Her şey siyaset için mi?

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Bir iki gün önce gördüm sanırım haberi; AKP Ankara İl Başkanlığı partilerinin üye sayısının bir milyona yaklaştığını açıklamıştı. Türkiye genelinde rakam ise 11 milyon civarına ulaşmış. Merakımdan bazı başka rakamlara da baktım. Mesela son seçimde Ankara’da CHP’nin adayı Mansur Yavaş yaklaşık 2 milyon oya ulaşırken, AKP’nin adayı Turgut Altınok 1 milyondan çok az fazla bir oy almış. Kaldı ki o seçimlerde CHP adayı Mansur Yavaş’ın karşısında da yine bir ittifak söz konusu idi. O sebeple bu rakamlara ulaşılmasının etkisi üzerine de AKP tarafının bir çalışma yapması fena olmaz.

Aynı durum CHP’nin kazandığı birçok belediye düşünüldüğünde, Ankara dışında da söz konusu oldu elbette. Üzerine bir de il genel meclisi oylarını düşünürseniz son seçimlerde gerçekleşen sonuçlara göre AKP oyları ile üye sayısı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söylemek zor.

Aslında bu daha önceki seçimler açısından da o kadar doğru bir veri değildi. Üye sayısı 1 milyon 500 bin civarı olan CHP açısından yukarıdaki veriler üzerinden gidilir ise herhangi bir seçimde önde olmak bile imkansız olurdu. Ankara özelinden bakarsak mesela sadece Mansur Yavaş’ın aldığı oy bile Türkiye genelindeki CHP üye sayısından fazla zira.

Ankara’da Mansur Yavaş’a karşı herhangi bir ortaklık üzerinden de yüklenmek mümkün değildi ama CHP’nin diğer şehirlerde DEM Parti'den de oy aldığı çokça iddia edilmişti. Rakam biraz yakın olsa oradan da bazı tespitler gelebilirdi belki ama zaten neredeyse 1 milyona yakın bir fark vardı ve Ankara’da bu da gündeme gelmemişti.

Durum diğer birçok şehirde de aşağı yukarı aynı olmuştu. Her ne kadar Ankara’da ortaya çıkan fark çok fazla olsa da Türkiye genelinde de AKP genel olarak kaybetmişti.

Şimdi bu haberi görünce aklıma iki şey geldi aslında. Birincisi; Ankara dışında bir çok şehirde yaşanan "kent uzlaşısı" diye de tanımlanan CHP-DEM iş birliği, iş birliği üzerinden yürütülen iktidar kanadı söylemleri ve bugün yaşanan aynı zamanda adı çözüm olmayan süreç...

İkincisi ise ülkenin iktidarına çok uzun zamandır sahip olan bir siyasi partinin önemli meselelerinden birinin hala üye yazmak ve seçim kazanmak olarak karşımızda durması. Bunu kendimize neden yapıyoruz bilmiyorum ama biz de halk olarak bu bakış açısına uygun davranıyoruz. Çözemediğimiz şey; "Öyle bir sistem kurulmalı ki kim o sistemi yönetirse yönetsin belli sınırlar içinde olmalı" bölümü.

En son Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş referandumunda da bu konuya çok takılmıştı aslında. Ogün, Erdoğan için bu yetkileri isteyenler yarın bu yetkilerin başka birinin eline geçmesi ihtimali üzerine düşünmediklerini varsaymıştım. O gün düşünmemiş olsalar da bugün kesinlikle düşünüyorlar gibi duruyor.

Bu üye yazmak ve seçim kazanmak psikolojisi elbette sadece siyasetin kendi içinde kalan bir durum da değil, kendimi bildim bileli çok parçalı bir fikir ve inanç dünyamız var ve hep birlikte herkes için aynı anda doğru olan şeyleri yapmayı bir türlü beceremiyoruz.

Tıpkı biraz yukarıda yazdığım gibi DEM Parti ile kent uzlaşısına giderseniz "hain" ama adı açılım olmayan bir süreç yürütürseniz "kahraman" olmanız mümkün mesela. O arada mesela ben kendi adıma ikisine de karşı olduğumu ve eleştirdiğimi burada şerh olarak düşeyim. Benim bu fikirlerimden sadece birine katılıp diğerine karşı çıkanların ise inandırıcılıkları benim açımdan sorunlu. Ama her ikisini de onaylayarak benim fikrime karşı argüman sunanlar açısından en azından bir tutarlılık avantajı var.

Ülkedeki seçmen nüfusunun 5'te birini kendi partisinin üyesi olarak kaydeden bir iktidarın en önemli mesele olarak iktidarda kalmayı öncelediği tartışılmaz bir gerçektir. Neredeyse üye olmayan kimseden oy alamadığı şehirlerin olması kendileri açısından üzerine düşünülmesi gereken bir meseledir.

Ama o üyelerin de bu bakış açısının üzerinde düşünmesi gerekir. Bir siyasi partinin ya da bir ideolojinin mensubu olmak bir ülkenin vatandaşı olmaktan neden ve nasıl daha önemli hale gelmiş olabilir diye düşünmeliler. Eğer bize söylendiği gibi ideolojilerimize katılmayanlar bu toprakların iyiliğini istemeyenler ise o insanlarla aynı coğrafyada yüzlerce yıldır neden ve nasıl birlikte yaşamışız diye de düşünülmek gerekir değil mi? Teröristler, terör destekçileri ve terörden gelen destekleri kabul edenler hariç elbette.