Süreç, olması gerektiği gibi ilerliyor

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Aslında 180 sene öncesine dayanıyor, Batılı emperyalistler tarafından Türkiye’nin doğusuna vurulan ayrılıkçı fitnenin temeli…

İlk fitili; İsveç ve ötekilerin ittirmesiyle, 1840’lardan itibaren dayatılan Bedirhan İsyanı ateşledi. Sonrasındaki ayrılıkçı çabalar zaman zaman yükseldi; bizim hızımızı kesmek için ne zaman ihtiyaç duyulduysa o zaman kullanıldı.

1877-1878’deki Türk-Rus Savaşı’ndan (’93 Harbi) sonra, ‘Ermeni Sorunu’ da ayrılıkçılık hanesine eklendi. Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyetimiz, ‘Rum Sorununu’ da karşımıza dikti.

Çok şükür, devletimiz 1923 Lozan Anlaşması'yla, Ermeni ve Rum sorunlarını kökten çözdü. Emperyalistlerin ‘Kürt Sorunu’ diye dayattığı fitne ise bu topraklarda bir ‘açık yara’ gibi sürekli kanatıldı.

Fazla eşelemeye girmeyelim. 1925’te Musul ve Kerkük’ü anavatana katmak üzere harekete geçtiğimizde İngilizlerin fitillemesiyle tertiplenen Şeyh Sait İsyanı’nı hatırlatalım. Hani bizlere senelerdir ‘gerici ayaklanma’ diye yutturulan isyan…

Ve nihayet 1937-1938’de başımıza sarılan Dersim İsyanıCHP iktidarının sert şekilde bastırdığı… Fakat yaşanan olumsuzlukların hesabının, ‘sağ iktidarlardan’ ve bizzat CHP tarafından sorulduğu Seyit Rıza isyanı…

İÇERİDEN VE DIŞARIDAN

ABD, Avrupa ülkeleri ve Rusya’nın elbirliğiyle başımıza sardığı PKK belası da 1983’ten beri ülkemizi yoruyor. Yalnızca gâvur değil; İran ve Esat rejimi Suriye’si de dâhil, PKK’ya yardım ve yataklık etmeyen, onu Türk Devleti’ne karşı kullanmayan ülke kalmadı neredeyse.

Terör belasının büyüyüp serpilmesinde, dışarıdan gelen bastırmaların yanı sıra içerden yaşanan ihanetler de etkili oldu. Net konuşalım: 15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe/işgal girişimine kadar devam etti, bu ihanet çemberi.

İşte bölücü teröre karşı, devletimizin gerçek gücünü ve iradesini gösteren mücadele, 15 Temmuz sonrasında, FETÖ hainlerinin devlet içindeki etkinliğinin kırılmasıyla başladı.

Şimdi Türk Devleti, Irak’tan sonra Suriye’de de ihanet zeminini temizliyor. Bölücü terörün arkasındaki Batı taşeronluğunu 40 küsur senedir sürdüren Esat diktatörlüğünün tarihe karışması, hainler için de sonun başlangıcı oldu.

SÜREÇ OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ

Söylenenleri, sergilenen sembolik davranışları, verilen mesajları doğru okursak, MHP Genel Başkanı Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin, PKK’nın siyasî temsilcilerine el uzatmasıyla başlayan süreç, tam da olması gerektiği mecrada ilerliyor.

Hatırlayınız… Dr. Bahçeli, TBMM yasama dönemi başlangıcında DEM’cilerin elini sıktığında, kamuoyunda bir şaşkınlık yaşanmıştı.

Bilge Bahçeli, 22 Ekim 2024’teki konuşmasında, İmralı’daki bölücübaşının, DEM Parti grup toplantısında konuşup, PKK’yı lağvettiğini açıklaması çağrısında bulunmuştu.

Sonrasında, DEM Partisi ve şürekâsı bir şaşkınlık ve kararsızlık dönemi yaşadı. Cumhur İttifakı’na müzahir çevreler de mevzua muttali olmakta hayli zorlandı.

Oysa Türk Devleti, yeni dönemin yol taşlarını sabırla ve ustaca döşemişti. Bahçeli’nin sözcülüğünde açıklanan karar, Türk Devlet Aklı’nın kararıydı.

Yeni siyaset, dünyada ve coğrafyamızda yaşanan ve önümüzdeki süreçte yaşanacak olan yeni gerçeklere göre şekillendirilmişti.

Bahçeli tarafından yapılan çağrı da kuvvetle muhtemeldir ki, devletimizin ilgili kurum ve sorumluları tarafından, İmralı’daki elebaşıyla da önceden görüşülmüştü. Nitekim DEM’ci Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın, Öcalan görüşmesi sonrası yaptıkları açıklama da bunu doğruluyor.

YENİ BAŞLIYORUZ

Yapılan yorumlarda, “Öcalan kendisine pazarlık alanı açıyor. Örgütü lağvedeceğine dair kesir söz vermiyor…” benzeri ifadeler kullanılıyor. Ki, özünde yanlış değerlendirmeler de değil bunlar.

Fakat şunu gözden kaçırmamak lazım: 40 seneyi aşkın süredir devletimize ve milletimize karşı yürütülen fitne savaşından anında vazgeçmeleri beklenemez. Adını tam koyalım; ‘vuruşarak çekilme’ niyetinde, karşımızdaki ihanet güruhu.

Peki, bu işin anahtarı ve kırılma noktaları nerelerde olsa gerek ki?..

Anahtarın nerede olduğunu, Suriye bağlamında ABD Başkanı Donald Trump verdi: Türkiye

Türkiye’ye müzahir muhalefetin Halep’ten başlayıp Şam’a kadar uzanan hâkimiyeti, hainler için önemli bir kırılma noktası oldu. İran ve Rusya fitnesi, Suriye’deki etkisini yitirdi. Ardından Tel Rifat ve Mümbiç, hainlerden temizlendi. Sonra Türk Devleti’nin gücü, Aynelarap ve Haseke bölgelerini işaretledi.

Kimsenin kuşkusu olmasın; şu anda PKK/PYD ve onların tasmasını elinde tutan sahipleri, Türkiye’nin gazabını en hafif hasarla atlatabilmek için ayak sürüyor, pazarlık yapmaya çalışıyor.

Unutmamaları gereken husus; Türk Devleti terörle pazarlık etmez. Eğer terörün kökünü kazıyacağı zemin henüz yok ise, taviz veriyormuş gibi yapar. Sorunu zamana yayar. Zaman ve zemin olgunlaşınca da çözüm kılıcını indirir.

Şu anda o kılıç havaya kalkmış durumda. Tıpkı Beşşar Esat’a yapılan ‘müzakere çağrılarında’ olduğu gibi… Türk Devleti’nin paçasına dolanan Teröristan heveslilerine, hayatta kalabilmeleri için son çağrıyı yapıyor.

İMRALI’NIN MESAJI

DEM’ciler de tıpkı İmralı sakini gibi durumun farkında. Başlarına geleceği görmeye başladılar. Kandil terör baronlarının baskısı ve zorlaması olmasa, barış türkülerini gür sesle söylemeye başlayacaklar.

Gelelim İmralı görüşmesi sonrası verilen ‘Öcalan mesajları’ içeriğine…

Yapılan açıklamaların özü şudur: Öcalan, silahlı terörün bittiğini ve PKK’nın lağvedileceğini açıklamaya hazır. Bu konuda izlenecek yol haritasının ayrıntıları, kuvvetle muhtemeldir ki kendisine iletilmiş. O da başka çıkış yolu kalmadığını idrak etmiş. PKK ve yan kuruluşları için yolun sonuna gelindiğini görmüş. Irak ve Suriye bağlamında Türk Devleti’nin kurguladığı politika ve stratejilerin; ABD, AB ülkeleri ve Rusya’ya rağmen kararlılık ve başarıyla uygulandığını anlamış.

Yani, deniz bitti. PKK ve yan unsurları için gidecek bir yer kalmadı. Ya silah bırakıp, Türk Devleti’nin gücüne ve adaletine ram olacaklar… Ya da inlerinde hayata veda edecekler.

Hazırlıkları tamamlanan, Suriye’deki PKK uzantılarına yapılacak süpürme harekâtı, aynı zamanda terör örgütünün ve yancılarının ‘hizalanma sürecini’ de doğrudan belirleyecek.

PKK baronları ve siyasî uzantıları ile dayandıkları sosyolojinin, karşılarına dikilen ‘yeni gerçekliği’ kabul etmeleri için bir ‘hazım süreci’ ile yolun bittiğini idrak fırsatı gerekiyor. O süreç halihazırda işliyor. Olması gerekenler, kendi mecrasında ilerliyor.

Tekraren ifade edeyim: Çayınızı alın, koltuğunuza yaslanın, olanları ve bundan sonra olacakları keyifle seyredin. Çünkü millet olarak ödediğimiz bedellerle, şimdilerde çıkaracağımız keyfi çoktan hak ettik.

Herkes bilecek ki; bu coğrafyada oyunu biz kurarız. Başkalarının oyunlarını da bozarız.

Türk Devleti’ne ve onun sağlam siyasetini kurgulayanlara selam olsun!..