağlıklı ve güvenilir olması için atmamız gereken ilk ve en önemli adımın herkesten önce, baş tacı annelerimizin bilinçli olması gerekliliğinden daha önce de bahsetmiştim. O halde hemen bugün ki konumuza etkisinden bahsedeyim.

Gebe bir annenin gebelik dönemi boyunca hatta gebelikten önce, kontrolsüz ilaç alımı, alkol/narkotik madde alımı, bebeğin gelişimini etkileyecek mikrobik bazı hastalıklara maruz kalması, annenin bilinçsiz davranması sonucu ile doğum sırasında oluşabilecek bebeğin beyin zedelenmesi, beyin kanaması ya da beynin oksijensiz kalması gibi etkilerde tıbbı müdahale yanlışlığı diye örneklendirebileceğimiz bebeğin epilepsi hastası olarak doğmasına neden olabilen önlenebilir bazı faktörler...

Yazının Devamı

İnternet olmadan hayat nasıl olurdu ?

Bırakın dünyayı komşu ilçeden bile haberimiz olmazken, eğlence ve eğitim için vazgeçilmez kaynağımız oldu.

İnternet olmadan önceki yaşamla ilgili film, belgesel vb. izlerken dikkatimizi çeken o romantizmin, duyguların ve içtenselliğin yoğun yaşandığı durumlar dışında belki daha spontane olurdu ama şimdi alışmış ve artık gelişmiş bir dünyada internetsiz bir yaşam günlük rutinimizde önemli bir değişiklik anlamına gelir.

İletişim şeklimiz artık, atına atlayıp dağları tepeleri aşıp sevdiğine ulaşabilmek şeklinde değil dünyanın öbür ucundaki sevdiğine saniyeler içinde görüntülü sohbet bile büyük kolaylık. Ya da Covid ile iyice yaygınlaşan evden çalışma ile artık iş hayatında ev ortamında rahat ve ekonomik çalışma modellerimiz ortaya çıktı. Belki de bu kadar çabuk ulaştığımız şeyleri o yüzden bu kadar çabuk vazgeçip kaybediyoruz.. Nasılsa benzer bir erkek ya da kadına ulaşmak , dikkatini çekmek parmaklarının ucunda. Elindeki telefon seni hiç görmediğin yerlere bile götürüp gezdirirken sen kendini oyalarken bir de bunu çocuklarının ulaşmasında sakınca olan mecralardan uzak tutabilsen hayat ne kadar kolay ve çekilesi olurdu değil mi? Artık zamanımızı, aile ve arkadaş grupları ile bir araya geldiğinde , her birinin elinde telefon yanı başındaki ile sohbet muhabbet yerine belki de dünyanın öbür ucunda henüz hiç görmediği biriyle ya da çeşitli videoları like atarken geçirir olduk. Artık mahalle dedikodularını , yüz yüze veya telefon görüşmelerinin yerini sosyal medyada Esra Erollar, Müge Anlılar gibi boş işler sevenlere yeni uğraş halini alır oldu. Belki bilgi bulmak gibi konularda parmaklarımızın ucundaki internet kirli bilgi dışındakileri kast ediyorum, çok büyük kolaylık. Ancak kütüphaneyi ziyaret etmeyi veya kitap okumayı iyice unutur hale geldik. Bir kaç kitap kurdu hariç kitaplar ve kütüphane neredeyse tozlu raflarda yerini alacak hale dönüşüyor. Günlük yaşamımızın olmazsa olmaz bir parçası haline gelen sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş ile, çevrimiçi bankacılık ve fatura ödemelerinin verdiği kolaylık hele bizim gibi hem evinin kadını hem iş kadını olup zamanı iyi kullanmak zorunda olanlar için çok büyük kolaylıklar sağlarken her konuda olduğu gibi sahip olduğumuz hiçbir şeyin kıymetini kaybedene kadar bilmeyen, hor ve nankör davranan bizler umarım internetin faydalı ve verimli kullanır yavrularımıza da zamanı gelince ve doğru kullanmasını sağlarız.

Yazının Devamı

Bayram mı olmalı örnek mi teşkil etmeli?

15 Temmuz 2016 gecesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin en utanç verici ikinci anı yaşandı. Sonradan FETÖ ismi verilen ucube terör örgütü, devletin içinde elini kolunu sallaya sallaya büyütüldü, palazlandı, küstahlaştı, kendine yer buldu ve darbe girişiminde bile bulundu…

Milletimizin okumuş, kendini yetiştirmiş, demokrasinin ve Cumhuriyetin farkında olan Cumhuriyetin çocukları demokrasiye olan bağlılığını ve vatan sevgisini bir kez daha ortaya koyarak bir oyundan ibaret olduğundan şüphelense de bu hadsizliğe, canını ortaya koyarak karşı koydu. O gece, Türk milletinin asil askerinin durumun farkında bile olmadan bir tatbikat olarak çıktıkları yolda o kutsal canlarından olurken, kısmen pasif ya da bilakis tamamen ve etkin olarak darbenin içinde olan üst düzey yöneticilerin büyük bir kesiminin sorguya bile alınmadığı bir süreç yaşandı diye düşünüyorum. Hala o zamanki ordunun başındakilerin neden hesap vermediği, bu darbeden nasıl haberlerinin olmadıkları hadi bu konuda basiretsizlerdi nasıl olur da ihmalleri için bile hesap vermeden görevlerine devam ettiler hala çözebilmiş değilim.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına ve demokrasisine zarar verme küstahlığına girişen yobaz, hadsiz ve ucube zihniyete Türk milleti de ve Türk milletinin asil askeri de izin vermedi. Cumhuriyet düşmanlarına hadlerini gösteren Türk askeri içlerine yerleştiren üç beş satılık zihniyetle kirletilemez. Türk askeri o kutsal canını binlerce kere feda eder, milletine silah doğrultmaz. 15 Temmuz'da oynanan oyunun asıl niyeti, Türk askerini karalama, aşağılama ve Cumhuriyete darbe vurma çabası içindeydi. Çok kısa sürede püskürttüğümüz ve yüksek irademizi yine gösterdiğimiz durumun sonunda ise almamız gereken ders alındı mı diye bir bakmak lazım.

Yazının Devamı

Narsist miyiz?

Narsist, kendinden başkalarını düşünmeyen, kendisini dünyanın merkezinde gören, en yakışıklı, en güzel, en zeki olanın kendisi olduğunu düşünen kişilerdir… Ama bu durum sizi yanıltmamasın, aslında bu durumun altında kendilerini değersiz ve yetersiz hissetmelerine, öz güvenlerinin olmamasına bağlıymış.

Narsistler, başkaları için empati eksikliği en büyük özelliklerinden biridir.

Peki, narsist kişilik bozukluğu belirtileri nelerdir?

Yazının Devamı

Yüreğimiz yangın yeri

Türkiye’de ormanların hemen hemen üçte ikisi sürekli yangın tehdidi altında ve yazık ki son 10 yıl içinde 30.000’e yakın orman yangını meydana gelmesine hayretle ve öfkeyle bakıyorum. Bir küçük kıvılcımın devasa büyük alanları kısa kısa sürede sararak büyüyen yangınlar, yalnızca ormanlarımızı değil her seferinde bizim de yüreklerimiz ormanlarımızı yaktı, orman köylümüzün ise geçimini elinden aldı.

Güzelim ormanlarımıza, içindeki canlılara mı, güzelim doğanın bol oksijenin, dönüşebilir endüstriye mi yoksa orman köylümüze üzülelim anlayamadan yandı kül oldu ormanlarımız. Kimi zaman helikopterlerimiz arızalı nasıl çıksın söndürmeye diyen kendini bilmezler ile kimi zaman orman yangınlarına sebep olan teröristlere , kasıtlı tutulan eşkıyalara ya da ya da alan terbiyesi için kontrolsüzce açılan ateşin büyük yangınlara dönüşmesinin önlenmesine yönelik tedbirlerin alınamaması duyduğumuz öfke işin başka bir boyutu. Oysa önlem almanın, sandığımızdan daha kolay ve çok çok daha az maliyetli olduğunu bilmek için ordiyaryus olmaya gerek yok sadece iyi niyet göstermek ve bu ülkenin bir evladı hatta sadece İNSAN olmak yeterli.

Teknoloji bu kadar ilerlemişken yangın sensörleri ile, İHA'lar ile kısa aralıklarla kontroller gibi yüzlerce önleyici tedbirlerle yangın riski yüksek olan ormanlık bölgelerde önlemler alınabilir ve orman köylülerimizi de ormanlarımızı da koruyabiliriz. Konuyla ilgili çalışma yapan bazı dernekler var çalışma şeklini ve yapılarını inceledikten sonra siz okuyucularımla o bilgileri de paylaşacağım.

Yazının Devamı

Olmayan eğitim politikalarımız hakkında

Ülkemizde İlk ve ortaöğretim seviyesinde 19 milyon civarında öğrencimiz ve 1 milyonun üzerinde öğretmenimizin bulunduğu eğitim sistemimizin; yazık ki sorunları hiç azalmıyor.

Ne değişen bakanlar ne de geliştirilen yeni eğitim politikaları eğitimimiz asıl sorunlarının başında olan eğitimdeki nitelik sıkıntısını çözmeye yetiyor.

Eğitim de fırsat eşitliği ve tabi uygulamadaki yetersizlikler için başka bir büyük ve önemli problemimiz. Hiç araştırdınız mı bilmem ama bir çok ülkenin aksine bizim ülkemizin ulusal bir eğitim politikası yok. Her gelen bakan yada YÖK başkanı farklı bir yol çizmeye çalışarak zaten alt üst olmuş eğitim sistemini daha kötüye götürmekten başka bir işe yaramıyor.

Yazının Devamı