‘Yasakla kurtul!..’ demekle olmuyor
Son birkaç gün içindeki orman yangınlarındaki kaybımız, yıllık kaybımızın da üzerinde görünüyor. Yani uzun yıllar ortalamasına kıyasla, son büyük yangınlarda yanan ormanlık alanımız, bir yıllık kaybımızdan daha fazla…
İlgili ilgisiz, yetkili yetkisiz, akademisyeninden bürokratına kadar herkes, orman yangınlarını önlemek için çare olarak, ormana girişlerin yasaklanmasını önceliyor. Yani, ‘Yasakla kurtul!..’.
Peki, insanların ormanlık alanlara girişini, oralardan yararlanmasını yasaklamak, yangınları önlemek için doğru bir tedbir mi?
Daha önce de orman yangınları mevzusuna değinen yazılarım olmuştu. Onları okuyanlar, meseleye farklı bir açıdan baktığımı da bilirler.
BU BAKIŞ AÇISIYLA OLMAZ
Lafı kibarlaştırmanın, “Aman kimse alınmasın!...” düşüncesiyle ‘nalına-mıhına’ yazı yazmanın doğru olmadığını düşünüyorum. O halde kitabın ortasından gidelim:
Mevcut bakış açısıyla ormanları koruyamayız. Tekraren söylüyorum: Ülkemiz ormanları, ‘Orman Teşkilatı Klanı’na emanet edilecek kadar önemsizleştirilmemeli.
Maalesef Orman Teşkilatı, adeta babadan oğula intikal eden ve ‘Orman Mühendisliğinin miras malı’ gibi bir algıyla malul durumda.
40 küsur bin personelin yarıdan fazlası ‘memur’. Yani ortalıkta ‘Şef’ çok ama ‘Kızılderili’ az. Başka bir ifadeyle; ‘ağa’ çok, fakat ‘maraba’ az… Teşkilatta imza yetkisi olanların neredeyse tamamı orman mühendisi. Denilebilir ki, “Ne var bunda, Orman Teşkilatında orman mühendisi çalıştırılır…”
Maalesef öyle olmuyor. Meslekî ‘kurumsal körlük’ bir de ‘kurumsal bencillik’ ile birleşince, mevzu amacın dışına çıkıveriyor.
Ormanları, Türk Milletinin malı değil de babasından kendisine miras kalmış gibi gören bir mantık hüküm sürüyorsa… İşte o zaman ormanlar, asıl sahibinden, yani milletten kıskanılır ve esirgenir. Ormana giriş yasağını bir de bu gözle değerlendiriniz.
İNSANI ORMANDAN UZAK TUTMAK
Gelelim yangın önleme tedbirlerine:
Ormanda koyun-keçi otlatmayı yasakla… Yörükleri ormandan uzaklaştırmak için, ‘zorunlu iskân’ dâhil her yola başvur… Türk Milletinin genetik kodlarının gereği olan ‘göçerliği’ hayatımızdan çıkar… Orman köylerini kalkındırmak için hiçbir şey yapma; köylünün ormandan yararlanmasını iyice kısıtla… Orman köyleri boşalsın… Kimse piknik yapmak için bile ormana girmesin… Bir de ağacı dik, sal çayıra gitsin… Ha bir de, ‘Ağacı sev, ormanı koru!’ diye, muhteşem bir slogan bulduysan… İş tamamdır.
İşte bu yaklaşımla ormanlarımızı korumaya çalışıyoruz.
Peki, ‘insanlardan arındırılmış’ bir orman varlığını korumak daha mı kolay?
Yangınlar üzerine televizyonlarca görüşlerine başvurulan, Öz Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan, “Ormanı en iyi koruyacak olan orman köylüleridir. Bu yüzden orman köylüsünü, kendi yurdunda tutacak tedbirler önemlidir…” şeklinde bir cümle kurdu. Elhak, doğru bir bakış açısıdır.
Fazla uzatmaya gerek yok. Orman yangınlarının büyük bölümü kasıtlı çıkarılıyor. Kasıtlı eylemlerin büyük bölümü de terör bağlantılı. İster terör bağlantısı olsun, isterse olmasın; yangın çıkaran insan müsveddeleri, genel olarak ‘tenhalığı’ seviyor ve seçiyor.
Yani piknikçiyi dahi ormandan uzak tutarsanız, yangın çıkaran zevatın işini kolaylaştırırsınız.
Diğer taraftan, orman yangınının en önemli iki sebebi; yerdeki otların temizlenmeyip kurumaya bırakılması ve ağaçların alt dallarının budanmayışıdır.
Çözümü nedir? Bir taraftan binlerce işçi istihdam edilip, bilhassa yol kenarlarındaki ormanların ot temizliği yapılacak, ağaçlar güzelce budanacak ve ‘içine girilir, piknik yapılır, nefes alınır’ bir orman şekline getirilecek.
Ama asıl tedbir olarak bu iş doğal akışına bırakılıp, ormanlarda hayvan otlatılması ‘genel kural’ haline getirilecek. Bunun ‘istisnası’ ise, yeni kurulmuş ormanların, tepe sürgünleri koyun-keçinin erişim menzilinden çıkıncaya kadar ‘otlatmaya kapalı’ tutulmasıdır.
Tabi memleket ormanlarını, orman köylüsü ve göçerler başta olmak üzere, milletin kendisinden esirgeme mantığı üzerinde yürüyen bir Orman Teşkilatına bunu kabul ettirmek çok zor.
Onlar yine; yangınlara kaç dakikada müdahale edildiği, kaç helikopter ve uçakla yangına müdahale edildiği gibi ‘büyük mücadele yöntemleri’ üzerinde yoğunlaşmaya devam edecek.
Daha önce yaptığım çağrıyı tekrarlıyorum:
Sayın Cumhurbaşkanım!... Türk Milletinin ormanlarını korumak, geliştirmek ve vatandaşın azami faydasına sunmak üzere… Lütfen, ‘Orman Teşkilatı mensubu’ olmayan, hatta ‘orman mühendisi’ olmayan bir Orman Genel Müdürü atayınız.
Sonrası çorap söküğü gibi gelecektir.