Siyaset, din ve para

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Menzil de yaşananlarla ilgili olarak daha önce de bazı yazılar yazmıştım. Ancak geldiğimiz son nokta Türkiye’de artık hemen hiçbir konunun başlangıç anlamı ile devam etmediğini bize net olarak gösteriyor.

Holdingleşen bir din algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Başlangıçta ideoloji haline dönüştürülen ve ardından o ideoloji haline getirilmiş din üzerinden servet ve miras kavgası görüntüleri en çok o dini temsil ettiğini söyleyenler ile dinin mensuplarına zarar veriyor.

Dediğim gibi konu ile ilgili daha önce de bazı bilgiler ışığında yazılarım olmuştu. Orada da konuştuğum ve meseleye son derece samimi olarak bakan birçok arkadaşım bana durumun neredeyse tamamen ekonomik bir hal aldığından ve bu durumdan endişelerinin gittikçe büyüdüğünden bahsetmişlerdi.

Devlet eliyle deprem sonrasında yapılan konutlar konusunda bile şaibeler vardı. Hükümet ile tarikat nerede ise birlikte anılır olmaya başladığında zaten iş dini olmaktan uzaklaşmaya başlamıştı.

Burada rahmetli Mustafa Çalık tarafından sıkça tekrar edilen bir prensibin önemi bir kez daha anlam kazanmıştı. “Marifete, talip olan servete ve devlete talip olmaz. Servete talip olan marifete ve devlete talip olmaz. Devlete talip olan da diğerlerine talip olmaz.” İşte bu prensip bizde hemen hiç kimse tarafından hiçbir seferde uygulanmadı, uygulanmıyor nerede ise...

Marifet kısmı son yaşanan Menzil tarikatındaki olaylarla ilgili olarak şu aşamada özel olsa da servet ve devlet ilişkisi bizde neredeyse geleneksel bir durum zaten. Devlet bir zenginleşme aracı olarak çok uzun zamandır var ve hemen herkes bu konuda devletin bir yerlerinde mevzi tutuncaya kadar şikâyetçi. O mevziler el değiştirip kendi taraflarına geçtikten sonra bu şikâyetler yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Samimi ve idealize edilmiş olarak başlamış yolculuklar olsa bile yolun devamında güç her şeyi ve herkesi dönüştürmeyi başarıyor.

Hatta içlerinde başlangıç aşamasında devleti dönüştürme hayalleri besleyenler de oluyor. Eğer bu hayallerinde sabit kalırlarsa onlar eleniyor ve devleti dönüştürme hayali ile gelen kadroların yerine devletin dönüştürdüğü kadrolar oturuyor. Bakın buraya kadar olayın içinde bir ‘Marifet’ tarafının olmasına da gerek yok. Çoğunlukla ideolojik ütopyalarla başlayanların yaşadıkları dönüşümden bahsediyoruz.

Ancak bunun onlarca örneğini tarih boyunca yaşadığımız halde ders almamış bir toplum olarak marifet tarafına çok daha uzun bir zaman ses çıkarmayacağımız kesin. Toplumun inançlarını kendi menfaatlerine uygun şekilde kullanabilen kalabalıklar, gücü eline geçirinceye kadar biraz daha kanaatkâr kalıyor çünkü.

Oysa o güç elde edildikten sonra etkili makamları işgal etmeye başladıklarında ortada ciddi şekilde bir ekonomik dönüşüm yaşanıyor. Konuyu hepimiz biliyoruz, bazı bakanlıklarda oluşturulmuş kadroların 22 yıldır bu konuda yaptıklarından söylence seviyesinde haberdar olduk. Marifet hem devletle hem de servetle sınandı ve bu sınavı başarılı bir şekilde veremedi. Gücü elinde bulunduranlarla samimi olarak meseleye inanalar arasındaki ilişki biçimini yönetmek açısından en verimli alan olarak kaldılar.

Sonra sadece onlar değil ülkede din adına söz söyleme yetkisini kendisinde gören hemen herkes bir cihat ruhundan bahsederek "bu ruhun ilk şartının fakir kalmak" olduğuna ikna etti toplumu. Enteresan olan, toplumu fakirliğe ikna edenler kendi zenginliklerini ise bir başka sınav olarak lanse ettiler. Bir kısmı ise buna bile gerek görmedi ve doğuştan gelen seçilmiş insan kültü üzerinden bu hali gayet de güzel açıklama şansını kullandılar.

Keşke bu hal sadece tarikatlarla sınırlı kalsaydı ama olduğu gibi siyaseti ve bürokrasiyi de esir aldı. Hem de neredeyse parti ve ideoloji ayırt etmeden başardı bunu. Kalan istisnalar kendilerini kurtarmak adına duruma sessiz kalma yolunu seçiyor çoğunlukla. Kalabalıklarla baş etmek oldukça zor çünkü. Kendi seçmeninin cehaletini feraset olarak sunup bununla övünen bir hareket ve karşısında o yapıyorsa ben niye yapmayayım diyen başka bir hareket. Arasında sıkışıp kalmış bir millet. Sanırım böyle hayal etmemiştik.