Hiç akıllanmayacaklar

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Hem seçimde oy veren vatandaşı aşağılıyorlar, hem de aynı kitleden oy almayı umuyorlar.

Zaten AK Parti kaçkınlarını ve Millî Görüş’ün ıskartasını, bunun için sığıntı olarak yanlarına almadılar mı? Tabanda hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan küsurat partilerine, kendilerinden aşağı gördükleri seçmenlerin oylarını ütmek gayesiyle 40’a yakın milletvekilliği ikram etmediler mi?

Ama olmadı işte, olmuyor, olmayacak.

28 Mayıs akşamından beri, seçim mağlubiyetini sırtına saracak bililerini arıyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu, daha seçimin geçici sonucu açıklanmadan, masayı tokatlayıp restini çekti. Bir bakıma, yenilginin sorumluluğunu üstlenmeyi reddetti. Sonra da MYK üyelerinin istifasını alarak, kafasına göre yeni bir MYK belirledi. Yenilginin sorumluluğunu ikinci-üçüncü adamlarına yükledi.

Ekrem İmamoğlu ve medyadaki beslemeleri, yenilginin sorumlusu olarak gördükleri Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı bırakması için, ‘değişim de değişim’ diye tutturdular. Sanki kendisi de ‘Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ gibi, olmayan bir ‘adaylık sıfatıyla’ mitinglerde şişinmemiş gibi…

CHP’den bolkepçe vekillik üten sığıntılar, bu sıkıntılı dönemi ölü taklidi yaparak atlatmayı yeğledi. Tabi bu pişkinlik, CHP içindeki homurdanmaları duyulur hale getirdi.

Medya ve sosyal medyadaki CHP yancıları, daha seçim akşamı, kendilerine oy vermeyen vatandaşları, özellikle de depremzedeleri ağır şekilde suçlamaya, hatta hakaret etmeye başlamışlardı.

Türkücüsü, çalgıcısı, çengisi de bu arada boş durmadı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy veren seçmenleri; ‘eğitimsiz’, ‘cahil’, ‘köylü’ ve ‘ucuz geçinen’ gibi sıfatlarla aşağılamaya girişti. Bu hadsizliklerini; şişkin egolarına ve hakaret ettikleri vatandaşların sırtından elde ettikleri refahın getirdiği şımarıklığa vermiştik.

Lakin CHP ve arka bahçesindeki, vatandaşı aşağılayan bu antidemokratik tavır, öyle kızgınlık ve kırgınlık eseri, gelip geçici bir hezeyan değildi.

Trollerle, şarkıcı-türkücü-çalgıcı-çengi tayfasıyla başlayan bu hadsiz aşağılamaya, bizzat Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı. Kendilerince seçim yenilgisinin sorumlusunu bulmuşlardı. Suçlu, ‘eğitimsiz, cahil, köylü, ayda 500 liraya geçinen’ seçmenlerdi.

Bir hüküm cümlesinin içinde yapılabilecek azami yanlışı yapmış oldu Kemal Bey.

Bir kere, Erdoğan’a oy veren seçmenleri, acaba hangi sosyolojik araştırmaya dayanarak ‘eğitimsiz’ sayıyor? Mesela; seçim öncesindeki parmak hesaplarına göre, ilk defa oy verecek 5 milyon gencin oyları, CHP için çantada keklikti. Ne de olsa o 5 milyon genç, hem liseyi bitirmiş, hem internet ortamında fink atıyordu. Dolayısıyla ‘aydınlanmış’ olan bu kitle, CHP’den başkasına oy veremezdi.

Sormak lazım; bu hesap doğruysa, niye CHP’nin oy oranı yüzde 25.4’ün üzerine çıkamadı?

Gelelim cehalet meselesine… Şöhret piyasasında azıcık kendine yer bulan, yahut kıyından köşesinden bir üniversite okumuş ve birkaç da sol slogan ezberlemiş olan zıpçıktılar, kendilerini ‘aydın’ zannetmeye başlıyor. Karşı oldukları siyasî partiye oy verenleri de ‘cahil’ sınıfına sayıyor.

İyi de, hem karşı mahallenin okumuş oranı sizden geri kalmaz, hem de ‘eğitim’ dışında ‘irfan’ denilen bir haslet vardır. Ki, Anadolu insanının irfanı, sizin gibi ‘aydınlandığını zanneden’ yüzlercesini suya götürüp susuz getirir. Daha önce bu meyanda, Niğdeli Çoban Ahmet’ten bahsetmiştim. Mütevazıdır. Sizin gibileri ‘adam’ sanıp saygı gösterir; fakat kendisini aşağılamaya kalktığınız zaman, haddinizi bir şekilde bildirir.

‘Köylü’ tanımlaması da hem demokrasi bağlamında sorunlu, hem de sosyolojik gerçekliği karşılamıyor. Zira Cumhur İttifakı’na oy veren sosyoloji, hem kırsalı hem de kentseli dengeli şekilde kapsıyor. Şimdi Konya’yı, Kayseri’yi, Gaziantep’i, Kahramanmaraş’ı, Erzurum’u, Kütahya’yı, Kastamonu’yu ‘kent’ saymıyor musunuz?

Size küçük bir sır daha vereyim: Türkiye’nin kırsal nüfusu yüzde 20’nin altına inmiş bulunuyor. Uyanın artık.

Ayrıca, vatandaşın oylarının değerini ‘köylü-kentli’ diye sınıflandırmak, en hafifinden, demokrasiye inançsızlıktır. Bu arazide fazla tepinmeyin, cilalarınızı çabuk döker.

Ha, bir de ‘500 lirayla yaşamak’ ifadesi var… Yahu, siz hangi gezegende yaşıyorsunuz? Arada bir çıkın, Anadolu’yu dolaşın. Kendisine bedava traktör ve 1 TL’ye mazot vaat ettiğiniz kırsal nüfusun nasıl yaşadığını, refah düzeyinin nerelere geldiğini bir görün.

Aylık 500 TL gelirle geçindiğini sandığınız ‘köylüler’, tarımsal işlerde en az 600-700 TL günlük ücretle çalışıyor, bazen yevmiye 800 lirayı aşıyor. Tabi, çalışacak ırgat bulabilirseniz.

Kemal Bey, basit bir cümle içinde en az 4-5 yanlış hüküm kuruyorsunuz.

Hadi, bakış açınızdaki şaşılığı bir yana bırakalım, kullandığınız hüküm ifadelerinin doğruluğunu azıcık da olsa tetkik etmek hiç mi aklınıza gelmez? Acaba etrafınızda, kendisine gerçekten ‘danışılabilecek’, aklı başında birkaç danışman yok mu?

Peki, CHP ve yancılarının yaşadığı seçim hezimeti, gerçekte nasıl bir bakış açısıyla izah edilebilir?

Bize göre mesele gayet basit ve net: CHP, kendini ‘halkçı’ olarak sunsa da, aslında ‘halk düşmanı’ bir parti. Hem parti yöneticileri, hem etrafındaki birinci halkada yer alan ‘elit’ tayfa, hem de medyadaki ve sanat sokağındaki yancıları, hatta birçok seçmeni, maalesef kendilerini Türk Milleti ile aynı seviyede görmüyor. Biraz sert olacak, ama söylemezsem eksik kalır: Sade seçmeni istisna tutarak söylüyorum, CHP yöneticileri ve şürekâsı, kendilerini bu topraklara ait olarak görmüyorlar. Nitekim yerli yersiz gerekçelerle ‘ülkeyi terk etmekten’ söz edebiliyorlar. Keşke öyle bir iyilik yapsalar da bu millet kendilerinden kurtulsa.

Vatandaşa karşı hep üstten bir bakış geliştiren, kendisini her daim ‘sürünün dışında/üzerinde’ gören ve gösteren bu tayfa, ne cumhuriyeti ne de demokrasiyi idrak edebilmiş değil.

Demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını kullanırken, yüzlerinin aldığı ifadeye dikkat edin; aslında kastettikleri ‘Roma Cumhuriyeti’ gibi bir şey. Yani tüm vatandaşların oy hakkı olan, fakat önüne gelen herkesin ‘vatandaş’ olamadığı bir cumhuriyet modeli…

Çok partili siyasî hayata geçtiğimizden bu yana, neredeyse 75 senedir hiçbir serbest seçimi kazanamıyor CHP. Çünkü halkla barışık değil. Halkı adam yerine koymuyor. Bu yüzden de halk, seçim meydanlarında kendisini ‘ölmeden cennete götürmeyi’ vaat eden Kılıçdaroğlu gibi siyasetçilere güvenmiyor, iktidara getirmiyor.

Peki, bu durum düzelir mi? Demokrasimiz vatandaşlarla barışık, yerli ve millî bir iktidar seçeneğine kavuşabilir mi? Doğrusu hiç umudum yok. Bu kafa hiç akıllanmayacak. Ve bu gidişle sittin sene iktidar yüzü göremeyecekler. Sağın eskilerini, düşkünlerini, yoldan çıkmışlarını sığıntı olarak yanlarına alsalar bile…