Cumhur İttifakı tarihî bir süreçtir
Türk Milletinin ‘Beka İttifakları’ tarihin derinlerinden gelir. O ittifak, ‘Devlet Aklı’nın süzgecinden geçen bir süreçtir. Devletin ve milletin zora düştüğü zamanlarda ortaya çıkar. O yüzden de kolay kolay bozulamaz.
Bu birlikteliğin teminatı, bizzat Türk Milletinin derin hafızası ve devlet-i ebet müddet ülküsüdür. Milletin selameti için, devletin ebediyete kadar dimdik ayakta kalması fikrinin ifadesidir, bu ülkü.
Sert ve zor sınamalardan geçse de Cumhur İttifakı’nın temelleri sağlamdır. Bu bir siyasî menfaat birlikteliği değil; vatanın dara düştüğü her dönemde zuhur eden devlet-millet refleksidir.
Temellerini, Türk Devletinin görünmez fakat bilinir olan derin hafızası oluşturur.
Türkiye ne zaman dara düşse, beka tehlikesi yaşasa, o müthiş refleks devreye girer; bu topraklara aidiyeti sağlam olan bütün güçler bir araya toplanır.
Moğol İstilasıyla dağılan Selçuklu’nun enkazı üzerinde yükselen Osmanlı, bu refleksin eseridir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası işgale uğrayan Anadolu’da, Gazi Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanan ve Kurtuluş Savaşı'mızı veren irade de o refleksin ete kemiğe bürünmüş halidir.
ÇARPIŞAN İKİ ZİHNİYET
Erdoğan-Bahçeli birlikteliğinin tarihi izdüşümünü; Bilge Kağan-Vezir Tonyukuk, Sultan Tuğrul-Çağrı Bey, Osman Gazi-Gündüz Alp ve daha şu anda aklımıza gelmeyen çok sayıdaki Devlet Aklı birlikteliklerinde görebilirsiniz.
Devlet Aklı ve icraatçı liderliğin uyum içinde yürümesi temeline oturan bu birliktelik her ne zaman sağlanabildiyse, Türk Devleti hızla yükselişe geçmiştir.
150 yıldır; Batıcılık-İslamcılık-Türkçülük şeklinde, aslında doğasına aykırı şekilde ve 3’lü bir ayrışmayla yürüyen ideolojik tartışmalarımız, ancak 15 Temmuz darbe-işgal girişimi sonrasında yerli yerine oturabildi.
Bu topraklarda, yalnızca 2 ideoloji çarpışmaktadır: Yerli-millî düşünce ile bu ülkeye aidiyeti olmayan devşirme zihniyeti…
Bu devşirme zihniyeti, bazen en hassas siyasî yapılara dahi sızabiliyor. En olmayacak yerlerden başını kaldırıp, fitne-fesat yayabiliyor. Nitekim Cumhur İttifakı’nın son birkaç aydır köşeye sıkıştırılması… Bilhassa MHP’nin ittifak dışına doğru itilmesi çabaları da bu fitne-fesat girişiminin odak noktasıdır.
BASİRETLİ SİYASÎ DURUŞ
İşte böylesine hassas bir ortamda, MHP Genel Başkanı, Bilge Lider Devlet Bahçeli, o bildiğimiz tarihî çıkışlarından birini daha yaparak, bütün siyasî odaklara ince bir ayar verdi.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhur’da çatlak için çaba gösterenlere ‘kapak’ gibi cevabı ise, milletin beka direncini tahkim ederek, iç ve dış şer unsurlarını bir kez daha hüsrana uğrattı.
Başkan Erdoğan’ın şu tespiti, Cumhur İttifakı liderliğinin, şer odaklarının niyet ve amacının çok net bir şekilde farkında olduğunu ortaya koymaktadır:
“Gerek Sayın Devlet Bahçeli gerekse şahsım; yapılan saldırıları, fitne çabalarını, o saldırıların arkasındaki aklı, maksadı ve karanlık odakları gayet net biçimde görüyoruz. Şunu açık açık ifade etmek isterim ki bunların meselesi, Milliyetçi Hareket Partisi'nden ziyade Türkiye'nin güvencesi olan Cumhur İttifakı'dır. Allah'ın izniyle bu tuzağa düşmeyeceğiz, milletimizi de düşürmeyeceğiz.”
Evet… Sinan Ateş cinayeti üzerinden yürütülen ve başkaca bazı kriminal unsurlarla da desteklenen tezvirat, her ne kadar MHP’yi hedef alıyor gibi görünse de esas amaç Cumhur İttifakı’nı bozmaktır.
Zira MHP’yi, üstelik de Ocak Başkanlığı yapmış bir Ülkücünün hunharca katledilmesi üzerinden suçlamak, bu partiyle, ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyan AK Parti ve Başkan Erdoğan’ı karşı karşıya getirme niyetidir.
KAOS ÇAĞINDA KAVİ DURMAK
Çok şükür ki, gerek Başkan Erdoğan’ın feraset ve basireti, gerekse Devlet Bahçeli’nin siyasî çıkar beklentisi taşımayan feragat, fedakârlık ve şecaat birikimi, şer odaklarının girişimlerini boşa çıkarmıştır.
Emperyalizm ve çağdaş sömürge zihniyeti, kendini yeniden üretmek için, küresel bir savaşın taşlarını döşüyor. Bizim coğrafyamız başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanında fitne-fesat çıkarıyor. Ukrayna, Gazze ve Tayvan bağlamında yaşananlar, bu küresel çatışmanın su yüzüne çıkan yansımalarıdır.
Dünya hızla büyük bir savaş ve kaosa sürüklenirken, Türkiye’nin iç cephesini ve direncini kavi tutması bir seçenek değil zorunluluktur.
İşte Cumhur İttifakı, Türk Milleti ve Devletinin beka güvencesi ve geleceğinin teminatı olduğundan, içerideki yabancılarla dışarıdaki emperyalistlerin bitmeyen saldırılarının hedefindedir.
Türk Devlet Aklı ve Liderliği, bu birlikteliği sağlam tutup; basiret, feraset ve fedakârlıkla yönetemezse, yeniden bir Kurtuluş Savaşı vermek ve yeni bir İstiklal Marşı yazmak zorunda kalırız.
Lâ galibe illAllah…