‘Yeni Ankara’, ‘Eski Türkiye’
Yeni Ankara’nın adı üzerinden nedense ‘Eski Türkiye’ söylemleri ile ulaştığımız nokta geldi aklıma. Eski Türkiye’de şikâyet ettiklerimize bir gün yeniden maruz kalacağımızı aslında ekonomik açıdan birçok kişi öngörüyordu.
Ama şimdi eski Türkiye’de bile gündemde olmayan başkaca büyük sorunlarımız da var. Bu sorunlar konusunu da uyarı olarak defalarca gündeme getirenler oldu ama seslerini bir türlü duyuramadılar. Bunun elbette birden çok sebebi var ama en önemli sebeplerden birisi artık yok. Karnı istediği gibi doyduğu sürece gidişatın hesabını yapmayan bir toplum olarak karnımız eskisi gibi doymayıncaya kadar beklemeyi tercih ediyoruz. Lakin ciddi şekilde zaman kaybetmiş de oluyoruz. Bu sefer kaybettiğimiz zaman, iş işten geçti şeklinde tanımlanacak bir seviyeye ulaşmamıştır umuyorum.
Takip edenler bilir iflah olmaz bir kötümserim. Tedbirli falan diye de geçiştiremeyeceğim bu halimi, çünkü tedbir alacak makamda da değilim. Uyarı yapabilmek ve bunun ciddiye alınması ulaşabileceğimiz en yüksek makam şu durumda.
Tarihin bize gösterdiği, ip uçlarını takip ederek tecrübe ve akıl ile davranabilme şansımızın hala olduğunu düşündüğümü de bu kötümserliğin biraz yumuşaması adına söylemden geçmeyeyim.
Evet ciddi zaman kaybettik, kendimizi korumak adında gereken yapılanmaları yapmadık. Üzerine tersini bile yaptık birçok konuda. Bugün bu büyük sorunların ortasında bırakın istişare geleneği ile karar vermeyi, eleştiriye dahi tahammülümüz yok.
Gündem her gün radikalleşmenin yeni bir versiyonu ile oluşuyor. Enteresan olan ise bunu sadece hükümet kanadı tercih etmiyor. Muhalefetin çoğunluğu da aynı dilden oldukça mutlu. Ezberleri ile mutlu en az iki ayrı toplum olarak bir arada yaşıyoruz.
Durumu örneklemeye başlasam sanırım birkaç cilt kitap çıkarırım. Yanı başımızda Orta Doğu diye bir gerçeklik var. O arada bu gerçekliğe koşar adım gitmekte bir sakınca görmeyen siyasiler de başımızda farklı versiyonlar olarak bulunuyorlar. Elbette istisnaları da var, haksızlık etmeyeyim. Hak ettikleri kadar olmasa da halk da karşılıkları da var ama kutuplaştırma kültürü aklı başında siyaseti beslemiyor doğal olarak.
Hala geçerliliğini kaybetmeyen Ferdi Tayfur şarkısındaki psikoloji ile yaşıyoruz. Tayfur’un "bu aşk" şarkısı artık siyasi bir gerçeklik “Ya benimsin ya toprağın...”
Ezberlerinden kurtulup başka başka konularda farklı tarafların görüşlerini değerlendirenler o açıdan direk hain damgası yiyebiliyor. Bu iklimi oluşturmayı başardığınız andan itibaren söyledikleriniz ve yaptıklarınız eskisi kadar önemli olmuyor. Mesele fikirlerin ve eylemlerin sahibinin kim olduğuna kalıyor.
Freni patlamış bir şekilde Orta Doğu batağına giderken siyasetin hemen her aktörü aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor parsellenmiş fikirler ve inançlar var. Nasıl olsa o alanlar belli orada her akım için güvenli alanlar. Onun üzerinden istediğinizi söylemek ve yapmak hakkına sahipsiniz. Halkın kutsal bildikleri üzerinden bir kere ikna edilmesi yeterli artık. Çünkü oradan geri dönüş, kişinin varoluş sebebini inkâr etmek gibi bir şeye dönüşüyor.
İnandığını söylediği tarafın, en saçma argümanını dahi durumu bile bile desteklemek zorunda hissediyor insanlar kendilerini. İşte burada tek güvence gizli oy açık tasnif kalıyor. Orada da bazı şaibeler yaşanıyor belki ama siyaset yapanların büyük çoğunluğu pozisyonundan memnun olduğundan olsa gerek, gerçek bir mücadele de oluşmuyor.
İçinde bulunduğumuz coğrafyanın kaderi gibi bize aktarılan şeylerin son 300 yıla falan ait sorunlar olduğu doğru. Yine de biz bu sorunlara karşı bir tedavi bulmak yerine alışmayı tercih etmişiz gibi. Her siyasi akım ve o akımların sahiplerinin anlattığı farklı tarihler ve o tarihleri kutsamak adına arkalarına sığındıkları farklı kahramanları var. Oysa ne olup bittiğini hepimiz görüyoruz. Sorunlarımızın çözümleri olarak dayatılan versiyonların da daha öncesinden sınanmış şeyler olması sorunlarımızın çözümsüz olduğu karamsarlığına sebep oluyor.
Baştan da söyledim ya iflah olmaz bir kötümserim sanırım. O bakımdan bu ilk yazı da biraz ruhunuzu daraltmış olabilir. Kusura bakmayın ilk yazıda biraz muhatabınızı tanıyın istedim. Sonrasında hep söylediğim gibi umarım yanılıyorumdur da başka konularda yazarım.