Dr. Mevlüt Şahin

Dr. Mevlüt Şahin

Kaolin kili uygulaması bitkilere faydalı mı?

Kaolin; başta granit ve diğer volkanik kayaçların yerlerinde bozunmaları sonucu oluşan ve ana minerali kaolinit olan bir kil grubudur. İlk defa Çin’in Jiangxi bölgesinde M.Ö. 3000 yıllarında “Kau-Ling” isimli bir Çinli tarafından bulunmuş ve ismi kayaç adı olarak verilmiştir. Kaolin; tarımda, kağıt, çimento, porselen, sağlık gereçleri ve fayans üretiminde kullanılmaktadır. Boya ve lastik sanayiinde dolgu maddesi olarak kullanılmaktadır.

Kaolin kili, beyaz ve yumuşak bir yapıya sahip olan doğal bir madendir. Oluşumu, yüz milyonlarca yıl süren doğal süreçlerin sonucunda gerçekleşir. Doğal yapısı gereği cilt üzerinde son derece nazik bir etkisi vardır. Ayrıca, içeriğinde bulunan yüksek silika ve alüminyum oranı sayesinde kaolin kili, cildi derinlemesine temizlemeye yardımcı olur.

Bitkilerin yapraklarından yapılan kaolin uygulamalarının, meyve ağaçları, tarla bitkileri ve sebzelerden birçok türde, öğlen saatlerinde bitkiye etki eden zararlı seviyedeki ışığı filtrelediği, yaprak sıcaklığını düşürdüğü, bitkilerin su kaybını azalttığı, karbondioksit fiksasyonunu artırdığı, verim ve kaliteyi iyileştirdiği, dünya çapında birçok araştırıcı tarafından tespit edilmiştir.

Yazının Devamı

Su paylaşımında daha adil yollar bulunmalı

Zengin ve yoksul yurttaşlar arasındaki su kullanımında büyük farklar olduğu yapılan araştırmalarda belirlenmiştir. Su kaynaklarını korumanın önemli yöntemlerinden birinin de su kaynaklarını daha eşit bir şekilde dağıtımının yapılmasıdır. Güney Afrika’daki Cape Town Üniversitesinde yapılan bir araştırma sonucuna göre, en zengin insanların en yoksullardan 50 kat daha fazla su kullandığı ortaya çıktı. Cape Town’da, şehir nüfusunun %14’ünü oluşturan en zengin grubun şehirde tüketilen suyun %51’ini kullandığını ortaya çıkmış. Buna karşılık nüfusun %62’sini oluşturan en yoksul grubun ise suyun yalnızca %27’sini kullandığı belirlenmiş. Aslında dünyanın birçok ülkesinde de aynı eşitsizliklerisn olduğu bilinmektedir.

İngiltere’deki Reading Üniversitesi’nden Prof. Hannah Cloke bu konu ile ilgili yaptığı açıklamada “İklim değişikliği ve nüfus artışı, suyun büyük kentlerde daha değerli bir kaynak haline geldiği anlamına geliyor. Sosyal eşitsizlikle beraber yoksul insanların günlük ihtiyaçları için suya erişim sıkıntısı da artıyor. Projeksiyonlarımız, dünyanın birçok yerinde zengin ve yoksul arasındaki uçurum genişledikçe bu krizin daha da kötüleşebileceğini gösteriyor. Nihayetinde, şehirlerde suyu paylaşmak için daha adil yollar geliştirmezsek sonuçlarına herkes katlanacak” dedi.

Mart ayında Küresel Su Ekonomisi Komisyonu tarafından hazırlanan bir rapora göre dünyanın eli kulağında bir su kriziyle karşı karşıya olduğu ve talebin 2030 yılına kadar arzı %40 oranında geçmesinin beklendiği ifade edilmektedir. En zengin grubun kullandığı suyun çoğunun yüzme havuzları, bol sulanmış bahçeleri ve temiz arabaları için kullandıkları bilinmektedir. Araştırmacılar ayrıca en zengin yurttaşların kıtlık zamanlarında özel sondaj kuyularına yönelmesinin yeraltı suyu kaynaklarını önemli ölçüde tüketebileceğini söyledi.

Yazının Devamı

Bağıl (Nispi) nemin bitki gelişimine etkileri

Nem konusunda yer alan kavramlar genelde karıştırılmaktadır. Atmosferde bulunan su buharının veya rutubetin diğer adına nem denir. Bağıl nem kavramı havadaki nemin gerçek miktarını göstermez. Bu kavram bize havanın doygunluğa ne kadar yakın olduğu hakkında bilgi verir. Bağıl nem, belli bir sıcaklıkta havadaki gerçek su buharı miktarının doygunluk için gerekli maksimum su buharı miktarına oranıdır.

Bağıl nemin %100 olması, havanın artık suyla doyurulmuş olması demektir. Bağıl nem %100'den küçük bir değerdeyse buharlaşma gözlenir. Mesela havanın bağıl nemi %50 ise yağmur yağma ihtimali olmayabilir fakat bağıl nem oranı %95 ise büyük ihtimalle yağmur yağacaktır. Bağıl nem sıcaklık ile ters orantılıdır. Sıcak hava, soğuk havaya kıyasla daha fazla su buharı emme özelliğine sahip olduğu için, kışın havayı çok kuru, yaz boyunca ise boğucu hissederiz.

Bitkilerin transpirasyonla(terleme) kaybettikleri su ile, topraktan aldıkları su arasında bir dengenin olması için nisbi nem oranının %65’ in altına düşmemesi gerekir. Nispi nem %65 in altına düştüğü zaman, yüksek sıcaklık ve rüzgarda olursa; bitkilerde aşırı su kaybı nedeniyle, yaprak uçlarında ve kenarlarında yanıklıklar, genel solgunluk ve meyvelerde pörsüme ortaya çıkar. Saksı bitkilerinde, özellikle kaloriferli evlerde, nispi nemin %15'e kadar düşmesi sonucu solgunluk, alt yapraklarda yanıklık, yaprak dökümü, çiçeklerde solma ve dökülme olur.

Yazının Devamı

Hasat sonu meyve ağaçlarında gübreleme yapılmalı mı?

Çiftçi açısından yetiştiriciliğini yaptığı ürünleri hasat etmek, eğer emeğinin ve alın terinin karşılığını da aldıysa her zaman mutluluk vericidir. Hasat işlemleri bitse de henüz çiftçinin işleri bitmiyor, aslında çiftçilerin işleri hiç bitmiyor sadece şekil değiştiriyor. Hasat sonu ve yaprak dökümü arasında geçen sezon meyvecilikte tarımsal üretimin en önemli aşamalarından birini oluşturur. Gelecek sezonun başarısı bu arada belirlenmektedir. Hasadın tamamlanmasını takiben yapraktan ve ya topraktan yapılan gübrelemelere, hasat sonrası gübreleme denilmektedir. Faydalarını kısaca ifade edecek olursak;

1. Meyve ağaçları hasattan sonra besin elementleri yönünden çok zayıflamış hatta rezerv besin maddeleri de bitmiş durumdadırlar. İlkbaharda gerçekleşen sürgün faaliyeti, çiçek tutumu ve ilk yaprakların oluşumu gibi faaliyetlerin %80 – %90’ı meyve ağaçlarının bünyelerinden gelen rezervler besinlerden karşılanmaktadır. Ağaçların ilkbaharda arzu edilen düzeylerde çiçeklenmeleri ve meyve tutumları yalnızca rezervlerin yedek besin maddelerince tam olarak depolanmaları ile mümkün olmaktadır. Örneğin yıl içerinde oluşturulan meyve gözleri ve tomurcukların oluşumundan itibaren bitkilerin talep ettiği azot ihtiyacının % 60-70'i rezerv azottan sağlanır ki bu çok önemli orandır. Daha da sonra topraktan uygulanan azot devreye girer.

2. Yapılan birçok araştırmada; meyve, bağ ve zeytin gibi tüm çok yıllık üretimlerde; ağaçlardaki tomurcukların uyanması-çiçek tutumu, -sürgün gelişimi- meyve tutumu-köklerin iyi çalışması, periyodisite ve verimin, hasat sonrası bitki besleme ile doğrudan bağlantılı olduğu belirlenmiştir.

Yazının Devamı

Ağaç kabukları neden çatlar?

Ağaç kabuğu, ağacın dış etkenlere karşı korunmasını sağlar. Ayrıca su kaybını önler, aşırı sıcak ve soğuk gibi değişimlere karşı izolasyon sağlar, fotosentez ve solunum süreçlerine katkıda bulunur, bitkilerin besin maddelerini depolamasına ve taşınmasına yardımcı olur ve zararlı organizmaların ağaca zarar vermesini engeller. Ağaçların hacminin ortalama olarak % 10-15’lik kısmını kabuk oluşturmaktadır.

Kabuk, canlı iç kabuk (floem) ve ölü hücrelerden oluşan dış kabuk olmak üzere temel olarak iki kısımdan oluşmaktadır. Ölü hücrelerden oluşan dış kabuk sık sık iç kabuk ise zaman zaman çatlayarak ağaçlara zarar vermekte ve üreticileri de endişelendirmektedir. Kabuk çatlaklarının sebepleri:

1. Büyüme: Ağaçlar büyüdükçe kabukları da genişlemeye ve büyümeye başlar. Bu durumda dış kabuk üzerinde çatlaklar meydana gelebilir.

Yazının Devamı

Tarımsal destekler yeterlimi?

Tarım sektörünü, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğu ekonomik ve sosyal gerekçelerle desteklenmektedir. Bu desteklerin temel amacı üreticiyi korumak, fiyat istikrarını sağlamak ve üretimde istikrarı sürdürmek olmuştur.

Yıllardır tarımsal desteklerin üretim sezonu öncesinde açıklanması gerektiğini söyledik durduk. Her yeni gelen Tarım Bakanı bu konuda çalışma yapılacağını söylemesine rağmen bu icraatı gerçekleştirmek Tarım ve Orman Bakanımız Sayın İbrahim YUMAKLI Beyefendiye nasip oldu. Kendilerini ve ekibini tebrik eder üreticiler adına teşekkür ederiz. Yeni destekleme modelinin anlaşılması konusunda bazı sıkıntılar olsa da zamanla bu sorunlar çözülür.

Tarım sektörünün ihtiyaçlarına yönelik yapılan tarımsal destekler sektörde verimliliği oldukça arttırmakla beraber, yeterli ve gerekli şekilde yapılmayan tarımsal destekler sektöre destek olmaktan çok zarar vermekte, dengeleri daha da bozmaktadır.

Yazının Devamı

Toptancı hallerinde tarım ilaçları kalıntı denetimleri

Doğru zamanda, doğru şekilde, gerekli olduğu zamanda ve dozunda kullanılmayan tarımsal ilaçlar su, toprak ve havayı kirleterek insanlarda kanser, kalp, solunum ve nörolojik hastalıkların oluşmasına zemin oluşturmaktadır.

Tarımsal ürünlerdeki ilaç kalıntısı, üreticilerin eğitimsizliğinden, ilaç bayilerinden istedikleri ilacı satın alabilmelerinden, uygunsuz zaman ve dozlarda tarım ilaçlarını kullanmalarından, son ilaçlama ile hasat arasında geçmesi gereken süreye dikkat etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Maalesef ülkemizde bu konu ile ilgili yeterli eğitim, denetim ve ceza mekanizması işletilmemektedir.

Mevcut Toptancı Hal Yasası'nın 16. Maddesine göre “ Toptancı halleri, halde işlem gören malların gıda güvenilirliği analizini, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslara göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yetkilendirilmiş kamu laboratuvarlarında veya özel laboratuvarlarda yaptırmakla görevli ve yükümlü kılınabilir” denilmektedir. Yani hal girişlerinde zirai ilaç kalıntı kontrolleri toptancı hallerin inisiyatifine bırakılmış durumdadır. Bu konuda düzenleme yapılarak toptancı hallerinde tüm ürünlerde olmasa bile ara sıra farklı ürünlerde mutlaka ilaç kalıntı analizleri yapılmalıdır. Kalıntı içeren ürünler toptancı hallerine alınmamalı ve imha edilmelidir. Aynı zamanda bu ürünleri üretenlere ceza işlemi de uygulanmalıdır.

Yazının Devamı

Tarlada 1 lira tezgâhta 15 lira

Türkiye'de her geçen gün çiftçiler mesleği bırakmak zorunda kalmaktadır. Üreticiler ürettikleri ürünleri zararına satmak zorunda kalırken, bir yandan da tarlada veya serada ürettikleri ürünleri bedavaya dağıtmakta veya yollara dökerek tepkilerini ifade etmeye çalışmaktadırlar.

Tarladan, markete veya pazara kadar uzanan süreçte, tüketicinin cebine yansıyan fiyat artışlarının; ürünün tarla fiyatı, lojistik maliyetler, aracıların kar marjları, depolama ve işleme masrafları, market giderleri ve vergi yükleri gibi faktörlerin etkisi ile artış göstermesi normaldir. Fakat 10-25 katı artması kabul edilebilir değildir.

Üreticiler ürünlerini değerinde satamıyor. Biz tüketiciler de ucuz ürün alıp tüketemiyoruz. Bu sorunun doğru şekilde analiz edilip acilen çözüm yolları bulunmalıdır.

Yazının Devamı

​​​​​​​Özel orman ve meyve bahçelerinde karbon ticareti

Küresel iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salınımlarının sektörlere göre dağılımına bakıldığında %71’in enerji, %13’ün endüstriyel işlemler, %9’un atık ve %7’nin tarım sektöründen kaynaklandığı görülmektedir.

Ormansızlaştırma karbondioksit salınımını artırıyorsa, yeni orman alanlarının ve meyve bahçelerinin tesis edilmesi ve bu arazilere bakılması kuşkusuz karbondioksit salınımını azaltacak uygulamalardır. Bu sebeple meyveli olsun meyvesiz olsun fidan dikilerek yeşillendirilen tüm arazi sahiplerinin çevreye olan bu kazanımlarının bedelinin bu arazilerin sahiplerine ödenmesi gerekmektedir.

Yetişkin bir ağaç günde 25 kg karbondioksit emer, 1,7 kg oksijen üretir. Bir yetişkin ağacın günde 8 saat fotosentez yaptığı düşünülmektedir. Bunun sonucunda yetişkin bir ağaç bir yılda 6,7 ton karbondioksit tüketip, 4,96 ton oksijen üretmektedir (TEMA, 2020). Bu hesaba göre bir dekar orman veya meyve bahçesi yıllık olarak 200 ton karbondioksit tüketme kapasitesine sahip olmaktadır.

Yazının Devamı

​​​​​​​Karbon ticareti

2021 yılının Ekim ayında Paris İklim Anlaşması’nın TBMM tarafından onaylanması ve 2053 yılı için net sıfır emisyon vizyonunun açıklaması ile Türkiye’nin iklim politikalarının omurgası oluşturulmuş oldu.

Karbon Ticareti, Kyoto Protokolü altında sayısallaştırılmış emisyon azaltım yükümlülüğü alan ülkelere emisyon hedeflerini gerçekleştirmelerinde kolaylık sunmaktadır. Kyoto Protokolü'nün 17. maddesinde belirtildiği üzere, karbon ticareti ile ülkelere izin verilen emisyon hedeflerinden kullanmadıkları emisyon birimlerini satma izni verilmektedir.

Karbon piyasası, sera gazı azaltımı karşılığında elde edilen karbon sertifikalarının alınıp satıldığı piyasayı ifade etmektedir. Dünya Karbon ticareti ile gerçekleştirilen emisyon azalım miktarları her geçen gün artarak, 2011 yılı sonunda 10,28 milyar karbondioksit eş değer tona ulaşmıştır.

Yazının Devamı

Nedir bu Polifenol dedikleri

İnsan bedeninde her gün milyonlarca kimyasal reaksiyon gerçekleşmektedir. Bu reaksiyonların neticesinde bazen hücre yapılarında ve DNA’larımızda bozulmalar olmaktadır. Polifenoller, hücre bozulmalarını önledikleri gibi, hücrelerin yıkımını da azalttıkları için, insanlara daha sağlıklı bir yaşam ve yaşlılıkta meydana gelen rahatsızlıkların daha az hissedilme imkanını sunmaktadır. Zeytinyağı yağlar içerisinde polifenol içeren tek bitkisel yağdır.

Polifenoller bitkilerde doğal olarak bulunur. Meyveler, sebzeler, kabuklu yemişler, tohumlar ve kakao gibi ürünler polifenol kaynaklarıdır. Vücudumuz, polifenol içeren yiyeceklerin içindeki polifenollerin hepsinden de faydalanamamaktadır. Örneğin elmada 5000 mg/kg polifenol bulunmasına rağmen, vücudumuz bunun sadece % 0,2’sini alabilmektedir. Oysa polifenolü yüksek zeytinyağından aç karna içersek, %90’ını emebilmekte, içindeki faydalı bileşiklerin de %45-55’i vücudumuz tarafından alınabilmektedir.

Zeytinyağının içerdiği polifenol oranı zeytinin cinsine, yetiştirilmesi sırasında maruz kaldığı streslere, hasat zamanına ve üretim yöntemine göre değişir. Bu polifenol gibi bileşenler bitkinin stres durumunda kendini koruma mekanizması sonucunda miktarsal olarak artar. Erken hasat edilmiş zeytinden, soğuk sıkım tekniği ile üretilmiş zeytinyağları en yüksek polifenol içeriğine sahiptir. Dolu vuruğu, sinek veya hasat yarası olan, hasatta sonra bekletilmiş, geç hasat yapılmış zeytinlerin yağlarının polifenol oranlarında düşme meydana gelmektedir.

Yazının Devamı

Ey çiftçi, sen buğday arpa üretip yorulma, biz ithal ederiz

Bu sene yapılacak olan hububat alım fiyatları açıklandı. Ekmeklik buğday ton başına 9 bin 250 lira (289 dolar), makarnalık buğday ton başına 10 bin lira (310 dolar), arpada ise 7 bin 250 lira (225 dolar) olarak belirlendi. Makarnalık buğday için alım fiyatı geçen yılki fiyatın % 11, ekmeklik buğdayın fiyatı %14, arpanın fiyatı geçen yılın %4 üzerinde olması çiftçilerin kalkınması için yeterli bulunmuş.

Ama Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi'ndeki yıllık artış (Tarım-ÜFE) mayıs ayında yıllık % 61 olarak açıklamıştı. Yanı Devletin resmi kurumu 1 yılda tarım üretim maliyetlerinde yüzde 61 artış olduğunu açıklıyor. Mevcut hükümet ise bu maliyetlere maruz kalarak üretim yapan üreticinin buğday fiyatına % 11-14, arpa fiyatına % 4 zam yapılıyor. Bu durumda bu fiyatı belirleyen ve açıklayan karar vericilere bir soru sormak istiyorum. Siz çiftçi olsanız buğday ve arpa gibi tahılları bu sene ekim ayında tarlalarınıza eker misiniz acaba? Vereceğiniz cevabı duyar gibi oldum, kesinlikle ekmeyiz. Peki ciddi miktarlarda kredi borcu olan, geçen senede buğday, arpa ve mısır gibi ürünlerden de para kazanamayan hatta zarar eden çiftçiler nasıl ve neden 2025 yılı için bu ürünleri eksinler… Zaten onlarda ekmekten yavaş yavaş uzaklaşıyorlar. İstatistiki verilere göre son 10 yılda buğday ekim alanlarında yüzde 13,7 oranında azalma görülmüştür.

24 Haziranda Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi 19 Haziran 2018 tarihinde bu sütunlardan AK partinin seçim beyannamesini yayınlamıştım. Bu beyannamenin konumuzla ilgili maddesini tekrar yazıyorum.

Yazının Devamı

Çiftlikten Çatala ve Biyoçeşitlilik

Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında hazırlanan Çiftlikten Çatala ve Biyoçeşitlilik Stratejileri, Avrupa Komisyonu tarafından 20 Mayıs 2020 tarihinde kabul edilmiştir. Açıklanan stratejilerle sürdürülebilir gıda sisteminin oluşturulması, doğanın korunması ve doğa üzerinde oluşturulan tahribatın giderilmesi hedeflenmektedir. Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde kabul edilen, Çiftlikten Çatala Stratejisinde; Avrupa’yı 2050 yılına kadar karbon nötr bir kıta haline getirmek hedeflemektedir.

İklim değişikliği, son yıllarda dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri haline gelmiştir. Fosil yakıtların yanması, endüstriyel faaliyetler ve ormansızlaşma gibi etkenler, atmosfere salınan karbondioksit (CO2) miktarını artırarak bu tehdidi tetiklemektedir. Daha önce bu sütunlardan sizlere yazdığım “Avrupa Yeşil Mutabakatı” ve bu mutabakat çerçevesinde uygulamaya konulan “Çiftlikten Çatala Biyoçeşitlilik” stratejilerinde temel amaç atmosfere salınan karbondioksit miktarını mümkün olduğu kadar azaltmak hatta sıfıra indirebilmektir.

Sürdürülebilir gıda sisteminin oluşturulması ve karbon salınımının sıfıra indirilebilmesi için yapılması planlanan çalışmaları kısaca okuyucularım için özetlemek isterim.

Yazının Devamı

Avrupa Yeşil Mutabakatı

11 Aralık 2019'da Avrupa komisyonu, AB'yi 2050 yılına kadar atmosfere salınan karbon gazı miktarını sıfıra indirmeyi sağlamak için Avrupa Yeşil Mutabakatı'nı duyurdu. Bu kapsamda, 2030 yılı için 1990 yılına kıyasla AB en az %55'lik yeni bir net karbon emisyon azalımı hedefi önermektedir. Bu hedefe ulaşmak için AB, 2021'den 2027'ye kadar yaklaşık 1 trilyon Euro'luk yatırım yapmayı planlamış ve çok sayıda düzenleme ve kanunu uygulamaya başlamıştır.

Yeşil Mutabakatı'na ilişkin düzenlemeler ve politikalar, yalnızca AB sınırları içindeki ülkelere değil, aynı zamanda AB ile yakın işbirliği içinde olan ülkeleri ve ülkemizi de kapsamaktadır. Türkiye Ticaret Bakanlığı bu çalışmaları yürütmektedir. Bakanlık tarafından yayınlanan eylem planında 9 kategori altında 32 hedef ve 81 eylem yer almaktadır. Bu eylem planında, Türkiye'nin Avrupa Yeşil Mutabakatının öngördüğü kapsamlı değişikliklere uyumunu sağlamak amaçlanmıştır.

1 Ocak 2026 tarihinden itibaren ithal ürünlere gömülü emisyonlar için, AB’de yetkilendirilmiş ithalatçılar tarafından, AB Emisyon Ticaret Sistemi’ndeki haftalık karbon fiyatları dikkate alınarak karbon ücreti ödenmeye başlanacaktır. Bu kapsamda, çimento ve gübre sektörlerinde dolaylı emisyonlar da ücretlendirmeye tabi olacaktır. Bu uygulama şirketlerin karlılığını ülkemizin ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Bu konuda şimdiden ilgili sektörler için tedbirler alınmalıdır.

Yazının Devamı

Sıcaklık artışının tahıl hastalıklarına etkisi

Meteorolojik kayıtlar ve araştırmalar, tahılların(buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç v.b) yetiştirildiği alanlarda ortalama yıllık sıcaklıkların son yüzyılda yaklaşık 1°C arttığını ve önümüzdeki yüzyılda da artmaya devam etmesinin beklendiğini göstermektedir. Yapılan araştırmalar dünya sıcaklığındaki ortalama 1 derecelik artışın, buğday, pirinç ve mısır verimini sırasıyla % 6,0, % 3,2 ve % 7,4 oranında azalttığını tespit etmiştir.

Belli orandaki sıcaklık artışı hem bitkilerin hem de hastalıkların gelişmesini olumlu etkileyebilir. Ancak sıcaklık, hastalık etmenlerinin canlı kalma, yayılma, gelişme ve üreme gibi birçok yaşam zincirini hastalıklar açısından olumlu etkiler. Genel anlamda sıcaklık artışı, hastalıkların kışlamasını kolaylaştırır, kış şartlarından daha az etkilenmesini sağlar. Hastalık etmeninin, sayılarının artmasını hızlandırır, daha iyi yayılmasını sağlayarak, geniş coğrafik alanlara dağılmasını sağlar.

Artan sıcaklıklar özellikle tahılların erken dönemlerinde(kardeşlenme) ılık geçen kış şartlarında ve nemli havalarda en önemli hastalıklarından pas hastalığının (sarı, kahverengi ve kara) sporlarının(üreme organları) çimlenmesini arttırır. Aynı şekilde bazı yaprak lekesi hastalıklarının da artışına neden olduğu rapor edilmiştir. Tahılların pas hastalıklarına yakalanma ihtimalleri sıcaklığa bağlı olarak artar.

Yazının Devamı

Fareler tarım arazilerini tehdit ediyor

Sert dişleri ile mermeri bile kemirebilen fareler, sebze, meyve ve tarla bitkileri ekili alanlarda büyük verim ve ürün kayıplarına sebep olmaktadırlar. Bugünlerde fareler arpa, buğday, yonca gibi bitkilerin yetiştiği arazilerde genç fideleri oburca yiyerek büyük zarar vermeye başlamışlardır. Tüm çiftçilerin ekili arazilerini ve meyve bahçelerini mutlaka kontrol etmelerini öneriyorum. Elma, badem, erik, şeftali ve ceviz gibi ağaçların kabuklarını toprak seviyesinden halka şeklinde kemirerek ağaçların kurumalarına sebep olmaktadırlar. Fareler, güneş panellerinin kurulu olduğu arazilere de zarar vermektedirler. Yer altından geçen kabloları yiyen fareler, maddi hasara neden olmaktadır.

Yüzyıllardır doğada yaşan farelerin sayısı son zamanlarda aşırı artış göstermeye başlamıştır. Bunun önemli sebepleri arasında kışın havaların ılık geçmesi, yağışların yetersiz olması ve yabancı ot mücadelesinde kullanılan ilaçlar sayılabilir.

Fareler sıcak geçen aylarda yeşil, serin geçen aylarda kuru yem yerler. Ergin bir tarla faresi günde ortalama 15- 17 gr yeşil, 10–13 gr kuru yem ya da ağaç kabuğu yiyebilir. Zarar dereceleri sayılarına bağlı olarak %100’e kadar ulaşabilir. Fareler deniz seviyesinden 2500 m yüksekliğe kadar bitki olan hemen her yerde yaşayabilirler.

Yazının Devamı

Gıda ambalajları ve migrasyon

Dünyada iki türlü beslenme sorunu yaşanmaktadır. İlki ve en önemlisi yeterli ve sağlıklı gıdaya erişimdir. İkincisi ise besinlerin insan ve çevreye zararı olmayan ambalaj malzemeleri ile muhafaza edilmesi ve taşınmasıdır.

Gıda endüstrisinde cam, kağıt, karton, mukavva, alüminyum, çeşitli plastikler ambalaj materyali olarak kullanılabilmektedir. Bu materyallerin hepsi sahip oldukları özellikler doğrultusunda az veya çok oranda gıdaya zararlı kimyasal madde geçişine (migrasyon) neden olmaktadırlar.

Ambalaj malzemesi herhangi bir kimyasal migrasyonun kaynağı olabilir. Kimyasal migrasyon, ambalaj malzemesinde bulunan kimyasalın miktarına, bekleme süresine, gıdanın yapısına, maruz kaldığı sıcaklığa bağlıdır. Migrasyon ile ilgili yapılmış birkaç bilimsel araştırma sonucunu sizlerle paylaşmak isterim.

Yazının Devamı

Zeytin ağaçlarında var yılı, yok yılı (periyodisite)

Periyodisite, meyve tür ve çeşitlerinin bir yıl meyve verip, ertesi yıl ya hiç meyve vermemesi ya da çok az meyve vermesine denir. Fındık, Antepfıstığı ve Zeytin kuvvetli periyodisite gösterirler. Zeytin ağaçlarında periyodisitenin oluşmasında etkili olan faktörler; ağaçların genetik ve fizyolojik özellikleri, iklim faktörleri ve kültürel uygulamalar (besleme, sulama, budama, hasat zamanı ve şekli gibi).

Zeytin çeşitlerinin peryositeye tepkileri farklı olabilmektedir. Örneğin çok az peryosite gösteren çeşitler Domat, Çekişte, Gemlik, Uslu, Tavşan Yüreği, Manzanilla. Orta şiddette periyodisite gösteren çeşit ayvalık. Periyodisite gösteren çeşitler Edincik Su, Memeli, Nizip Yağlık, Sarı Ulak, Saurani. Kuvvetli periyodisite gösterenler Kilis Yağlık, İzmir Sofralık, Çakır, Memecik, Erkence, Kiraz, Sarı Haşebi.

Birçok meyve türünde periyodisite, ürün yılında çiçek tomurcuğu oluşumunun aksaması sonucu meydana gelmektedir. Mutlak periyodisite gösteren tür veya çeşitlerde, genetik yapıdan kaynaklanan bu olay tam olarak ortadan kaldırılamamakta, ancak bazı kültürel uygulamalar ile şiddeti azaltılabilmektedir. İspanya’da sulama, gübreleme, budama vb. kültürel uygulamaların doğru ve zamanında yapıldığı zeytinlerde periyodisitenin sadece % 20 dolaylarında gerçekleştiği belirlenmiştir.

Yazının Devamı

2024 yılında tarıma verilecek krediler açıklandı

Resmi Gazete’nin 30 Aralık 2023 tarihli sayısında yayımlanan Cumhurbaşkanlığının “T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Hazine Faiz Destekli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Kararı” ile kredi limitleri ve faiz indirim oranları artırıldı.

Örneğin; Büyükbaş hayvan besiciliği ile ilgili kredi üst limiti 40 milyon liraya yükseltilirken, Sütçü ve kombine sığır yetiştiriciliği yatırım ve işletme kredisi üst limiti 60 milyon liraya çıkarıldı, Yatırım ve işletme kredisinde yüzde 50 faiz indirimi uygulanacak. Belirlenen 9 kritere göre faiz indirim oranı yüzde 100’e ulaşabilecek. Bu 9 kriterler ilgili karada yer almaktadır.

Kredi üst limiti 50 milyon liraya çıkarılan küçükbaş hayvancılıkta yatırım ve işletme kredisinde faiz indirimi yüzde 75 olarak uygulanacak. Belirlenen kriterler yerine getirildiğinde faiz indirimi yüzde 100’e çıkabilecek.

Yazının Devamı

Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri (TDİOSB)

“Kent Tarımı” modelinin hayata geçirilmesi amacıyla 2017 yılından sonra Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri (TDİOSB) kurulmaya başlandı.

TDİOSB’lerin kurulma amacı yerleşim alanları içerisindeki tarımsal işletmelerin yerleşim alanı dışına çıkarılması, hayvansal ve bitkisel üretim işletmelerinin ihtisas konusuna göre bir araya getirilerek, üretimin her safhasının kontrol edildiği, hijyenin sağlandığı, verimin ve kalitenin en üst seviyeye çıkarıldığı, ucuz maliyetli üretimin teşvik edildiği, giriş ve çıkışların kontrol edilebildiği bölgeler oluşturmaktır.

TDİOSB’lerin kurulacağı toplam alanın en az %75’inin hazine arazisi olması zorunludur. Geriye kalan %25’lik kısım şahıs arazisi olabilir. TDİOSB’nin tüzel kişilik kazanmasından sonra şahıs arazileri kamulaştırılır; TDİOSB adına tescili yapılır. Türkiye’nin ilk Tarıma Dayalı İhtisas Besi OSB’si Amasya’nın Suluova İlçesinde, ikincisi de Diyarbakır’da kuruldu ve işletmeye açıldı. 32.000 dekar alanda Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri kuruluyor. Ülkemizin en büyük Tarıma Dayalı İhtisas Besi OSB’si 85 dekar alanda Şanlıurfa’da kuruluyor. Ülkemiz genelinde yaklaşık 1700 adet besi işletmesi, 130 adet süt işletmesi, 140 adet sera işletmesi, 50 adet çiçekçilik işletmesi kurulması planlanmaktadır.

Yazının Devamı

Dikey tarım

Dünya nüfusunun 2050 yılında 50 milyar olacağı, bu nüfusunda % 68’inin kentlerde yaşar hale geleceği öngörülmektedir. Bilim insanları, artan nüfusun; gıda, su ve sağlık alanında birçok zorluğu da beraberinde getireceğini belirtiyorlar. Dünyada yaklaşık 27 milyon kilometrekare ekilebilir arazi bulunuyor. 2050 de gıda ihtiyacını karşılamak için bu arazilere ilave olarak 3,2-8,5 milyon kilometre kare daha ekilebilir araziye ihtiyaç duyulacağı öngörülmektedir. Oysa dünya genelinde her yıl 12 milyar hektar arazi kentleşme, tuzlanma, erozyon gibi sebeplerle tahrip edilmekte verimsiz hale gelmektedir. Sadece anız yakılmasından dolayı dünyada 12 milyon hektar verimli toprak yani 20 milyon ton tahıl üretecek alan yok olmaktadır.

Ülkemizde son 16 yılda işlenebilen tarım arazilerimiz 23 milyon hektarken 19 milyon hektara geriledi. Kaybedilen arazilerin ne kadarının terk, ne kadarının imar ve yapılaşma ne kadarının vasıf kaybı olduğu bilinmemektedir. Ancak 3.5 milyon hektarının tekrar tarıma kazandırılabilmesi mümkündür. Bu konu ile ilgili akılcı yöntem ve projeler uygulanmalıdır. Daha önceki yazılarımda kullanılmayan tarım arazilerin değerlendirilmesi ile ilgili dünyada yapılan uygulamaları ve kendi önerilerimi yazmıştım. Zaten birkaç senedir söylenegelen altı dolu olmayan, siyaset kokan slogan ve söylemlerle bu arazilerin ekilebilir hale getirilesinin mümkün olmadığını yaşayarak gördük.

Dünya nüfusu artarken, ekilebilir araziler azalırken, iklim şartları gittikçe bozulurken ve kuraklık artarken, tarımsal üretimi arttırmak ve insanları beslemek için yeni tarım teknikleri geliştirmek gerekmektedir. Tarım arazilerinin azalması, küresel ısınma, ilaç kalıntıları, iklimsel riskler, su ve toprak sorunları gibi olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla dikey tarım uygulamaları 1980 yılında ilk defa Amerikalı araştırmacı ve girişimci Mississippi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Richard STONER gündeme getirmiş ve ilk uygulamalarını yapmıştır. Daha sonra 1999 yılında Kolombiya Üniversitesi Halk ve Çevre Sağlığı Profesörü Dickson Despommier ve öğrencileri de bu sistem üzerinde çalışmalar yapmışlardır. Dikey tarımda toprak kullanılmaz. Tarla veya bahçe yerine nakliye konteynerleri, depolar, tüneller, terk edilmiş maden ocakları, kapalı alanlar bitkisel üretim için kullanılabilir. Bu teknikte yapay aydınlatma donanımları ile bitkilerin güneş varmış gibi fotosentez yapmaları sağlanır. İklim kontrollü ortamlar kullanılır. Üretim hatları dikey olarak üst üste yerleştirilerek birim alanda daha fazla bitki yetiştirme imkânı sağlanmaktadır. Bu yöntem genelde sebze yetiştiriciliği için kullanılmaktadır.

Yazının Devamı

​​​​​​​Zeytinyağlı yiyemem aman…

“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” diye başlayan türküyü yıllardır matrak bir türkü diye hepimiz dinlemişizdir. Ama sanıldığının aksine bu sıradan bir türkü değil. Siyasi ve ekonomik nedenleri olan hikâyesi var.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD, kendi dışişleri Bakanı George Marshall'ın soyadını taşıyan “Marshall Planı” adında antikomünist hedefleri olan bir ekonomik yardım paketi hazırlar. Bu plan 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe girer. Türkiye ile birlikte 16 (İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka ve İsveç) Avrupa ülkesi bu yardımlardan yararlanır. Söz konusu plan birçok alanda yardım paketleri içermektedir.

Asıl bu yazımda gündeme getirmek istediğim konu bu yardımların zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı tüketimine olan etkileri. ABD ihtiyaçtan çok ürettiği mısırı değerlendirebilmek için Marshall Planı’ndan faydalanmak isteyen ülkelere hayvansal yağları ve mısırözü yağını alma zorunluluğu getirir. Bu kapsamda Türkiye’ de ilk margarin fabrikası o yıllarda kurulur. Bilinçli olarak zeytinyağının kolesterol deposu olduğu, damar sertliği yaptığı, damarları tıkayıp kalp krizine yol açtığı, nefes darlığı yaptığı söylentileri yaygınlaştır. Sonuç olarak insanlarımız bu tarz haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp margarine ve mısır özü yağına alıştırılır. Bu da yetmez, zeytinyağı hakkında olumsuz imaj oluşturmak için bir de türkü siparişi verilir.

Yazının Devamı

Kralların yemeği: Kuşkonmaz

Kuşkonmaz, Avrupa’da ‘Kralların yemeği’, ‘Gurme ürünü’ olarak ifade edilen çok kıymetli bir sebzedir. İlk kez Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine ülkemize getirilmiş ve Yalova Devlet Çiftliğinde üretilmiştir. Taze sürgünleri sebze olarak tüketilir. Çok yıllık bir sebzedir.

Çeşit ve bakım koşullarına göre aynı bitkiden 12-15 yıl süre ile hasat yapılabilir. İlk iki yıl verim alınmaz. Yüksek verim vermeye üçüncü yıl başlanmaktadır. Sarmaşık, kedirgen, bıcık, izvinye, tilki kuyruğu, tilkişen, ayrelli, acıot gibi farklı isimlerle anılmaktadır. Beslenme ve sağlık üzerine olumlu etkileri şunlardır.

Bünyesinde A, B1, B2, B12, C vitaminleri bulunur. Kalsiyum, demir, magnezyum ve potasyum yönünden zengin bir sebzedir. Karaciğer ve dalağın fonksiyonlarını yerine getirmesine yardımcı olur. Bünyesinde bulunan Asparajinamid, yaşlılarda hücreleri onarıcı etkiye sahiptir. Kilo kontrolüne ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine olumlu etki yapar. Çocuk emziren kadınlar mutlaka tüketmelidir. Çünkü sürgünlerinin 100 gramında 54 miligram folik asit bulunmaktadır.

Yazının Devamı

Buğday fiyatında beklenti 10-TL, gerçekleşen ise 6-TL

Tarımdan Haber sitesinde yayınlanan habere göre; buğday, arpa ve mısır ürünlerinde, Türkiye’nin en büyük tahıl ithalatçıları tarafından, normal ithalat miktarının oldukça üzerinde, yaklaşık 3 milyon tondan fazla tahıl ithalatı yapılmıştır. Ne var ki, bu yüksek miktarlı ithalatların, buğday ithalatındaki gümrük vergi oranı yüzde 130’a yükseltilmeden önce yapılmış olması dikkat çekmektedir.

Bahsi geçen bu büyük ithalatçıların, tahıldaki vergi oranının yükseltilmesinden önce bu denli yüksek oranda tahıl ithalatını yapmaları çiftçilerimizi oldukça olumsuz etkilemiştir. Şöyle ki; yüksek miktarlı yapılan bu ithalat ile tahıl depoları büyük oranda doldurulmuştur. Bunun neticesinde de, çiftçinin ürün başına alacağı miktar düşmüştür. Her ne kadar sonrasında vergi oranı yükseltilerek çiftçinin ürünü korunmaya çalışılsa da, tahıl depolarının büyük ithalatçılar tarafından uygun fiyata çoktan doldurulmuş olması nedeniyle çiftçinin elindeki ürün fiyatları ne yazık ki, beklenenin oldukça altında kalmıştır. Çiftçimiz zarar ederken, ithalatçılar kar etmiştir.

Plansız ve programsız olarak yapılan bu ithalatlar yanında, sanayici ve tüccarın yeterince finansmana ulaşamaması ve kredi maliyetlerinin çok yüksek olması da çitçiyi olumsuz etkileyen diğer başlıca etkenlerdir. Tüm bunların nihayetinde çiftçinin ürettiği buğday ve arpa elinde kalmıştır. Sanayici ve tüccar fırsatçılık yaparak çiftçinin elindeki ürününü çok düşük fiyata almaktadır. TMO’nun verdiği fiyatlar, piyasa fiyatına göre daha yüksek olduğundan üreticiler arpa veya buğdayını bu Kuruma satmak istemektedir. Ancak yaşanan aşırı talepten dolayı TMO randevu sisteminin çalışmasında aksaklık yaşanmakta, çiftçiler randevu almakta zorlanmaktadır.

Yazının Devamı