NATO bizim neyimiz olur?

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Stalin SSCB’sinin tehditleri yüzünden kapağı atmak zorunda kaldığımız NATO, üye olduğumuz günden beri hep aleyhimize çalıştı.

27 Mayıs 1960’taki ahlâksız darbeden başlayıp, 15 Temmuz 2016’daki şerefsiz FETÖ darbe-işgal girişimine kadar, NATO denilen ifrit yapı, her pisliğin içindeydi.

Güya Sovyetler Birliği tehdidine karşı bizi korusun hayaliyle üyesi olduğumuz NATO için, yapmadığımız fedakârlık kalmadı. Kore Savaşı’nda Amerikan Conilerinin kıçını kurtarmak uğruna verdiğimiz yüzlerce şehit bir yana, NATO’nun dünya üzerindeki her türlü operasyonunda en riskli görevleri biz üstlendik.

Peki, karşılığında ne aldık? Kocaman bir hiç… Henüz NATO üyesi olmadığı zamanlarda dalaştığımız Yunanistan’a karşı, ittifak üyesi olan bizi değil, onlar tuttular.

Sovyet tehdidi devam ederken, ülkemize kurdukları radar istasyonlarıyla, kendi güvenlikleri için gözetleme yapmanın ötesinde bize bir hayırları dokunmadı. Tam tersine, güya Sovyetler yanlısı olan bir yığın yasal ve yasadışı sol örgütler, bizzat NATO ve uzantılarınca desteklendi, semirtildi.

Şimdilerde NATO, Rusya ve Doğunun yükselen ülkelerine karşı kalkan olarak kullanabileceği, tabirimi hoşgörün, ‘mayın eşekleri’ arıyor.

Ukrayna, bu uğurda Rusya’nın önüne yem olarak atıldı. Arkasından İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği ortaya sürüldü. Türkiye ve Macaristan, Finlandiya’ya onay verdi, İsveç için henüz yeşil ışık yakmadı.

Dananın kuyruğu, yarınki NATO Liderler Zirvesinde kopacak gibi. Zirve öncesinde, ABD ve NATO Genel Sekreterliği, İsveç’in üyeliğine onay vermesi için Türkiye üzerinde tam saha baskı yapıyor.

Mevcut durumda İsveç’e NATO için yeşil ışık yakmak yanlış görünüyor. Boyundan büyük işlere bulaşan bu tuhaf ve küçük ülke, nesine gerek bilmiyoruz, Türkiye’ye karşı bilumum terör yapılarını destekliyor, para yağdırıyor.

Türkiye’den NATO onayı alabilmek için göstermelik bazı yasal düzenlemeler yapsa da, bir yandan da veto yemek için elinden geleni ardına koymuyor.

Hal böyle olunca, İsveç’in, NATO’ya girmeyi gerçekten isteyip istemediğinden emin olamıyoruz.

Tabi NATO’nun ağababası kimliğiyle ABD, İsveç’i de Rusya önünde bir tampon ülke olarak konuşlandırmayı çok istiyor, orasına kuşku yok.

Bakalım, İsveç’in NATO üyeliği için üzerindeki ağır baskıya Türkiye nereye kadar dayanacak veya onay karşılığında neleri koparabilecek. Yarından sonra anlayacağız.

Aslında şu an yaşanan saçmalıkları da gerekçe yaparak, NATO üyeliğini sonlandıracak bir yola girmeyi becersek, galiba geleceğimiz için hayırlı bir adım atmış oluruz. Zira, NATO bizim neyimiz olur, 1952’deki üyeliğimizden bu yana, tam 71 senedir bir türlü anlayamadık.

Sadece, dostluktan ziyade düşmanlıklarını gördük.

MUHALEFETİN NATO DERDİ VAR MI?

Ülkedeki muhalefet, iç politikada iktidara ne kadar ayakbağı olsa da, konu dış politika olunca, muhalefet çoğu zaman iktidarın cansimidi olur. Normal ülkeler için bu böyledir. Mesela, Türkiye AB’ye tam üyelik müzakerelerini yürütürken, yanlış hatırlamıyorsan 2003 yılıydı, CHP’nin o zamanki Genel Başkanı merhum Deniz Baykal, iktidardaki Recep Tayyip Erdoğan’a çağrı yaparak, “Eğer AB Türkiye’nin tam üyelik talebini kabul etmiyorsa, müzakereleri terk edip dönebilirsin. Muhalefet olarak arkandayız…” mealinde destek vermişti.

Peki, bugünkü muhalefet nerede? Etrafımız yangın yerine dönmüş, muhalefet partilerinden tek kelime duyulmuyor. Mesela CHP, İsveç’in NATO üyeliği konusunda ne düşünüyor? Mesela İyi Parti’nin, Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik abuklamaları hakkında bir önerisi oldu mu? Mesela, Suriye ve mülteciler sorununun baş sorumlusu Ahmet Davutoğlu, Suriye bağlamında Rusya ve İran’la yürüttüğümüz Astana görüşmeleri hakkında bir politika sunuyor mu? Yoksa başımıza sardığı onca beladan sonra ölü taklidine yatmayı mı tercih ediyor? Uluslararası finans çetesine hayli yakın duran Ali Babacan efendinin, Üçüncü Dünya Savaşı’nın provası sayılan Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında, herhangi bir fikri, önerisi, politikası duyuldu mu? Peki, Saadet’in başındaki saadetsiz adamın, mesela Kıbrıs konusunda diyeceği bir laf yok mu? CHP’den beleşine 10 vekillik üttükten sonra, bunun üzerinde kuluçkaya yatmak epeyce konforlu olsa gerek.

Velhasıl, Türkiye’nin ciddi bir muhalefet sorunu ve açığı var. Ki, bu açık, cari açıktan daha büyük bir sorundur.

Küsurat partilerinden, 29 Mayıs sabahı itibarıyla herhangi bir beklenti kalmamıştır. Kongresini yapan Meral Akşener de 14 ve 28 Mayıs seçimleri hiç olmamış gibi, kulağının üstüne yatmayı seçti. Dahası, içerideki muhtemel rakiplerin kıpırdanması riskini de, kongredeki tehditkâr ve öfkeden delirmiş konuşmasıyla bertaraf etti. Şimdilik yerel seçimlere kadar İP’i kendi haline bırakmaktan başka seçenek yok.

Geriye bir tek CHP var, acaba zayıf da olsa düzelme belirtileri gösterir mi diye umduğumuz. Lakin oradaki kongre çekişmesi de Kılıçdaroğlu-İmamoğlu koltuk kavgasından öteye uzanamıyor.

Garp cephesinde yeni bir durum yok yani. Bir süre daha muhalefet açığına sabırla katlanacağız.