Kemal Bey’e sağlam Türkçülük tüyoları

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Çok çalıştı, PKK+Masa adayı Kemal Bey. Piyanonun tüm tuşlarına aynı anda bastı. Türk siyasetinin sağ-sol-batı-doğu-milliyetçi-liberal-İslamcı-Laik, Türkçü-Kürtçü tüm söylemlerini, sinemada mısır patlağı yermiş gibi tüketti. Sandı ki, birer mavi boncukla, her görüşten seçmeni kolayca avlayabilecek. Demirtaş ve Kavala’yı serbest bırakacağı hezeyanlarının yanına, eğreti bir Bozkurt işareti ve “En büyük Ülkücü benim!...” yalanını katmakla, hem PKK yancılarından ve hem de Türk Milliyetçilerinden oy devşirebileceğini umdu.

Bir yandan, geçmişte ülke ekonomisini batıran kişi ve özelleştirmelerin baş sorumlusu saydığı Bebecan gibi bir liberal devşirmeyi ‘ekonomi sihirbazı’ pazarlamasıyla yanında tutarken, öte yandan, ‘Komünist’ kimliğini en büyük onuru sayan zevatla yol yürüdü. Öyle ya, en liberalinden en sosyalistine kadar, dünyada ne kadar güç odağı varsa, Kemal Bey’in arkasında payandaydı.

Atatürk’ün kurduğu partinin başında oturan Kemal Bey, PKK+Masa bileşenleriyle yaptığı İttifak Protokolünde ‘Atatürk’, ‘Cumhuriyet’, ‘Türk Milleti’, ‘Türklük’ gibi kavramları kullanmamak için kırk takla atarken; Kandil’den devşirme danışmanları, CHP Genel Merkezinde Türk Bayraklarını fondan kaldırarak, PKK kanallarına mülakat veriyordu.

Seçim sürecindeki kirli işleri saymaya kalksak, değil bu sütun, 300 sayfalık kitap bile yetmez. O bakımdan biz, düne kadar yapılan sakillikleri, rezillikleri, düşüklükleri, ahlaksızlıkları bir kenara bırakalım da, Kemal Bey’e bir haftada seçim kazandıracak ‘Türkçülük’ taktiklerini özetle anlatalım. Tabi, doğru anlayacağının garantisini sunmuyorum.

Tane tane anlatıyorum Kemal Bey, iyi dinle. Yoksa, Sinan Oğan’ı da Cumhurbaşkanı Yardımcısı ilan etsen, 28 Mayıs’ta sandığa gömülmen kaçınılmaz.

  • Acilen Hüseyin Nihal Atsız hakkında Google’dan birkaç cümle kap. (Dikkat et, Atsız bir voleybol oyuncusu değildir.)
  • Hemen ‘Bozkurtların Ölümü’ ve ‘Bozkurtlar Diriliyor’ romanlarını oku. (Tabi, saatte 300-400 sayfa okuma yeteneğin varsa. Değilse, hiç başlama.)
  • Zeki Velidi Togan hakkında birkaç laf öğrenmeye çalış. (Sakın ha, kendisini Suudi Arabistanlı bir petrol tüccarı ile karıştırma.)
  • Mehmet Emin Resulzade’nin kim olduğunu sorgula ve ağzından birkaç cümle kap. (Yalnız, dikkat et, Zengezur Koridoru konusunu hatırlatacak bir gaf yapma, çarpılırsın.)
  • Gaspıralı İsmail Bey niye ‘Dilde, fikirde, işte birlik!..’ demiş, anlamaya çalış. (Sakın ha, “Kırım’da bizim ne işimiz var?” filan gibi zırvalama, yoksa Gaspıralı, Bahçesaray’daki kabrinden uzanıp, kafana bastonu geçirir. Ha, “Bahçesaray nireye düşer?” demeye kalkma, bozulurum.)
  • Acilen ‘Türkçülüğün Esasları’nı okumaya başla, Ziya Gökalp’in doğum yerini öğren. (Sakın ha, Gökalp’i nükleer fizik profesörü filan zannetme. Tabi, Diyarbakırlı diyerek, kökenini karıştırmaya filan da kalkışma, altından kalkamazsın.)
  • Her ne kadar Atatürk’ü iyi bildiğini sanıyorsan da, en azından Nutuk’u ve Gençliğe Hitabeyi bir kere okumaya çalış. (Lakin Selanik’te doğdu diye Makedon kökenli olduğu gibi bir gaf yapayım deme, yoksa Horasanlı bir Türkmen olma iddian bile seni kurtaramaz.)
  • Fatih Sultan Mehmet ve Feth-i Mübin hakkında birkaç sayfa okuyuver. (Dikkat et, o birkaç sayfayı da “Zulüm 1453’te başladı…” diye zırlayan çakallardan elde etmeye çalışma. Yoksa Fatih’i, Haçlı Seferleri sırasında İstanbul’u yağmalayan Latin istilacıların lideri filan zannedebilirsin.)
  • Biraz Mevlana oku. Arada bir hümanistlik satarsın. Herkesten oy isterken kullanabilirsin. (Tabi, Farsça divanı var diye onu da Pers ırkından saymaya kalkma, iki mısralık canın olur.)
  • Hoca Ahmet Yesevî diyeceğim, lakin Hazreti Ali’yi ‘kitap sahibi düşünür’ yapacak kadar ‘Alevî Dedesi’ olan birine, şimdi Yesevî, Sarı Saltuk, Yunus Emre, Kumral Abdal filan dersek, adamın devreleri bu kadar yükü kaldıramaz. (Sen istersen bu alana hiç girme. Yoksa Yesevî Atamızı Necit çöllerinden bir bedevî filan yapıverirsin de, yüzün gözün çarpılır.)
  • Bu haftasonu acilen bir Kırgızistan seferi düzenle, Issıkgöl’de haşema ile yüz, sonra da Engilcek’e kadar uzanarak, Tanrı Dağları’nın zirvelerini temaşa eyleyip, Bozkurt uluması denemeleri yap. Karlı zirvelere karşı elinle Bozkurt işareti yapan pozlar da ver. (Poz verirken, yanındaki zırcahil danışmanlara, parmaklarını nasıl tutacağını filan sorma. Sadece Devlet Ata’nın Bozkurt işareti yaptığı resme bak, aynısını yapmaya çalış. Değilse, Bozkurt işareti yapayım derken, başparmağınla işaret parmağını yuvarlak şekilde birleştirip, yumuşakların yanlış anlayacağı mesajlar verme tehlikesi sürüyor.)
  • Orta Asya’ya ulaşmışken, Altay Dağları üzerinde helikopterle bir tur atıver. Yanında da FÖTE’den ‘mümtaz’ bir ‘er’ bulunsun. Ne de olsa o da Türkçülüğün ekmeğiyle semirmiştir. Ergenekon Destanı’nın ne olduğunu sana anlatsın. (Tur atarken, Altay’ların İsviçre’de olduğunu filan anlatmaya kalkma. Konya’yı ülke sanmaya benzemez. Bir de, Ergenekon’dan bahsederken, FETÖ kumpası işleriyle de karıştırma, helikopter bile dayanamaz, cuppadanak düşüverir.)
  • Hazır havadayken, Orhun Vadisi’ne kadar uzanıp, Bilge Kağan Kitabesinden birkaç satırı okumaya çalış. (Yani, birileri sana tercüme etsin. Uyarıyorum, Bilge Kağan’ın çok önemli bir Hint Filozofu olduğunu veya Bismarck’ın amcazadesi filan olduğunu zırvalamaya kalkma, bir çuval inciri berbat edersin.)
  • Çin sınırına yaklaşmışken, varsa etrafında azıcık Türk tarihi bilen birisi, Kürşat ve Çin esaretinden kurtuluşu sana anlatsın. (Dikkat et, Kürşat bir Çinli düşünür filan değildir.)
  • Hafta içinde fırsat bulursan, Macar Ovasına bir uzanıver; denk gelirse, Türk Kurultayı diye bir ‘panayır’ yaparlar, birkaç saatini ayır da seyret. (Ayrıca, dikkat et, Attila, Alma, Turan gibi isimlerle çok karşılaşırsın; şaşırıp da, “Acaba Attila adı, Türkçeye Latinceden mi geçti?” filan gibi gaflar yapma.)
  • Estergon Kalesi’ni gezdikten sonra aşka gelip de, Hasan Mutlucan tonunda “Yine de şahlanıyor, kolbaşının kır atı…” marşını terennüm etmeyi unutma. (Marşla ilgili yorum yaparken, “Yahu şu Mozart da ne güzel Türk marşı yazmış!... Sanki adamın anadili Türkçe…” tarzında abuklamaya kalkma, gerekiyorsa ağzını bantlasınlar.)
  • Daha gezilecek epeyce Türk Dünyası unsurları var, fakat seçim yakın, zaman dar. Sadece, Macaristan dönüşü Libya’ya da uğrayıver. Hatta Trablus’ta, Osmanlı Zabiti Mustafa Kemal Bey’in 1911’de ayak bastığı yerlere yüz sürmeyi unutma. Yanında bir de yerel kıyafetler içindeki Mustafa Kemal Bey resmi bulunsun, poz vermek için lazım. (Aman riske girme; ağzından “Libya’da ne işimiz var?” gibi bir saçmalık zuhur edebilir; gerekirse mikrofon kapalı konuş. Ha, bir de bu seyahatlerin hiç birinde, ABD’nin CHP Genel Valisi Çanal Hantalöz bulunmasın; zira daha ilk durakta bütün çamları devirir de, kaş yapayım derken kelle koparırsın.)

Evet, Kemal Bey’e, sevabına faslından epeyce ‘Turancılık tüyoları’ verdim. Eğer seçimi kazanırsan, o zaman bedelini isterim. Hani şöyle bir İletişim Başkanlığı gibi mütevazı bir görevi bile kabul edebilirim. Ağanın eli tutulmaz.

Bu arada, verdiğim bu tüyoları uyguladığında, Masa’nın asıl sahibi olan Haçlılar ile yanına oturttukları PKK, FETÖ ve diğer bilumum vatan hainlerinin gocunacağını, kırılacağını, alınacağını, utanacağını, küseceğini filan zannetme. Zira bu hasletler de sadece ‘adamlıktan nasiplenmiş âdemlerde’ bulunur.

Kemal Bey, sana son tüyom da şu olsun: ‘mış’ gibi yaparak ‘olunmaz’. Ayrıca çok kötü bir tiyatrocusun. En iyisi, kafana masa-sandalye yemeden sahneyi terk et. Çekilmek de bir erdemdir.