Sizi nasıl memnun edebiliriz beyim?
Üzerinden henüz bir yıl geçmeden, Allah’a hamdolsun, asrın depremini yaşayan illerimiz büyük ölçüde ayağa kaldırıldı.
Devletimiz ve milletimiz el ele verdi… Ortalıktaki ayrık otlarına, bozgunculara, arsızlara, edepsizlere, vatansızlara, hainlere rağmen… Birlik ve beraberliğin, yeryüzünde görülmemiş emsalini sergiledi.
Yüzbinlerce binanın yıkıntıları, neredeyse tamamen kaldırıldı. Henüz kaldırılmayan enkazlar ise, ekseriyetle tarihî eser niteliği taşıyan veya mahkemelik olanlar…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı güçlü inisiyatif ve kararlı duruşla, devletimizin teşkilatlanma yeteneği ve milletimizin direnci birleşti. 10 ay gibi kısa bir zaman içinde on binlerce konut tamamlandı, yüz binlercesinin ise inşaatı hızla devam ediyor.
Buraya dikkat edelim: Bu ülke, bir yıl içerisinde neredeyse 1 milyon konutun inşaatını başlattı ve sürdürdü. Sadece deprem konutları olarak düşünmeyin. Daha önceden başlatılan TOKİ konutları, kentsel dönüşüm inşaatları ve nihayet kooperatiflerin ve yap-satçı müteahhitlerin yürüttüğü inşaatları da dikkate alın.
Yeryüzündeki kaç ülke, böylesine devasa bir inşaat çalışmasını yürütme yeteneğine sahiptir? Gerekli inşaat malzemelerini bir yana bırakın, milyonlu rakamlarla işçi ve usta ihtiyacı nasıl karşılanır?
BOZGUNCU KAZURATLAR BOŞ DURMADI
Daha 1 yıl önce deprem haberi ulaşır ulaşmaz, bozguncu tayfası harekete geçmişti. Sıcak odalarında, klavyenin başına geçmiş bir yığın sorumsuz ve meziyetsiz insan müsveddesi… Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen binlerce insanın varlığını bile umursamadan… En iyi bildikleri ve bu ülkenin düşmanları hesabına üstlendikleri bozgunculuğa anında başladılar.
Kimisi, “Devlet deprem bölgesinde yok…” yalanını üfürdü, birkaç yüz bin kamu görevlisi ve gönüllü, sahada kurtarma çalışması yürütürken...
Kimisi, “Hatay, muhalefeti desteklediği için yardım alamıyor…” diye namussuzluk yaptı.
Kimisi, kurtarma çalışmalarını sabote etmek için, “Baraj patladı, canınızı kurtarın…” diyerek, internetten TV yayını yaptı. Ama maçası yemeyince, topu ‘duyum-uyum-suyum’ kolaycılığına pasladı.
Mayıs 2023 seçimlerinde, depremzedelerin çoğunluğu, Başkan Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na güvendiğini beyan edince, bu kez de o kazurat tayfasının taciz atışlarına maruz kaldı.
Kimisi, elindeki belediyeye ait tesislerde konaklayan depremzedeleri kovdu.
Kimisi, paylaştığı sosyal medya kusmuklarıyla, ‘asla yapmadığı yardımları’ depremzedelerin başına kaktı.
Hızını alamayan insansı mahlûklar ise, “Oh olsun size, hepiniz ölün…” diyerek, kendi siyasî görüşünü desteklemeyen depremzedelere en ağır hakaretleri savurdu.
Büyük felaketin yıldönümü geldi… Başkan Erdoğan ve Lider Bahçeli, bütün bir haftanın mesaisini deprem bölgesine tahsis etti. Her gün, depremin vurduğu kentlerimizden birini ziyaret ediyor; burada yapımı tamamlanan konutları, kura ile hak sahiplerine teslim ediyor. İnşa edilen devasa hastanelerin, camilerin ve diğer tesislerin açılışını yapıyor.... Hatta yeni yeni tesislerin temelini atıyorlar.
GÖZÜNÜZ YOKSA, BURNUNUZUN DELİĞİ DE Mİ YOK?
Kalıcı konut teslimine Hatay’dan başladılar. Hatırlayın, CHP adayına yüzde 90’dan fazla oy çıkan Defne’ye, 50 küsur gün içinde devasa bir hastane inşa etmişti bu hükümet. Hem de, kazurat tayfasının “Hani nerede? Hastane filan göremiyoruz…” şeklindeki şizofrenik abuklamalarına rağmen… Seçim sonrasında, alınan yüzde 7-8’lik oy bile, Defne’ye o muhteşem hastaneyi yaptıran iradenin alnını kırıştıramamıştı.
Depremin yıldönümünde, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesinin de açılışları yapıldı.
Aynı zamanda, Hatay’da inşaatı tamamlanan 7 bin 257 konut sahiplerine teslim edildi. Yapımı devam eden veya başlanacak konutlarla birlikte, Hatay’da hak sahipleri için inşa edilecek toplam konut sayısı ise 254 bin 195’e ulaşacak.
Hal böyleyken, Hatay’daki kentsel dönüşümü, gerek ellerine geçirdikleri belediye, gerekse fiştekledikleri STK ve terör iltisaklı gruplar marifetiyle engelleyen CHP kafası, onca hizmete rağmen, ‘Hatay’a karşı negatif ayrımcılık yapıldığı’ yalanını söylemekten utanmadı.
Adam müsveddesinin adının önünde ‘Prof. Dr.’ diye bir sıfat var. Çıkmış ulusal bir haber kanalına… Ortaya karışık, köşesiz, öznesiz ve yuvarlak cümleler kuruyor. O anlamsız laflarının arasına bir de ‘Hatay’a karşı negatif ayrımcılık yapıldığı algısı yaygın’ filan gibi, arkasında duramadığı eklemeler yapıyor.
Be adam müsveddesi… Sosyal medya dıngılları böylesine sorumsuz laflar edebilir. Ama sen edemezsin. ‘Bilim adamı’ sıfatı taşıyorsun. Gözün yoksa burnunun deliği de mi yok, ki yapılan onca hizmeti göremiyorsun?
Yahu, Hatay’daki havaalanı büyük hasar gördüğü… Yollar yıkılıp, ulaşımı imkânsız kıldığı… Hatta deniz kabarıp, bazı yerlere ulaşılamadığı… Dahası, senin kafandaki bazı leş kargaları, ‘baraj patladı, canınızı kurtarın’ diye itlik yaptığı için, Hatay’daki kurtarma ve yardım çalışmaları zarar görmüştü.
Ülke nüfusunun neredeyse yüzde 15’ine denk gelen, devasa bir alan ve şehirler yumağı aynı anda yerle bir olduğu için, sadece Hatay’a değil, başka şehir ve kasabalara, hatta köylere ulaşım ve yardım gitmesi biraz zaman almıştı.
Devlet ve millet canını dişine takıp, depremzedelerin yardımına koşarken, sizin kafanızdakiler, bölgeye ‘deprem turisti’ olarak varıp, ‘selfilerini’ çektirip, kinlerini kustuktan sonra ‘kesin dönüş’ yapmıştı. Sonrasında da hiç uğramadılar bölgeye.
Şimdilerde, felaketin yıldönümü münasebetiyle, kafalarını lağım çukurlarından çıkarıp, karalama ve iftira çabalarına, kaldıkları yerden devam ettiler.
YAZIK Kİ, BUNLARLA BİRLİKTE YAŞAMAYA MAHKÛMUZ
Dünyanın hiçbir ülkesinde, böylesine organize bir kötülük, kötücüllük, bedbinlik, bedbahtlık görülmemiştir, görülemez de…
Peki, biz bu meziyetsiz ve memnuniyetsiz kitleyi nasıl memnun edebiliriz?
Şundan herkes emin olabilir: Bu organize kötülük, içimizdeki ‘devşirilmişler’ tarafından yürütülmekte ve arkasında da bizimle ‘kapanmamış bin yıllık hesabı bulunan’ ülkeler, kitleler, inanç toplulukları vs. vardır.
Arada bir söylüyorum: Maalesef Türk Milleti, kendi içinden devşirilmiş bu kazurat tayfasıyla birlikte yaşamaya mecbur ve mahkûmdur.
Toplum olarak ayaklanıp, bunları bir şekilde içimizden temizleme imkânımız yok.
Bunlardan arınamıyoruz, kabul. Lâkin bunları ciddiye almayıp, unutulmaya terk etmek ve adam sıfatına koymamak gibi bir imkânımız olmadığı da söylenemez.
Yani bunları memnun etmek için, 50 küsur günde hastane yapmak filan gibi gayretlere girmeyelim.
Ki, bu ülkenin sadık evlatları, analarının ak sütü gibi hak ettikleri bir yığın kamu hizmetini alamıyorken… Bunları saymaya kalkarsak, listeyi bile tamamlayamayız.