‘Algı’, ‘olgu’yu ezer mi?

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Bu sütundaki 12 Şubat 2024 günkü yazımızın başlığı, ‘Dikkat!.. Algı, olguyu yenebilir’ idi. Orada, Cumhur İttifakı İstanbul Adayı Murat Kurum’un dile getirdiği ve yapacağından kuşku duymadığımız devasa projeler karşısında, CHP-DEMPKK adayı Ekrem İmamoğlu’nun, ‘yapmadığı fakat yapmış gibi davrandığı’ basit icraat söylemlerinin galip gelme riski bulunduğu dile getirilmişti.

Maalesef orada dile getirmiş bulunduğumuz endişelerin, geride kalan bir buçuk aylık süre içinde ortadan kalkmadığını; tersine, biraz daha kavileştiğini gözlemliyorum.

Perde gerisinden ‘Ajans’ın yönettiği Ekrem İmamoğlu, dünya demokrasi ve seçimler tarihinde görülmemiş bir fütursuzlukla, hakikati tersyüz eden bir seçim kampanyasını sürdürüyor.

DÜN ENGEL OLDU, BUGÜN SAHİPLENİYOR

İmamoğlu, asla kendisinin yapmadığı, hatta yapılmasına engel olmak için her yolu denediği bir yığın projeyi, sanki kendisi yapmış gibi anlatmaktan çekinmiyor.

Dahası gözlerindeki ifade, sözlerinin yalan olduğunu haykırıyor olsa da, yüzünde en küçük bir kızarma belirtisi olmuyor.

Geride kalan 5 yılda, İstanbul’u depreme hazırlamak şöyle dursun; bu yolda yürütülen rutin ve sıradan çalışmalar için harcadığı bütçenin en az iki katını kendi şahsı tanıtım çalışmalarına harcamış…

Daha göreve gelir gelmez, İstanbul ve Marmara’nın kirlenme sorununa büyük ölçüde çözüm getirecek Atıksu Arıtma Tesisi için ‘Temel Atmama Töreni’ yapmayı becerebilmiş bir siyasî figürden bahsediyoruz.

Bir önceki seçimde, İslamî duyarlılığı olan insanları kafalamak için ‘Belediyede israf var’ diye ajitasyon yapmış bir şahsın, ‘israfın dibini bulmasına’ tanıklık ediyoruz.

Beş yıl boyunca, İstanbul’un yüzlerce milyar liralık gelirlerine ilaveten, tüm zamanlarda yapılan borçlanmadan daha fazlasını yapmasına rağmen, ortalıkta dişe dokunur hiçbir eseri olmayan bir ‘Başkan’ var karşımızda.

Daha göreve başlar başlamaz, AK Partili belediye tarafından başlatılmış bazı metro hatlarının inşaat çukurlarını molozla doldurup kapatan… 5 yıl boyunca hiçbir metro projesi hazırlamayıp, hiçbir metro inşaatı başlatmadığı ve kendisinden önce yüzde 85-90 oranında tamamlanmış olan metro inşaatlarının, sadece 8 kilometrelik kısmını tamamladığı halde… Ortalıkta , “Ben metro fatihiyim…” diye şişinerek gezen bir tuhaf zihniyetle muhatabız.

Yönettiği belediyenin tüm takozlamalarına rağmen, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın inşa edip hizmete soktuğu metro hatları için, “Dünyada aynı anda 10 metro projesini yürüten tek belediyeyiz…” diyerek, kocaman yalanı su içer gibi sallayan bir ‘cahil cesareti’ örneğini seyrediyoruz.

TÜM OKLAR ONU GÖSTERSE DE…

Bir de çıktığı TV programında, kendisine sorulan, “Şu anda İstanbul’da musluk suyu içilir mi? Siz içiyor musunuz?” sorusuna; “Tabi, tabi… İçiliyor. Ben de içiyorum. Tabi her zaman içmiyorum, vaktim olmuyor…” diye, insana saç-baş yolduran bir cevap verebiliyor.

5 yıl öncesinde, eline tutuşturulan kocaman kartonlar ve grafikler eşliğinde ekranlarda salladığı ölçüsüz vaatleri sorulduğunda, arka arkaya en az 10 kez “Hatırlamıyorum… Nereden cımbızlayıp getirdin bilmiyorum ama söyleseydiniz vaat listemle gelirdim…” pişkinliğiyle, soru soran gazetecileri azarlayan bir ‘öfkeli kibir abidesinden’ bahsediyoruz.

Daha da vahimi, TL, avro ve dolarlardan yapılan milyonlarca liralık kule görüntülerindeki tüm şahısların, kendisinin en yakın ve mutemet çevresi olduğu gün gibi ortada dururken… Ve buram buram yolsuzluk kokan bu kirli para görüntülerinde, tüm oklar kendisini gösterirken… “Benim bu işle ne alakam var?” diyebilecek kadar pişkin bir ademoğlu var karşımızda.

ANKARA FARKLI MI?

Gelelim Ankara’ya…

Yazık ki, Ankara’da yaşayan bir vatandaş olarak, Başkentin son 5 yılının kayıp olduğunu üzülerek gözlemliyorum.

2019’dan beri Mansur Yavaş’ın yaptıklarına bakıyorum… Melih Gökçek ve Mustafa Tuna döneminde inşaatı başlatılmış birkaç köprülü kavşağın, üstelik ihalesi iptal edilip süreç uzatılmak suretiyle, birkaç sene gecikmeyle tamamlanması dışında, ‘Mansur Başkan’a (!) izafe edilecek, dişe dokunur bir eser göremiyorum.

Ortada ‘icraat’ olarak anlatabileceği bir şey olmayan Mansur Yavaş’ın, gayet serinkanlı bir pişkinlikle, ‘Az laf, çok iş’ sloganlarıyla Ankara’nın dörtbir yanını donattığını görünce, dilime başka bir slogan düşüyor: ‘Az laf, sıfır iş’

Maalesef Mansur Yavaş’ın 5 yıllık Belediye Başkanlığı, sadece ve sadece ‘Az laf, sıfır iş’ olmuştur.

5 yıl önce trafik çilesinden hayli uzak olan Ankara, yapılması gereken yatırımlar Mansur Başkan tarafından yapılmadığı için, bugün İstanbul’a yakın bir trafik çilesi yaşar hale gelmiştir.

BUYURUN; ETİMESGUT ADAYI…

Sırası gelmişken, bir de CHP’nin Etimesgut adayından bahsedelim…

Çevirdiği filmlerdeki bütün ‘meziyeti’ galiz küfürler savurmaktan ibaret olan ve adeta ismi ‘ettiği küfürlerle müsemma’ hale gelen Erdal Beşikçioğlu, kelimenin tam anlamıyla ‘boş-beleş’ bir kampanya ile seçim kazanmaya çalışıyor.

Adamın Etimesgut’tan haberi bile yok. Sorsan, Etimesgut’un 3-5 semtini, birileri kulağına fısıldamadan sayamaz.

Adaylığını duyurmak için yapılan toplantıda, kendisine sorulan, “Etimesgut neleri vaat ediyorsunuz?” benzeri bir soruya, epeyce bir düşünüp taşındıktan sonra, “Huzur, gelecek, mutluluk…” gibi saçma sapan bir cevap veren; sadece Etimesgut’a değil, siyasete ve topluma da yabancı bir ‘üstenci siyaset erbabından’ söz ediyoruz.

ZÜBÜKLÜK SİYASET TARZI OLUNCA

Elbette siyasette ‘zübüklük’, ilk defa karşılaştığımız bir davranış biçimi değildir.

Topluma sunacak bir değeri ve katkısı olmayan siyaset esnafının, bütün müktesebatını ‘zübüklük’ üzerinden sahaya sürmesini de bir yere kadar anlayabiliriz.

Hazreti Mevlana’nın dediği gibi; testi, yalnızca içindekini dışına sızdırır.

Evet… Zübükzadeler bildiklerini okumaya devam edebilirler.

Fakat koskoca kitleler…

Kendileriyle alay edercesine dile getirilenlere…

Makinalı tüfek gibi seri atışa bağlanmış devasa yalanlara…

En güzide şehirlerimizin geride kalan 5 yılını kaybetmesinin baş aktörlerinin saçma sapan sözlerine, olmayacak vaatlerine bir kez daha pirim verirse…

İşte o zaman, ‘tuvalet terlikleri’ zaferini ilan edebilir; ‘algı’ da ‘olgu’yu, yani ‘hakikati’ ezip geçmiş olur.

Endişem; başta emekliler ve küçük esnaf olmak üzere, ekonomi-ücret-sığınmacı politikalarından rahatsız olan büyük kitlenin, ‘yönetime ders vereyim’ derken, tuttuğu kulağı koparmasına dairdir.

İnşallah yanılırım.