Kapalı oturum!..
Maalesef CHP, Özgür Özel yönetimine rağmen, ciddi bir ‘ulusal güvenlik’ sorunu olarak karşımızda duruyor.
Genel Başkanı, Türkiye’nin devlet politikasına aykırı olarak, “HAMAS bir terör örgütüdür…” diyebiliyor.
Parti sözcüsü olan zat, “İsrail, Türkiye için yakın bir tehdit oluşturmuyor…” diye saçmalayabiliyor.
Sonra Genel Başkan sazı tekrar alıp, Türk Hakanına çağrı yapıyor: “Eğer ortada Türkiye’ye yönelik yakın bir tehdit varsa, gel Mecliste açıkla…”
Mübarek, sanki enflasyonun gerekçelerini ve nasıl düşürüleceğini soruyor. Sanki sokak köpeklerinin nasıl kontrol edileceğine dair hükümet politikalarını merak ediyor.
HİÇ Mİ TARİH OKUMAZSINIZ?
Yahu, yüzyıllara sâri, uzun erimli devlet politikalarından söz ediyoruz. Gazi Mustafa Kemal, Türk Devleti adına attığı adımların, ancak 100 yıl sonra hakiki meyvelerini vereceğini bilmiyor muydu? Niye, düşmanımız olan emperyalistleri teskin etmek için bir yığın taviz verdi? Niye, Sadabat Paktı (1937) için çabaladı? Adnan Menderes niye Bağdat Paktı (1955) için emek verdi? Peki, Türkiye niye NATO’ya girebilmek için, İsmet İnönü öncülüğünde 1948’den itibaren çırpınıp durdu?
Anlamak istemeyene anlatamazsınız. Buna rağmen, küçücük umut kırıntısının peşine düşüp, farklı bir yerden anlatmayı deneyelim:
Bir kere, devletlerin ömrü, insan ömrüyle kıyaslanamayacağı gibi, devletlerin dışa dönük politika ve stratejileri de farklı vadelere ayrışır. Yani bu da insan davranışlarıyla kıyaslanmaz.
Kısa vadeli hesaplar, bugün kavgalı yarın barışık yürüyebilir. Orta vadeli olanlar; ekonomik, sosyal ve kültürel adımları, işbirliklerini öngörebilir. Fakat uzun vadeli uluslararası ilişkiler, devletlerin beka stratejilerini ve politikalarını önceler.
AKŞAMDAN SABAHA DEĞİŞİM OLMAZ
Şimdi… Yunanistan, 1829’da Türkiye’den bağımsızlık kazandı. Aynı tarihte, Sırbistan da bizden özerklik elde etti. 1829’da bizden kopan Yunanistan’ın, ‘Türkiye’yi işgale yelteneceğini’ söyleseydi birileri, muhtemelen CHP onları tımarhaneye kapatırdı. Sadece 90 yıl sonra, Yunan askerleri Polatlı’ya kadar ulaştı. Sırbistan’ın geldiği yeri herkes biliyor.
1800’lerin ilk yarısında, ortada ‘Ermenistan’ diye bir coğrafya veya ülke yoktu. Rusların desteğiyle önce Eçmiyadzin’de (Erivan yakınlarında bir yer) sembolik değeri yüksek bir Ermeni Kilisesi kuruldu. Bugün hâlâ ayakta ve ziyaretçisi bol olan bu kilisenin manevî kimliği çevresinde bir Ermenilik bilinci oluşturuldu. Ve 1850’de Erivan Guberniyası, yani bir nevi özerk bir yönetim birimi kuruldu. Siz buna ‘Ermeni Prensliği’ de diyebilirsiniz. İşte bugünkü Ermenistan böyle kuruldu.
Hadi bir örnek daha verelim: ’93 Harbi dediğimiz büyük felaketimizin ardından 1878’de imzaladığımız Berlin Anlaşması’yla, Bulgaristan’ın ‘özerk prensliğini’ kabul ettik. Sadece 33 yıl sonra, Edirne Bulgar işgaline uğradı.
ABD’NİN BÜYÜKELÇİ ATADIĞI CHP
Kime, neyi anlatmaya çalışıyoruz? ABD’nin Kemal Kılıçdaroğlu nezdindeki CHP Büyükelçisi Ünal Çeviköz’ün ardından; anılan ülkenin, Özgür Özel nezdindeki CHP Büyükelçisi Namık Tan’ın ‘dış politika kılavuzluğu’ yaptığı bir partinin yöneticilerine, ‘Türk Devleti’nin beka meselesini’…
Peki, onlar bunu zaten bilmiyor mu? Elbette biliyorlar. Bilmek, gaflet-dalalet-hıyanet çizgisine mani midir ki?..
NE KAPALI OTURUM AMA…
Her neyse… Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kapalı bir oturum yapıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve muhtemelen başkaca yetkili/sorumlu kişiler, milletvekillerine ‘kapalı oturumda’ sunum yaptı.
Hem de ne kapalı oturum ama… Kâtiplerin bile salondan çıkarıldığı… Sağır/dilsiz kavasların iç hizmetleri yürüttüğü. Milletvekili olmayan TBMM çalışanlarının, Genel Kurul Salonunun kapısına bile yaklaştırılmadığı… Yapılan sunumların konu başlıklarının dahi kamuoyundan saklandığı… Fakat Türkiye ile ‘savaş halinde’ (!) olan uluslararası bir terör örgütünün siyasî uzantılarının başından sonuna kadar takip ettiği, dinlediği bir ‘kapalı oturum’…
Ve dahi, ABD’nin CHP nezdindeki büyükelçisi Namık Tan’ın, parti adına gözlemci ve raportör olarak iştirak ettiği bir ‘kapalı oturum’…
İNŞALLAH ‘SIRLAR’ ANLATILMAMIŞTIR
Eh, hayırlı olsun. Bu oturum, galiba sadece Türk Milletine kapalı… Bu mevzuda tek umudum; Hakan Fidan ve Yaşar Güler gibi, hem çok stratejik düşünen, hem de devlet sırrının ne olduğunu çok iyi bilen şahsiyetlerin, bu ülkeye düşman unsurların da içinde bulunduğu bir topluluğa, Türk Devleti’nin gerçek sırlarını zaten anlatmayacaklarına dairdir.
Tekrarlayalım: CHP, artık bu ülke için bir ulusal güvenlik sorunudur. Bu sorunu çözmesi; ne CHP yönetiminden, ne de partinin kurumsal kimliğinden beklenebilir. Mevzunun, doğrudan bir ‘devlet politikası’ olarak ele alınması ve gereğinin yapılması, kaçınılamaz bir ihtiyaçtır.