Siyasette Bahçeli duruşu -1-
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sadece bizim değil, dünya siyaset tarihinin de pek alışkın olmadığı, ‘ülke için fedakârlık’ temelli, çok özel bir siyasî duruşa sahip bir devlet adamı.
Demokratik düzen içinde siyaset yapanlar, hem şahısları adına hem de mensubu oldukları siyasî yapı adına, devletin ve toplumun yönetimine doğrudan talip olurlar.
Bilge Lider Devlet Bahçeli ise, kendisinin ve Ülkücü Hareketin taşıdığı tarihî misyona uygun olarak, kişisel veya partisinin iktidara gelmesini değil; Türk Devletinin yüce menfaatlerini her türlü bakış açısının önüne koyan bir siyaset takip ediyor.
MHP’nin, günün şartlarının gereği olarak, 1999’daki genel seçimlerden sonra katıldığı AnaSol-M koalisyonunun ömrünü doldurduğunu gördüğü anda, Devlet Bahçeli, derhal gereken duruşu sergilemişti.
2001’de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan ‘devlet krizi’ üzerine ABD ve IMF tarafından Türkiye’ye bir ‘sömürge valisi’ edasıyla gönderilen Kemal Derviş’in, DSP ve CHP içindeki gayrimillî unsurları da kullanarak, Türk Devletine bir operasyon çekme niyetini gören Bahçeli, ülkenin 3 Kasım 2002’de erken seçime gitmesini sağlamıştı.
Böylelikle Türk Devletinin, Kemal Derviş’in sömürge valiliği üzerinden ABD mandası haline getirilmesinin önüne set çekmişti, Bilge Lider Bahçeli. Üstelik, gidilecek seçimde, MHP’nin baraj altında kalıp, TBMM’ye giremeyeceğini bile bile…
Sonrasında, bürokratik vesayet odakları, 2007’de TBMM’ye Cumhurbaşkanı seçtirmeyince, AK Parti Hükümeti erken seçim kararı almış ve 367 milletvekili garabeti üzerinden çıkarılan krizi, MHP’yi Meclise sokan Bahçeli önlemişti. Böylece, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmiş, Türkiye büyük bir badireyi atlatmıştı.
2011’de bürokratik vesayetin fişteklediği CHP ve PKK’nın o dönemki siyasî partisi, tutukluyken aday gösterip seçtirdikleri bazı milletvekillerini bahane ederek, TBMM’yi boykot kararı almıştı. Fesat ocaklarının beklentisi, MHP Milletvekili Engin Alan’ın da tutuklu olması sebebiyle, Bahçeli’nin de TBMM boykotuna katılacağı yönündeydi.
Fakat devlet adamı Bahçeli, küçük hesaplara girmek yerine MHP’yi Meclise sokarak, millet iradesinin meşruiyetine düşürülmek istenen gölgeye mani oldu.
Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar çoğunluğunu yakalayamadığında, Türkiye’nin muhatap olduğu siyasî krizin kilidini, yine Devlet Bahçeli açmıştı.
O dönemde, kendisinin Başbakan olarak görev alması ve CHP’nin koalisyon ortağı, PKK’nın siyasî partisinin de dışarıdan payanda olması şeklinde önerilen, ‘MHP’li hükümet rüşvetini’ elinin tersiyle iten de Devlet Bahçeli olmuştu.
Bu sağlam duruş üzerine 3 Kasım 2015’te yenilenen genel seçimlerle, Türkiye, siyasî istikrarını korumayı başarmıştı.
Süreç içerisinde, bir muhalefet partisi olmasına ve iktidardaki AK Parti ile birçok konuda ihtilafı bulunmasına rağmen MHP, başta TSK’nın yurtdışı görev tezkereleri olmak üzere, ülkenin millî menfaati olan her konuda, Hükümeti desteklemekten geri durmadı.
Ve nihayet 15 Temmuz 2016’da, ABD ve diğer Batılı emperyalistlerin, FETÖ üzerinden giriştiği darbe-işgal girişimine karşı millî direnişin şahlanmasında, Bilge Lider Bahçeli ve MHP’nin çok büyük katkıları oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin de sağlam duruşu sayesinde o hain girişimin dumura uğratılması, Türk Devletinin asırlardır özlediği milliyetçi-muhafazakâr siyasî birlikteliğin, Cumhur İttifakı'nın da doğmasına vesile oldu.
Sonrasında, Başkan Erdoğan’ın sağlam iradesi ve Devlet Bahçeli’nin menfaat gözetmeyen, sarsılmaz desteğiyle, Türk siyasî tarihinin en önemli adımlarından birisi atılarak, yönetimde Başkanlık Sistemine geçişi başardık.
Devlet Bahçeli, çevreden, hatta bizzat MHP içinden gelen bazı sert eleştirilere, dahası Meral Akşener’in partiyi bölüp ayrı bir siyasî yapı kurmasına rağmen, sağlam duruşunu bozmadı.
Neticede siyasî hayatımızdaki ‘Bahçeli Duruşu’, aslında Türk Devletinin tarihî misyonuna uygun bir istikamet tutturmasında büyük rol oynadı.
Adını net ve doğru bir şekilde koyalım: Türkiye Cumhuriyeti, 100 yıllık bir nadas, dinlenme ve kendini toparlama sürecinin ardından, tarihî karakterine uygun olarak, ‘Cihan Hâkimiyeti Ülküsünü’ yeniden omuzlama aşamasına gelmiştir.
Kuşkusuz bu önemli süreçte, Bilge Lider Devlet Bahçeli ve MHP’nin, kişisel veya parti menfaatlerini yok sayarak, Türk Devletinin yüce menfaatlerini her türlü mülahazanın önüne koyan siyasî duruşunun büyük tesiri olmuştur.
Ve elbette Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliği, basiretli siyaseti ve fedakârca yönetimi de gelinen noktada en büyük pay sahibidir.
Bilge Lider Devlet Bahçeli, 17 Mart’ta yapılan MHP Kurultayında da Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk siyasetindeki etkin ve elzem liderliğinin devam etmesi gerektiğine dair net ve kesin bir duruş sergiledi.
Bahçeli’nin bu duruşu ile ‘Kürt Sorunu’ yutturmasına dair sağlam çıkışını da bir sonraki yazımızda konu edinelim.