Meral Hanım’ı fazla ciddiye almayalım
Önce beklentiyi zirveye taşıdılar. Büyük Taarruz'un yıl dönümünde… Afyonkarahisar gibi simgesel değeri yüksek bir şehirde… Tarihî önemde (!) açıklamalar yapılacağını beyan ettiler.
Kamuoyu merak ve beklentisini bunca yükseltmeleri, doğrusu bende, “Galiba Meral Hanım siyaseti bıraktığını açıklayacak ve 6’lı masa fiyaskosuna dair ifşaat ve itiraflarda bulunacak…” beklentisi oluşturdu.
Bir kez daha anladık ki; Meral Akşener, bildiğimiz sıradan bir kasaba siyasetçisi… Gene aynı pozlar… Mimiklerine ve beden diline iliştirilmiş fakat eğretiliği sırıtan bir ‘kontrollü öfke’ hali… Ve kendisi dışında herkesi suçlayan bir kolaycılık…
3 Mart’ta masayı devirdiğindeki tavırlarının birazcık farklı bir sürümü… Ha, arada önemli bir fark var: Bu defa Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı da namluya sürdü. Masayı devirirken her iki belediye başkanına, “Düşün peşime…” anlamına gelecek şekilde verdiği, “Gereğini yapmanızı bekliyorum…” talimatının karşılık bulmamasına fena halde içerlemiş. Yürekli davranmamakla suçluyor, İmamoğlu ve Yavaş’ı…
Meral Hanım’ın bu noktada unuttuğu veya hiç bilmediği bir şey var: Her iki belediye başkanı da, İP’in değil CHP’nin belediye başkanları. Buna rağmen Meral Hanım, İmamoğlu ve Yavaş’ın, bizzat kendi partisinin belediye başkanları olduğu varsayımıyla hareket ediyor. Tabi onlar da, özellikle de İmamoğlu, Meral Hanım’ın bu ‘sanrısını’, CHP içindeki iktidar yarışında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı tepe tepe kullandığından, ortadaki garip ve sakil durumu sorun yapmadı. Nitekim Saraçhane tiyatrosundaki ‘çak kanka’ cıvıklıkları ve sarıp sarmalamalar da bu gerçeğin dizginlenemeyen dışavurumu oldu. Neyse, geçelim…
SAHİ, MERAL HANIM NE SÖYLEDİ?
Sağa-sola bir yığın suçlama… Haklı öfke havalarında yükselmeler… Yerel seçimlere İP’in kendi adaylarıyla gireceği ‘çıtlatması’… Ve nihayetinde ortaya karışık bir yığın laf salatası.
Bir kere Meral Hanım, sarih bir şekilde, “6’lı Masa yanlıştı, baştan itibaren yanlış kurgulanmıştı, bu yüzden başarısız oldu. İyi Parti olarak biz artık bu masada yokuz…” deme cesaretini gösteremedi.
Bunun yerine, lafı geveleyerek, seçime kendi adaylarıyla gireceklerini yuvarlak ifadelerle duyurdu.
Peki, bunu nasıl yorumlamalıyız?
Aslında İP sözcüleri, daha önce de kendi adaylarıyla seçime girme meselesini kıyısından köşesinden dillendirmişti. Yeni bir durum yok yani…
İşin özüne gelirsek, İP’in yerel seçimlere kendi başına ve her bölgede kendi adaylarıyla girmesi biraz uçuk bir iddiadır. Zira böyle bir durumda, 1200 küsur belediyeden, ancak kasabalarda ve küçük ilçelerde üç-beş belediyeyi kazanma şansı olabilir.
Diğer taraftan, şimdiden sonrası için İstanbul ve Ankara belediye başkanlarıyla araya mesafe girdiği ve her iki belediyenin de yerel seçimlerde Cumhur İttifakına geçmesinin yüksek ihtimal olduğu dikkate alınırsa, İP’in bundan sonra çok ciddi bir ‘finansman sıkıntısı’ yaşayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
Anlaşılan o ki, Meral Hanım, seçimlerde yapılacak muhtemel ittifaklar için şimdiden elini yükseltmenin derdinde. Hatta Meral Hanım’ın, Millet İttifakı bileşenlerinin her birine karşı yönelttiği suçlamalara bakılırsa, sanki Cumhur İttifakı'na, “Aranıza beni de alır mısınız?” anlamına gelebilecek bir göz kırpmada bulunduğu yorumu da yabana atılmamalı. Afyonkarahisar müsameresinde MHP’ye yönelik suçlama yapmamasını da bu bağlamda not edelim.
SIĞINMACILAR ÇANAĞA PİSLEMEYE DEVAM EDİYOR
CHP cenahı, Meral Hanım’ın tabiatını ve tuhaf kaprislerini çok doğru analiz etmiş olmalılar ki, bunca suçlama ve tarize rağmen, kendisine gereken sertlikte karşılık vermiyorlar. Hatta Kemal Bey, olabildiğince Meral Hanım salvolarına karşılık vermeyip, alt kadroların ‘partiyi bağlamayacak’ cevaplarıyla yetiniyor. Bu tavırda, “Hele bir Meral Hanım coşsun, tabanını teskin etsin, ovayı ve kırları bir dolanıp sakinleşsin de gelsin…” olgunluğunun etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Gelelim 6’lı Masa'nın sığınmacı partilerine… Gün geçmiyor ki, CHP’den 39 milletvekili üten sığınmacı partilerden, DP hariç, CHP’ye yönelik bir suçlama, eleştiri, tariz gelmesin.
Ali Babacan, partisinin çeyrek puanlık oyu ile CHP’den üttüğü 15 milletvekilini ‘anasının ak sütü gibi’ helal sayıyor ve bunu her fırsatta dile getirerek CHP’yi pişman ediyor.
Ahmet Davutoğlu, çeyrek puanlık oylarıyla 10 milletvekili ütmelerine rağmen, o bildiğimiz ‘küçük dağları ben yarattım’ kibrini hal ve davranışlarına eklemleyerek, CHP’ye hiçbir borçları olmadığını her fırsatta dile getiriyor.
En son Saadet Partisi'nin ‘saadetsiz başkanı’ Temel Karamollaoğlu da 6’lı Masa'yı ve aldığı kararları eleştiren laflar etmiş. Yahu bizzat sen değil miydin, “Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu net ve kesin olarak kazanır…” diye üfüren? Hiç utanmadan, Kılıçdaroğlu’nun ittifakın Cumhurbaşkanı Adayı olduğunu Saadet Partisi Genel Merkezinde açıklayıp, parti önünde toplanan şuursuz kalabalığınıza “Mücahit Kılıçdaroğlu…” diye sloganlar attıran?
Şimdi öküz öldü ortaklık bozuldu mu? Gayet doğaldır, seçime kendi adınla ve ambleminle girmezsen, merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu gelir senin yanlıştan yanlışa sürüklediğin partinin tabanını oyuverir. Sonra da bir bakarsınız ki, Konya Ovasındaki obruklar gibi, olduğunuz yerde yerin dibine geçmişsiniz…
Velhasıl, muhalif cenahta çadır fena halde karıştı ve artık ortada masa filan kalmadı. Tabi, masanın asıl sahibi olan Anglo-Sakson ağalar, ağırlıklarını koyup da, “Oturun lan oturduğunuz yerde…” diye bir düdük çalmaz ise… Özellikle 3-6 Mart arasındaki 72 saatte çalan o düdüğün, yerel seçimler için çalacağını beklemiyorum. Zira o ağalar da masa ahalisinden bir cacık olmayacağını anlamış olmalılar.