Keşke onuruyla bıraksaydı
Pek beklenmiyordu kaybetmesi. Hem ‘vekili’ hem ‘rakibi’ olan aday, kendisine oyundaş olmak üzere gösterilen ‘tavşan aday’ diye nitelendiriliyordu. Bazı partililer ise, tavşan aday tanımlamasını doğrulamakla birlikte, karşı tarafın hesabına ortaya çıktığını iddia ediyordu. Sonuçta vekil rakip kazandı.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’de 13 yıldır kurduğu mezhepsel temelli yapıya aşırı derecede güveniyordu. Karşısına kim çıkarsa çıksın, kaybetme ihtimali bulunmadığına inanıyordu.
Her ne kadar kendisini, ‘Türkiye’nin en iyi hesap uzmanlarından birisi’ olarak tanımlasa da hesaba katmadığı bir nokta vardı: ‘Belediyeler üzerinden devşirilen rant gücünün, mezhepsel bağları etkisiz kılması’…
(Aslında bu hesap uzmanlığı meselesi de ayrıntılı incelemeyi hak ediyor. Türkiye’de 10 milyon işsiz olduğunu söyleyip, sonra da 50 bin muhtarlığa birer yardımcı atayıp, işsizliği bitireceğini iddia etmek, az-buz bir hesap uzmanlığı sayılmaz.)
Ayrıca, Ekrem İmamoğlu ve arkasındaki gücün hesap-kitap ve oyun kurma yeteneğinin, kendisinden hiç de geri kalmadığı gerçekliğini de idrak edemedi, Kemal Bey.
Ve nihayet, 13 yıl önce, ‘yerli ve millî’ bir devlet adamı olan merhum Deniz Baykal’ı FETÖ’nün bir kaset tertibiyle deviren iradenin kendisini defterden sildiğini de anlayamadı.
Ha, bir de… Hiçbir siyasî liderin 12 kez seçim kaybedemeyeceğini ve 13. yenilgiye hazırlanamayacağını da göremedi.
Büyük şairlerimizden Namık Kemal, ‘Hürriyet Kasidesi’ adlı şiirinde şöyle der:
“Görüp ahkâm-ı arsı münharif sıdk ü selâmetten,
Çekildik izzet ü ikbâl ile bâbı hükümetten…”
(Çağın yöneticilerini doğruluk ve sadakatten uzaklaşmış görünce,
Yüzümüzün akıyla Hükümet kapısından ayrıldık…)
İkbal kapılarından çekilmek için ille de devletin başında olmaya gerek yok; üstlendiği makam ve görevlerde sayısız başarısızlıklara imza etmiş şahısların da, ‘izzet ü ikbal’ ile kenara çekilmeyi bilmesi gerekir.
Yazık ki, Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin başından onur ve yüz akıyla ayrılmayı beceremedi. Oysa değil 13’üncüsü, daha ikinci yenilgide bırakıp gitmesini bilmeliydi.
O, izzet ü ikbal ile değil, yetiştirmesi tarafından alt edilerek, onuru zedelenmiş olarak gönderilmeyi seçti.
Yazık oldu Kemal Efendi’ye…
SADECE TELLAKLAR DEĞİŞİYOR
Şimdi CHP, ‘değişim’ gürültüleri eşliğinde yeni bir döneme yelken açıyor.
Özgür Özel’in Genel Başkanlığı, muhtemelen Ekrem İmamoğlu’nun vekâleti gölgesinde yürüyecek yorumları hiç de az değil.
Emanetçidir veya değildir… Aslında fark eden bir şey de yok. Özgür Özel’in söylemlerine bakın; Kılıçdaroğlu’nun seçimi kaybetmesi üzerine kurguladığı eleştirel söylemler dışında, farklı bir tez, farklı bir siyasî görüş dile getirdiğini gören var mı?
Gazze’de yüzyılın soykırımı, üstelik de dünyaya nizam veren medeniyetsizlerin nezaretinde ve yönetmenliğinde icra ediliyor.
Terör örgütü İsrail, Birleşmiş Milletler’in okullarını, irtibat bürolarını vuruyor; hem BM görevlilerini, hem de onlara sığınmış olan Filistinli sivil Müslümanları katlediyor. Hastaneleri ve cankurtaran konvoylarını vuruyor; beşer-onar değil, 100’er 100’er katlediyor.
Buna karşılık BM’nin tepesindeki silik şahsiyetler ne diyor? Şunu diyor: “İsrail’in hastaneleri, okulları, ibadethaneleri ve sivilleri öldürmesi savaş suçu sayılabilir…”
‘Sayılabilir’miş… Yazıklar olsun size… Yazıklar olsun sizin insanlığınıza… Yuh olsun sizin medeniyetinize!..
Milyonlarca masum insan, dünya düzenini ve barışını korumak iddiasıyla kurulmuş uluslararası kuruluşların ‘nezaretinde’, gözü dönmüş terör örgütü İsrail tarafından yok ediliyor…
Filistin’in küçücük toprakları, atom bombasına eş bombalarla imha edilip, orada canlı kalanlar da Sina Çölü’ne doğru sürülüyor.
Deyim yerindeyse dünyada yer yerinden oynuyor…
Fakat CHP kongresinde Gazze’deki soykırımın lafı bile edilmiyor. Varsa yoksa, “Sen yönetemezsin, ben yönetirim…” lagalugası…
Emin olun, CHP’de ne hamam, ne tas, ne de peştamallar değişti. Değişen yalnızca tellaklar oldu. Hatta yeni tellaklar da eskilerin toprağından…