İç Cephemizin güçlendirilmesi… Azgın İsrail de dizgin tutacak…

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Siyonist Yahudiler ile Evangelist Hıristiyanların koçbaşı görevini üstlenen terör örgütü İsrail, nihayet ‘ateşkes türküleri’ çığırmaya başladı. Neden acaba?

Uluslararası ilişkiler veya askerî stratejiler uzmanı değiliz. Değerlendirmelerimiz, açık kaynak bilgilerine dayanan kişisel gözlemlerimizden ibarettir. Paylaşalım…

İsrail terör örgütünü en fazla tırstıran unsur; Suriye’de yaşanan devrim ve Türkiye’nin bu meseledeki üstünlüğüdür.

Hatırlayınız; İsrail’in askerî danışmanlık görevini yürüten Nagel Komitesi, 5 Ocak 2025’te kamuoyuna yansıtılan bir rapor hazırladı. Raporda; Türkiye’nin, Suriye üzerinden İsrail’e karşı bir tehdit oluşturduğu ileri sürülerek, “Türkiye’nin Osmanlı dönemi etkisini yeniden tesis etme hedefi, İsrail ile gerilimi artırabilir ve bu durum bir çatışmaya dönüşebilir.” görüşünü dile getirdi. Raporda, Netanyahu’nun elebaşı olduğu terör örgütü İsrail’in, ‘Türkiye ile savaşa hazırlıklı olması gerektiği’ vurgusu da yapıldı.

Bu arada, 20 Ocak’ta ABD Başkanlığına fiilen başlaması beklenen Donald Trump’ın, “HAMAS, İsrailli esirleri ben gelmeden önce salıvermezse, Ortadoğu’yu cehenneme çevireceğim…” diye tehditler savurduğunu da unutmayalım.

YENİ GERÇEK: TÜRKİYE ARTIK KOMŞUNUZ

Neticede İsrail, Gazze direnişinin gücünü temsil eden HAMAS’ın çoktan beri sıcak baktığı ateşkesi kabul etme noktasına geldi.

Suriye’de Esat rejiminin çökmesi ve devrimcilerin Şam’ı ele geçirmesi üzerine, bu ülkenin bazı askerî tesislerini ve limanlarını bombalayan İsrail, Golan Tepelerindeki işgalini de genişletmişti.

Yeni yönetimin, Suriye’de giderek hâkimiyet kurmasının yanı sıra; Türkiye’nin yaptığı uyarılar sonrasında İsrail, biraz ayak sürüyor olsa da kendisine çekidüzen verme yoluna girdi. Son zamanlarda, İsrail’in Golan Tepelerinde yeni yerleri işgal ettiği haberleri gelmiyor. Yine, İsrail uçaklarının Suriye’de bir yerleri bombaladığına dair bilgiler de ulaşmıyor.

Şurası kesin: Türkiye’nin Suriye’deki yeni yönetimle olan sağlam iş birliği günyüzüne çıktıkça, İsrail de ‘artık Türkiye ile komşu haline geldiğini’ idrak ediyor.

Bugünü kadar, Ortadoğu’da karşısına ‘devlet gibi bir devlet’ çıkmamış olan İsrail, İran’la kurgulanan ‘oyundaşlık’ üzerinden, ‘vehmedilen bir güç’ haline gelmişti.

Aslında her ikisi de birer kâğıttan kaplan olan İsrail ve İran, ABD’nin ‘tavşana kaç, tazıya tut’ oyununa gönüllü yazılmak suretiyle, birbirlerini iyi idare etmişlerdi. Böylelikle her iki kof ülke, kurusıkı laf ebeliğine kurgulanan 45 senelik bayat oyunla, coğrafyadaki tüm ülkeleri ve halkları sindirmişlerdi.

YENİ DÜZENİN BAŞAT OYUNCUSU: TÜRKİYE

İşte 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın, terör örgütü İsrail’e karşı isyanıyla başlayan yeni dönem, 60-70 bin mazlum Filistinli Müslümanın şehadetine malolmakla birlikte, Ortadoğu’daki tuluat tiyatrosunun da sonunu getirdi.

Suriye’deki Batı yanlısı diktatörlüğün son bulması da, İsrail-İran balonlarının sönmesine büyük katkı yaptı.

Kuşkusuz coğrafyamızda hayata geçmeye başlayan yeni düzenin başat oyun kurgulayıcısı Türkiye’dir. Bu gerçekliği kabul eden tüm komşularımız, Türk Devleti’nin sağladığı/sağlayacağı düzen, refah ve adaletten doya doya yararlanacak. Bu süreçte kendisini ‘hasım cephesinde’ konuşlandıranlar ise soğuk gerçekle yüzleşmek zorunda kalacak.

Türk Devlet Aklı’nın ‘İç Cepheyi Güçlendirmek’ diye özetlediği yeni hedef, bu noktada daha bir anlam kazanıyor. Meselemiz; siyasette, toplumsal dokuda ve ekonomide bünyeyi sağlamlaştırmaktır. PKK’yı lağvetme hamlesi de, buna dâhildir.

İÇ CEHPENİN GÜÇLENDİRİLMESİ

Kısa tanımlar yapmak gerekirse; İç Cepheyi Güçlendirmek kavramı üzerine şunları söylemek mümkündür:

Siyasî Alan: Sorun sadece DEM Parti’ni terörden uzaklaştırmak ve ‘Türkiye Partisi’ haline getirmekten ibaret değildir. Bu partinin, kendisini feshedecek PKK terör örgütünden özgürlüğünü kazanması ve ‘bölücü amaçlar taşımayan’ bir demokratik siyaset çizgisine çekilmesi, bir hedeftir.

Bundan daha önemlisi, artık ülke için bir ‘ulusal güvenlik sorunu’ haline gelen CHP’nin, yeniden rayına oturtulmasıdır. İçimizi acıtsa da, bir gerçekliği kabul edelim: Cumhuriyet’in kurucusu CHP, bugün Türkiye düşmanı yabancı ülkelerin ve kuruluşların, ülkemizi karıştırmak için kolayca kullanabildiği bir aparata dönüşmüştür.

Maalesef, FETÖ’nün ahlâksız kumpasıyla devrilen merhum Deniz Baykal’ın yerine Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin genetiğini bozmuştur. Yine üzülerek gözlemliyoruz ki; Özgür Özel’in başında olduğu CHP, bozulan genetiğinden beri gelmeye hiç de niyetli görünmüyor. Bundan daha beteri ne olabilir, diye sorulursa… Zihnimde, Ekrem İmamoğlu’nun Genel Başkanlık koltuğuna oturduğu CHP figürü canlanıyor.

İç cephemizin siyaset alanını güçlendirmek için, DEM Partisi ile CHP’yi birlikte düşünmeli; her iki partiyi de Türk Devleti ve Milleti’nin yararına siyaset üreten kurumlar haline getirmek zorundayız.

TOPLUM DOKUMUZA MİSYONER SIZINTISI

Toplumsal Alan: Bu ülke insanı, Tanzimat’tan bu yana, neredeyse 200 yıldır ayrıştırılıyor. Önce, devletimizin Hıristiyan tebaası kışkırtılarak, bizden koparıldı. Sonra, Balkanlardaki Türk olmayan Müslümanlar bünyemizden kazındı.

Nihayet, anavatanımızdaki Müslüman kitle; bir yandan etnik, bir yandan dinî temelli ayrışmaya zorlandı. Batı dediğimiz medeniyet düşmanları; ABD’de dili, dini, ırkı, rengi birbirine benzemeyen, hatta 50 ayrı devletçikten meydana gelen yapıyı, ‘Amerikan Milleti’ diye yuttururken… Fransız millî takımında sahaya çıkan 11 futbolcudan 8’inin derisi Afrika karasıyken… Kimse bunların ‘farklı etnik kimliklere sahip’ olduğunu söylemedi. Hepsi Amerikalı, hepsi Fransız’dı…

Söz konusu Türkiye ve Türk Milleti olunca, toplum; obasına, aşiretine, sülalesine kadar ayrıştırılmak isteniyor.

O halde soralım: 1810’da kurulup, 1820’ten itibaren Osmanlı coğrafyasında fitne fesat hareketlerini başlatan… Ülkemizin birçok ilinde ve ilçesinde ‘kolej’ adı altında yılan inleri kuran… ABD/Boston merkezli Amerikan Protestan Misyonerlik Teşkilatı, Türkiye’de yaşayan insanların etnik kökenlerini çok sevdiği için mi bu konuyu 200 senedir köpürtüyor?

1856’da yayınladığımız Islahat Fermanı’nın, içimizdeki gayrimüslimlerin ileride bizden kopmasını hızlandıracak yolun taşlarını döşediğini akıldan çıkarmayalım.

İşte, iç cephemizi güçlendirmenin temel unsurlarından birisi de, neredeyse atomlarına kadar ayrıştırılmış toplumsal yapımızı fabrika ayarlarına döndürmek, tahkim etmektir.

EKONOMİMİZE TUZAK

Ekonomi Alanı: Nihayet iç cephemizin en önemli unsurlarından birisidir, sağlam bir ekonomik bünye

Yine son 200 yıl diyeceğim… 1838’de, İngiltere ile Baltalimanı Anlaşması’nı imzaladık. Anlaşma, İngilizlere, Osmanlı coğrafyasında büyük imtiyazlar verdi. Kırım Savaşı’nı ‘birlikte kazandığımız’ müttefiklerimiz (!) İngiltere ve Fransa’nın arzuları istikametinde, devletimiz ağır borçlar altına sokuldu. Ekonomimiz perişan edildi.

Bugün de sıcak para giriş-çıkışlarıyla, borsa yönlendirmeleriyle, uluslararası kredi notu oyunlarıyla, medya gücünü kullanarak oluşturdukları algılarla, ekonomimiz üzerinde ağır bir tahakküm kurmuş durumda, Batılı emperyalistler.

Türkiye’nin, 102 sene önce elde ettiği ‘siyasî bağımsızlığını’, hâlihazırda mücadelesini verdiği ‘ekonomik bağımsızlıkla’ taçlandırmaktan başka yolu yoktur. İktisadî yapımızı; bilimsel, teknolojik ve sanayi alanlarındaki gelişmelerle desteklemek zorundayız.

ÜST KİMLİK: TÜRK MİLLETİ

Elbette, ciğerimize yapışan Protestan misyonerler, Türk Milleti’nin Müslüman unsurlarını ayrıştırmayı ihmal etmediler. Kimi zaman Alevî-Sünnî… Kimi zaman Türk-Kürt-Laz-Çerkez… Kimi zaman laik-antilaik… Velhasıl, bölücü/ayrıştırıcı fitne, bu milletin meslek sektörlerine kadar uzandı.

Anadolu’da yaşayan tüm toplulukların üst kimliği ‘Türk Milleti’dir. Kendisini değişik etnik ve inanç kökenine mensup sayan topluluklar, Türk Milleti üst kimliği altında; tüm ayrıştırmalardan, ötekileştirmelerden arınarak yaşamak zorundadır. Bunun aksi yıkımdır. Afganistan, Irak, Suriye, Filistin örnekleri ortada.

Türk Devlet Aklı bu kadar derin olmasaydı… Türk Milleti’nin direnci bu kadar yüksek olmasaydı… Çoktan yeryüzünden silinmiş veya en iyi ihtimalle, Moğol Bozkırında at ve koyun işiyle uğraşıyor olurduk.

Konumuzu toparlarsak… Azgın İsrail, Türkiye’nin dirilişi ve yükselen görünürlüğü karşısında, ufaktan çark etmeye başlamıştır. Ve ‘rapor’ haline getirilen korkuları da ‘gerçek’tir.

Türkiye, tutturduğu doğru yolda tavizsiz ilerlerken; siyasî, toplumsal ve iktisadî üçayaktan oluşan iç cephesini tahkim etmek zorundadır. Vesselam…