İktidarın anlat(a)madıkları
Muhalif de olsak, muvafık da olsak, meselelere bakarken insafı elden bırakmamak lazım. İnsanın, nefsanî tarafgirliği ile vicdanı arasındaki denge mekanizması olarak da tanımlayabiliriz, ‘insaf’ kavramını. Türkülerimize bile girmiş; “İnsaf dinin yarısıdır…” diye…
Başkan Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ‘menfaat gözetmeyen siyasî desteği’ sayesinde devam eden siyasî istikrar sürecimize de biraz insaf nazarıyla bakmakta yarar var.
Evet, bizler iktidarın yaptıklarına, yapamadıklarına, eksik yaptıklarına velhasıl bütün icraatlarına eleştirel bir nazarla bakabiliriz. Tam tersine, yapılan işlerin hep olumlu yanlarını esas alarak, teşvik ve destek niyetli de yaklaşabiliriz.
İktidar çevrelerinin ise; yaptıklarını iyi anlatmaları, yapamadıklarını da neden yapamadıklarını dile getirmelerini bekleriz.
Tam da bu noktada ciddi eksiklikler olduğunu, naçizane düşünüyorum.
Özetleyelim:
AĞIR TABLO
Son 2 yıldır, ağır bir enflasyon süreci yaşıyoruz. Doğrudur; tüm dünya ekonomik bir krizden geçiyor. Biz, özellikle enflasyon odaklı sorunları biraz daha ağır yaşıyoruz.
Enflasyonun ve sebep olduğu sorunların tamamının, faturası iktidara kesiliyor. Bu da doğaldır.
İktidar kanadının, bu noktada toplumu açık yüreklilikle bilgilendirmesi, siyasî iletişim bakımından yararlı olacaktır.
Bir kere; 2020 yılı başlarından itibaren tüm dünya ile birlikte ağır bir salgın dönemi yaşadık. Milyonlarca insanı evlerine kapatıp, işletmeleri tatil etmek zorunda kaldık.
Kapatılan işletmelere milyarlarca lira destek ödemesi yaptık. İnsanlar işini kaybetmesin diye, ‘kısa çalışma ödeneği’ gibi, ‘sigortası devletten’ gibi maliyetli tedbirler aldık.
Vergilerin önemli bölümünden vazgeçtik; vazgeçmediklerimizi de toplayamadık.
Asgari ücretten kesilen gelir vergisinden vazgeçen devletimiz, üstüne üstlük şu an itibarıyla her bir asgari ücretliye aylık 700 TL destek ödemesi yapıyor.
Milyonlarca insan, ‘sosyal yardım’ kapsamında, devletten para alıyor. (Ki, bu yardımların gözden geçirilmesinde yarar görenlerdenim.)
Geçen yıl seçim öncesinde EYT’lileri emekli etmek zorunda kalan devletimizin, sadece bu uygulamadan dolayı altına girdiği maliyet, yıllık 500 milyar TL’nin üzerindedir.
Rusya-Ukrayna savaşı, tüm dünyada petrol, doğalgaz ve gübre fiyatlarını uçurdu. Tarımsal girdi fiyatları 5-6’ya katlandı. Doğal olarak bu artış, piyasaya ‘enflasyon’ olarak yansıdı.
İki yıl boyunca, turizm gelirlerimizi neredeyse sıfırladık; 2023’ten itibaren toparlanmaya başladık.
Derken, 6 Şubat 2023’te, bilinen tarihin en ağır depremini yaşadık. Felaketin, şu ana kadar hesaplanabilen maddî faturası 120 milyar doların üzerindedir.
2023 yılı gelir vergileri toplamı 1 trilyon 142 milyar 421 milyon lira civarındayken; deprem bölgesi için sadece devlet kurumlarının yaptığı harcama 959 milyar 700 milyon lirayı aştı. Bağış hesaplarıyla birlikte, bu rakam 1 trilyon 139 milyar 700 milyon liraya ulaştı.
Yani devletimiz, gelir vergisi olarak topladığı paranın tamamına yakınını deprem bölgesine harcadı.
Ağır felaketin getirdiği üretim ve ihracat kayıpları ise hiç hesapta yok.
İKTİDAR, BUNLARI ANLATMALI
Sıraladığım tablo, muhatap olduğumuz ekonomik sıkıntılar ve buna karşılık devlet kurumlarının yaptığı karşılıksız harcamaların yalnızca bir bölümünü içermektedir. Yani eksiği var, fazlası yok.
Hal böyleyken, iktidar kanadı sözcüleri, çıkıp bu gerçekliği en yalın haliyle anlatmıyor.
Hatırlayınız; dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve şürekâsı, geçen seneki seçimler öncesinde, ellerindeki belediye imkânlarını da kullanarak, kentlerin her tarafını; “128 milyar dolar MB rezervini ne yaptınız?” mealindeki ağır suçlama afişleriyle donatmışlardı.
Kimse çıkıp da; “Arkadaş, Merkez Bankası rezervleri, hini hacet, yani kötü günler için tutulur. Bunca ağır felaket karşısında o rezervi kullanmayacaksak, ne zaman kullanacağız?” diyemedi.
Hoş, bugün MB rezervleri 150 milyar dolar sınırını aşmış, ne gam? Gözünü kötücüllükle ve Türk Milletine düşmanlıkla karartmış o tayfaya, “MB rezervimizi 150 milyar dolara çıkardık. 128 milyar dolar ne oldu diye soruyordunuz. Buyurun buradan…” deseniz, ne cevap alacağınızı umuyorsunuz?
Ben söyleyeyim, aynen şu cevabı alırsınız: “Bak, ağzınızla itiraf ettiniz. Sağda solda ne kadar uyuşturucu, kaçakçılık, mafyatik ve Arabik para varsa, hepsini alıp Merkez Bankası’na doldurdunuz. Ama ‘uygar dünya’ bunun hesabını sizden sorar…”
Gülmeyin veya “O kadar da olmaz canım…” demeyin. Fazlası olur, eksiği olmaz.
Peki, devlet dediğimiz yapılanma; yaşanan ağır sorunlar ve felaketler karşısında, toplumu ve özellikle dar gelirlileri ekonomik bakımdan ayakta tutmaya dönük tedbirler alıp, karşılıksız ödemeler yaparken, bunu hangi kaynaklardan yapacaktı?
Devletimizin, orada burada stoklanmış, trilyonlarca dolarlık petrol veya doğal kaynak gelirleri yok.
Haliyle, Merkez Bankası’nın zor zamanlar için tuttuğu rezervler kullanıldı.
Ekonomi çevreleri herhangi bir açıklama yapmamış olsa da ister istemez Banknot Matbaası da çalıştırılmış olmalı…
Bunları, son 4 yılda tüm dünya ile birlikte yaşadığımız, ağır üretim kayıplarıyla birlikte değerlendirin.
Üzerine, başta ABD olmak üzere, aramızın mayhoş olduğu ‘müttefiklerimizden’ gelen ekonomik baskıları da eklemeyi unutmayın.
Sonuç; 2 yıldır 3 hanelere dayanan enflasyon…
Daha da zor olan ise; böylesine ağır bir tabloyu başarıyla yönetmeye çalışırken, 10 ay arayla 2 genel seçim yaşamak…
Türkiye, görünenden çok daha güçlü ve derin bir ekonomiye sahiptir. Bugünkü sorunları da kısa zamanda aşacaktır.
Yeter ki, siyasî istikrarı bozmayalım; 5 yıldır yönettiği şehirlerde taş üstüne taş koymadan, belediye kaynaklarını propaganda için kullanarak göz boyamaya çalışanlara fırsat vermeyelim.
Tabii bir de iktidar çevrelerinin, yukarıda bir bölümünü anlatmaya çalıştığımız ‘gerçekleri’, topluma dürüstçe ve açık yüreklilikle anlatması da önemli bir ihtiyaçtır.