Gazze: Yalanın kabuğu çatladı

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Batı Şeria ve Gazze’de yaşanan İsrail zulmü, buradaki mazlum Filistinlilerin savunma gücü olan Hamas üzerinde bazı tartışma ve suçlamaları da gündeme getirdi.

Siyonist mahfillerin bilinçli yönlendirmesiyle, yaşanan soykırımın faturası, ‘7 Ekim’de İsrail’e saldıran’ Hamas’a kesilmek isteniyor.

Yaşanan katliam, acılar, vicdanları sızlatan görüntüler gerçeğin bir yüzü. Öteki yüzü ise; Müslüman dava şuurunun yeniden dirilmesi olmuştur.

Hamas’ın İsrail’e yönelik eylemi; özelde Filistin, genelde ise bütün İslam Âlemi için, yavaş yavaş ısıtılarak ölmek yerine, şoklanarak hayata tutunma farkını ortaya koymuştur.

Sessizce yaşanan ve dünyanın umursamadığı soykırımı, sesli ve görünür hale getirerek, vicdan sahibi dünyanın bu zulme karşı uyanmasını sağlamıştır, 7 Ekim.

KRAL ÇIPLAK

Batı tarafından kurulan haksız, adaletsiz, zulüm düzeninin ifşa olması; demokrasi, adalet, özgürlük, insan hakları gibi, ‘gelişmemiş ülkelere dayatılan’ değerler manzumesinin ne ölçüde kof, içi boş birer sömürü aparatı olarak kullanıldığı gerçeğini çırılçıplak ortaya sermiştir, tüm bu yaşananlar.

Yalnızca ülke yönetimleri değil; entelektüel camiası, medyası ve akademisiyle, Batı dediğimiz camia bir bütün olarak iflas etti.

Kendisini dünyanın vicdanı diye yutturan birtakım düşünür, entelektüel, filozof ve bilmem ne tayfasının da makyajı aktı, gerçek suratları sırıttı.

Buna karşılık, göğsünde bir yürek ve yüreğinde vicdan barındıran sanatçı, sporcu, akademisyen, yazar gibi dürüst insanların da kendisini göstermesine ve toplum vicdanlarını harekete geçiren bir güç ortaya koymalarına vesile oldu, Filistin’deki özgürlük başkaldırısı.

Bunun doğal bir sonucu olarak, Müslüman kitlelere son 200 senedir dayatılmış ‘kendinden nefret’ duygusu sorgulanmaya başladı.

Kitlelerdeki, ‘kendini küçük görme’ duygusunun yersizliği net olarak görülüyor; ‘kendisi olmanın’ zor ve utanılacak bir şey olmadığı idrak ediliyor artık.

MÜSLÜMAN DÜNYA ve YÖNETENLER

Hepimizin zihnine, bir ‘öğrenilmiş çaresizlik’ şeklinde kazınmış olan, ‘İsrail’in yenilmezliği miti’ni yerle bir etti, Hamas’ın 7 Ekim hamlesi…

Elbette yaşanan süreç, Müslüman ülkelerin halkları ve yöneticilerinin sert ve acımasız bir şekilde test edilmesini de dayattı.

Müslüman halklar bu süreçten yüzakıyla çıkarken; Türkiye ve birkaç samimi ülke dışındaki ülke yönetimleri, özellikle Arap diktatörlükleri tam anlamıyla çuvalladı.

Kâğıt üzerinde var olan Filistin Devleti’nin güya Devlet Başkanı olan Mahmut Abbas’ın, 15 bin masum sivilin 50 gün boyunca göz göre göre katledilmesi karşısındaki mahcup ve kıytırık tepkileri bile, Müslüman ülkelerdeki yönetim düzeyinde varolan çürümüşlüğü hepimizin gözüne soktu.

Etrafa bir bakın… Nerede Mısır’ın kudretli darbecisi Sisi? Mısır meydanlarında binlerce darbe karşıtı Müslümanı katlederken veya seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’yi mahkeme salonunda göz göre göre öldürürken gösterdiği celadetin yüzde birini, İsrail’in sergilediği soykırım karşısında gösterdi mi?

Nerede Suudi Arabistan’ın kudretli kralı Muhammed bin Selman? İsrail’e kaydadeğer bir laf etti mi?

Nerede Ürdün Kralı unvanını taşıyan ve fakat varlığıyla yokluğu arasındaki farkı anlayamadığımız şahıs? İsrail’e ‘höt’ dediğini duyan oldu mu?

Nerede Suriye diktatörü Beşşar Esat? Sünnî Müslümanların tepesine bomba yağdırarak, milyonlarca vatandaşını mülteci haline getirip, ülkesinden kovan bu mahlûkun, İsrail zulmüne karşı sağlam bir laf ettiğini gördünüz mü? Hem de ikide bir Şam’a isabet eden İsrail füzelerine rağmen… Göremezsiniz, çünkü İsrail soykırımının tıpkısının aynısını kendisi de halkına karşı yapıyor.

Ya İran’a ne demeli? Sorsanız, su katılmamış bir İsrail ve Siyonizm düşmanıdır, bu omurgasız devlet. Geçmiş yıllardaki kalleşliklerini ve arkadan vurmalarını bir kenara bırakalım; 50 günlük soykırım karşısında ne yaptı? İçi boş esmeler ve gürlemeler… Ve nihayetinde, Irak’taki 10 milyar dolarını ABD’nin gaspından kurtarma karşılığında, “Hamas da 7 Ekim’de saldırırken bize haber vermedi ki…” kolaycılığıyla, güya elini yıkayıp kenara çekildi.

VİCDAN FARKI

Esir değişimi vesilesiyle tanık olduklarımız, ‘Müslüman merhametinin’ne anlama geldiğini bir kez daha gösterdi.

Her iki tarafın salıverdiği rehine ve tutukluların yüz ifadelerine dikkatlice bakın. Orada; Müslümanların kendi esirlerine yaptığı insanca muamele ile lanetlenmiş kavmin yaptığı zulüm arasındaki ‘medeniyet/barbarlık farkını’ net bir şekilde göreceksiniz.

Acıyı katık ederek yaşadıklarımız, Müslüman toplulukların, Yahudi zulmüne bilerek veya bilmeyerek yaptıkları ekonomik boyutlu katkıların idrak edilmesine de vesile oldu.

Bütün dünya, İsrail zulmünün, küresel sermayeye hükmeden şirketlerce finanse edildiği gerçeğini kavradı.

Tüm dünyada Yahudi sermayesine karşı bir uyanışın başlaması; bahse konu firmaların ürünlerine karşı boykot eğiliminin oluşması da kazanç hanesine yazılmalıdır.

KABUK ÇATLADI

Büyük acılar yaşıyoruz, ağır bir imtihandan geçiyoruz. Buna rağmen enseyi karartmayalım.

Gazze’de son 2 aydır yaşananlar, dünyayı uzun zamandır esir almış büyük yalanın kabuğunu çatlattı.

Evet, çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 15 bini aşkın şehitten bahsediyoruz.

Yerinden yurdundan edilmiş, evi barkı yerle yeksan edilmiş, hayatı karartılmış milyonlarca insandan bahsediyoruz.

Kimse bu gerçekleri yok sayamaz. Lakin, Filistinli Müslümanlara yönelik soykırım zaten sessiz sedasız, dünyanın pek de ilgisini çekmeden devam ediyordu. Aradaki fark, katliamın zamana yayılmayıp, kısa bir sürede yaşanması ve böylelikle tüm dünyaca görünür olmasıdır.

Zulüm ilelebet payidar olamaz.

Allah’ın lanetlediği bu kavim, kendisi için yeni bir felaketi hazırlamaktadır.

Tıpkı tarih boyunca defalarca yaptığı gibi…