Öteki kim?

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Daha iyi seneler diye yıl başı kutlamak caiz mi değil mi diye tartışmalarımızı tamamlamadık ama gündem ekonomimiz konusunda konuşmamıza bir türlü elverişli hale gelmiyor farkındaysanız. Yani daha senenin başında olmamız nedeni ile bugün bile yeterli bulmadığımız gelir artışlarının üzerinden konuşamazsak, onlara itiraz edemezsek senenin sonuna yaklaştığımızda oluşacak sefalet üzerinden hiç konuşamayacak olduğumuzu bir türlü fark etmeyeceğimiz gerçeğini atlıyoruz sanki.

Aslında basitçe durum şöyle enflasyon ve gelir dağılımının bugün geldiği noktaları yaşayarak hissettiklerimiz ve TÜİK tarafından açıklananlar olarak ayırmayı başarmış olan her türlü iktidar sahipleri şu anda hislerimizin öneminin olmadığını ve memleketin çok daha önemli sorunları olduğunu anlatıyor bize. Onları konuşmamızın çok daha acil olduğuna ikna ediyor bizleri.

Oysa bahsedilen ve her biri gerçekten çok önemli olan o sorunların temelinde de ekonomik durumumuzun olduğunu fark etmemiz istenmiyor. Dünyada da bu gidişata uygun politikaların uygulanmaya başladığına ikna ediliyoruz. Son cümle doğrudur, evet dünyada da bu gidişata yakın gelişmeler oluyor. Güvenlik endişesi ve hakimiyet talepleri üzerinden güçlü liderlikler oluşuyor. Ancak oralarda nedense böyle enflasyonlar yok mesela. Dahası gelir dağılımlarında da böyle büyük uçurumlar yok.

Mesela o ülkelerin yurt dışına yolladığı tarım ürünleri devamlı geri dönmüyor. O ülkeler kendi vatandaşlarına yüksek miktarda kimyasal içeren gıda tükettirmiyor artık. Ya da en azından tükettirmemeye çalışıyor. Elbette bu örnekte olduğu gibi başlangıçta her türlü zehir içeren gıda ve tüketim mallarını kendi vatandaşları da dahil bütün dünyaya onlar tanıtmış ve satmışlardı ama artık bu durumdan kendilerini de korumaya çalışıyorlar.

Üzerinden bir sürü komplo teorisi de üretilen salgınlar onlar için üretilen aşılar ve ilaçlar aslında tam olarak bir hakimiyet biçimi belki de ve kimin nasıl yaşaması ve nasıl ölmesi gerektiğine varan bir güç devşirme hali.

Bunları düşünürken aklıma 2016 yılında ABD'de gündem olmuş bir haber geldi. O zaman ajanslara düşen ve nedense Türkiye’de pek de önemsenmeyen haberde “ABD'de bir grup şeker üreticisinin 3 uzmana rüşvet vererek kalp hastalıklarının sebebi olarak şekeri değil doymuş yağları göstermelerini sağlamışlar” deniyordu. Bu olay 50 yıl önce olmuş. Yani 50 yıldır bilim adamlarının verdiği bir rapor marifetiyle kandırılıyormuşuz. Bu da mesele para olduğunda yeryüzündeki milyarlarca insanın hayatının bir değeri yok demek anlamına geliyordu o zamanlar. Bahsedilen rüşvet miktarlarının da çok ciddi rakamlar olmadığını hatırlıyorum.

Aslında sonrasında doymuş yağ konusunda da gerçek çalışmalar yapıldı mı onu da bilmiyorum. Ama sanırım 50 yıldan fazladır bu ve benzeri şekilde zehirledikleri halkların son tahlilde ellerindeki en önemli müşteriler olarak kontrol edilebilir olmalarından değil ama tamamen yok olmalarından da biraz endişe etmiş görünüyorlar.

Şu anda da bir karbon sıfır talebi var mesela ve onun da dünya için bir kandırmaca olduğunu iddia edenlere rastlıyoruz şu aşamada. Oysa kendilerine karbon sıfır olmayan ürün almayacaklarını açıklamaları eldeki en önemli veri olmalı. Komplo teorileri doğru olabilme ihtimalini her zaman barındırır elbette. Bizim dikkat etmemiz gereken o egemen tarafın kendisi için ne yaptığı bölümü. Çünkü bilgiyi üreten hâlâ biz değiliz, bari en azından doğru kullanalım değil mi?

Sağlığımızdan biraz feragat ederek geri dönersek gelir adaletsizliği ve enflasyon bahsine orada da hazine garantili yatırımlarımız ile halka verilemeyen ücretlerin ve refahın kimlere neden ve nasıl aktarıldığını görüyoruz. Neredeyse aldığı nefesten bile vergi ödemek durumunda kalan bu halkın hâlâ önüne bambaşka konular getirilerek en az iki parçaya ayrılması ve bu ayrımın her türlü siyaseti beslemesi sağlanıyor ne gariptir ki. Ahlak üzerinden, güvenlik üzerinden, din üzerinden, ideolojiler üzerinden kendi içinde bölünüp duran bir toplum artık gerçekten itiraz etmesi gereken konulara oldukça uzak kalmış durumda.

Evet, bir beka sorunumuz var, bir milli güvenlik sorunumuz var, bir ahlak sorunumuz var. Bunların hepsi doğru problem bu sorunların sebeplerinin öteki taraf olduğuna inanmamız. Bu sorunların sebepleri bizatihi biziz oysa ki. Tasavvurlarımıza giydirilmiş olan diğeri şeklinde tanımlanan düşmanlarımız da aynı sorunları yaşıyor. Gerçek bir öteki arıyorsanız gelir dağılımının en üstüne ve onun global ortaklarına bakın bence.