Dr. Mevlüt Şahin

Dr. Mevlüt Şahin

2020 yılı tarımsal destekleme tebliği ve tohumculuk sektörü

2020 Yılında Yapılacak Olan Tarımsal Desteklemelere İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararı 5/11/2020 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yayınlanan bu kararlara göre, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçilere Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli kapsamında, dekar başına buğday, arpa, çavdar, yulaf ve tritikale için 19 lirası mazot ve 8 lirası gübre olmak üzere toplam 27 lira, çeltik, kütlü pamuk için 62 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere 66 lira, nohut, kuru fasulye, mercimek için 22 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere toplam 26 lira, patates için 27 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere 31 lira, yağlık ayçiçeği, soya için 26 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere 30 lira, dane mısır için 25 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere 29 lira, kuru soğan, kanola, aspir, yaş çay, fındık, yem bitkileri için 17 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere 21 lira, zeytin ve diğer ürünler için 15 lirası mazot ve 4 lirası gübre olmak üzere 19 lira destek verilecek.

Nadas için de dekar başına 8 liralık mazot desteği sağlanacak. Toprak analizi desteği olarak asgari 50 dekar ve üzeri tarım arazilerinde, her 50 dekar araziye kadar analiz başına yetkili toprak analiz laboratuvarlarına 40 lira destek olunacak.

Yazının Devamı

Pandemi süreci ve bitkisel üretimin desteklenmesi programı

Dünya ekonomileri pandemiden dolayı ciddi bir kriz yaşamaktadır. Bundan dolayı da tarım ve gıda sektöründe ciddi bir üretim krizi yaşanması gündemdedir. Hemen hemen tüm dünyada çalışan kesimlerde ve işletmelerde yaşanabilecek gelir düşüklüğü, tarım-gıda zincirinde doğabilecek yetersizlikler ve kopukluklar, gıda talebi ve arzındaki daralmanın yaratacağı hızlı fiyat değişkenliklerinden kaynaklanacak aksamalar konusunda endişeler artmaktadır.

Tarım ve Orman Bakanlığı yaşanması muhtemel gıda üretimindeki azalmaya acil tedbir olarak 6 Nisan 2020 tarihinde “Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi Programını” başlatmıştır. Program kapsamında buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek, mısır, ayçiçeği ve çeltik ekecek üreticilere tohumluk giderlerinin %75’i Bakanlık tarafından karşılanacaktır. Bu programın 21 ilde (Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Bingöl, Çanakkale, Erzincan, Erzurum, Kars, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Muş, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sivas, Tokat, Uşak ve Yozgat) uygulanacağı açıklamıştır. Söz konusu Program’da; ekimi yapılacak ürünler için 6.700 ton sertifikalı tohum temin edileceğini ve yaklaşık 36.400 hektar alanda ekiliş yapılacağı belirlenmiştir. Program bütçesinin ise yaklaşık 20 milyon TL olduğuna dair bilgiler paylaşılmıştır.

Yine Tarım ve Orman Bakanlığı pandemi sürecinde gıda üretimi ve güvenliğine katkı sağlaması için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işbirliği halinde, "Milli Emlak Genel Tebliğinde" gerekli düzenlemeleri yaparak, atıl hazine arazilerinin etkin bir şekilde tarımsal üretimde kullanılmasını sağlayacak uygulamaların önünü açmışlardır. Bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

Yazının Devamı

Çiftçilerin “gökyüzündeki gözleri” dronlar

Dron ismi İngilizce erkek arı (drone) kelimesinden gelmektedir. Günümüzde ise İHA yani insansız hava aracı anlamında kullanılmakta ve dron olarak isimlendirilmektedirler. Her ne kadar son yıllarda popüler olduysa da dronların mazisi özellikle askeri amaçla kullanılması 1900’lü yılların başlarına dayanmaktadır. ABD’nin Vietnam Savaşında dronları kullandığı bilinmektedir.

Dronların günümüzde teknolojik bir oyuncak olmasının ötesinde, amaca uygun aletlerle teçhiz edilerek çok değişik alanlarda kullanılmaktadırlar. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Askeri alan, medya, kargo teslimi, inşaat, sağlık, haritalama, seyahat, reklam, haberleşme, moda, romantizm ve tarım.

Dronlar tarımda haritalama, ölçüm, gübreleme, hastalık ve zararlı tespiti, ilaçlama, fırtına hasarını kontrol etme, ürünün fizyolojik gelişimini izlemede yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca; uzaktan algılama ve bitki izleme teknikleri, su stresi, verim ve olgunluk zamanlarının belirlenmesi, yabancı ot tür ve yoğunluk belirlenmesi, flora tespiti, su kaynaklarının kontrolü ve işçilerin gözetlenmesi de bu araçlarla kolayca yapılabilmektedir.

Yazının Devamı

Bodur badem yetiştiriciliği

Meyvecilik tüm dünyada tarımın en hızlı gelişen sektörleri arasında yer almaktadır. Bu durum üreticileri yeni bahçeler kurmaya ve bahçelerinde yeni nesil anaç ve çeşitler ile modern teknolojileri kullanmaya yönelik yatırımları artırmaya yöneltmektedir. Meyvecilik tarımında sürdürebilirliğin sağlanması için, birim alandan alınan verimin arttırılması maliyetlerinde düşürülmesi zorunlu hale gelmiştir.

Meyve yetiştiriciliğinde verim birkaç yöntemle arttırılabilir. Bunların başında bodur meyve yetiştiriciliği gelmektedir. Bir ağacın bodur olabilmesi için aşı yerinin altının yani anaç kısmının bodur özellikler taşıması gerekir. Bodur anaç kullanılması her ne kadar oldukça eski tarihlere dayanıyorsa da 1960’lı yıllarda da ticari olarak kullanılmaya başlamıştır. Ülkemizde de 1980’li yıllardan beri özellikle elma ve armut yetiştiriciliğinde kullanılan bodur anaçlara esas ilgi 1990’lı yıllarda artmıştır. Son 20 yıldan beride bodur badem anaçlarının kullanımı ve bodur badem yetiştiriciliği giderek yaygınlaşmaya devam etmektedir.

Ağaçları küçülterek birim alana daha fazla sayıda ağaç dikilmesi yoluyla verim artışı sağlanır. Ağaçları küçültmede en etkili vasıta da bodur özellikler taşıyan anaç kullanmaktır. Bodur anaçlar sadece birim alandan elde edilecek verimi artırmakla kalmazlar. Aynı zamanda verime yatma yaşını öne alırlar, kaliteyi artırırlar, bütün kültürel (Budama, ilaçlama, gübreleme ve hasat gibi) uygulamaları kolaylaştırırlar, maliyeti düşürürler ve kısaca meye yetiştiriciliğini kolaylaştırırlar.

Yazının Devamı

Köyümün yerleşik alanı dışına nasıl ev yapabilirim

Plansız Alanlar İmar Yönetmenliği Resmî Gazetenin 02.11.1985 tarih ve 18916 sayılı nüshasında yayınlanmıştır. Bu Yönetmelik gereğince köyde bir arsaya ev yapma koşulları arsanın “Köy Yerleşik Alanı” içerisinde veya dışarısında olmasına bağlı olarak farklılık gösteriyor. Bir önceki yazımda Köy Yerleşik alanı içine nasıl inşaat yapılabileceğini yazmıştım.

Eğer ev yapacağınız arazi köy yerleşim sınırları dışındaysa ve ya siz o köy doğumlu değilseniz İnşaatın yapılması için bulunulan il ve ilçedeki özel idare müdürlüğüne başvurup inşaat ruhsatı almanız gerekmektedir. Ruhsat alabilmeniz içinde aşağıdaki belgeler sizden istenmektedir. Fakat bu belge sayısı ve içerikleri belediyelere göre değişiklik gösterebilmektedir.

1-Dilekçe

Yazının Devamı

Köy yerleşik alanı içine ev yapabilmenin şartları

Bugünlerde şehir hayatının kalabalığından, stresinden, pandemik hastalıklardan kaçmak isteyenler kırsal bölgelerden arazi ya da arsa alıp ev yaptırmak istemektedirler. Şehir merkezindeki bir apartman dairesine göre çok daha ucuza gelen bu yöntemin kendi içinde zorlukları da yok değil, ama birikmiş paranızla bir apartman dairesi alamasanız bile köyde küçük bir arazide minik ve sevimli bir ev yaptırabilmeniz muhtemel. Peki köy yerleşik alanı içinde kalan arsalarda ev yaptırmak isteyenlerin dikkat etmesi gereken şeyler neler? İşte bu yazımda köyünde ev yaptırmak isteyenlerin, yaralanabileceği bilgilere yer vermek istiyorum.

Yönetmelik gereğince köyde bir arsaya ev yapma koşulları arsanın “Köy Yerleşik Alanı” içerisinde veya dışarısında olmasına bağlı olarak farklılık gösteriyor. Bu yazımda köy yerleşik alanı içinde ev yapmanın şartlarından söz edeceğim. Köy ve mezraların toplu şekilde bulunduğu alanlarda mevcut yapılar arasında, en dışta kalan yapının dışından 100 metre geçirilmesi suretiyle çizilen çizgi ile köy ve mezraların yerleşik alanı tespit edilir.

Arsanın, köyün yerleşik alanı sınırları içerisinde olması durumunda sadece köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca yapılacak konut, tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar, inşaat ve yapı kullanma iznine tabi tutulmuyor. Köy muhtarından alacağınız, muhtarın imza ve mührü ile iki aza imzası taşıyan bir yapı izin belgesi inşaatınızı yasal hale getirmeye yetiyor. Ancak, yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olması gerekmektedir. Bu iznin alınması içinde İl Valiliğine mimari projenizle müracaat etmeniz gerekmektedir

Yazının Devamı

Biçerdöver dane kayıpları azaltılabilir mi?

Tahıllar (buğday, arpa, çeltik, mısır, yulaf, çavdar v.b) dünyada ve ülkemizde insan ve hayvan beslenmesinde en fazla kullanılan ürünlerdir. Ülkemizde tahıl üretimi tarım sektörünün olduğu kadar genel Türkiye ekonomisinin de temelini oluşturmaktadır. Ülkemizin ekili alanlarının yaklaşık % 75-80’ini tahıllar oluşturmakta ve bu alanların da yaklaşık % 75-80’i, yani üretimin 18-20 milyon tonluk kısmı biçerdöverle hasat edilmektedir.

Birim alandan elde edilen tahıl üretiminin artırılması için yapılan bilimsel çalışmaların yanı sıra gerçekleşen üretimin en az kayıpla ve daha kısa zamanda ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Türkiye’de özellikle biçerdöverlerle hasat esnasında elde edilen ürünün büyük bir kısmı dane kaybı olarak tarlaya dökülmekte bu nedenle verim arttırmaya yönelik çabalar bir anlamda boşa gitmektedir.

Türkiye’de de biçerdöverlerde izin verilen yasal dane kayıp oranı % 2’ dir. Ülkemizde yaklaşık 40 milyon ton tahıl üretimi yaptığımızı bu ürünü hasat ederken de yasal değer olan % 2 biçerdöverlerden kaynaklı kayıp verdiğimizi düşünürsek; yıllık 800.000 ton tahıl ürününü toprağa karıştırıyoruz demektir. Oysa dane kayıplarının bazı yıllarda ve tarlalarda çok fazla olduğunu biliyoruz. Ortalama %3 civarında olduğunu kabul edersek, yıllık yaklaşık 1.200.000 ton tahılı toprağa karıştırıyoruz. Oysa alınacak bazı tedbirlerle bu kayıp oranları %1’ in altına kolaylıkla indirilebilir.

Yazının Devamı

Ağaç gövdelerini boyayalım mı?

Evet yapraklarını döken ağaçların gövdelerinin boyanması tavsiye edilen kültürel işlemlerden birisidir ve faydalıdır.

Kış günlerinde gündüz sıcaklıkları bazen yükselir. Ağaçlar da bu yükselen sıcaklıkların etkisi ile ısınır. Gece sıcaklıkları da çoğu zaman ani olarak düşer. Fakat gündüz ısınan ağaçlar gece ani düşen sıcaklıklara ayak uyduramazlar ve bu yüzden gövdelerinin dış kabuklarında çatlamalar meydana gelir. Bu, gece ve gündüz sıcaklık değişimleri arasında bazen 20 derecelik farklılık olabilmektedir. Bahar başlangıcında, ağaçlara su yürüdüğü zamanlarda güneşe bakan yönlerinde gündüz sıcaklıklarının etkisi ile ısınma olur. Gece sıcaklıklarının ani ve şiddetli düşmesi sonucunda bitki bünyesindeki su donar ve ağaç kabuklarında çatlamalar ve yarılmalar oluşur. Ağaçlar su bazlı tavan boyaları ile boyanırsa gündüz fazla ısınmaz, gecede aşırı düşen sıcaklıklardan fazla etkilenmezler. Bu yüzden ağaçların gövdelerinde ya çatlama olmaz ya da bu problem hafif atlatılır.

Beyaz renge boyanan ağaçlara, bazı zararlı veya faydalı böcekler tırmanmazlar. Çünkü böcekler görünmemek için bulundukları zeminin rengine bürünürler yani kamufle olurlar. Böceklerin renk skalasında beyaz renk olmadığından beyaza boyanan ağaçlara tırmanmazlar. Zararlı böceklerin tırmanamaması avantaj olarak görülürken faydalı olanlarının tırmanamaması olumsuzluk olarak kabul edilmektedir. Eğer ağaçlarımızın bulunduğu yerde zararlı böcekler faydalı olanlardan fazlaysa boyanmasında fayda vardır.

Yazının Devamı

ÇÖL TOZLARININ İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ

Çöl tozu taşınımı olayı gerek fiziki gerekse de beşeri yönüyle son dönemde oldukça dikkat çeken konular arasındadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz, çöl tozlarından en çok etkilenen bölgelerimiz arasındadır.

Çöl tozlarının boyutları insan sağlığı açısından farklı derecelerde risk oluşturmaktadır. Boyutları 10 mikrondan daha büyük olan toz parçacıkları, vücudun savunma sistemine zarar vermesinin yanında saç dökülmelerine ve cilt kurumalarına da neden olmaktadır. Boyutları 10 mikrondan daha küçük olan toz parçacıkları akciğerlere zarar vermektedir. Astım ve zatürre gibi hastalıkları da tetiklemektedir. En büyük tehlikeye boyutları 2,5 mikrondan daha küçük toz parçacıkları sebep olmaktadır. Bu tozlar akciğerlerin derinliklerine kadar işleyebilmekte bronşlara ve kalbe giden damarlara kadar nüfuz ederek kalp damar hastalıklarına ve ani ölümlere neden olabilmektedir. Ayrıca bazı alerjik hastalıklara sebep olduğu, migren ve baş ağrısı gibi rahatsızlıkları tetiklediği bilinmektedir.

Yapılan bir araştırma sonucuna göre, Mustafa Kemal Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne solunum yolu rahatsızlıkları sebebiyle gelen hasta sayısı 6 Eylül de hiç yokken, 10 Eylülde başlayan toz taşınımı etkisiyle rahatsızlanıp hastaneye gelen hasta sayısı 60 civarında olmuştur. Toz taşınımının bittiği 13 Eylülde solunum rahatsızlığı sebebiyle hastaneye hiç hasta müracaatı olmamıştır. İran’da tozların etkili olduğu dönemlerde insanların hastanelere başvuruları % 20 ile % 60 arasında artış gösterdiği ortaya konulmuştur. Irak’ın başkenti Bağdat’ da 9 Ağustos 2005’ te meydana gelen bir toz fırtınasının ardından Yermük şehir hastanesinin raporlarına göre 1000 civarında boğulma vakası meydana gelmiştir. Batı Sahra’daki toz parçacıkları ülkedeki yerliler arasında yaygın olan göz iltihabından sorumlu tutulmaktadır. Şubat-Mayıs arasında 200.000 kişiyi etkileyen Batı Afrika’daki yıllık menenjit vakaları bölgede esen ve çöl tozları taşıyan rüzgârlarla ilişkilendirilmektedir.

Yazının Devamı

Çöl tozlarının iklime ve tarıma etkileri

Yeryüzünde geniş alanlar kaplayan çöller günümüzde verimsiz, işe yaramayan ve ona sahip olan ülkeler için bir şansızlık olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte rüzgârların etkisiyle çöl alanlarından kalkarak yeryüzüne taşınan çöl tozlarının çok önemli işlevler gördüğü bilinmektedir.

Türkiye’ye yıllık 20 milyon ton çöl tozlarının % 80’e varan kısmı mart-nisan ayları içerisinde ve her biri birkaç günlük periyodlar halinde Anadolu’ya ulaşmaktadır. Özellikle mart, nisan ve mayıs aylarında yurdumuza ulaşan tozlar, otomobil, ev, ofis gibi insanların yaşama alanlarında ve kullandığı araç gereçler üzerini kaplamaktadır.

Çöl tozlarının, bünyesinde demir bulunmaktadır. Bulunan bu demir+3 değerliklidir. Tabiatta +3 değerlikli demir çok bulunmasına rağmen canlılar tarafından kullanılamamaktadır. Çöl tozlarının bulutlar ile temas etmesi sonucunda +3 değerlikli demir +2 ye indirgenir. İndirgenmiş +2 değerlikli demir yağışlar sonucunda yeryüzüne indiğinde bitki, toprak ve su kaynakları için önemli ve faydalı etki yapmaktadırlar. Özellikle bitkiler için gübre etkisi oluşturmaktadır. Çöl tozları ile sulanan pamuk deneme tarlasında demir oranı % 300 artmış ve ayrıcı organik madde ve fosfat miktarlarında da artışlar olmuş, tuzluluk oranı ise bir nebze de olsa düşmüştür. Pamuk veriminde ise % 11 oranında artış olduğu bir araştırmada ortaya konulmuştur.

Yazının Devamı

Çöl tozlarının iklime ve tarıma etkileri

Yeryüzünde geniş alanlar kaplayan çöller günümüzde verimsiz, işe yaramayan ve ona sahip olan ülkeler için bir şansızlık olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte rüzgârların etkisiyle çöl alanlarından kalkarak yeryüzüne taşınan çöl tozlarının çok önemli işlevler gördüğü bilinmektedir.

Türkiye’ye yıllık 20 milyon ton çöl tozlarının % 80’e varan kısmı mart-nisan ayları içerisinde ve her biri birkaç günlük periyodlar halinde Anadolu’ya ulaşmaktadır. Özellikle mart, nisan ve mayıs aylarında yurdumuza ulaşan tozlar, otomobil, ev, ofis gibi insanların yaşama alanlarında ve kullandığı araç gereçler üzerini kaplamaktadır.

Çöl tozlarının, bünyesinde demir bulunmaktadır. Bulunan bu demir+3 değerliklidir. Tabiatta +3 değerlikli demir çok bulunmasına rağmen canlılar tarafından kullanılamamaktadır. Çöl tozlarının bulutlar ile temas etmesi sonucunda +3 değerlikli demir +2 ye indirgenir. İndirgenmiş +2 değerlikli demir yağışlar sonucunda yeryüzüne indiğinde bitki, toprak ve su kaynakları için önemli ve faydalı etki yapmaktadırlar. Özellikle bitkiler için gübre etkisi oluşturmaktadır. Çöl tozları ile sulanan pamuk deneme tarlasında demir oranı % 300 artmış ve ayrıcı organik madde ve fosfat miktarlarında da artışlar olmuş, tuzluluk oranı ise bir nebze de olsa düşmüştür. Pamuk veriminde ise % 11 oranında artış olduğu bir araştırmada ortaya konulmuştur.

Yazının Devamı

Tarım ilaçları ve salgın hastalıklar

Dünyada tarım ilacı (pestisit) kullanımı çok eski tarihlere dayanmakta olup, bulgular M.Ö. 1500’lere kadar gitmektedir. Bilinen ilk pestisit ise Mezopotamya’da antik Sümer’de kullanılan kükürt tozudur. 15. yüzyılda arsenik, cıva ve kurşun gibi kimyasallar, 17. Yüzyılda nikotin ve 19. yüzyılda doğal tarım ilacı olarak pire otu kullanılmıştır. 1939 yılında DDT’nin pestisit olma özelliğinin keşfedilmesi ile kullanımı yaygın hale gelmiştir. 1940’lı yıllarda 2, 4-D ve 2, 4, 5-T, benzen hidroklorür, 1943’te prathion kimyasalı kullanılmaya başlanmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan çevresel göstergelere göre Türkiye’de 2017 yılında kullanılan toplam tarım ilacı miktarı, 2016 yılına göre %8,08 artarak yaklaşık 54.000 tona yükselmiştir.

Tarım ürünlerini zararlı, hastalık ve yabancı otlardan korumak ve kaliteli ürün elde ederek insanların besin ihtiyacını gidermek amacıyla kullanılan bu ilaçlar, eğer zamanında doğru şekilde ve tavsiye edilen dozda, zamanda ve miktarda kullanılmadıkları takdirde sadece uygulandıkları bölgede zarar oluşturmakla kalmayıp; hava, su, yağış, başka bir canlı ya da cansız varlıkla bulaşma, taşınma gibi birçok yolla doğanın dengeli sirkülasyonu içinde kendine yer edinmekte, ulaşabildiği her noktaya ulaşıp orada izler bırakarak çevreye zarar vermektedir. Bu yüzden tarımsal üretimde bilinçli ve denetimli tarım ilacı kullanımına özen göstermesi ve kalıntı sorununu çözecek uygulamalara geçmesi önem taşımaktadır.

Bulaşıcı salgın hastalıklar insanların vücut direnci düştüğü zaman öldürücü etki yapmaktadırlar. Öncelikle bu hastalıklardan yaşlıların ve kronik hastalıkları olan kişilerin en fazla etkilenmelerinin sebebi de budur. Vücut direncini düşüren çok sayıda etken bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden biriside tarım ilaçlarıdır. Tarım ilaçları İnsan kanında bulunan eritrosit (alyuvarlar) ve lökositlere(akyuvarlar) zarar verebilmekte ve sayılarının azalmasına sebep olmaktadır. Eritrositler dokular ile akciğerler arasında oksijen ve karbondioksit taşımasını yapmaktır. Lökositlerin görevi ise, vücuda farklı yollardan girmiş olan bakteri, virüs, mantar ve zehirli toksinleri tanıyarak, yok etmektir. Bu işlevi yerine getirirken damar yapıları içinde yer alan alyuvarlar, bakteri ya da virüsün bulunduğu bölgeye ulaşmak için damardan ayrılarak ilgili dokuya ulaşırlar ve bu zararlı organizmaları yok etmek için çalışırlar. Vücuda uzun yıllar ve düşük miktarlarda alınan tarım ilaçlarının zararlı etkileri daha sonra ortaya çıkmakta ve bu etkiler çoğu zaman geri dönüşümsüz olmaktadır.

Yazının Devamı

Solucan gübresi-2

Doğal hayatta, geri dönüşümün vazgeçilmez canlılarından biriside solucanlardır. Bu canlılar doğal ayrıştırıcılar ve iyileştiricilerdir. Solucanların bu özelliklerinden yararlanılarak dünya genelinde yaklaşık 70 yıldan beri, Ülkemizde ise 20 yıldır ticari gübre üretilmektedir.

Solucan gübresi üretiminde en çok tercih edilen solucan türü Kırmızı Kaliforniya Solucanı olarak kabul edilir. Hızlı üreyen, yaşam alanını terk etmeyen ve yüksek miktarlarda gübre üretebilen bu solucan türü ülkemizdeki solucan üretim tesislerinin neredeyse tamamında kullanılır. Solucanlar, organik atıklar ve hayvan dışkılarını sindirirken bu ürünlerin içerisinde bulunan zararlı bileşenleri de temizlerler. Bununla birlikte solucan dışkısının pH değeri bitkiler için mükemmel olarak tanımlanır.

Solucanların sindirim sisteminde bulunan Sölom Sıvısı, doğal atıkları bitkilerin kullanabileceği forma dönüştürebilme özelliğine sahiptir. İlaveten sölom sıvısı içeren solucan gübresi içerisinde oldukça fazla olan besin yapıları daha uzun sürede toprağa salgılanmakta ve böylece bitkiler daha uzun süre beslenebilmektedir. Elde edilen solucan gübresinin içeriğine işleyen sölom sıvısı kullanıldığı yer olan topraktaki patojenleri baskılayarak bitkileri korumakta ve bitki direncini artırmaktadır. İnsan sağlığı açısından da ilgi çeken bu sıvı hücre yenileyici ve onarıcı özelliği sayesinde tıbbi ve kozmetik sanayisinde kullanılmaktadır.

Yazının Devamı

Solucan Gübresi

Organik tarım sistemlerinin temeli, toprağın sürdürülebilirliği ve verimini arttırmaktır. Bunun sağlanması içinde bitkilerin organik içerikli besinlerle beslenmesi çok önemlidir. Bu amaçla hayvan gübreleri, malçlama, bitki kalıntılarından faydalanma, kompost, yeşil gübreleme, leonardit ve hümik asitlerden yararlanma uzun zamandan beri yaygın kullanılan yöntemlerdir.

Gittikçe azalan işlenebilir tarımsal arazileri üzerinde, artarak yükselen dünya nifusunu besleyebilmek için insanoğlu her geçen gün daha fazla kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanmak zorunda kalmaktadır. Bunun sonucunda ekolojik kirlilik, topraklardaki çoraklaşma, insan ve bitki hastalıkları her geçen gün artış göstermektedir.

Bu yüzden toprağı eski sağlığına kavuşturacak hastalık ve zararlılarla insan ve çevre sağlığına zarar vermeden mücadele edilebilecek, yüksek ve kaliteli verim elde edilebilecek organik yöntemlerin arayışı başlamıştır. Bu arayışların neticesinde solucan gübresi keşfedildi, ülkemizde ve dünyada kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır.

Yazının Devamı

Tarım arazilerinde ecrimisil uygulaması ve yeni düzenlemeler

Bir malın sahibinin ya da idarenin izni dışında kullanılması karşılığında ödenen tazminata ecrimisil denilmektedir. Ecrimisil kira değil haksız işgal tazminatıdır ve geriye dönük olarak hesaplanır. Ecrimisil bedeli ödense bile hak sahibi istediği zaman taşınmazını geri alabilir. İdarenin veya hak sahibinin işgal altındaki taşınmazı her zaman 2886 sayılı yasanın 75. maddesine göre tahliye ettirme hakları vardır.

Ecrimisil ile kira arasındaki farklılıklar.

1. Kirada sözleşme vardır. Ecrimisilde sözleşme olmayıp sadece ödenen izinsiz kullanma tazminatı vardır.

Yazının Devamı

Mikorizalar (kökmantarları) tarımın hizmetinde

Mikorizalara kökmantarları da denilmektedir. Kökmantarları köklerin giremedikleri ve uzanamadıkları yerlere girerek, orada bulunan bitki besin elementlerinin ve suyun bitki tarafından alınabilmesini sağlamaktadırlar.

Dört yüz milyon yıl öncesine ait fosillerde kökmantarlı yaşam arkeologlar tarafından tespit edilmiş olmasına rağmen, kök mantarlarının varlığı ilk defa 1885 yılında A.B. Frank isimli bir Alman orman patoloğu tarafından tespit edilmiştir.

Kökmantarları bitkilere topraktan aldıkları çeşitli besinleri taşırken, bitkilerde fotosentez sonucu oluşan besinleri de kökmantarlarına verir. Orman ağaçları, çayır-mera bitkileri ve birçok kültür bitkileri için kökmantarı olmazsa olmaz sınıfında olup büyümeleri mutlak surette kökmantarı varlığına bağlıdır. Kökmantarları sayesinde küresel sanayi ve kentsel kirlenmeye bağlı olarak toprakta oluşabilecek düşük pH ve yüksek zehirli element yoğunluğu gibi olumsuz şartlara karşı bitkilerin dayanıklılıkları da artmaktadır. Buna paralel olarak, bitkilerin Fusarium mantarları gibi hastalık yapan diğer biyolojik zararlılara karşı da dirençleri artmaktadır.

Yazının Devamı

Mikroorganizmalar tarımın hizmetinde

Mikroorganizmaların yaklaşık 3,86 milyar yıl önce yaratıldıkları tahmin edilmektedir. Hiçbir canlı türü, dünyada yaşamın desteklenmesi ve devamı için mikroorganizmalar kadar önemli değildir. Dünyadaki mikroorganizmaların çoğu toprak kökenli veya toprak çevresi ile yakından ilişki içerisindedir.

İki ton topraktaki mikroorganizmaların ağırlığı 400-500 gr arasındadır. Bir gram toprak içinde 1.000.000.000 adet bakteri, 10.000.000 aktinomiset, 1.000.000 adet protozoa, 10.100.000 adet alg 1.000.000 adet mantar ve 1.000 adet maya bulunmaktadır. Topraklar her ne kadar cansız gibi görünse de bu kadar yaratığın yaşadığı canlı bir yapıya sahiptir. Yasin Suresinin 33. Ayetinde “Onlar için ölü toprak açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık; işte bundan (ekmek vb. yapıp) yiyorlar” ayetinde toprağın canlı yapıda olduğu açıkça ifade edilmektedir. Modern araştırmaların bu gün varmış oldukları son nokta, toprağın her zerresinde Yüce Yaratıcının Hayy yani “Hayat Verici” manasındaki isminin tecelli ettiği şeklindedir.

Bitkilerin ihtiyaç duyduğu karbon, azot, fosfor, kükürt, demir ve magnezyum gibi elementler; mikroorganizmalar vasıtasıyla çeşitli ayrıştırma ve sentez süreçleri sonunda onlara yararlı şekle çevrilir. Mikroorganizmalar bu tür işlemleri aslında kendi besin ve enerji gereksinimlerini sağlarken oluştururlar. Farkında olmadan oluşturdukları bu ürünleri de toprakta yetişen bitkiler besin kaynağı olarak kullanır.

Yazının Devamı

“Toprak Dede” Hayrettin KARACA

Hayrettin Karaca 4 Nisan 1922 yılında Balıkesir, Bandırma'da doğdu. Baba ve annesi Kırım muhacirlerindendir. Lise eğitiminden sonra triko- örme atölyesinin başına geçti. Karaca Trikolarını tanınmış bir marka haline getiren Hayrettin Karaca ilk triko ihracatını rakiplerinden 20 yıl önce gerçekleştirdi.

Ellili yaşlarında, işi oğluna devredip Anadolu’yu karış karış gezerek ağaç ve bitkilerin resimlerini çekmeye tohum ve fidelerini toplamaya başladı. Türkiye’nin her yerinden ve değişik dünya ülkelerinden topladığı bitki örnekleriyle Türkiye'nin ilk özel 14.000 türü bünyesinde barındıran arboretumunu kurdu. Yurt içi ve yurt dışında gezdiği her yerden tohumlar topladı, botanik bahçelerini gezdi, bağlantılar kurdu. Bugün Yalova'daki Karaca Arboretumu, dünyanın her yerindeki botanikçiler tarafından bilinmektedir. Arboretum aynı zamanda ülkelerin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan türleri için bir gen koruma merkezi olması yönüyle çok büyük değer oluşturmaktadır.

Hayrettin Karaca Anadolu'yu gezerken hızlı bir çölleşme tehdidinin farkına vardı. Bitki türlerinin yok olduğunu gördü. Harap olmuş meralar, kuruyan şelaleler ve tahrip edilen ormanlar onu harekete geçmeye yetti. 1992 yılında sanayici arkadaşı Nihat Gökyiğit ile birlikte TEMA'yı kurdu. Hedefleri ise bu mücadelenin devlet politikası haline gelmesine katkı sağlamaktı. TEMA’nın “Türkiye Çöl Olmasın” sloganı toplumda büyük yankı uyandırdı.

Yazının Devamı

Tarım öğretimi haftası ve ziraat fakültelerinin durumu

Köy Enstitüleri ve Ziraat Meslek Liselerinin tamamına yakını kapatıldıktan sonra bu görevi sayıları 42 civarında olan ziraat fakülteleri üstlenmiş durumda. Ziraat Fakülteleri eğitimlerini 166 program altında devam ettirmektedir. Bu programlarda 2019 Yılında 5107 öğrenci kontenjanı açılmış olup 4630 öğrenci kayıt yaptırmış durumdadır.

Daha önce de yazmıştım; Ziraat Fakültesi sayısı 1980 yılında 5 iken, günümüzde bu sayı 42’ye bölüm sayısı da 240 civarlarına kadar yükseldi. Öğrenciler tercih etmediği için bu bölümlerin yaklaşık % 40’a yakını kapatılmak zorunda kaldı. Buna rağmen her geçen gün yeni ziraat fakültesi ve bölümleri açılmaktadır. Her bölümden ortalama 30 öğrenci mezun olsa yıllık 4.300 ziraat mühendisi mezun olmaktadır. Mezun olup da işsiz gezen ziraat mühendislerinin sayısı yaklaşık 110.000 kişiyi aşmıştır.

Ziraat mühendisleri için en fazla istihdam sağlayan Tarım ve Orman Bakanlığı da üç senedir hemen hemen hiç ziraat mühendisini işe almadı ve ya alamadı. Hatta 2017 yılının Şubat ayında eski Bakan Ahmet Eşref Fakıbaba, “10 bin 551 personel alımı yapacağız" demişti. Fakat verilen bu söz ve söylem unutuldu. Ankara da Ulus meydanında 13 Aralık 2019 tarihinde atanamayan ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, veteriner hekimler ve Tarım Bakanlığından atama bekleyen diğer mühendis ve teknikerler atama yapılması için eylem yaptılar. Hemen hemen hiç kimsenin sahip çıkmadığı bu gençlerin sesi duyulmadı veya duyulmazdan gelindi.

Yazının Devamı

Tarım öğretiminin 174. yılı kutlamaları

Osmanlı’da Tanzimat Fermanı’yla başlayan dönemde birçok alanda yenileşme çabaları olmuş, bu arada ziraat alanı da ihmal edilmeyerek ülke tarımı geliştirilmeye çalışılmıştır. İlk olarak 1847 yılında bir basma fabrikası açılması planlandığı zaman, Pamuk ziraatıyla ilgili ilk mektep Yeşilköy’de hava alanı yakınındaki Ayamama Çiftliği’nde Mekteb-i Zirai Şahane ismiyle açılmıştır. II. Abdülhamid, her alanda reformlara hız verdiğinde ziraat alanında uygulamalı modern bir mektebin yurt kalkınmasındaki önemini takdir ederek ziraat mektebi açılmasına izin vermiştir. Bu tarihten itibaren 10 Ocak Günü’nü kapsayan hafta ülkemizde Tarım Haftası olarak kutlanmaktadır.

Tarım öğretimi haftası kutlamaları çerçevesinde ilgililerin zorlanarak da olsa süslü püslü kutlama mesajları yerine, hatırladığım zaman ülkem adına hep üzüntü duyduğum içimde uhde olarak kalan tarım öğretimi ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’de 1940’ lı yıllarda kırsalda yaşayan nüfus %80 civarındaydı ve neredeyse tamamına yakını okuma yazma bilmiyordu. İkinci dünya savaşının sürdüğü savaş ekonomisinin uygulandığı o yıllar yokluk ve kıtlık yıllarıydı. Bu koşullar altında kırsalda okuryazarlığın artmasını, kalkınmayı ve bilginin yaygınlaşmasını sağlamak için 1940 yılında bu enstitüler açıldı sayıları 21’ e kadar yükseldi ve 1954 yılında ise kapatıldılar. Bu enstitülerde öğretmenlik eğitimi yanında uygulamalı olarak arıcılık, meyvecilik, hayvancılık, tarla ziraatı, el sanatlar, gıda muhafaza teknikleri gibi tarımsal faaliyetler uygulamalı olarak öğrencilere öğretiliyordu. Yetiştirilen öğretmenler görev aldıkları köylülere hem ilkokul öğretmenliği yaptılar, hem de modern ve bilimsel tarım tekniklerini üreticilere öğrettiler. Alternatif tarım tekniklerini uygulayarak verim artışı sağladılar, köy önderi olarak yoksulluğun yenilmesinde görevler yüklendiler. Hem ilkokul çağındaki çocuklar, hem de çiftçilik yapan babaları için rol model oldular.

Köy Enstitülerinde öğretmenlik ve tarım eğitimi yanında öğrencilerin ideolojik olarak sol düşünceye sahip olarak yetişmeleri konusunda yönlendirmelerinde olduğunu biliyoruz. Bu yönlendirmeler sağ düşünceye sahip kişileri ve gurupları rahatsız etti. Bu okullarla ilgili CHP içinden de olumsuz yaklaşımlar oluşunca, Başbakan İsmet İnönü, bu okulları kapattı. Toplumda Köy Enstitülerini kapatan rahmetli Adnan Menderes olarak bilinir ama aslında kapatan İsmet İnönü’ dür. Keşke bu okullar kapatılmasaydı. İdeolojik düşüncelerden arındırılarak eğitim ve öğretime, tarıma, sanata ve kırsalın aydınlanmasına katkı yapmaya devam etselerdi.

Yazının Devamı

Potasyumlu gübrelerin ağaçları soğuktan koruma üzerine etkileri

Bitkilerin temel yaşam olayları üzerine en etkili iklim faktörü sıcaklıktır. Bahçe bitkilerinin gelişebilme sıcaklıkları yaklaşık olarak 5-36 0C' arasındadır. Düşük sıcaklıkların bitkilere olumsuz etkisi soğuk ve don zararı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Don zararı suyun donma sıcaklığının altındaki sıcaklıklarda oluşur ve bütün bitkilerde zarar yapar. Kış süresince dinlenme halinde bulunan meyve ağaçlarında sıcaklığın çok düşük seyretmesi tür ve çeşide bağlı olarak değişen oranlarda hasara sebep olabilmektedir. Meyve ağaçlarında gövde ve ana dallar oldukça düşük sıcaklıklara dayanabilmektedir. Örneğin elmada gövde ve ana dallar -35,-40 oC, kirazda -30,-40 oC, erikde -20, -25 oC ye kadar zarar görmemektedir. Genç dallar ve çiçek tomurcukları daha düşük sıcaklıklarda (-2,-4 oC) zarar görmektedir. Azotlu gübrelerin ihtiyaçtan fazla verilmesi ağaçların erken uyanmalara sebep olur. Erken uyanan ağaçlar ilkbahar geç donlarından zarar görebilmektedir. Bunun yanında sonbaharda veya kış başlangıcında erken azotlu gübre uygulamaları veya azotlu gübrelerin tamamının bir defada verilmesi meyve ağaçlarının soğuktan zarar görme riskini arttırmaktadır. Potasyumlu gübreler bitkilerin odun dokularının daha sağlam yapılı olmasını sağladığından, ağaçların soğuktan zarar görme riskini azaltmaktadır. Potasyum yapraklardaki azot metabolizmasını dengeleyerek, bitkideki kuru madde miktarının arttırılmasını sağlar. Kuru madde miktarının arttırılması da kış soğuklarına dayanıklılığı sağlamaktadır. Özellikle erik, kiraz, vişne, badem ve ceviz gibi bitkilerde hasattan sonra fosfor ve potasyumlu gübrelerle gübreleme yapılması kış soğuklarından sürgünlerin daha az zarar görmesine sebep olmakta, verimde ise artış sağlanmaktadır. Meyve ağaçlarının yapraklarının alt ve üst yüzeylerinde bitkilerin solunumunu sağlayan gözenekler(stomalar) bulunur. Meyve ağacı türüne bağlı olarak 1mm2 de 200-800 adet gözenek bulunmaktadır. Gözeneklerin açılıp kapanmasını sağlayan bekçi hücreleridir. Bu küçük hücrelerin içerisindeki suyun artması veya azalması gözeneklerin açılıp kapanmasını sağlamaktadır. Enzimatik reaksiyon sonucunda oluşan bu olay potasyum iyonu ile meydana gelmektedir. Ortamdaki potasyumun azlığı veya fazlalığı gözeneklerin açık kalma veya kapalı kalma süresini yani su sarfiyatını etkilemektedir. Kök bölgesinde yeterli potasyumun bulunması ve potasyumlu gübrelerle gübrelenmiş meyve ağaçlarında su sarfiyatı daha az olmaktadır. Yeterli sulama yapılmazsa ağaçlar su stresi yaşamak zorunda kalırlar. Su azlığı sebebiyle, bitkilerde hücre büyümesi ve bölünmesi azalır, hücre duvarı ve protein sentezi olumsuz etkilenir, yapraklarda absisik asit birikimi artar, yapraklar yeterli fotosentez yapmaz hale gelir, yapraklarda erken yaşlanma belirtileri görülür. Tüm bu olumsuzlukları bir arada yaşayan ağaçların kış soğuklarından ve donlarından kendini koruyabilmesi elbette mümkün olmamaktadır. Toprak analizleri yaptırılarak potasyum eksikliği tespit edilen yerlere potasyumlu gübre verilmesi gerekir. Bu gübrede de fosforlu gübreler gibi ekim ve dikim zamanında toprağın 15-20 cm derinliğine verilip üstü kapatılmalıdır. Bütün bunların yanında Potasyum bitkilerde kök gelişmesini ve büyümesini olumlu şekilde etkilerken bitkilerde yatmayı önler, erkencilik sağlar, azotun etkinliğini artırır, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılığı olumlu şekilde etkiler. Meyvelerin renk, büyüklük, tat ve aromalarına olumlu etki yaparken depolanmaları sırasındaki ağırlık kaybının az olmasını, pazarlama oranının artmasını ve pazarlanacak yerlere taşınmaları sırasındaki kaybı en aza indirmek suretiyle kaliteyi artırır.

Yazının Devamı

Tıbbi ve aromatik bitlilerle süs bitkilerine hazine arazisi desteği

Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan hazine taşınmazlarının, tıbbi ve aromatik bitkiler ile süs bitkileri yetiştirmek amacıyla kiraya verilmesine ilişkin usul ve esasları düzenleyen Milli Emlak Genel Tebliği 24 Kasım 2017 tarih ve 30250 sayılı resmi gazetede yayınlandı. Okuyucularımın daha iyi anlayabilmeleri için tıbbi aromatik bitkilerin ve süs bitkilerinin tarifini yapmakta fayda görüyorum. Tarım ve Orman Bakanlığınca belirlenen baharat, ilaç, kozmetik, gıda katkıları, boya, aroma verici vb. amaçla kullanılmak üzere yetiştiriciliği yapılan bitkilere tıbbi aromatik bitkiler denilmektedir. Bu bitkilerin sayıları 130 civarındadır. Süs bitkileri denilince ise; doku kültürü de dâhil olmak üzere farklı yöntemler kullanılarak estetik, fonksiyonel ve ekonomik amaçlarla üretilen, çoğaltılan veya büyütülen iç mekan süs bitkileri, dış mekan süs bitkileri, soğanlı yumrulu süs bitkileri veya kesme çiçek üretimine yönelik bitki türleri akla gelmektedir.

Söz konusu tebliğe göre, Hazine taşınmazları, tıbbi ve aromatik bitkiler ile süs bitkilerinin üretimi yapılmak üzere rayiç bedelin ilk yılı binde biri bedel üzerinden, çok yıllık bitkiler için 10 yıla, tek yıllık bitkiler için ise 5 yıla kadar kiraya verilebilecek. İkinci yıl ve sonrasında kira bedelleri Türkiye İstatistik Kurumunca yayımlanan Tarım Ürünleri Üretici Fiyatları Endeksi oranında arttırılacaktır.

Bu amaçla, belirlenecek ya da vatandaşlarca talep edilecek araziler idarenin internet sayfalarında, gazetelerde, ilgili belediye, ticaret, sanayi ve ziraat odalarında ve taşınmazın bulunduğu mahalle/köyde ilan edilerek duyurulmaktadır.

Yazının Devamı

Bordo bulamacının fayda ve zararları

1882 yılında Fransa'nın Médoc bölgesinde üzüm yetiştiriciliği yapan çiftçilerin üzümleri başkaları tarafından çalınıyordu. Bazı çiftçiler hırsızları uzaklaştırmak için sönmüş kireç ve bakır sülfatları suda eriterek elde ettikleri karışımı yollara en yakın asmalarına püskürtmeye karar verdiler. Hırsızların ne kadar vaz geçtiği bilinmese de Bordeaux Üniversitesi'nden bir botanik profesörü bu mavi-yeşil karışımın, bağ mildiyösünü önlediğini gözlemledi. Ondan sonra bu mavi - yeşil karışıma bordo bulamacı ismi verildi.

Bordo bulamacı, göztaşı (bakır sülfat % 98) ve kireç kullanarak hazırlanan bir karışım olup, çok sayıda fungal ve bakteriyel hastalıklara karşı kullanılan bir tarım ilacıdır. Özellikle sonbaharda hasattan sonra ve ilkbaharda çiçek gözleri uyanmadan önce bordo bulamacı uygulandığında, ertesi yıl olabilecek potansiyel hastalıklara karşı etkili ve ekonomik bir mücadele yapılmış olunur. Bordo bulamacı kullanıma hazır halde bayilerinde bulunabileceği gibi, göztaşı ve kireç ile hazırlanıp kullanılması da mümkündür. Aynı zamanda çiçeklenmeyi birkaç gün geciktirdiğinden dolayı olumsuz hava koşullarına ve don riskine karşı ağaçların dayanıklılığını arttırdığı bilinmektedir. Bordo bulamacı elmada karaleke, şeftalide yaprak kıvırcıklığı, zeytinde halkalı leke, kayısı ve sert çekirdekli meyvelerde yaprak delen, domateste mildiyö, bağlarda mildiyö ve ölü kol gibi hastalıkları önlediği için ruhsatlandırılmıştır.

Her ne kadar ruhsatlı olmasa da, sert ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçlarında ve zeytinde toprak kaynaklı patojenlerin sebep olduğu Armillaria kök çürüklüğü, Rosalinia kök çürüklüğü ve Verticilium hastalığına karşı köklere 10 lt. suyla %2,5 ila %5lik çözelti şeklinde bordo bulamacı uygulanması tavsiye edilmektedir.

Yazının Devamı

Gıda Sürdürülebilirliği Endeksi

Sürdürülebilir tarım, tarımsal faaliyetlerin devam etmesini sağlayacak ekonomik bir tatmin düzeyini, toplumsal talepleri karşılayabilecek ama aynı zamanda doğal dengeye de zarar vermeden yürütülecek tarımsal sistemleri ifade eder.

Gıda Sürdürülebilirliği Endeksi (FSI), ulusal gıda sistemlerinin hem kalite hem kantite bakımından sürdürülebilirliğini değerlendirmek üzere Barilla Gıda ve Beslenme Vakfı (BCFN) ile Economist Intelligence Unit’in işbirliği ile geliştirilmiştir.

Gıda Sürdürülebilirliği Endeksi, farklı ülkelerde gıdanın sürdürülebilirliği alanında yapılan iyi uygulamaları vurgulamayı, karşılaştırabilir ve ilerlemesi gözlemlenebilir kriterler belirlemeyi amaçlamaktadır. FSI, ilk olarak 2016 yılında yayımlandı.

Yazının Devamı