Çok sert uyarı
Seçmen sandığı gitti, sözünü söyledi. Cumhur İttifakı bileşenleri AK Parti ve MHP’ye çok sert bir uyarıda bulundu. Yani cezalandırdı.
Bu topraklara yabancı, halkına hor bakan bazı densizlerin yaptığı gibi, hoşumuza gitmeyen seçim sonuçlarından dolayı milleti hakir görecek, kötüleyecek değiliz. Türk Milleti’nin verdiği karar, başımızın üzerindedir. Nokta.
Gelelim seçmenin sandıkta verdiği mesajların neler olduğuna…
Önümüzdeki günlerde, hatta haftalarda, sandığın tüm mesajları ayrıntılı şekilde değerlendirilecek, üzerinde çok sayıda yazı kaleme alınacaktır. Biz sıcağı sıcağına yapacağımız değerlendirmeleri, konu bütünlüğü endişesi taşımaksızın, madde madde sıralayalım:
- Millet yorgun. Türkiye’nin 200 yılda yaşadığı irtifa kaybını hızla telafi etmek adına 22 senedir yaptığı ‘cebrî yürüyüş’, halkımızı gerçekten yormuş bulunuyor. Lakin yavaşlama lüksümüz de yok. Siyaset kurumu, dünyanın sürüklendiği girdabı da gözardı etmeden, milletin yorgunluğunu azaltacak, ona nefes aldıracak fırsatları bularak devam etmenin yolunu bulmak zorunda.
- Bu seçimde, özellikle MHP seçmeninin yarıdan fazlası sandığa gitmemiştir. Geçen seneki seçimde yüzde 85 civarında olan oy kullanma oranı, bu seçimde en az 10 puan azalmıştır. AK Parti seçmeninden de sandığa gitmeyen önemli bir kitle olmakla birlikte, YRP’ye kaymalar daha belirgindir.
- AK Parti ve MHP’nin, birçok seçim çevresinde ayrı ayrı aday çıkarmaları, çok pahalıya patlamıştır. İttifak müzakereleri sürerken, önceki seçim sonuçlarından hareketle konuyu değerlendirmiş, ayrı ayrı adaylarla seçime girmenin getirebileceği ciddi kayıpları bu köşede dile getirmiştim. Tek tek sıralamaya gerek yok. Milliyetçi muhafazakâr kimliğiyle nam salmış birçok şehir ve ilçede, belediye başkanlıkları, yüzde 28-30’lu oranlarla CHP’ye kaptırılmıştır.
- AK Parti ve MHP, il ve ilçelerde belediye başkan adaylarını belirlerken, bazılarında hata yapmış; halkta karşılığı olan isimler yerine, muhtemelen il teşkilatları ve milletvekillerinin arzularına uygun isimlerle seçime girmiş, bu yüzden de kaybetmiştir. Bu konuda, Nevşehir ve Şanlıurfa başta olmak üzere, epeyce örnek bulunabilir.
- Başta Ankara, Kayseri, Konya, Kahramanmaraş, Erzurum olmak üzere birçok şehirde, bazı toplumsal kesimler, iktidara karşı son derece kızgın ve kırgın durumda. Bu kesimlerin başında; emekliler, çiftçiler, küçük esnaflar ve son 2 senedir kira geliri üzerinden zulme uğrayan ev sahipleri gelmektedir.
- Korona salgını, Ukrayna savaşı, deprem gibi ağır etkenlerin ekonomi üzerindeki baskısı bir yerde anlaşılır. Elbette sıkıntının vatandaşa yansıması kaçınılmaz. Fakat iktidarın, yaşanan ağır enflasyon karşısında memurları ve memur emeklilerini önemli ölçüde korurken, aynı korumayı SSK ve Bağ-Kur emeklilerine sağlamaması, ağır bir kırılma doğurmuştur. Sıkıntıyı herkes paylaşmış olsaydı, bunca bir kopuş yaşanmazdı.
- Çiftçiler, 2 yıl öncesinde açıklanan destekleme alım fiyatlarından çok memnun olmakla birlikte; Toprak Mahsulleri Ofisi’nin ‘ürün almama’ politikası yüzünden, 2 yıldır, ürününü en az yüzde 30 daha düşük fiyatla tüccara satmak zorunda kalıyor. İlaveten, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ikide bir yaptığı, “Şu destekleri veriyoruz, bu destekleri veriyoruz…” açıklamalarına rağmen, uygulamada çoğu küçük çiftçinin eline kaydadeğer bir destek geçmiyor. Özellikle Çiftçi Kayıt Sistemi ve Ziraat Odası üyeliği mecburiyeti gibi hususlar, küçük çiftçiler bakımından bu desteklere erişimi imkânsız hale getirmektedir. Dolayısıyla çiftçiler de kırgın ve kızgın.
- İktidar, ‘muhtaç’ saydığı toplumsal kesimlere çok önemli ‘sosyal yardım ödemeleri’ yapıyor. Düşük düzeyde ‘engeli’ bulunan birisi için yapılan aylık ödemenin yanında, o kişinin bakımını üstlenen yakınına da ayrıca maaş veriliyor. Açık konuşalım; çok iyi niyetle ihdas edilmiş bu yardımlar, inanılmaz ölçüde suiistimal edilmektedir. Örneklerini, şahsen kendi çevremde de görmekteyim. Buna karşılık, başta vergi ödeyen ücretli ve esnaf kesimi, bu durumdan inanılmaz ölçüde rahatsızdır. Yapılan sosyal ödemelerin iktidara oy getirisi kuşkulu, fakat bu durumdan rahatsızlık duyanlar nezdindeki oy götürüsü kesin. İnanmayan araştırabilir.
- İktidar, hayatı boyunca çalışıp, ahir ömründe ikinci bir ev alarak, buradan elde ettiği kira gelirini emekli aylığına ekleyerek ay sonunu getirmeye çalışan ‘ev sahibi emeklileri’ küstürmüştür. İktidar sahiplerinin kulaklarına ‘kiracı mağduriyeti’ fısıldayanlar ya saha gerçekliğini bilmiyordu, ya da iyi niyetleri şüpheliydi. Bu sütunda en az birkaç kez meseleyi dile getirdim. Devletin yeniden değerleme oranını yüzde 120 artırdığı, onunla da yetinmeyin Motorlu Taşıtlar Vergisini iki kez aldığı bir vasatta, ev sahiplerinin kira geliri 2 yıl üst üste yüzde 25’le sınırlandırıldı. Oysa bu 2 yılda ekmek, et, peynir, yağ, bakliyat vs. temel gıda fiyatları en az 5-6 kat arttı. Birçok kiracı, günlük çorba parası miktarınca kira ödedi. Adını doğru koyalım: Ev sahiplerine, devlet eliyle zulüm yapıldı.
- Özellikle DEMPKK’nın ciddi oy aldığı kentlerde yürütülen ‘pozitif hizmet ayrımcılığı’, hem bu kentler hem de ayrımcılığın ‘negatif’ tarafında kalan kentler nezdinde ters bir etki yapmıştır. Mesela Diyarbakır gibi şehirlere, kayyım belediyeler üzerinden verilen aşırı hizmet, seçmende ‘nasılsa yapılıyor’ algısı oluşturmuş ve ‘kimlik siyasetini’ pekiştirmiştir. Orta Anadolu, İç Ege, Doğu ve Güney Marmara ile tüm Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere, hizmette ayrımcılığın ‘negatif’ tarafında kalan illerde seçmen küstürülmüştür.
- Aynı durum İstanbul için de geçerlidir. Metrolar başta olmak üzere, İstanbul’da belediyenin ihmal ettiği hizmetleri Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yapması, iktidarın değil; Ekrem İmamoğlu ve CHP’nin hanesine yazılmıştır. Nitekim buram buram rüşvet ve yolsuzluk kokan TL, Avro ve Dolar kulelerine rağmen seçmenler, iktidar partisini tercih etmemiştir.
- Bu seçim, çok kapsamlı projelerin, parlak vaatlerin, çok aşırı gayretlerin seçmenin gönlünü kazandırmayabileceğini de göstermiş oldu. CHP, belki de tarihinin ‘en perişan’ döneminde girdiği bu seçimden, tarihte görmediği bir başarıyla çıktı. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Mersin, Adana başta olmak üzere, adaylarının doğru dürüst bir beyanı, vaadi, projesi olmadığı halde… Hatta geride kalan 5 yılı icraatsızlıkla heba etmiş olmalarına rağmen, oylarını rekor seviyede artırarak seçim kazandı. Bu seçimde, konuşmayıp, ağzını sımsıkı tutanlar kazançlı çıktı. Hiç kimse ‘çok çalışma’ üzerinden seçim kazanma denklemi kurmaya kalkışmasın.
- Ve nihayet bu seçimde; Gelecek, Deva, Saadet, Memleket, Demokrat ve İyi Parti silinmiştir. Buna mukabil, Yeniden Refah Partisi, hem bu partiler hem de iktidar partileri aleyhine olmak üzere, gücünü artırmıştır.
Seçimlere dair değerlendirmeler devam edecek. Yeri geldikçe bu sütunda tespitlerimizi paylaşacağız. Bu aşamada, bir bakıma iktidar kanadına bir hatırlatma olarak küçük bir tespitte bulunalım:
Türkiye’de, ekonomik sorunları artan kesimler, yüzünü iktidarlardan çevirip, muhalefete yöneliyor. Bu, sosyoloji ve siyaset biliminin verilerine uygun bir davranış biçimi.
Fakat… Tam tersine, ekonomi politikalarının kaymağını yiyerek, aşırı ölçüde zenginleşen kitleler de iktidardan uzaklaşıyor; karşı cepheye yöneliyor. İşte bu durum, ne sosyolojinin ve ne de siyaset biliminin verileriyle izah edilebilir.
Son sözü, 718-755 arasında yaşamış, büyük Türkmen komutanı ve siyaset bilimcisi Ebu Müslim Horasanî söylesin:
“Onlar; dostluklarından emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Dostluklarını kazanmak için düşmanlarını kendilerine yakın tuttular. Uzaklaştırılan dostlar dost kalmadı; fakat yaklaştırılan düşman da asla dost olmadı. Herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu.”