Nedir bu öfke?
İlk defa bu seçim sürecinde, böylesine kontrolden çıkmış kitlesel bir öfkeyle yüzleşiyoruz.
İzmir’de, yaşını başını almış bir kadın, öfkeden kudurmuş ve ağzından salyalar saçarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile evlatlarına, hatta torunlarına beddualar yağdırıyor.
“Kelbin duası kabul olsaydı…” dediğinizi duyar gibiyim.
De, mesele ironiyle geçiştirilecek sınırı çoktan aştı.
Bir başka kadın, başörtülü hemcinsine sardırıyor.
Kendini kaybeden bir diğer öfkeli hanımefendi, bir Kur’an Kursu’nun cam-çerçevesinden hıncını alıyor.
Yaşanan bu anlamsız öfke köpürmelerini, kendini bilmez birkaç meczubun mutsuz ve umutsuz isyanlarından ibaret sanmayalım.
Etrafımızda böylesi öfke nöbetlerine kendini kaptıran o kadar çok tanıdık var ki…
Deprem felaketinden bir-iki hafta sonrasıydı.
‘Şiddetli muhalif’ bir arkadaşıma, sanal ortamda selam verdim.
Daha ‘Nasılsın?’ demeye kalmadan, arkadaşım, ‘AFAD Başkanlığına bir Diyanet görevlisinin getirildiğini’ söyleyerek, liyakatsizlik temelinde laflar etti.
Doğrusu o zamana kadar, AFAD Başkanı’nın kim olduğunu ve hangi meslekî kariyerden geldiğini merak etmemiştim.
Hem AFAD’ın kendi sitesindeki özgeçmişe, hem de muhalif kardeşlerimizin pek sevdiği Wikipedi’ye baktım.
Bahsekonu yöneticinin, Siyasal Bilgiler Fakültesi kökenli ve valilikten gelme olduğunu öğrendim.
Bu bilgilerin linkini de öfkeli arkadaşıma gönderdim ve ‘Diyanet görevlisi’ bilgisinin yanlış olduğunu söyledim.
Bekliyorum ki, arkadaşım, “Afedersin, bana yanlış bilgi verilmiş. Ama yine de Hükümet liyakati gözetmiyor…” filan desin.
Yanılmışım… Arkadaşım, açtı ağzını yumdu gözünü. Türbandan girdi, dinden imandan çıktı. Bir kadın olmasını unutup, sinkaflı küfürler savurmaya, bela okumaya başladı.
Sonra da beni engelledi.
Gelelim Meral Hanım’ın öfke nöbetlerine…
Ortada, hırsız kovalayan bir özel güvenlikçinin ruhsatlı silahından çıkıp, İP İstanbul Binasına isabet etmiş iki mermi var.
Merminin çıktığı silah belli, silahı kullanan şahıs belli, adam olayı anlatmış, niyesini söylemiş…
Acullukla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘olayın faili’ olarak suçlayan Meral Hanım’ın, hakikatin anlaşılması üzerine özür dilemesini beklerken…
Hanımefendi çıkıyor, TBMM’deki gurup kürsüsünden mermi kovanlı şov yapıyor.
Meral Hanım lütfen… Birazcık kendinize gelin. Sizi anlıyorum; 10 yıldır CHP ile birlikte zehirlediğiniz kitlenizin, önlerine konulan her şeyi kabulleneceği gibi bir kolaycılığa alıştınız. Fakat bu kadarını onlar da yemez artık.
Hani adam, eşi tarafından zamparalıkta basılmış. Kadın kendisine bağırıp çağırıyor. Adam özür dileyip, yanlış anlaşıldığını filan söyleyeceğine; “Yahu hatun, insanlar aç geziyor, sen neyin peşindesin?” diye sahte öfkeler saçıyor.
Meral Hanım’ın ‘kurgulanmış öfke nöbetleri’ de buna benziyor.
HDP’nin sivrilerini geçtik, Kandil’deki terör baronları her gün bir açıklama yapıyor, 100 yıllık Cumhuriyeti değiştireceklerini haykırıyor.
Terörün sözcüleri, 15 Mayıs’tan itibaren ülkeyi nasıl ‘yöneteceklerini’ dillendiriyor.
Elebaşıları Öcalan dâhil, 350 bin ‘tutsağı’ salıvereceklerini ve ‘sürgündekileri’ ülkeye getireceklerini alenen beyan ediyor.
Asena Meral, bu haddini bilmez teröristler ve destekçilerine “Hadi oradan ulan!.. Siz kimsiniz ki ülkeyi yönetip, teröristleri salacaksınız?” diyeceğine…
TBMM çatısı altında mermi kovanı şovu yaparak, günbegün kaybettiği seçmen kitlesini efsunlamaya çalışıyor.
Bizim mahalleye çağrımdır…
Biliyorum, sizin öfkeniz de az değil. Tepedekiler tarafından 10 yıldır yürütülen kin ve nefret politikalarıyla zıvanadan çıkarılmış muhalif kitlenin taşkınlıkları, hakaretleri, saldırganlıkları katlanılır gibi değil.
Nitekim bazen ben de kendimi tutamayacak noktaya geliyorum, tanık olduğum terbiyesizlikler karşısında.
Buna rağmen, hepimizin sağduyulu olması gerekiyor. Üzerimize gelenlerin ‘vatan ve devlet’ diye bir dertleri yok. Sırtlarında yumurta küfesi de taşımıyorlar. Hatta bir kısmı, kendisini bu ülkeye ait hissetmiyor. Herhangi bir Batı ülkesini vatan edinmek onlar için sorun değil.
Fakat… Bizim, vatan-devlet-millet-gelecek diye bir derdimiz var.
Sırtımızda yumurta küfesi taşıyoruz.
Anadolu coğrafyasının, bizim son savunma kalemiz olduğunu biliyoruz. Bu kaleyi de kaybedersek, tarih sahnesinden birkaç yüzyıl boyunca silineceğimizin de farkındayız.
İşte bu yüzden, üzerimize gelen meczuplara biraz daha tahammül etmek zorundayız.
Bırakın, Meral Hanım mermi kovanlarıyla sahte öfke ritüelleri yapsın. O da biliyor, ‘son fasılda’ olduğunu.
Sabır… Ya sabır…