İnsan hakkı mı?
Oğuz Ege'yi unutmayın! Hani şu arabasında üç kurşunla öldürülen ve her şeyi gasp edilen İzmirli taksici... Evet, iki çocuğu vardı Oğuz'un... Annesi, babası, amcası, halası, teyzesi, dostları arkadaşları vardı; hepsinin yüreğini dağladı hele de katilin, üç kurşundan sonra "Ne kadar saf adamlar var!" demesi ayrıca yakıyor insanın içini.
Bir de Diyarbakırlı Ramazan Hoca'nın secdede öldürülmesi... Kimilerine göre "meczup", kimilerine göre "Vehhabi", kimilerine göre "itikadı bozuk." Bana göre de "dini kendince yaşayan samimi insan olan Ramazan."
Peki, biz nerede kaybettik? Sarı danayı verdiğimiz gün kaybettik!
Terörist başı Abdullah Öcalan'ı bize şartlı teslim edenler, "idam cezasını kaldır" dediler. Biz de kaldırdık. Yani "40 bin kişinin katilini asmayan devlet beni mi asacak?" fikrini aşıladık. Ya İstanbul Sözleşmesi ile aile temelini kökten sarsan o lanetli yasaya ne demeli?
Bu yasa sayesinde gün geçmiyor ki bir aile temelini sarsan olaya şahitlik etmeyelim.
Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Kin ve nefretle yetişen bir nesil. Maalesef kardeş kardeşi öldürüyor. Evlat babayı, baba evladını öldürüyor; anne çocuğunu, çocuk annesini, yani akla hayale gelmeyecek cinayetler duyuyoruz.
Toplum galeyana gelmesin diye olan biten olayların yüzde 10'u ancak ulusal medyaya yansımakta. Bir toplumda adalet bittiği zaman güven biter, güven bittiğinde insanlık biter. Acıları ruhumda hissediyorum, kendimi zapt edemez hale geliyorum. Bazen "la havle vela..." çekiyor dağlara kaçıyorum. Yaban hayatının bana verdiği huzurla sakinleşiyor ve yeniden "vahşileşmiş insan" içine iniyorum.
Emin olun bu durumda toprağın altı, toprağın üstünden hayırlı geliyor. Kalın sağlıcakla.