Adalet yürüyüşünden siyasi yasak soruşturmasına
Kamuoyunda geniş yankı uyandıran, 2017 yılında başlatılan Adalet Yürüyüşü, yalnızca Türkiye'de değil, dünya genelinde de önemli bir etki yarattı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin o dönemdeki Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun liderliğinde gerçekleştirilen bu yürüyüş, adaletsizliklere karşı yükseltilen bir ses olarak pek çok kesim tarafından takdirle karşılandı ve halkın vicdanında derin bir iz bıraktı.
Bugün ise bu yürüyüşü gerçekleştiren lider hakkında açılan siyasi yasak soruşturması, adalet kavramı üzerine yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor. 22 Kasım’da Ankara Adliyesi’nde görülecek dava, bireysel bir hukuki mesele olmanın ötesinde, toplumun genel adalet arayışını yansıtan sembolik bir öneme sahip. Bu dava, aynı zamanda Sayın Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık genel başkanlık süresince savunduğu değerlerin ve Türkiye’nin adalet anlayışının bir sınavı olarak karşımızda duruyor.
DESTEKLER VE TARTIŞMALAR
Türkiye’nin dört bir yanından, farklı kesimlerden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik destek açıklamaları geliyor. İlk açıklamalardan biri, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’tan geldi. Bu açıklamayı çok sayıda belediye başkanı, siyasetçi ve vatandaşın destek mesajları takip etti.
Ancak dikkat çeken bir diğer nokta, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Safları sıklaştıralım” çağrısının hemen ardından yaptığı açıklamaydı. Sayın İmamoğlu’nun “Bizim sınıfımız belli, halkın yanıdır” sözleri, toplum tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Bu açıklama, özellikle dayanışmanın önemine vurgu yapılan bir dönemde, toplumun çoğunluğu tarafından kafa karışıklığı yaratmış olsa da ortak amacın Türkiye'nin adalet ve demokrasi yolunda ilerlemesi olduğu açık. Birlik ve beraberliğin daha da güçlendirilmesi gerektiği konusunda herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir durumdur.
ADALET HERKES İÇİN GEREKLİ
Adalet, yalnızca belirli bir kesimin değil, toplumun tamamının ihtiyacı olan bir kavramdır. Bugün bir kişi için aranır, yarın hepimiz için gereklilik haline gelir. Bu nedenle adaletin, siyasi tartışmaların ötesinde bir değer olarak korunması büyük önem taşıyor. Adaleti temsil eden makamların, kararlarında objektif ve tarafsız olması gerektiğine dair toplumsal inancın zedelenmesi, yalnızca bugünü değil, geleceği de olumsuz etkileyebilir.
22 Kasım’da görülecek bu dava, yalnızca Sayın Kılıçdaroğlu’nun değil, Türkiye’nin hukuk ve adalet anlayışının da bir sınavı olacaktır. Toplumun vicdanına yerleşen bu sürecin, hukukun üstünlüğüne ve adaletin evrensel değerlerine uygun şekilde sonuçlanması, herkes için büyük bir kazanım olacaktır.
Adaletin yıpratılmadığı, hukukun eşit ve tarafsız uygulandığı bir Türkiye dileğiyle…