Son yıllarda yaptığım farklı AR-GE çalışmalarımda toprak kimyasını anlamaya ve ona göre yöntemler geliştirip toprak su ve gübre bu üçlüyü birbirine uyumlu hale getirerek, hem insanlığa hem doğaya hem de hayvanlar alemine faydalı olmayı hedefledim.
Son zamanlarda şaşırtıcı bir şekilde bilim insanları, tarımsal faaliyetlerin iklim değişikliğinin en büyük sebebi olduğuna dair kanıtlar ileri sürmeye başladı. Yapılan son araştırmalar, sera gazı emisyonunun yaklaşık %30’undan tarımsal faaliyetlerin sorumlu olduğunu gösterdi. Bu oran, elektrik ve endüstrinin sebep olduğu veya tüm uçak, tren ve otomobillerin sebep olduğu emisyondan çok daha fazla. Tarımsal faaliyetlerin sebep olduğu emisyonun büyük çoğunluğunda üç temel faktör etkilidir: ormanların tahribi, hayvan otlaklarından ve pirinç tarlalarından salınan metan gazı ve aşırı gübrelemeden kaynaklanan nitröz oksit.
Tüm bu bahsettiklerimizden de kolaylıkla anlaşılabileceği gibi dünyayı tarımdan daha fazla değiştiren ve hayatta kalmamız için daha önemli bir şey yoktur. Bu noktada şu ikilemle karşılaşırız: Dünya nüfusu birkaç milyar insan daha büyüdüğünde küresel yiyecek üretimini iki, hatta belki üç katına çıkarmamız gerekecek. Bu noktada küresel çapta bir üretim birliği sağlayıp gerçekçi çözümlere de yatırım yapmamız gerekecek. Örneğin çiftçilerin teşviki, hassas tarım uygulamalarına geçilmesi, yeni mahsul çeşitleri üretilmesi, damlama ile sulama yönteminin tercih edilmesi, kirli suların geri dönüştürülmesi, daha verimli toprak işleme yöntemlerinin kullanılması ve akıllı beslenme düzenlerine geçilmesi yapmamız gereken yatırımlardan bazılarıdır.