Organize Hayvancılığa geçmedikçe…

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Kanımca Türk tarımının en sıkıntılı alanı, hayvancılıktır.

Tüketici, bir kilo et için 350-400 TL ödüyor. Dolar hesabına vursak, 16-17 dolar ediyor.

Süt deseniz, marketlerde en ucuzunun litresi 1 doları geçiyor. Üstelik, neredeyse içinde yağ bırakılmamış. Tereyağının ve kaliteli peynirin kilosu 200 TL’ye varıyor.

Tüketici açısından durum buyken, üretici de hayvancılıktan para kazanmada zorlanıyor.

İç Anadolu’nun, yaşadığım ve gelip geçtiğim yerlerinde gördüğüm büyükbaş hayvan ahırlarının neredeyse yüzde 60-70’i kapanmış, faaliyetine son vermiş durumda.

Hayvancılık yapan çiftçi, büyük heveslerle gösterişli ahırlar inşa ediyor. Teknolojik donanım sağlıyor. Her biri 130-150 bin TL olan nitelikli inekleri alıp ahırına dolduruyor. Hayvanlarına baksın diye eleman istihdam ediyor. Kaba ve kesif yem temin ediyor.

Tüm bunlar için milyonlarca liralık yatırım yapıyor. Doğal olarak, öz kaynakları yetmediği için hem devletten teşvik alıyor, hem de yüksek miktarlarda kredi kullanıyor.

Aradan 6 ay, bir yıl, bilemediniz 2-3 yıl geçtikten sonra bir bakıyorsunuz, o gösterişli ahırlar boşalmış, tesis kapılarına kilit vurulmuş.

Yatırımı yapan çiftçi, kuvvetle muhtemeldir ki, kesime gönderdiği hayvanlardan elde ettiği gelirle, yaptığı yatırımın kredi borçlarını bile ödeyemiyor. Kendi sermayesi ise çoktan eriyip gitmiş oluyor.

ORGANİZE SANAYİ VAR DA…

Üzülerek söylemeliyim ki, hayvancılıkta en az bir 10-15 seneyi ıskaladık, kaybettik.

Hayvancılıktaki temel sorun, yüksek maliyetlerdir. Yatırım maliyeti, istihdam maliyeti, yem maliyeti… Özellikle yatırım ve istihdam maliyeti, hayvancılığı mevcut haliyle yürütülemez kılmaktadır.

40-50 hayvanlık bir işletme bile olsa, en az 3 işçi çalıştırmak zorunda. Zira mevcut haliyle, bir ahırda, günün 24 saatinde en az bir eleman bulunması kaçınılmaz. Ayrıntıya çok girmeyelim.

Yatırımı yaparken; arazi maliyeti, elektrik-trafo tesis maliyeti, su kaynağı temin maliyeti, tesisi güvenli kılmak için kale gibi duvarlarla çevirme maliyeti… Ve nihayet güvenliği sağlamak için eleman maliyeti…

Zaten hayvancılığımız, deyim yerindeyse, hayvanları günlük 3 öğün lokantadan besleme mantığı üzerine kurulu. Otlak yok… Saman dışarıdan… Yonca, silaj dışarıdan… Kesif yem derseniz, kilosu 8-10 lira bedelle dışarıdan… Hal böyle olunca, et ve süt üretim maliyetleri, üretimin sürdürülmesini neredeyse imkânsız kılıyor. Buna karşılık, tüketici de dünya fiyatlarının çok üzerinde bedelle et ve süt ürünleri tüketmek zorunda kalıyor.

PEKİ, ÇÖZÜM YOK MU?

Elbette var. Türkiye, Organize Sanayi Bölgeleri kurmada büyük başarılar elde etti. Bugün Türkiye’de, Organize Sanayi Bölgesi bulunmayan şehir yoktur sanırım. Hatta birçok kentte birden fazla OSB olduğu gibi, nüfusu birazcık dolgun olan ilçelerimizde de OSB’ler faaliyet gösteriyor.

OSB demek, sanayicinin çok düşük maliyetlerle altyapı ve üstyapı hizmetlerine erişmesi demektir. OSB demek, enerji, personel, istihdam ve ulaşım maliyetlerinin asgariye indirilmesi demektir.

Maalesef sanayide başardığımız bu ‘organize olma halini’, hayvancılıkta başaramadık. Her bir çiftçimiz, gidip bir dağın başına kendi tesisini kuruyor. Arazi maliyetinden, yol-elektrik-su maliyetine… Güvenli kılmak için bina ve çevresine yapılan gereksiz ve abartılı yatırımların maliyetine… Çok sayıda ahırın ortak kullanabileceği makine-ekipman ve sağım merkezi gibi yatırımları tek başına yapma maliyetine… Ve nihayet, veterinerlik hizmetleri maliyetine… Dahası, küçücük işletme için zorunlu olarak fazladan eleman çalıştırma maliyetine katlanmak zorunda kalıyor.

Oysa Organize Hayvancılık Bölgeleri kurmayı başarabilirsek, işletme ve hayvan başına yapılması gereken yatırım ve sonrasındaki işletme maliyetleri, muhtemelen bugünkünün yarısına, hatta dörtte birine düşecektir. Dahası, kurulacak işleme tesisleri sayesinde, üretimdeki katma değer de yükselecektir.

Bırakalım maliyetin yarıya veya daha altına düşmesini, mevcut maliyetler yüzde 10-20 azaltılabilse, hayvancılık sürdürülebilir hale gelecektir.

Ülkemizde, bazı büyük işletmelerin, her ne kadar Organize Hayvancılık Bölgesi ölçeğinde olmasa bile, kendi işletme büyüklüklerine bağlı olarak, maliyetler sorununu önemli ölçüde çözmüş oldukları biliniyor.

Sorun, küçük ölçekli hayvancılık işletmelerinin sürdürülebilir durumda olmamasıdır. Ki, zaten ülkemiz işletmelerinin ezici çoğunluğu da küçük ölçeklidir.

Hayvancılığı sürdürülebilir hale getirmenin çaresi; belediyeler, kaymakamlıklar ve özel idarelerin teşvik, destek ve zorlamasıyla, çiftçilerimizi kooperatif çatıları altında örgütleyip, devletin de hibe ve kredi destekleriyle, Organize Hayvancılık Bölgelerini bir an önce hayata geçirmektir.

Zaman zaman bu konunun ayrıntılarına girme arzusundayım.