Dr. Mevlüt Şahin

Dr. Mevlüt Şahin

Kireçli Topraklarımızın Sorunları ve Çözüm Önerileri

İnsan ve hayvanların iyi beslenmeleri için bitkilerinde iyi beslenmesi gerekir. Bitkilerin iyi beslenmesi için hava, ışık, sıcaklık, su, besin elementleri ve toprak gereklidir.

Bunlardan herhangi biri eksik olursa bitki gelişimi geriler. Topak özellikleri yetiştirmek istediğimiz bitki için uygun değilse, bu topraklar uygun hale getirilmediği sürece, gübre kullanılsa bile yeterli verim alınamaz, bitkiler iyi beslenemez.

Fazla kireçli ve yüksek pH değerine sahip topraklarda sonbaharda yanmış hayvan gübresi veya leonardit ile birlikte toz kükürt kullanılması gerekir. Eğer bu uygulamalar yapılmazsa fazla miktarda DAP 'ı veya 20 20 0'ı kullanılsa bile iyi verim alınamaz.

Yazının Devamı

Gümrük vergileri ve tarım

Yaklaşık beş bin yıllık bir geçmişi olan uluslararası ticari ilişkiler, serbestlik ile korumacılık arasında gidip geldiği bir sürece tanıklık etmiştir. Eskiçağlardan günümüze kadar belirli bir medeniyet düzeyine erişen tüm toplumlarda gümrük vergilerinin uygulandığına dair tarihi kayıtlar bulunmaktadır. Gümrük vergileri ile ilgili ilk kayıtlar Efes Gümrük Yasası Yazıtlarında karşımıza çıkmaktadır. Bugün orijinal metni Efes Müzesi’nde muhafaza edilen bu yazıt, en azından M.Ö. I. yüzyıldan itibaren, gümrük vergisi hakkında Anadolu’da uygulanan ilk vergi kanunlarını ortaya koyması bakımından önemlidir.

Tarım stratejik konumundan dolayı, dünyadaki tüm insanlar için önemini korumaktadır. Tarımsal üretimin doğa koşullarına doğrudan bağımlılığı, fiyat teşekkülü, pazarlama konusunda karşılaştığı sorunların çözümünün zor olması, dünyanın her tarafında devletin tarım sektörüne müdahalesini zorunlu kılmıştır. Gelişmiş ülkelerde tarım kesimine müdahalenin temel amacı tarım piyasalarında istikrarı sağlayıp çiftçilere belirli bir gelir düzeyini güvence altına almak iken, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde müdahale her şeyden önce tarımsal gelişmeyi sağlayarak üretim artışı gerçekleştirmeye yöneliktir.

25 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazete’de yer alan 7167 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile gıda ürünlerine ilişkin olarak ithalat rejimi kararı kapsamında gümrük vergisi oranlarında düzenleme yapıldı. Karar ile 1 Mayıs 30 Nisan tarihleri arasında buğday, arpa ve mısır ithalatında gümrük vergisi yüzde 130’a yükseltildi.

Yazının Devamı

Kanayan yaramız kırmızı et ithalatları

Hayvancılık sektörünün kırsal alanlarda işsizliğin azaltılması ile köyden kente göçün önlenmesi, ulusal gelir ve istihdamı arttırmak, kalkınmaya katkı sağlamak, ihracatla döviz gelirlerini arttırmak gibi ekonomik fonksiyonlarının yanı sıra insanların dengeli ve yeterli beslenmesi üzerinde de önemli bir rolü bulunmaktadır. Günümüzde hayvancılık gelişmiş ülkelerde bir endüstri haline gelmiştir. Bu bağlamda ülkemizde tüketim açısından ve yarattığı geniş üretim alanından ötürü kırmızı et sektörü, ulusal ekonomi açısından çok önemlidir.

1980 yılına kadar Türkiye, coğrafi özelliklerinin her tür hayvansal ürün üretme potansiyelini iyi bir şekilde değerlendirerek hayvan varlığının sürekli olarak sayısal açıdan artmasını sağlarken, maalesef verimlilik açısından artış sağlayamamıştır. 1980 Yılında Türkiye’de et ürünleri ve hayvansal ürünler, 24 Ocak 1980 ekonomik istikrar tedbirleriyle birlikte destekleme kapsamından çıkarılmıştır. Bundan sonraki tarım politikalarının istikrarsızlığı, ucuz ve kaliteli yem bitkisinin yeterli miktarda üretilememesi ve ırkların yeterince ıslah edilememesi neticesinde hayvancılık mevcut durumunu koruyamamıştır. Bu durum, hayvan varlığında ve hayvancılık işletmeleri sayısında ciddi azalmalar meydana gelmesine sebep olmuştur.

Et ithalatı kararlarının öncelikli amacı yerli üretimi olumsuz bir şekilde etkilemeden, yani yerel üreticiyi koruyarak et fiyatlarını düşürmek olsa da zamanla alınan yeni kararlarla birlikte yerel üretimin zor şartlarla karşılaşması, hatta iflasa sürüklenmelerin yaşanması, bununla birlikte sektörün dışa bağımlı hale gelme ihtimali söz konusu olmuştur.

Yazının Devamı

Kent Tarımı Modeli

Tarım ve Orman Bakanı Sayın Vahit Kirişci, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına yönelik hazırlanan yeni tarım, orman ve hayvancılık modelinin detaylarını hakkında bilgiler verdi.

Salgın hastalıklar, kuraklık, tarım arazilerinin azalması ve parçalı yapısı, köyden kente göç, tarım ve gıdada tekelleşme, tüketim artışı, artan girdi maliyetleri, hesapsızca yapılan ithalatlar, tarımsal girdilerden alınan aşırı vergiler gibi etkenler yeni tarım modellerinin uygulanması gerektiğini ortaya koydu.

Yeni tarım modeli ile birlikte tarımda birçok yenilik hayata geçirilecekmiş. Bunlardan en fazla ilgimi çeken “Kent Tarımı Modeli” olarak ifade edilen yenilik oldu. “Bu sayede üretim ve tüketim merkezleri yakınlaştırılarak şehirde yaşayanların taze ve ucuz sebzeye erişiminin sağlanması hedefleniyormuş”. Sayın Bakanın anlattıklarına göre büyük şehirlere yakın arazilerde sebze üretimi yapılabilecek organize tarım bölgeleri özellikle Sera Organize Sanayi Bölgeleri oluşturulacakmış. Bu modelde sebzeler şehirlere yakın yerlerde yetiştirileceği için nakliye masrafları ve ürün kayıpları azalacakmış.

Yazının Devamı

Depremlerin yer altı sularına etkisi

Kahramanmaraş merkezli ikiz depremlerde ölen kişilere Cenab-ı Allah’tan rahmet yaralılara şifa, sağ kalanlara sabır diliyorum. Geride kalan kişilere sahip çıkan herkese de teşekkür ediyorum.

Depremlerde yer altı suları seviyelerinde, sıcaklıklarında ve suların kimyasal yapısında değişimler meydana gelebilmektedir. Bazı kuyulardan çürümüş yumurta kokusu gibi koku gelirken, bazı kuyularda metan gazı, karbondioksit ve sülfür gazları karışabilmektedir. Örneğin 2022 yılındaki Düzce depreminde bazı kuyularda metan gazı girişleri oldu tespit edilmiştir. Sıcaklık artışı genelde jeotermal suların yer altı sularına karışması neticesinde olmaktadır. Sıcaklığı yükselen sular içme ve tarımsal sulamada kullanılmadan önce mutlaka analiz edilmeli uzman görüşleri alındıktan sonra kullanılmalıdır. Genelde jeotermal sular ağır metaller (kükürt, demir, sülfat, klorür, magnezyum, bor v.b) içermektedir.

Depremlerde şok dalgaları gelince yer altı suyu seviyesi yükselir ve zamana bağlı olarak eski seviyesine iner. Bazı deprem alanlarında ise var olan su kaynakları kururken yeni su kaynakları ortaya çıkabilmektedir. ABD'nin Kaliforniya eyaleti Santa Rosa kentinde, depremden sonra kurumuş bir derenin tekrar aktifleştiği görülmüştür.

Yazının Devamı

Tahıllarda üst gübrelemede kullanılan gübreler

Bitkisel üretimde, verime etki eden birçok faktör olmakla birlikte; bunlardan en önemlileri uygun çeşit kullanımı ve gübre uygulamalarıdır. Üst gübrelemede kullanılan ve gübreleme yoluyla eksikliği giderilmeye çalışılan ana besin maddesi azottur. Üst gübrelemede genel olarak Üre, Amonyum Sülfat(AS), Kalsiyum Amonyum Sülfat(CAN) gibi gübreler kullanılmaktadır.

ÜRE gübresi amidli gübrelerden olup %45-46 saf azot içerir. Azot besin elementinin bitkilerde boy uzatıcı ve kök geliştirici etkisi vardır. Diğer azotlu gübrelere nazaran üre gübresinin daha erken zamanda tarla yüzeyine uygulanması gerekir. Çünkü azotun bakterilerce parçalanarak amonyum, karbonat ve nitrata dönüşmesi gerekir. Az miktarda bir rutubet ile eriyerek bitkiye yarayışlı hale gelir. Toprak pH’sına etkisi hafif asit yöndedir. Pozitif yüklü olduğundan dolayı negatif yüklü toprak parçacıklarına tutunur ve yıkanma suretiyle azot kaybı çok az olur. Ancak üre gübresi uygulandıktan kısa bir süre sonra yağışın gelmediği sıcak ve güneşli havalarda toprak yüzeyinden % 30’a varan gaz halinde azot kaybı oluşabilir. Eğer aradan 10 gün geçerse bu kayıp oranı %80 civarına ulaşabilmektedir. Bu kayıplar kireçli ve kumlu topraklarda daha da fazla olmaktadır.

Bitki besin maddelerinin çok az bir kısmı yapraklarda bulunan ve bitkinin hava alışverişini sağlayan gözeneklerden ve mikrofibril kanallardan alınabilir. Bitki besin elementlerinden Azot (özellikle üre formu) yapraklar tarafından en hızlı alınabilmektedir. Bunun sebebi ise üre, suda eridiğinde (+) ve (-) elektrik yükü kazanmayıp yaprak yüzeyinde bulunan gözeneklerden ve kanallardan içeriye geçebilecek çapta olmasındandır. Esas olan toprak, yaprak ve su analizlerine dayalı olarak topraktan yapılan taban (toprak altı) ve üst gübrelemesidir. Noksanlık durumunda bitkilerin eksikliği görülen o besin elementi veya elementleri ile yapraktan takviye olarak gübrelenmesi gerekmektedir.

Yazının Devamı

Zeytinde budamanın bitki gelişimine etkileri-1

Budama, meyve yetiştiriciliğinde en önemli kültürel uygulama olarak kabul edilmektedir. Budama ile zeytin yetiştiriciliğinde uygun terbiye sisteminin oluşturulması ve korunması, vejetatif ve generatif gelişme dengesinin sağlanması, periyodisitenin önlenmesi ya da etkisinin azaltılması, ağaçların gençleştirilerek C/N dengesinin yeniden optimum seviyeye getirilmesi mümkündür.

Zeytin ağaçlarında C/N oranı yanında, yeşil aksam/kök ve yeşil aksam/odun oranı da büyük önem taşımakta genç zeytin ağaçlarında uygun terbiye sistemi ile bitki seviyesinde optimum enerji dengesinin sağlanması, tam verim döneminde bu dengenin korunması ve yaşlılık döneminde ise dengenin yeniden sağlanması açısından budamanın önemi bilinmektedir.

Budamanın bir diğer önemli etkisi ise ışıklanma üzerine olmaktadır. Optimum ışıklanma ve güneş yanıklığından korunma açısından budama önem taşımaktadır. Bitki gelişimi yanında, ürün miktarı ve kalitesi de; en önemli enerji kaynağı olan ve fotosentezde kilit rol oynayan fotosentetik aktif radyasyon ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Işığın taç içine girmesinde taç mimarisi ve fotosentetik aktif yeşil aksam oranı büyük önem taşıdığı için ışıklanma oranının düzenlenmesinde budama en önemli rolü oynamaktadır.

Yazının Devamı

Zeytinyağında Uluslararası Ödül Şampiyonu Manisa’nın Köprübaşı İlçesi

Bodur zeytin yetiştiriciliği doksanlı yılların başlarında, ilk önce İspanya’da, daha sonra Tunus, Fas, ABD, Avustralya, Portekiz, Fransa, Şili ve Arjantin gibi ülkelerde yayılmaya başladı.

Ülkemizde ise 2008 yılında İspanya’dan getirilen fidanlarla Köprübaşı İlçesinde bodur zeytin bahçeleri kurulmuştur. Bodur zeytinliklerde en çok kullanılan çeşitler ‘Arbequina’ ve farklı klonlarıdır. İspanya orijinli olan bu çeşidin büyüme gücünün belirgin derecede düşük olması, ülkemizde “bodur zeytin” olarak anılmasına neden olmuştur.

Bodur zeytin yetiştiriciliği, günümüzde dünya üzerinde 30.000 ha’lık bir alanda (% 65’i İspanya’da) kullanılmakta olup, 250.000 ton’luk bir üretim potansiyeline sahiptir.

Yazının Devamı

Pirinç pilavının da tadı kaçtı

Ülkemizin çeltik üretimi 2002’de 360 bin civarındayken, 2021 yılında 900 bin tona (pirinç karşılığı 550 bin ton) yükselmiştir. Pirinç tüketimi de yıllar itibarıyla artış göstermiş ve son yıllarda 675 bin tonun üzerine çıkmıştır. Mülteciler dahil kişi başına yıllık ortalama pirinç tüketimi 10 kilogram civarındadır. Ürettiğimiz pirinç tüketime yetmediği için yıllık 75.000-150.000 ton pirinç ithalatı yapmaktayız. Pirinçte kendine yeterlilik oranı % 80 civarındadır.

Pirinç, dünya nüfusunun üçte ikisinin tükettiği vazgeçilmez bir gıda maddesidir. Sodyum ve yağ içermeyen pirinç, böbreklerinden, kalp yetersizliğinden ve ödemden rahatsızlık duyanlar için eşsiz bir gıdadır. Çeltik suda yetişen tek tahıl cinsidir. Hemen hemen tüm çeltik çeşitleri protein, karbonhidrat, fosfor, demir, kalsiyum, B1, B2 vitaminleri ve az da olsa A ve C vitaminlerini içermektedir. İçerdiği mineraller sayesinde kemik yapısının gelişimini, cildin ve tırnakların parlaklaşmasını sağlamaktadır. Pirinç alerjik olmayan bir gıda maddesidir. Özel hasta diyetlerinde ve verdiği tokluk hissiyle zayıflama diyetlerinde kullanılabilir. Aynı zamanda bağırsak hareketlerini düzenleyen, tansiyonu düşürücü etkisinden dolayı sıkça tüketilen pirinç, mutfakların vazgeçilmezidir.

Son zamanlarda siyah pirinç üretim ve tüketimi artış göstermiştir. Siyah pirinç beyaz pirinçten daha yüksek antioksidan, B vitamini ve hazmedilebilir selüloz içermektedir. Siyah pirinç Iysine başta olmak üzere, amino asit, çinko, demir, fosfor, kalsiyum ve magnezyum içeriği beyaz pirinçten daha yüksektir.

Yazının Devamı

Mutfaktaki kutsal emanet

Zeytin ve zeytinyağı yaklaşık 8000 yıl öncesinden bu yana dünyaya güzellik, sağlık ve lezzet pınarı olarak hizmet vermektedir. Zeytin ağacı, ağır büyüyen fakat oldukça uzun yaşayan bir ağaçtır. Gövdesi çürümeye karşı çok dayanıklıdır. Üstelik de ömrünü tamamlamak üzere iken bile köklerinden yeni sürgünler verebilmektedir. Ona yakıştırılan "Ölmez ağaç" ismi de bu yüzdendir. Genellikle 300-400 yıl gibi uzun ömürlü bir ağaç olan zeytin ağacının, 2000 yıl yaşayabilmesi, onun kuraklıktan diğer bitki türlerine göre daha az etkilenen bir bitki türü olmasındandır.

Zeytin coğrafyanın doğal bir parçası iken zamanla kültürün de önemli bir parçası halini almıştır. Üç büyük dinde zeytin kutsal sayılmıştır. Tevrat'ta Nuh tufanının ardından suların çekilip çekilmediğini anlamak için uçurulan güvercinin zeytin dalıyla dönmesi bir işaret sayılmış; “zeytin dalı” barışın sembolü olarak görülmüştür. Çok tanrılı dinlerde, dinsel törenlerin arınma ve kutsama işlemlerinin bir parçası olmuş ve zeytine özel bir önem atfedilmiştir.

Zeytinyağı, zeytin meyvesinden fiziksel yöntemle uygun koşullarda sıkılarak elde edildiğinde, insan sağlığı için önemli antioksidanlar olan karotenler ve fenolik bileşenlerce çok zengin değere sahip inanılmaz bir yaşam iksiridir. Zeytinyağı, bitkisel yağlar içerisinde fiziksel yöntemlerle doğal olarak üretilebilen tek yağdır.

Yazının Devamı

Şairlerin dilinde ağaç ve orman sevgisi

Ormanın sesi, ağaçların görkemi, kokusu, yapraklar arasından sızan güneş ışığı, insanı stresten uzaklaştırır içimizi huzurla, sevgiyle doldurur. Bu yönleriyle Ormanlar; Ozanlara, şairlere ilham kaynağı olmuştur.

Kadim dostum, değerli arkadaşım avukat şair ve yazar Şakir ÇALIŞKAN askerlik görevini yaparken ağaçlar ile ilgili yazdığı şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yazının Devamı

80 yıl sonra ekmek yine karneyle verilir mi?

Cumhuriyet Halk Partisi 1940 yılında Millî Korunma Kanunu’nu çıkarttı. Bu kanunla hükümete, olağanüstü hâllerde fiyatları saptamada, ürünlere el koymada, hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede birtakım yetkiler verildi. Söz konusu kanun kapsamında 1941 yılında çiftçilerin, geçimlik, tohumluk ve hayvan yemi için belirli paylar ayrıldıktan sonra hububat ürünlerini devletin belirlediği fiyatlarla Toprak Mahsulleri Ofisine(TMO) satması uygulaması başlatılmıştır. Ancak, söz konusu uygulama, köylülerin çeşitli yollarla ürünlerini teslim etmemeye çalışmaları gibi pasif bir direnişle karşılaşmıştır. Bundan dolayı aynı yılın sonlarına doğru TMO’nun elindeki stoklar artmamış erimeye başlamıştır. Bundan sonra, 2. Dünya Savaşı yılları boyunca, devletin kırsal nüfustan talepleri arasında en önemlisi ve en ağırı, ürünün bir bölümüne piyasanın altında kalan fiyatlarla zorunlu satış ya da ayni vergilendirme yoluyla el konulması olmuştur. Bu durum, karaborsa ortamını da beslemiştir. Sonuç olarak, TMO’nun alımları saptanan düzeyin altında kalırken, hububat fiyatlarının hızla tırmanmaya devam etmesi, kentlerde ekmek sorunu yaşanması ve ekmek tüketiminin karneye bağlanması sonucunu doğurmuştur.

Ağustos 1942’de çıkarılan bir kararname ile hububat ürünlerinin tümüne değil, belirli oranlarına el konulmasına, el konulmayan bölümlerin üretici tarafından serbestçe satılmasına karar verilmiştir. Üreticiler, 50 tona kadarki hububat üretiminin %25’ini, 50 ile 100 ton arasındaki üretimin %35’ini, 100 tonun üzerindeki üretimin %50’sini saptanan fiyatlar üzerinden devlete teslim etmek zorunda bırakılmışlardır. Ancak, devletin piyasaya göre çok düşük fiyat vermesi, üreticilerin ürünleri kaçırma eğiliminin sürmesine yol açmıştır. 1943 yılında ordunun ve kentlerin beslenmesi sorunu daha da ağırlaşınca, çıkarılan yeni bir kararname ile devletin el koyduğu miktarlar artırılmış ve hububata ek olarak baklagiller de uygulama kapsamına alınmıştır.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Hatalar tekerrür etmezse tarih de tekerrür etmez” der. Buğday kıtlığından kaynaklanan ekmek kuyruklarının aradan geçen 80 yıl sonra tekrar başlayacağı günümüzde tartışılmaya başladı. Demek ki 1940’lı yıllarda yaptığımız hataları yine yapmaya başlamışız.

Yazının Devamı

Biçerdöverlerde “tarım 4.0” uygulamaları

Ülkemiz nüfusu ve insanların yaş ortalaması; sağlık alanındaki gelişmeler, gelir seviyesinin artması ve insanların bilinçlenmesi vb. sebeplerden dolayı uzamaktadır. Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaşlı sayısı 2015 yılında 6 milyon 495 bin kişi iken, son 5 yılda %22.5 oranında artarak 2020 yılında 7 milyon 953 bin kişiye ulaşmıştır. Ülkemiz nüfusunun, yaş ortalamasının ve gelen mülteci sayısının artması neticesinde sağlıklı ve ekonomik gıdaya ulaşım zorlaştırmıştır. Bu yüzden tarımsal üretim alanlarının doğru ölçülmesi, planlanması, izlenmesi ve verim tahminlerinin doğru ve zamanında yapılması önemli hale gelmiştir.

İklim, tarımsal üretimi etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Tarımsal üretim yağış miktarı, yağışın yıl içerisindeki dağılımı ve sıcaklık gibi iklim faktörlerinin etkisi altındadır. İklim faktörleri kullanılarak ürünlerde verim tahmini yapılması ve ürün gelişiminin izlenmesi için birçok yöntem geliştirilmiştir. İstatistiksel yaklaşım, bitki similasyonu ve uzaktan algılama yöntemleri verim tahmininde kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemler daha çok bilimsel makalelerde yer almakta pratikte ise henüz kullanılır hale gelmemiştir.

Tarım ve Orman İl ve İlçe Müdürlükleri Bitkisel Üretim İstatistiklerini yıl içinde 3 kez TÜİK’e göndermektedirler. TÜİK bazı dönemlerde hububat tarlalarında çember atılarak başak sayımı, başakların tanelenmesi ve tartılmasıyla verim tespiti yapılmasını istesede bu konuda yeterince saha çalışması yapmadığından verim tahminleri genel olarak gözlem, ekiliş alanlarındaki gelişmeler, yıl içi yağışların seyri ve önceki yılların rakamları baz alınarak yapmaktadırlar.

Yazının Devamı

Orman arazileri de tıbbi aromatik bitkilerin hizmetinde

Tıbbi ve aromatik bitkiler; gıda, ilaç, kozmetik ve baharat gibi birçok kullanım amaçları olan ve insanlık tarihinin başlangıcından itibaren benzeri amaçlarla kullanıldıkları bilinen bitkilerdir. Bu bitkiler sadece tarım ve ormanı ilgilendiren bir faaliyet alanı olmayıp, gıdadan sağlığa, kozmetikte turizme kadar birçok alanı ilgilendiren önemli bir sektördür.

Geçmişte tedavinin en önemli kaynağı olan tıbbi bitkiler sentetik ilaçların gelişmesiyle ilaç sanayisinde önemlerini belli ölçüde kaybetmiştir. Ancak bitkilerle tedavi, son 20-30 yılda hızla gelişen bir akım olarak hem ülkemizde hem de diğer ülkelerde büyük bir ivme kazanmıştır. Gelişmemiş olan ülkelerde nüfusun % 80’i tedavi amaçlı geleneksel ilaçlar kullanırken, bu oran gelişmiş ülkelerde % 40 civarında olup gelecekte tıbbi bitkilerden yararlanma oranının tüm dünyada artış göstermesi beklenmektedir.

Dünya üzerindeki tıbbi bitkileri türlerinin yaklaşık % 6'sı ülkemizde yetişmektedir. Son yıllarda tıbbi ve aromatik bitki ekiliş alanları 1,7 milyon dekara, üretimi ise 370 bin tona yükselmiştir. İhracat değerimiz ise 404 milyon dolara ulaşmış durumdadır. Kekik ve defne ihracatında dünya lideriyiz. Dünya defne ihtiyacının %90'ını ülkemiz üretmektedir. Ayrıca kimyon, adaçayı, biberiye ve anasonda da önemli bir üretici ve tedarikçi konumundayız.

Yazının Devamı

Yüksek gübre fiyatları ve hububatta yaprak gübresi uygulamaları

Ülkemizde gübre fiyatları son 10 yılda yüzde 1345 artış gösterdi. Çiftçinin hububat tohumunu ektiği ekim ayında tarihin en yüksek seviyelerine çıkan gübre fiyatları bir miktar gerilemiş durumda. Ancak hala geçen seneye göre 4 kata yakın yukarıda seyrediyor.

Ancak hem küresel çaptaki krizler hem de dövizdeki hızlı yükseliş, gübre fiyatlarını aşırı yükseltti. Türkiye, gübrenin yüzde 50'sini ithal ediyor geriye kalan yüzde 50'sini ise kendisi üretiyor. Ancak, ürettiği gübrenin hammaddesinin %90 a yakınını ithalat yoluyla karşılıyor. Türkiye, azotu Çin, Mısır, Rusya ve İran'dan, fosforu, Kuzey Afrika'dan, potasyumu ise AB ülkelerinden ithal ediyor. Hindistan, Latin Amerika ve Avrupa gibi bölgelerde gübreye talebin çok fazla artmış olması da fiyatların artmasında etkili olmuştur. Gübre fiyatlarının aşırı yükselmesinin bir nedeni de navlun fiyatları. Bir konteyner önceden 2000 dolara gelirken, bu günlerde 10 bin dolar seviyesine kadar çıkmış durumda.

Çiftçilerimizin birçoğu, taban gübrelerinin fiyatı aşırı arttığı için hububat (buğday, arpa, yulaf ve çavdar v.b.) ekiminde gerekli miktarda gübreyi kullanamadılar. Eğer baharda doğru ve yeterli gübreleme yapılamazsa hububatta verim ve kalite kaybı yaşanacak, bu durum gıda tedarik zincirinde sorunlar ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Çiftçinin başta gübre olmak üzere, ilaç, mazot ve elektrikte yüksek girdi maliyetleri mutfağa kadar yansımış durumdadır.

Yazının Devamı

Yanan ormanlık arazileri nasıl değerlendirelim?

Her konuda olduğu gibi yanan orman alanlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda ülkemizde ağzı olan konuşuyor. Hatta bu alanda uzman olan üniversite hocaları, araştırma enstitülerinde görev yapan araştırmacılar ve diğer bilim insanları susuyor. Bunların dışında konuşmaması gereken herkes konuşuyor, nereden nasıl aldığı belli olmayan fikirlerini beyan ediyorlar. Aslında ülkemizde hemen her konuda konuşması gereken bilim insanları, alanında uzman kişiler susarak fikir beyan etmeyip mesleklerinin onurunu korumuyorlar ve toplumu doğru şekilde aydınlatmıyorlar. Mutlaka sosyolojik açıdan bunun sebepleri araştırılmalı ve çözüm yolları araştırılmalıdır. Bilim insanlarının susmasının, konuşmamasının orman yangınlarına yakın felaket olduğunu düşünüyorum.

Yanan orman alanlarının yeniden ağaçlandırılması konusunda çok farklı görüşler var. Yeni fidan dikmeye gerek olmadığını bu alanların kendisini yenileyeceğini belirtenler olduğu gibi, meyve fidan dikme kampanyası ile bu alanların meyve bahçelerine dönüştürülmesini savunanlar da var. Hatta ormanlarımızın kolay yanması için Amerika’nın Marshall yardımları ile kızılçam diktirdiğini ormanlarımızın bu yüzden yandığını söyleyenler bile var. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bilim insanlarının ortaya koyduğu bilimsel gerçeklerle ve sağduyumuzla düşünüp hareket edemiyoruz.

Ülkemizde 2008 ile 2020 yıllarında, 1 Ocak-5 Ağustos tarihleri arasında yanan orman alanları ortalaması 17 bin 578 hektar iken bu yıl aynı dönemde 157 bin 482 hektar orman alanı maalesef yandı. Buna göre, son yangınlarla bu yıl yanan orman alanı büyüklüğü geçmiş yıllar ortalamasının 9 katına çıkmış oldu.

Yazının Devamı

Tarımsal ürünlerde kalıntı sorunları

İnsanların sağlığını koruyabilmeleri için yeterli ve dengeli beslenmeleri yanında, alınan gıdalarda ilaç kalıntısı olmaması insan, hayvan ve çevre sağlığını tehdit etmemesi ve güvenli olması gerekmektedir. Tarım ilaçlarının, gıdalar üzerinde bıraktıkları kalıntıya “Maksimum kalıntı limitleri” (MRL) denilmektedir. Başka bir değişle gıda maddelerinde bulunmasına izin verilen en fazla tarım ilacı (pestisit) miktarını (ppm) ifade etmektedir. Genel olarak MRL pestisit kalıntısı olarak da ifade edilmektedir. Tarımsal ürünlerin pestisit kalıntısı içermemesi iç tüketim ve dış ticarette çok önemlidir. AB’nin Hızlı Alarm sisteminde Avrupa’da dolaşan tarım ürünlerinde pestisit kalıntısından dolayı uygun bulunmayanlar günlük olarak duyurulmaktadır. Pestisit kalıntı değerleri yüksek olan ürünler iade edilmektedir. Türkiye’den AB ülkelerine 2018 yılında giden tarım ürünlerinden, uygun bulunmayan 318 parti üründen 113’ünün geri gönderilme gerekçesi pestisit kalıntısı değerlerinin yüksek olmasıdır.

Tarımsal üretim yapılan arazilerde çok düşük oranda zararlı, hastalık veya yabancı ot görüldüğünde, ilaçlama maliyetinin ne olacağı hesaplanmadan; ilaçlamanın ekonomik olup olmayacağı konusunu düşünülmeden ilaçlamaya karar verilmektedir. Ülkemizde yaygın olarak yapılan bu yanlış, hem çiftçinin bütçesine hem de ülke ekonomisine zarar vermektedir. Gereksiz veya zamanından önce yapılan ilaçlamalarla bitkiler üzerindeki kalıntı miktarı (MRL) da artmaktadır. Böylece hem alın teri ve emeğinin karşılığını alamayan üreticilerimiz mağdur olmakta, hem de milli ekonomimiz zarara uğramaktadır.

Zirai mücadele ilacının etkililiği, ilacın kullanım zamanındaki iklim koşullarıyla ilişkilidir. Üreticilerimiz hava koşullarının ilaç etkinliğine olumlu veya olumsuz etkisini bilmedikleri için çoğu zaman yaptıkları ilaçlamaların faydasını görememekte fakat bu ilaçlar bitkiler üzerinde yine kalıntı bırakmaktadır. Eğer ilaçlama yapacağımız gün hava yağışlı- ise yağmur zirai mücadele ilacının yıkanmasına neden olur. Hava sıcaklığı düşük ise; uyguladığımız ilacın bitkiler tarafından alınması zorlaşır beklenen sonucu alamayız. Hava sıcaklığı yüksekse, yüksek sıcaklıklar ilacın buharlaşmasına neden olur, ilaç kaybı yanında ilacın sıvı kısmı buharlaştığından bitkide yanmaya neden olur. Hava rüzgarlı ise ilaç rüzgarla sürükleneceğinden çevredeki bitkilerde zararlara neden olur.

Yazının Devamı

Bazı mahalleler kırsal mahalle statüsüne kavuşacak

Eskiden köy statüsünde olan yerleşim yerleri Büyükşehir Yasası’nda yapılan bazı değişiklilerle mahalle olmuştu. Yapılan bu değişiklikle Büyükşehir Belediyesi statüsüne sahip 30 ildeki 16 bin 220 köy ve 1053 belde mahalleye dönüştürülmüştü.

Mahalleye dönüştürülen köylerde Büyükşehir Yasası geçerli hale gelince ahır yapmak hayvan yetiştirmek zorlaştı. Hayvancılık yapanlar mahalle dışına çıkmaya zorlandı. Köyde yaşayan vatandaşlar su faturalarını merkez mahalle bazında pahalı ödemek zorunda kaldı. Emlak vergisi muafiyeti kaldırıldı. Çevre temizlik vergisi aslında köy olan ama mahalle kabul edilen yerleşim yerlerini de kapsar hale geldi. Köylerin kapatılması ve mahalleye dönüştürülerek ilçe belediyelerine bağlanması tarımın, tarım arazileri ile meraların, orman ve yaylaların yapılaşma alanlarına dönüşmesi riskini arttırdı. Köy tüzel kişiliklerine ait birçok arazi belediyelerin mal varlığına dahil edilmiştir.

Aradan geçen 9 yıl sonra yapılan bu değişikliğin yanlış olduğu ancak anlaşılabildi ve bu yanlıştan dönüldü. Emeği geçenlere teşekkür ederiz. “Yanlıştan dönmek erdemdir” sözü kişiler, devletler ve hükümetler içinde geçerlidir.

Yazının Devamı

Hollanda’nın tarımsal başarısı

Hollanda, ülkelerin büyüklük sıralamasında 135. sıradadır. Tarım arazileri Türkiye’den 20 kat, ABD ‘den 250 kat daha azdır. Arazilerin %25’i deniz seviyesinin altında bulunmaktadır. Başarılı su projeleri sayesinde topraklarının %20’sini su altında kalmaktan kurtarmıştır.

Tarım ürünleri ihracatı yapan ülkelerin 2012-2017 yılları arasındaki ihracat rakamlarına baktığımızda, ABD dünya sıralamasında birinci, nerdeyse 250 kat daha küçük olan Hollanda da ikincidir. Türkiye de Hollanda’nın 20 katı tarım arazisine sahip olmasına rağmen dünya sıralamasında 16. en fazla tarım ürünleri ihracatı yapan ülkedir. Hollanda Tarım alanları Türkiye’deki tarım alanlarının sadece yüzde 4’ü kadardır.

Bir ülkenin siyasi bağımsızlığı kadar ekonomik bağımsızlığı da o ülkenin geleceği açısından büyük önem arz eder. Ekonomik bağımsızlığın temeli ihracat yapmaktan geçmektedir. Bir ülke ihraç ettiği malların değerinden daha fazla değerde mal ithal ediyorsa o ülkenin ödemeler dengesi dış ticaret açığı veriyor demektir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Hollanda’nın 1980’den 2017’ye kadar ihracatı da ithalatı da aynı oranda 6 kat artmıştır. Türkiye’nin ihracatı aynı dönemlerde 9 kat arış gösterirken, ithalatı ise 47 kat gibi anormal bir büyüklükte artarak dış ticaret açığı vermiştir.

Yazının Devamı

Meyve bahçelerimizi nasıl sulayalım?

Ülkemizin kullanılabilir su kaynakları çok sınırlıdır. Küresel ısınma sonucunda ortaya çıkması beklen sıcaklık, yağış, oransal nem, rüzgâr gibi iklim faktörlerinde meydana gelen değişimlerinde su kaynaklarını olumsuz etkilemesi beklenmektedir. Bunun yanında, hızlı nüfus artışı ile su kaynaklarına olan talebin artması ve su kalitesinin düşmesi gibi faktörler nedeniyle mevcut su kaynaklarının planlı ve randımanlı kullanılması son derece önemli hale gelmiştir. Bu nedenle üretimi yapılan bitkilerin belli bir sulama programı ile sulanması sadece bitki açısından değil, toprak ve su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği bakımından da önem taşımaktadır.

Meyve ağaçlarının doğru sulanması için, suyun doğru zamanda, yeter miktarda kök bölgesinde ulaştırılması gerekmektedir. Sulama programları, ağaçların yetiştirildiği bölgeye, kullanılan anaca, ağaçların yaşına, verim durumuna ve toprak bünyesine bağlı olarak değişiklik gösterir.

Meyve türlerine bağlı olarak 1 mm 2 de 200-800 adet arasında değişen stoma (yapraklar üzerinde gözle görülemeyecek kadar küçük delikler) bulunur. Toprak nemi azaldığında yani yeterli sulama yapılmadığında bu stomalar kapanmaya başlar, terleme azalır, bitkilerde stres etkileri görülmeye başlar ve kökler suyu almak için daha fazla enerji harcamak zorunda kalırlar. Tomurcuklar zayıf kalır ve takip eden ilkbaharda iyi gelişim gösteremezler. Sürgün gelişmesi zayıf olur, ağaçlar tepe tomurcuklarını daha erken oluşturarak gelişimlerini durdururlar. Bu olumsuz etkilerin yanında, yaprak alanının küçülmesine, meyve dökümüne, sürgünlerin kurumasına, güneş yanıklıklarının artmasına yol açar.

Yazının Devamı

Yağış artırım çalışmaları

Kuraklık ve kuraklığa karşı çare arayışları, insanların yaratılışı ile başlamıştır. Kurak dönemlerde Müslümanların dua; câhiliye toplumlarının ise sihir, büyü gibi metafizik metotlarla yağmur arayışına, 20. yüzyılda yapay yağış yöntemleri ilave edilmiştir.

Su, iki hidrojen ve bir oksijen atomunun birleşmesi sonucunda ortaya çıkan bir moleküldür. Doğada bol miktarda hidrojen ve oksijen atomu bulunmasına rağmen, insanoğlu bu atomları bir anda birbirlerine bağlayarak suyu oluşturamaz. Suyun oluşabilmesi için bu iki atomun çok yüksek bir sıcaklık ve enerji seviyesinde çarpışmaları gerekmektedir. Bu çarpışma esnasında, hidrojen ve oksijen atomlarını oluşturan bağlar zayıflar ve bu iki atom, yeni bir molekül olan suyu oluşturmak üzere birleşirler. Çarpışma esnasında suyun oluşabilmesi için gerekli yüksek ısı ve enerji, şuan yeryüzünde mevcut değildir. Yeryüzünde bulunun bütün sular, dünyanın oluşumu esnasındaki yüksek ısı ve enerji sonucu oluşmuştur. Şu anda dünyada su elde etmek için yeterli sıcaklık ve enerji bulunmamaktadır.

Ancak, az da olsa yağmur oluşturabilecek özellikleri taşıyan bulutlar varsa bazı müdahalelerle yağmur oluşturması bazı teknikler kullanılarak mümkün hale getirilebilmektedir. Yirminci yüzyılın başında yapay yağmur yağdırılması için, su damlacıklarının çarpışmasının hızlandırılması ve yeni tohumlama tekniğinin geliştirilmesi amacıyla kum parçacıkları kullanılmıştır. 1909’da Yeni Zelanda’da benzer girişimlerde bulunulmuş, 1922 yılında uçak kullanarak ilk olarak bulut tohumlama teşebbüsüne başvurulmuştur. Kuru buz ile bulutları tohumlama II. Dünya Savaşı’ndan önce gerçekleştirilmiş, 1931 yılında Hollanda’da, uçaktan buluta tohumlama yapmak için yoğunlaştırıcı olarak kuru buz kullanmıştır.

Yazının Devamı

Artan gıda fiyatlarının sebepleri ve çözüm önerileri

Çarşı pazardaki fiyat artışları ile Türkiye İstatistik Kurumu enflasyon rakamları arasında ciddi bir fark var. Vatandaşın Devletine güveninin arttırılması için bu farkın ortadan kaldırılması çok büyük önem arz etmektedir. Önce Devlet dürüst olacak, sonrada vatandaşından dürüst olmasını isteyecek.

Gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının sebepleri;

Aslında sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada son yedi aydır gıda fiyatları artış göstermiştir. Bunda elbette tüm dünyada etkisini hissettiren kuraklık ve Corona salgının etkileri var. Ancak, Türkiye’deki gıda fiyatlarındaki artış oranı sadece bu etkenlerle açıklanamayacak kadar yüksek. Türkiye gıda fiyatlarındaki bu artışla gelişmekte olan ülkeler arasında Arjantin’den sonra ikinci sırada, OECD ülkeleri arasında ise açık farkla ilk sırada yer aldı.

Yazının Devamı

Tarımsal kuraklık

Tarım sektöründe kuraklığın anlamı, diğer sektörlerden daha farklıdır. Çünkü bitkiler için yıl içerisinde yağan toplam yağıştan çok, büyüme dönemlerinde bitki kök bölgesinde var olan su daha önemlidir. Dolayısı ile bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması, tarımsal kuraklık olarak adlandırılmaktadır. Türkiye’de bu sene ekim, kasım ve aralık ayında yaşanan yağış yetersizliğini, kısa dönemli kuraklık olarak değerlendirebiliriz. Bu dönemde yağışlar geçen yıla göre yüzde 21 azalma gösterdi. Kış ve bahar yağışlarının istenilen düzeyde olmaması durumunda, kuraklık etkisini göstererek tarımsal üretimde ciddi azalmalara sebep olabilir. Aynı zamanda Covid-19 salgınının gıda arz güvenliği üzerindeki tehdidi de halen devam etmektedir. Yani paramız olsa bile (olduğu da şüpheli zaten) ihtiyaç duyduğumuz tarımsal ürünleri ithal ederek alabileceğimiz ülke bulamayabiliriz.

Tarımsal üretimi etkileyen faktörler toprak, tohum, insan ve iklimdir. Bunlardan iklim dışında kalan diğer faktörler genellikle kontrol ve ıslah edilebilir. Tarım teknikleri ne kadar gelişirse gelişsin iklim faktörleri tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemeye devam etmektedir. Yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da, kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak elimizdedir. Kısa ve uzun vadede alınması gereken bazı tedbirler.

Geleneksel sulama sistemleri yerine basınçlı sulama sistemleri özendirilmeli, kırsal kalkınma desteklerinde basınçlı sulama projelerine yüzde 50 hibe desteği arttırılarak devam ettirilmelidir. Tarım ve Orman Bakanlığının hazırladığı “Yeraltı Barajları Eylem Planı” kapsamında, 2023 yılına kadar 100 yeraltı barajı yapılması planlanmıştır. Bu güne kadar 16 tanesi tamamlanmış olup diğerlerinin de bitirilmesi için yapılan çalışmalara hız verilmelidir. Tarım ve Orman Bakanlığı "Nadas Alanlarının Değerlendirilmesi Projesi" kapsamında %50 destekli nohut ve arpa gibi bitkilerin tohumluğu daha çok çiftçiye daha fazla ulaştırılmalı ve bitki türleri arttırılmalıdır. Yağmur ve kar sularının depolanarak tarımsal sulamada kullanılması gerekmektedir. Bu yöntem su hasadı olarak isimlendirilmektedir. Biriktirildiği yere ve kullanım türüne göre farklı yöntemlerle yapılabilen su hasadının yaygınlaştırılması küçümsenmemeli ve göz ardı edilmemelidir. Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan “Kuraklık Test Merkezi” kuraklığa dayanıklı hububat ıslah çalışmalarına ve diğer Ar-Ge çalışmalarına hız vermeli ve kuraklığa dayanıklı yeni çeşitleri çiftçilerin hizmetine bir an evvel sunmalıdır. “Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı” kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı, kuraklık riskinin azaltılması ve yönetilebilmesi için 2023 yılına kadar toplam 25 havzanın planlarını hazırlayarak uygulamaya aktarmayı planlamaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalara hız verilerek sonuç alınması sağlanmalıdır. İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası 31 Ocak tarihine kadar buğday, arpa, yulaf, çavdar ve tritikale ürünleri ile bu ürünlerin sertifikalı tohumlukları için yaptırılabilmektedir. Çiftçilerimizin dolu ve kuraklık için mutlaka sigorta yaptırmalarını tavsiye ediyorum. Bakanlıkların su tasarrufu konusunda, kamu spotları, afişler, çizgi filmler gibi halkta tasarruf bilincinin arttırılması ve farkındalık oluşturulması konularında çalışmalar yapmaları gerekmektedir. Tüm bunların yanında, günlük hayatımızın her aşamasında her konuda olduğu gibi özellikle su tasarrufu konusuna azami hassasiyet göstermeliyiz. Hazreti Muhammed (SAV)’in , "Irmak kenarında bile olsa, abdest alırken suyu israf etmeyin" hadisi asla unutulmamalı.
Yazının Devamı

Hobi bahçelerimize yazık etmeyelim

Hobi bahçeleri, şehirlerde yaşayanların serbest ve boş zamanlarında genellikle sebze ve meyve üretimi için kullandıkları küçük tarım parselleri olarak tanımlanmaktadır.

Hobi bahçeleri kentli bireye, doğa ve yeşil alan ile birlikte bütünleşebileceği, bu sayede dinlenebileceği, kentleşmenin olumsuz etkilerinden korunup olumlu duyguları yansıtabileceği, sevdikleri ile beraber vakit geçirebileceği adeta ruhsal yönden terapi almışçasına rahatlayabileceği bir alan oluşturma gayretiyle ortaya çıkmıştır. Hobi bahçeciliği aslında bireyin kendini sosyal olarak rehabilite etme yaklaşımıdır. Hobi bahçelerinin insanlara fiziksel aktivite, zihinsel rahatlama ile sosyal iletişim imkânları sağladığı, yaşam sevincini arttırdığı yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştur.

Olumsuz etkilerini gün geçtikçe daha da fazla hissetmeye başladığımız pandemi sürecinde de insanlar için daha emin ve güvenilir yaşam alanları sunduğu içinde her geçen gün hobi bahçelerinin sayıları artmaktadır. Bakımsız olanlar veya terk edilenler yeniden bakımlı hale getirilmektedir.

Yazının Devamı