Çanlar Avrupa için çalıyor
Gazze’de yaşanan soykırım karşısında aldığı tavır, Avrupa’nın bir ‘medeniyet’ olmadığını tüm dünyanın gözüne soktu.
Esasen bizim ‘medeniyet ölçütlerimiz’ bakımından, ‘Batı’ dediğimiz kalkınmış ülkeler topluluğunu, ‘uygar’ olarak nitelemek zaten mümkün değildi.
Karşımızda; son birkaç yüzyıldır, elde ettiği bazı sermaye, teknoloji ve askerî güçler sayesinde, dünyanın her yerini sömüren, nerede bir zenginlik bulsa üzerine çöken ve başka coğrafyalardaki insanların rızıklarını çalan bir güruh bulunuyordu.
Fakat…
‘Batı’ dediğimiz bu sömürgen ve kemirgen güruhun, en azından ‘Avrupa’ bölümü, yaşadığı ‘saadetli asırların’ sonuna gelmiş gibi görünüyor.
Deyim yerindeyse, Avrupa’nın çöküş sinyalleri, çatırtıları tüm dünyaya ulaşıyor.
Devam eden bu çöküş sürecinin, ‘insanî değerlerin yitirilmesi’ şeklinde aşikâr olan manevî belirtileri, kişisel bakış açısına göre kabul veya ret edilebilir. Fakat çöküşün, görülebilir ve açıklanabilir birçok maddî sebebi de bulunuyor.
KAYBEDİLEN ÜRETİM GİRDİLERİ
Önce şu tespiti yapalım: Batının ‘medeniyet’ kavramından anladığı, aslında ekonomik gelişmişlik ve refah düzeyinin yükselmesidir.
Batı zihniyeti, gelişmiş endüstriyel üretimi; yalnızca zenginliğin değil, gelişmişliğin ve toplamda ‘uygarlığın’ temel unsuru kabul eder.
Bizlere öğretilen klasik iktisat ilmine göre; üretimin 4 temel girdisi var: Hammadde, işgücü, sermaye ve teşebbüs.
Avrupa, kanaatsizliği ve sömürgen-kemirgen kişiliğiyle, teşebbüs gücünün hayli yüksek olduğunu her zaman ispatladı.
Sermaye derseniz; dünyanın dört bir yanından çaldıkları ve hatta banka-finans sistemi üzerinden tüm insanlığı resmen ‘haraca bağlamış’ olmaları, halen katı bir gerçeklik...
Yani üretim süreçlerinin gerektirdiği ‘sermaye’ ve ‘teşebbüs’ bakımından Avrupa’nın hiçbir sıkıntısı yok.
Hammadde (enerji de dâhildir) ve işgücü açısından ise Avrupa, yolun sonuna gelmiş bulunuyor.
Son birkaç asırdır dünyanın hammadde ve insanî kaynaklarını (köle ticaretini hatırlayalım) sömürerek kalkınan, gelişen Batı, artık bu ‘üstünlüğünü’ kaybediyor.
ÜRETİM DOĞU’YA ve KUZEY’E KAYIYOR
Asya uyandı, kaynaklarını; kendi zenginlik ve refahını üretmek için kullanma yoluna girdi.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu; Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeleri bu anlamda zikretmeliyiz. Dahası, Güney Afrika’dan Brezilya’ya… Hatta bazı Ortadoğu ülkelerine kadar, Batı sömürgeciliğini tasfiye yoluna girmiş ve kaynaklarını kendisi için kullanmaya gayret eden ülkeler söz konusu…
Şimdilik Avrupa ülkeleri için, başta tıp olmak üzere, bazı üst düzey sektörlerdeki ‘iyi para eden’ uzmanları, kendi ülkelerindekinden daha yüksek ücret vermek suretiyle ‘tırtıklamak’ dışında seçenek kalmamış gibi.
Sahip olduğu bilimsel-teknolojik üstünlüğü kullanarak, teknolojiye dayalı ürünleri başka ülkelere pahalı satarak zenginleşen Avrupa, üretim gücündeki üstünlükle birlikte, hoyratça sömürdüğü pazarlarını da hızla kaybediyor.
Bilgi ve teknoloji, artık Batının tekelinden çıkmış durumda. Başta Çin, Hindistan ve Türkiye olmak üzere birçok Asya ülkesi, bilgi ve teknoloji üretmeye başladı.
Elde ettiği refahla şımaran, bencilleşen ve uyuşan Batı toplumları, kapitalist sistemin dayattığı ‘ferdîleşmenin’ bir sonucu olarak, çocuk yapmaktan, hatta aile kurmaktan uzaklaştı.
Neticede nüfusları yaşlandı; üretim için kullanabilecekleri genç işgücünü yitirdiler.
Sermaye ve teşebbüs gücü hâlâ ellerinde olduğundan, üretim süreçlerini; Çin, Hindistan, Türkiye, Bangladeş gibi yoğun nüfuslu ülkelere kaydırmak suretiyle, durumu bir süre daha idare ettiler, ediyorlar.
Bununla birlikte, üretimin kaydırıldığı ülkeler, yalnızca patent altında üretim yapmakla kalmıyor; kendi teknolojilerini de çarçabuk elde etmeye başlıyor. Türkiye’nin başta savunma sanayisi olmak üzere eriştiği teknolojik düzeyi hatırlayalım…
TAKOZLANAN DOĞU-BATI TİCARETİ
Diğer yandan, ABD ve İngiltere’nin ana eksenini oluşturduğu Anglo-Saksonlar, Avrupa’nın geride kalan kısmıyla kıyasıya bir rekabet, hatta ekonomik savaş halinde bulunuyor.
Ukrayna savaşı, Rusya’dan Avrupa’ya enerji taşıyan hatların tahrip edilmesi, Rusya’ya yaptırım bahanesiyle Avrupa’nın hammadde kaynaklarının kısıtlanması, Gazze’de yaşanan insanlık ayıbı, Kızıldeniz’deki gelişmeler, dünya ticaret yollarının sabote edilmesi…
Bunların toplamında, Çin ile AB ülkeleri arasındaki ekonomik ve ticarî ilişkilere takoz koyma hamleleri…
Geçmişin sömürgesi Afrika; Türkiye, Çin ve Rusya’nın hamleleriyle, devasa bir tarımsal üretim üssü haline geliyor. Aynı zamanda Kara kıtanın insanları uyanmış, Batılı emperyalistlerin kıçına tekme atıyor.
Sonuç:
Geride kalan dünyayı sömürerek-kemirerek elde ettiği haksız ve aşırı refahın sonuna gelmiş bulunuyor, Avrupa.
Kibrinden dolayı ufkunu ve siyasî vizyonunu kaybetmiş olması, bu süreci hızlandırıyor.
Türk Dünyası ve İslam Âleminin kilidi olan Türkiye gibi büyük bir ülkeyi 60 küsur yıldır AB kapısında oyalaması, dahası haddini aşarak küçümsemesi, Avrupa’nın birçok tarihî fırsatı da ıskalamasına yol açtı.
Ve nihayet, Rusya ile Ukrayna’yı kapıştırma yolundaki saklanamayan gayretleri ile İsrail zulmüne ve katliamına verdikleri vicdansız destek, son birkaç asırdır ekmeğini yedikleri ‘üstün insanî değerler’ yalanını da kendi elleriyle tüketmeleri sonucunu doğurdu.
Artık dünya insanları, hatta Batı toplumlarının ‘fertleri’ de, vehmedilen o üstün insanî değerlerin aslında bir illüzyondan ibaret olduğunu ve silinip gittiğini net bir şekilde görüyor.
Özetlemek gerekirse:
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, 19. ve 20. yüzyıldan çok farklı geliyor.
Nüfus, işgücü, hammadde ve enerji kaynakları ‘Batı’nın değil, ‘Doğu’nun kontrolünde bulunuyor.
Bilgi ve teknoloji ise; Batının tekelinden hızla çıkıyor, gayret eden her ülke erişebiliyor.
Velhasıl, çanlar Avrupa için çalıyor.