İfade Özgürlüğü ve Nefret Söylemi Çizgisinde; İsveç, Rusya ve Türkiye Üçlemi

Muhammed Ayber

Muhammed Ayber

Tüm Yazıları

Bayramın ilk günü İsveç’te yaşanan üzücü bir olay neticesinde bütün İslam alemi ayağa kalktı. Bu olayın İsveç’in NATO’ya alınması için başlatılan süreci olumsuz etkileyip etkilemeyeceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Avrupa mahkemeleri, nefret söylemini genellikle ırk, etnik köken, din, cinsiyet, cinsel yönelim veya diğer yasal olarak korunan özelliklere dayalı düşmanlık, saldırganlık veya aşağılama içeren ifadeler olarak tanımlamaktadır. İçtihat kararları, nefret söylemini, toplumsal gruplara veya bireylere yönelik düşmanlık veya ayrımcılığı teşvik etme veya haklarını ihlal etme amacı taşıyan ifadeler olarak ele almaktadır.

Nefret söylemi türleri, nedenleri ve etkileri olmak üzere pek çok açıdan sosyal bilimciler tarafından incelenmektedir. Bir sosyal bilimci olarak benim de üzerinde çalıştığım nefret söylemi üzerinde durulması gereken bir kavramdır. Şimdi İsveç’te yaşanan bu olayı birkaç farklı açıdan değerlendirmemiz daha doğru olacaktır.

İsveç’te yaşanan bu olay maalesef ilk değil ve son da olmayacak gibi gözüküyor. İsveç ifade özgürlüğü bakımından gerçekten dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi konumunda bulunuyor. Bundan dolayı terör destekçileri sıklıkla Türkiye karşıtı eylemlerini İsveç’te gerçekleştiriyor. Yaşanan bu olay da yine ifade özgürlüğünün gölgesine sığınılarak gerçekleştirildi. Ancak bilinmesi gereken önemli bir konu da şudur. İfade özgürlüğü ve nefret söylemi arasında çok ince bir çizgi bulunmaktadır.

Avrupa mahkemeleri, nefret söyleminin ifade özgürlüğü ile çeliştiği durumlarda, çoğunlukla bir dengeleme yapmaktadır. İfade özgürlüğü hakkı değerli bir haktır ancak bu hak, başkalarının haklarını koruma ve toplumun genel çıkarları gözetme gerekliliğiyle sınırlanabilir. Mahkemeler, nefret söylemiyle ilgili davaları değerlendirirken, ifadenin toplumda şiddet, ayrımcılık veya hoşgörüsüzlük gibi olumsuz etkilere yol açıp açmadığını, demokratik bir toplumda kabul edilebilir sınırların aşılıp aşılmadığını veya bireylerin haklarını ihlal edilip edilmediğini dikkate alır. Bu değerlendirme sürecinde, söz konusu ifadenin potansiyel tehlike ve zararları göz önünde bulundurularak adaletin ve toplumun çıkarları gözetilir.

Evet terminolojik açıdan bu olay nefret söylemi ve nefret suçu barındıran bir olaydır. Peki siyasi açıdan geniş bir pencerede baktığımızda nasıl değerlendirebiliriz? Kısaca şöyle anlatayım. İsveç NATO’ya girmek istiyor. Önündeki tek engel ise Türkiye. Türkiye'ye İsveç’in NATO üyeliğine kabulü için baskı yapılıyor. Türkiye İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacağı toplantı öncesinde bu olay yaşanıyor. Aynı gün Rusya Devlet Başkanı Putin'e Dağıstan ziyaretinde Kuran-ı Kerim hediye ediliyor. Putin'in Kuran-ı Kerim’i tutuş şekli ve “Kur'an-ı Kerim, Müslümanlar için kutsaldır ve diğerleri için de kutsal olmalıdır. Biz başka ülkelerde farklı şekilde davranıldığını biliyoruz. İnsanların dini duygularına saygı göstermiyorlar ve bunun da suç olmadığını söylüyorlar. Bizim ülkemizde ise bu hem anayasaya göre hem de ceza kanununa göre suçtur. Biz her zaman bu kurallara bağlı kalacağız” demesi, sizce hepsi tesadüf mü?