Sayısız kavram üretildi, demokrasi güzellemeleri üzerine.
Demokratik sabır…
Demokratik tahammül…
Sayısız kavram üretildi, demokrasi güzellemeleri üzerine.
Demokratik sabır…
Demokratik tahammül…
Doğrusu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, İsrail ve dünya ülkelerindeki etkili uzantılarını üzecek bir karar vermesini beklemiyorduk.
İsrail’in yaptığı soykırıma dair yeterli ve ikna edici bilgi ve belge olduğuna dair alınan UCM kararı, Gazze’de aylardır devam eden soykırımın oluşturduğu kasvet bulutlarını azıcık da olsa dağıttı.
Tam da insanlığın ‘insanlığından’ umudumuzu kesmek üzereyken…
Çok değil, 7 ay öncesine kadar, ülkeyi hep beraber yöneteceklerini beyan ediyorlardı. Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti…
14-28 Mayıs'tan sonra sesleri solukları kesildi.
CHP’den boş beleş 39 milletvekili üttükten sonra yollarını ayırdılar.
SSK ve Bağ-Kur emeklisi aylıklarına, hem 2022 Temmuz’unda ve hem de bu ayın başında yapılan zammın; asgari ücret, memur maaşları ve memur emeklisi aylıklarında yapılan artışın gerisinde kalması, sanıldığından fazla bir tepki doğurmuştu.
Bu köşede; 24 Temmuz 2023’te ‘Sayın Cumhurbaşkanı yanıltılıyor mu?’ ve 28 Eylül 2043’te ‘Esnaf, çiftçi ve emekli çantada keklik değil’ başlıklı yazılarda, emekliler arasındaki zam farkının doğurduğu kırgınlığı dile getirmiştim.
Doğrusu SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin beklentisi, 1 Ocak 2024’te yapılacak zamlarla, memur emeklileri ile aradaki farkın giderileceği yönündeydi.
Geride kalan yüzyıl, belki de insanlığın ‘en adaletsiz çağı’ olarak tarihe geçti.
Yazık ki, adaletsizlikler çağı 20. Yüzyıl, henüz bitmedi. Halen onun kurduğu kaosu yaşıyor tüm dünya.
Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, 10 Ocak 1920’de Cemiyet-i Akvam’ı (Milletler Cemiyeti) kurdu.
Tuhaf bir insan tipi var bu ülkede. Az-buz değil, koskoca bir sosyolojiyi temsil ediyor. Kendilerini mutsuzluğa, memnuniyetsizliğe, karamsarlığı mahkûm etmişler. Ne kendi yaptıklarıyla hoşnut olabiliyorlar, ne de toplum adına gösterilen başarılarla…
Onlar, sadece bizim kuşağın garabetleri değil; tarihimizin her döneminde, maalesef mevcut idiler.
Biruni diye bir Türk evladı çıkar, gökyüzüne merak salar; bir yığın araştırma yapar, yeni yeni bilgileri meydana çıkarır. O güruh, Biruni’yi ve yaptıklarını küçümser.
Adını açıkça koyalım: Savaştayız… Modern çağın savaşları, artık meydanlarda günlük veya birkaç günlük çarpışmalarla yürütülmüyor. Güçlü devletler, savaş ve işgale dair siyasetlerini, onlarca yıl öncesinden belirliyor. Sonra işin stratejisi ve nihayet taktik uygulamaları devreye alınıyor. Bu süreçte, genellikle terör gruplarından oluşan birçok ‘vekil savaşçı’ kullanılıyor.
Türkiye’nin güneyinde ABD ve yancıları tarafından kurulması planlanan ‘Teröristan’ın siyasetinin arkaplanı, muhtemelen Birinci Dünya Savaşı dönemindeki Wilson beyanlarına kadar uzanıyor.
ABD ve Avrupalı müttefiklerinin Türkiye’ye dönük bu ‘Yeni Haçlı Seferi’nin stratejisi ise, PKK ve türevi terör yapılarının kurdurulup eyleme geçirilmesiyle devreye alınmıştır.
Sözün başında, ABD ve yancılarının kuklası olan teröristlerin hain saldırısında şehit verdiğimiz kahramanlara, Yüce Allah’tan rahmet ve şehadetlerinin kabulünü dilerim. Şehit ailelerinin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve Türk Milletinin başı sağ olsun.
Türkiye, çevresindeki olup bitenlere bigane kalmıyor. Ukrayna’dan Libya’ya, Karabağ’dan Yemen’e, Kerkük’ten Gazze’ye, Doğu Türkistan’dan Bosna-Hersek’e kadar, bütün medeniyet coğrafyasıyla ilgileniyor. Oralarda olup bitenlere karşı tavır alıyor, siyaset ve strateji geliştiriyor.
İsrail adlı terör örgütü ve arkasındaki ABD ve Avrupa ülkelerine karşı, pısırık Birleşmiş Milletler’i harekete geçirmesi bile az şey değil.
CHP ile DEMPKK’nın flörtü, nihayet düğün törenine yetti. Karşılıklı yapılan ziyaretler ve sonrasında yapılan keyifli açıklamalar, 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerine, iki partinin birlikte girmesinde mutabakat sağlandığını beyan etti. Kaldı şimdi resmî nikâh. Yani protokol imzası…
Geçen seneki 14 ve 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçilerinde, CHP’nin hem kendi adına hem de 6 artı bilmemkaçlı masa adına HDPKK ile yürüttüğü gizli ilişki, parti sözcüleri tarafından sürekli yalanlanmıştı.
Herkesin gördüğü aleni ilişki, resmî olarak inkâr edilmişti. Ki, ‘ultra milliyetçi’ (!) İyi Parti de bu inkârın gölgesine sığınarak; “Masa orada, hani HDP nerede? Biz masada 6 kişiyiz…” diyerek, deyim yerindeyse ‘salağa yatmıştı’. Tabi onlar salağa yatsa da bu aziz millet böyle ucuz numaraları yemiyor.
Her seçim döneminde yaşamaya alıştık.
Çok şükür, şimdi mazide kalmış olsa da darbe hazırlıklarının olmazsa olmazıydı.
Hele bir de, ‘laylon’ Fadime ve ‘telezikir’ Ali Kalkancı sürülürse piyasaya… Medya leşkerleri için, Genelkurmay ışıklarını sabahlara kadar takip nöbeti gelmiş demekti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün AK Parti’nin 26 il için gösterdiği belediye başkan adaylarını açıklamasıyla, 31 Mart 2024 Yerel Seçim maratonu fiilen başladı.
Bu satırların yazarı, daha önceki yazılarında, bir önceki seçimlerde Ankara ve İstanbul’un kaybedilmesinde, ‘yıldız aday’ unsurunun önemli etkisi olduğunu vurgulamıştı. Bu sebeple de, adayların ‘yereldeki cevherlerden’ tercih edilmesinin isabetli olacağını dile getirmişti.
Başkan Erdoğan, Murat Kurum gibi ‘donanımlı bir yıldız’ tercihinde bulundu.
Yerel seçim sathında hızla ilerliyoruz. Sadece 85 gün kaldı.
CHP ile ortaklarının Millet İttifakı dağıldı. Atatürk’ün partisi olma iddiasındaki CHP, çıkış yolunu, PKK’nın siyasî kanadı ile DEM’lenmekte arıyor.
AK Parti ile MHP, tüm büyükşehirler ile illerde ortaklık mutabakatı sağlamış görünüyor.
Bir kez daha Riyad rezaleti üzerine yazmamız gerekiyor. Bundan önceki yazıda ifade ettiğim gibi; ben futboldan anlamam. Bu yazı da bir futbol yorumu değil. Dahası, spor yazarı arkadaşların affına sığınarak söyleyeyim; futbol maçları hakkında yazmayı, kalem oynatmaya değer bir meşgale olarak görmüyorum.
Fenerbahçe-Galatasaray Süper Kupa Maçı üzerinden başlayan Riyad rezaletinin artçı sarsıntıları devam ediyor.
Siyasî bir kumpas kokan bu tezgâhtan sızan yeni bilgiler, mevzunun hayli derin ve önceden tasarlanmış/çalışılmış bir eylem olduğuna işaret ediyor.
Bu fakir futboldan anlamaz. Aşağıda yazacaklarım da bir futbol değerlendirmesi değildir.
Zaten, bitmiş ve seyredilmiş maçlar üzerine, TV ekranlarında saatlerce ahkâm kesmenin, dahası, bu anlamsız tartışmaları seyrederek vakit öldürmenin mantığını da anlayabilmiş değilim.
O bakımdan, meseleye biraz siyasî, biraz da toplumsal pencereden bakmaya çalışacağım.
Anlaşıldı…
CHP, PKK suyunda demlenmeye kararlı.
Eşbaşkanlar Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun başka da çıkış yolu yok.
Geride bıraktığımız hafta sonundaki hain PKK saldırılarında verdiğimiz 12 şehidimizin acısı yüreğimizi yakıyor. Allah hepsinin şehitliğini kabul ve makbul eylesin. Ailelerinin ve bütün Türk Milletinin başı sağ olsun.
CHP ve kuyruğuna takıldığı DEMPKK’nın düşük ve yakışıksız tavırlarını şimdilik bir kenara bırakalım.
Batılı emperyalistlerin maşası olan PKK’nın elebaşlarını ve ayak takımını beşer, onar temizlediğimiz, son derece başarılı bir mücadele yürüttüğümüz sırada yaşadığımız bu hain saldırı, terör baronlarının aklının ürünü olamaz.
İçimiz acıyor. Uzunca bir aradan sonra 12 şehidi birden vatan toprağına vermek, bütün Türk Milletinin canını yaktı.
Biliyoruz… Bu son saldırılar, ABD ve şürekâsının bize bir mesajıdır. Artık İsveç’in NATO üyeliği meselesi mi dersiniz? Türkiye’nin, Gazze için dünyayı ABD’nin karşısına dikme çabaları mı? Çin-Avrupa eksenindeki Kuşak Yol Projesi mi? Karabağ ve Zengezur Koridoru mu? Yoksa Akdeniz ve Libya’da, hakkımız olanları koruma gayretimiz mi?
PKK adlı köpek sürüsünün her türlü eylem ve saldırısı, sebebi ne olursa olsun, tasmasını elinde tutan sahipleri adınadır.
Yazılarımızı okumak için değerli vaktini ayıranlar; bir akademisyen gibi, ‘dayanacak duvar’ aramadığımızı bilirler. Kendini riske atmama kurnazlığındaki temkinli yazar edasıyla yuvarlak laflar etmenin, bizim yazı üslubumuz olmadığını da…
Siyasî yorum yapan kalem sahipleri, kendini riske de atabilmeli. Bunun için, gerektiğinde somut ve keskin kanaatler de ortaya koyabilmeli. Yani sakin sularda yüzme rahatlığı bize göre değil.
Bu girizgâhtan sonra esas meselemize gelelim.
Yerel seçimler için takvim hızla ilerliyor. Cumhur İttifakı’nın omurgasını oluşturan AK Parti ve MHP cenahında her şey yolunda gibi görünüyor. Millet İttifakı ya da diğer adıyla 6+bilmemkaç Masası bileşenleri ise; ‘öküzü öldürüp, ortaklığı bitirmiş’ gibi görünüyor.
Muhalefet cephesindeki manzara; CHP ile eski ‘kankasının’ yollarının ayrılması ve daha önce masa altında gizlenen ‘esas ortağın’ masadaki yerini almasıdır.
CHP ve etrafındaki kavgalı-kavgasız bileşenlerini yeri geldikçe konu ediniyoruz. Ülkenin hayrına görmediğimiz tavır ve söylemlerini de gerektikçe eleştiriyoruz.
Mayıs seçimleri öncesinde birkaç kez ısrarla dile getirmiştik… Seçimden sonra 6+bilmemkaçlı masa dağılır, demiştik. Sadece zamanlama ve dağılış şeklinde ufak-tefek yanılmalarımız olmuş.
Malum; İP, derme-çatma bir parti. Her ne kadar Meral Hanım ve etrafındaki birkaç ‘Ülkücülük mirasyedisi’ tarafından vücuda getirildiği için ‘Alternatif MHP’ algısı üretmiş olsa da… Sonuçta oradan-buradan devşirilen, tabir caizse ‘beş benzemezden’ oluşan bir partiydi, İP…
‘-di’li geçmiş zaman kullandım, İP yolun sonuna geldiğinden…
İsrail adlı terör örgütünün Gazze’deki soykırımı hız kesmeden devam ediyor. Zulüm öylesine ayyuka çıktı ki, artık Batılı sahipleri bile İsrail terör örgütünün pisliklerini savunamaz hale geldi. Yani Batı'da hava ters esiyor artık.
Eğri oturup doğru konuşalım, yiğidin hakkını da teslim edelim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yürüttüğü diplomasi ve buna eşlik eden yumuşak güç, hem Batı ve hem de Doğu kamuoyunun Filistin ve Gazze gerçekliğini görmesini sağladı.
Tüm dünyadaki vicdan sahipleri, İsrail adlı terör örgütünün yürüttüğü soykırımı gördü ve isyan etmeye başladı. Bu da İsrail’e her türlü desteği veren Batılı emperyalistlerin abdestini daralttı.
Önce İP Başkanı Meral Akşener resti çekti; “Seçimlere 81 ilde kendi adaylarımızla, özübaşına (özübaşımıza değil-NK) gireceğiz.”
Son adının ne olduğunu takip edemediğimiz PKK’nın siyasî partisi de, CHP’nin köşeye sıkıştığını varsayarak, elini iyice yükseltti.
O siyasî yapının galiba başkanlarından birisi olan Tuncer Bakırhan isimli zat, bir televizyon programında CHP’nin ‘gayrimeşru ilişki’ siyasetini eleştiriyor. Özetle; “Seçim geldiği zaman bizi hatırlıyorlar, payanda olarak görüyorlar. Oy ver ama fotoğraf verme, diyorlar. Sanki biz hep onlara destek vermek zorundaymışız gibi bir yanılgı içindeler…” diyor.
Milliyetçiliğimiz, inancımızın kabul dairesinin dışına taşmaz. Yani bizden ‘kavmiyetçi’ veya ‘kabileci’ çıkmaz.
Hazreti Muhammet (SAV), sahabe-i kiram, Hoca Ahmet Yesevî, İmam-ı Buharî, Şah-ı Nakşibent, Hazreti Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Hacı Bayram Veli olmak üzere, İslam Ümmeti ve Türk Milletinin irfan pınarlarından besleniriz.
Bu devletin ‘aslî kurucu unsuru’ olarak, ‘büyük kardeş sorumluluğunu’ sırtımızdan hiçbir zaman atmadık, atamayız.
Peşin söyleyeyim; bu yazı bir ‘Devlet Bahçeli güzellemesi’ değildir.
Günlük gazete yazarlığında, siyaseti ve siyasetçiyi eleştirmek hem çok kolay, hem zevkli, hem de konu zenginliğidir.
Fakat erdemli siyaseti ve bu siyaseti sergileyeni takdir etmek de en azından ‘insaflı kalemin’ gereği olmalıdır.