Yaşadıklarımızı nasıl anlayacağız?

Sevgili Yeni Ankara okuyucuları, beni sizlerle buluşturan değerli üstadım Ali Çetin beye teşekkür ediyorum. Başkentimiz Ankara’dan bütün ülkeyi kucaklamayı hedefleyen bir haber portalında Haber Müdürü olarak görev yaparken, köşe yazılarımla da huzurlarınızda olacağım.

Gazetecilik mesleği son yıllarda iyice yıprandı. Çünkü meslektaşlarımız, takım tutar gibi parti tutmaya ve o partinin “Basın Sözcüsü” gibi hareket etmeye başladı. Herkesin kendisine göre bir gazetecilik anlayışı oluştu. Bu durumu gerçekten anlayamıyorum.

Eleştiri yapmak, bu mesleğin doğasında var! Ama eleştirirken hakaret etmek de moda oldu. Bana göre hiç hoş bir durum değil. Gazeteci, doğruya doğru, eğriye eğri derken karşısındaki kişi kim olursa olsun hakaret etmemeli.

* * *

Son yıllarda hayatı anlamayı, anlayarak yaşamayı unuttuk. Ne okuduğumuzu, ne de yaşadıklarımızı anlayamaz olduk! Çünkü hepimizin kafası çok karışık!

Ben bu durumu bizi yönetenlere ve onların yarattığı iklime bağlıyorum.
Onların dün “kara” dediklerine, bir gün sonra “ak” demeleri yüzünden doğru ve yanlış kavramlarını karıştırmaya başladık.

Çok gerilere gitmek istemiyorum.
Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk “Silahlı Terör Örgütüne üye olmak ve Örgüt Propagandası yapmak” suçlaması ile görevden alınmadı mı?
Peki şimdi “barış elçisi” gibi İmralı’ya nasıl gönderilebiliyor?

Mezuniyet törenlerinde “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen pırıl pırıl Teğmenlerimiz ordudan ihraç edilirken, bölücübaşı neredeyse “milli kahraman” ilan edilecek!
Hepimizin kafası gerçekten karışık!

* * *

Siyasilerin çelişkilerini şimdilik bir tarafa bırakırken, alın size bir başka çelişki:

Yaşamak için temiz ve sağlıklı gıda önemli mi? Önemli!..
Tarım ve Orman Bakanlığı bunun için piyasayı denetliyor. Sık sık “Taklit ve Tağşiş Ürünler Listesi” yayımlıyor. Ama bakanlığın bu listesinde yer alan markalar hala market raflarında nasıl durabiliyor? O market sorumluları hakkında neden işlem yapılmıyor? Anlamakta zorlanıyorum.

Hayatı anlamayı, gülerek anlayarak yaşamayı unuttuk. Daha da kötüsü öfkeli millet olduk!

Niğde’de bir adam, kendisini ameliyat eden doktoru bıçaklıyor. Saldırgan yakalanıyor. “Neden yaptın” diye sorulduğunda “Suçunu itiraf etmiyor. Bana yapay zeka yerleştirdi. Başımda onun cihazları var” diye karşılık veriyor.

Yani yapılan ameliyatı anlayamamış!
Kendisine yapay zeka yerleştirildiğinden şüphelenip doktoru bıçaklamış!
Güler misin? Ağlar mısın? Ne hale geldik?

* * *

Şimdi size Nasrettin hoca'dan bir hikaye paylaşmak istiyorum.

Timur, Nasrettin Hoca ile sohbet ederken hocalığına laf ediyor.
Hoca da altta kalmamak adına “Hünkarım, ben öyle hocayım ki, sizin şu yanınızdaki eşeği bile okuturum” diye ortaya bir söz atıyor.

Timur da, gülerek eşeğin yularını Hoca’nın eline tutuşturuyor.
“Madem öyle diyorsun, sana üç ay süre. Götür eşeği okut. Üç ay sonra, meydanda eşek kitap okusun. Okuyamazsa hiç acımam kelleni alırım” diyor.

Hoca, eve gidene kadar düşünüyor ve bir çözüm buluyor.

Önce eşeğin boyuna göre bir masa ve bir de kalın kocaman bir kitap yapıyor. Eşeği yemleme zamanı gelince sayfaların arasına birer avuç arpa serpiyor. Kitabı eşeğin önüne koyuyor. Kitabı açınca, eşek arpaları görüp yemeğe başlıyor. O sayfadaki arpalar bitince diğer sayfayı, o da bitince diğerini açıyor. Kitabın sayfaları bitince, eşeğin karnı doymuş oluyor.

Hoca haftalar boyunca eşeği böyle yemliyor. Eşek ne zaman masayı ve kitabı görse kulaklarını dikip kuyruğunu sallamaya başlıyor. Üçüncü ayın dolmasına yakın, kitabın sayfalarını Hoca’nın çevirmesine gerek kalmıyor. Eşek diliyle sayfaları bir bir çevirip arpaları götürmeye alışıyor.

Timur’un belirlediği günün öncesinden Nasrettin Hoca eşeği aç bırakıyor.

Eşekle birlikte Timur’un huzuruna çıkıyor. Nasrettin Hoca önce eşeğin önüne masayı, sonra da üstüne kitabı yerleştiriyor.

Bir gün boyunca bu manzaranın özlemini çeken eşek, derhal diliyle kitabın kapağını kaldırıyor. Dudaklarıyla bir ileri bir geri yokluyor. Fakat arpa bulamıyor. Hemen diğer sayfayı çevirip yokluyor. Ama orada da arpa bulamıyor. Diğer sayfayı çeviriyor, yokluyor, orada da arpa bulamayınca bütün sayfaları çevirmeye başlıyor.

Arpa bulamayan eşek garip sesler çıkarıyor. Sayfaların hepsini tek tek çeviriyor ama nafile… Kitabın bütün sayfalarını bitirmesine rağmen tek arpa tanesi bile bulamayan eşek, bu duruma sinirlenip ve uzun uzun anırıyor…

Eşeğin anırmasını bitince Nasrettin Hoca, Timur’a dönüyor ve “Bu da özeti hünkarım” diyor.

Timur hem kahkaha atıyor, hem de alaylı bir ifadeyle, “Hoca şimdi eşek kitabı okudu mu?” diye soruyor.

Hoca, “Okudu hünkarım, bakın sonunda uzunca özetini de yaptı” diye karşılık veriyor.

Timur ”İyi ama ben eşeğin okuduğundan hiçbir şey anlamadım!” deyince

Nasrettin Hoca taşı gediğine koyuyor:

"Bu normal Hünkârım. Zira eşek kitabı kendi diliyle, yani eşekçe okudu. Anlayabilmek için eşek olmak gerekir."

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız