Coğrafyayı ayağa kaldırmak: Fırsatlar ve engeller

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Türkiye, 100 yıllık nadas döneminden sonra, yeniden tarih sahnesindeki yerini alıyor. Süreç, baş
döndürücü hızla ilerliyor. Türk Devletleri Topluluğu, Türkiye’nin gücünü toparlamasına uyumlu şekilde ete-kemiğe bürünüyor.

İslam İşbirliği Teşkilatı, halk iradesine dayanmayan ülke yönetimlerinin ayak sürümesine rağmen,
Türkiye’nin zorlamasıyla ilerliyor. Ukrayna, Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak bağlamında yaşanan olaylar, Türk ve İslam ülkelerinin aşması gereken basamakların akışını hızlandırıyor.

Esat diktatörlüğünün son bulması, Suriye’de halk iradesine dayalı yeni bir yönetim için tarihî bir
fırsat doğurdu. Yönetimi ele alan kadrolar üzerinde Türkiye’nin etkisi ve bilhassa Türk Devleti’nin
bölgesindeki mutlak gücü, Suriye’nin sağlam ve istikrarlı bir yönetim yapısına erişmesi için büyük
bir fırsat.

Türkiye, tarihî misyonu ve ‘Nizam-ı Âlem Ülküsü’ gereğince, coğrafyasını ve onun da ötesinde
gönül coğrafyasını omuzlayıp ayağa kaldırmak için olağanüstü çaba gösteriyor. Kolay değil;
karşımızda konuşlananlar, dünyanın büyük güçleri…

Evet, coğrafyamızda yerinden oynayan taşlar, Türk Dünyası ve İslam Alemi için büyük fırsat
kapıları aralarken, aynı zamanda bir dizi engel ve güçlükleri de dayatıyor. Mesele, fırsatları
ıskalamaksızın, engel ve güçlükleri ustalıkla yönetme becerisidir. Nitekim Türk Devlet Aklı,
süreci şimdiye kadar başarıyla yönetti.

BÖLGE ÜLKELERİNİN KONUMLANIŞI

Bölgemizdeki ülkelerin durumlarını ve muhtemel tavırlarını kabaca şöyle özetleyebiliriz:
İran: İslam Dünyası için her zaman sorun kaynağı olmuş bir ülke… Fars ırkçılığını devlet
politikası haline getirmiş ve bunu da son 45 yıldır ‘Şia’ kılıfına gizleyen bir rejim… Varlık sebebini
‘İsrail/Siyonizm düşmanlığı’ üzerine kurgulamış olsa da, bugüne kadar hep Müslümanlarla kavga
etmiş bir yönetim… Bu haliyle İran, coğrafyamız için ‘omuz veren’ değil, ‘engel olan’
durumunda. Fazla bir şey beklemeksizin, verebileceği zararları giderecek bir tavırla ilerlemek
lazım.

Suudi Arabistan: Finans gücü ve ülke kaynakları bakımından bölgenin önemli bir ülkesi…
Yönetim şekli ve yöneticilerin dünya görüşüne bağlı olarak, büyük ülküler için pek istekli değil.
Yönetim, kendisini Batıdan bağımsız kıldığı sürece, Arap ve İslam coğrafyasına ilgi gösterecek
havalarında. En büyük handikap; Suriye Devriminin estireceği rüzgârın, Suudi rejimi için de
‘değişim riski’ oluşturması…

Birleşik Arap Emirlikleri: Halk iradesine dayanmayan küçük derebeyliklerin, Batı hayranlığı
iptilasıyla oluşturduğu suni refah cennetleri… Tek iddiası, doğal kaynakların sömürüsüyle, hak
etmediği bir refah kulvarında, lüzumsuz sidik yarışları… Fazla bir şey beklemeden, güzel örnekleri
önlerine sermek suretiyle, varlık gayelerini hatırlamalarını sabırla beklemek lazım. Paçalarından
israf ettiklerinin bir kısmı, millet ve ümmet kardeşliğine yönlendirilebilir. Fazlası beklenmemeli.

Katar: Küçük yüzölçümlü ve az nüfuslu olmasına rağmen, Türkiye ile uyumlu dış siyaseti ve
parasal kaynakları bakımından, coğrafyanın ayağa kalkmasına katkı veren önemli bir ülke…

IRAK YÖNETİMİ UMUT VAAT EDİYOR

Irak: Kendisini ABD sultasından bir ölçüde kurtardı. Bu süreç, ilerlemeye uyumlu şekilde, halk
iadesi temelli bir rejime erişebilir. İran’ın çekim alanından kurtuldukça ve Türkiye ile ilişkileri
derinleştirdikçe, kendisinin ve coğrafyamızın kalkınmasına önemli katkılar sunabilir. Mevcut
yönetim, bu anlamda umut vaat ediyor.

Lübnan: Küçük ve zayıf bir devlet olmasına rağmen, çoklu etnik ve dinî yapısıyla, Batılıların
Orta Doğu'ya karşı tavrı için, minik de olsa bir ‘vicdan kırıntısı vesilesi’ sunmaktadır. Ülke yönetimi
ve etnik/dinî kanaat önderlerinin Türkiye’ye sıcak bakışı önemli bir fırsat kapısıdır.
Ürdün: Bölgenin en anlamsız ve işe yaramaz ülkesi görünümündedir. Bu durum, ülke halkından
değil, minik kralcık ve onun akmaz-kokmaz siyasetinden neşet etmektedir.

Mısır: Büyük nüfusu, doğal kaynakları ve stratejik konumuyla, coğrafyamızın ayağa kaldırılması
yolunda Türkiye ile tandem işlev yürütebilecek, önemli bir ülke… Ülkenin en büyük açmazı; Batı
ile tesis ettiği bağımlılık ilişkisi ve halk iradesiyle sorunlu yönetimi… Suriye Devriminin başarısı,
Mısır yönetiminin de pek sıcak bakmayacağı olgu… Türkiye, Mısır’la olan ilişkileri hassasiyetle ve
fincancı katırlarını ürkütmeden yürütmelidir.

YENİ YÖNETİM BİR ŞANS

Suriye: Ahmet Şara önderliğindeki yeni Suriye yönetimi umut veriyor. Türkiye ile olan güven ve
samimiyete dayalı ilişki büyük bir şans. Bununla birlikte, Batılı yamyamların, düne kadar kellesine
ödül koyduğu Ahmet Şara’ya yanaşma gayretlerini hassasiyetle takip etmek gerekiyor.

Rusya: Bölgedeki nüfuzu hayli zayıfladı. Şu anda en önemli hedefi; Suriye’nin Tartus limanındaki
deniz üssü ve Hmeymim’deki hava üssünü muhafaza edebilmek… Belki Esat da bu yoldaki
pazarlığın bir malzemesi olacak. Türkiye ve Suriye’nin, Rusya’nın bölgedeki etkisini kıracak bir
siyaset kurgulaması lazım.

İsrail: Mutlak anlamda coğrafyanın ve Müslüman dünyanın düşmanı. Yüz ve fırsat vermeden,
sürekli gözetim ve baskı altında tutulması gereken bir terör örgütü…

ABD: Her ne kadar bölge ülkesi olmasa da, gücü ve zorbalığı sayesinde bölgenin başına bela olan
bir emperyalist devlet… Türkiye ve diğer bölge ülkeleri ağırlığını koyduğu ölçüde, bölgeden
uzaklaştırılabilir. Ve bu güzel gelişme çok da uzak görünmüyor. Bölge ve İslam Dünyası için
mutlak bir düşman… Dikkatli ve dirayetli tavır almak gerekiyor.

Coğrafyasını ayağa kaldırmak için mücadele eden Türkiye’nin işi kolay değil. Bununla birlikte,
Türk Devleti ve Türk Milleti, bu zorluğun üstesinden gelecek akıl, güç ve dirayete sahip.