Ali İnandım

Ali İnandım

Makam ve servis aracı saltanatıyla tasarruf

‘Ele verir talkını, kendi yutar salkımı’ en özeti bu, kendi tutmadığı öğüdü başkasına vermekte üstüne yok bu milletin.

17 Temmuz’da kamu kurumlarına Tasarruf Tedbirleri Genelgesi gönderildi, 14 gün sonra 31 Temmuz itibarıyla kamu idarelerinin toplam taşıt kiralama, organizasyon ve tanıtım giderinin 1 milyar TL'yi aştığını öğrendik Birgün Gazetesi’nden. Eski parayla 1 katrilyonu aşkın…

Kendi öğüdünü kendi tutmayan siyaset ile bürokrasi yeni değil de dünyadan da haberi yok galiba bunların. Ülke ülke değil, Kovid 19 salgını ve Ukrayna savaşı sonrası tedarik zincirleri kırılmışken dünya ekonomisinde sarsıcı bir kriz beklenirken ne keyfinden ne savurganlığından vazgeçmeyen bir hovardalığın göstergesi.

Yazının Devamı

Medyanın arkası göründükçe

İlke ve değerlerini, kamusal işlevini yitiren medyadan, teneke tınlaması sesler geliyor gün geçtikçe. İçi boşaldıkça tınlaması da artıyor. Girdabına kapıldığı tercihinden, dönemiyor da. Dönemedikçe yaldızları dökülüyor, tel tel dökülürken arkası da görünür oluyor.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden bu yana eski medyaya boya çekildi, kromajlarla falan kaportası süslendi, hatta 1990’larda, iktidarlar indirip, bindirecek, siyaseti, toplumu biçimlendirecek en süslü ilgi odağına dönüştü. Yeni görünüş eski aklı örtüyor, bir yandan içi hızla boşalırken görüntüsüyle göz kamaştırıyordu medyamız.

Patronların başı dönmüştü kısa sürede edindikleri güç yüzünden. Neredeyse yasama, yürütme ve yargının önüne geçip, birinci güç gibi etkileyebiliyorlardı hepsini. Kamu yararı unutulmuş hatta aşağılanır olmuş, güç sarhoşluğuyla ne ilke ne değer tanımaksızın, yokuş aşağı boşa almışlardı vitesi.

Yazının Devamı

Göçenin Kendine Benzettiği Ankara

Dünyanın en savunmasız kenti ve başkenti olabilir Ankara. Kente göçenlerin kendine benzettiği, toplumsal ve kültürel kargaşanın bir sükunet içinde kenti ince ince dönüştürdüğü, genelde olumsuz olan bu dönüşümün, tarihinden, geleneklerinden ve marifetlerinden kenti adım adım kopardığını söyleyebiliriz.

Ankara’nın hala 3’te 1’i yani 2 milyona yakın nüfus Ankaralı’dır ama bu bozulma ya da dönüşmeye karşı koyamıyor, gelene yenik düşüyor Ankaralı. Kişiliğini, ruhunu, kokusunu kaybediyor şehir. Günden güne arapsaçı bir kargaşaya dönüşüyor günlük yaşam. “Söyle” deseler tarif edemiyorsunuz kişiliğini.

İmparatorluklar birikimi var

Yazının Devamı

Ankaralının suyuyla siyasetçilik oynamak

Toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan hizmetleri yapmamak ya da engellemek, hangi siyaset kitabında yazıyor acaba? Adı üstünde; temel ihtiyaç. Siyasetin ilk görevi bu ihtiyaçları karşılamak. Temel ihtiyaçlar, kim, neci, nereli olduğuna göre karşılanmaz, önce insanı yaşatmak için, insanın insan gibi yaşayabilmesi siyasetin temel görevidir.

Bunları yapamıyorsa toplumdan kopmuş, sokaktan habersiz, siyasetçilik oynayan siyasetçi ve bürokratların eline kalırsınız. Siyaseti, hizmet için değil de nimeti bol bir meslek olarak yapan, asli görevini unutmuş hatta farkında bile değil, konforun uyuşturduğu işlevsiz bir kadro eğleşir sizin ömrünüzü yerken.

ASKİ’yi iflas ettirecek karar

Yazının Devamı

15 Temmuz’da da ayrıştık

Bayram sevinci, coşkusu bırakmadılar millette. Kendi bayramlarını kutlayamayan bir toplum olduk, bayramın içini boşalttıkça boşaltıyor, ayrıştıkça ayrışıyoruz. Biri milli bayrama dil uzatır, öteki dini bayrama. Her ikisi de kendi yobazlığında boğulurken şevk bırakmıyor, milletin yaşam enerjisini emen karadeliklerine çekiyor bütün bir toplumu.

Bir millet bayramlarında buluşamayacaksa daha öte ne var bir araya gelebilmek için?

Savaş mı?

Yazının Devamı

Batı’nın önlenemez çöküşü

İnsanlığa, erdeme ve ekonomiye ilişkin her şeyi tükettiler. Eski numaralar sökmüyor artık. Son 5 yüzyıl, 250 yıl ve son 100 yılda bazen küçük bazen büyük adımlarla attıkları her adım, medeniyeti yeni bir aşamaya getirdi. ‘Gelişme’ diye sunulanlar, doğanın ve insanlığın aleyhine işleyen bir sisteme dönüştü. Hatanın bedelini, kendileri dışındaki tüm insanlığa ödeterek çıkmaya çalışıyorlar yine kendi kurdukları kısır döngüden.

İnsanı insan yapan ruhunu dışlayarak hayvani içgüdülere indirgediler, varoluşu maddeyle eşitleyerek parayı tanrılaştırdılar, şimdi de kendini tanrılaştırmak istiyor bu sistemi kuran akıl. Bu, tarih boyunca yaşadığımız medeniyet dönüşümü süreçlerinden biri değil, insanlığın insanlığını yeniden oluşturma ya da bir üst aşamaya geçme süreci. Maddi yaşamın seçeneklerini, son 60-70 yılda tamamen sömürerek tüketti insanoğlu ve buna öncülük eden Batı aklıydı.

VAROLUŞUN İLKELERİNE AYKIRI

Yazının Devamı

Ankara Kördüğümünde Bir İlmek: Gordion

İlk gazete köşe yazımın konusuydu Gordion, yeni adıyla Yassıhöyük. Tarih, 1 Mayıs 2010. “İhtiras mezarlığı’ diyorum ben Gordion’a. Gerek Kral Midas gerek Büyük İskender’le ilgili efsaneler ve Friglerin yokoluş süreci… Gordion, zenginlik ve gücün, zeka karşısında gömüldüğü topraklar olarak görünüyor bana” diye başlamıştı yazı.

Tuttuğu altın olsun isteyen Kral Midas’ı, dünyayı isteyen Büyük İskender’in çözemeyip, kılıcını vurduğu kördüğümüyle tüm dünyanın bildiği, binlerce yılı aşarak gelen efsaneleriyle meşhur Gordion. Dibimiz, Polatlı’dadır

Kördüğüm ilmeklerimiz

Yazının Devamı

Ankara’ya Suyu Ne Getirip Ne Götürebilen Konuşursa

Lahmacun küreğiyle ağzına vururlar adamın, “22 buçuk yıl sen ne yaptın?” diye. 22 buçuk yıl Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmamış gibi, bir de Ankara’nın birikmiş devasa alt ya da üst yapı sorunlarını eleştiriyor sosyal medyanın da ünlüsü Melih Gökçek. Hiç millete yararlı bir siyaset değil bu, siyaset de değil aslında, ergen kavgası. Bu şehir kadar bu boş ağız dalaşı kavgalardan bıkmış, yılmış başka bir büyükşehir yoktur.

Haziran ayı boyunca süren anormal yağışlar, başkentin altyapı eksikliğiyle ilgili tartışmaları tetiklerken hafızamızı da canlandırdı. Bir şehre su getirmeniz gerektiği gibi, suyun tahliyesini de planlamanız gerekir. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana başkent için bu planlar yapılıyordu,

Doğrusu iptal yanlış proje

Yazının Devamı

Delirmek için uygun bir zaman

Sanki delirdik aslında, herkes delirince anlaması zor olur çünkü. Enflasyon yakıtlı fiyat roketleriyle uzay boşluğuna girinceye kadar yediğimiz basınç, delirtmiş olabilir bizi.

Fiyatlar 5 katına, 10 katına çıkmamış gibi, tutturabilen gönlünce tutturduğu fiyatı koymuyormuş gibi, maaşlar fiyatlara göre otomatik ayarlanıyormuş gibi koyvermiş, tüketimin gazına köklemiş bir hayat yaşıyoruz. Alan da satan da kendinden geçmiş vaziyette.

Kafeler, lokantalar, AVM’ler, dolup taşıyor. Kızılay, Ulus, her zamankinden daha kalabalık her inişimizde. Bayram trafiği, paylaşılan ’ben de turistik tesisteydim’ fotoğrafları, bütün ‘hayat pahalı’ isyanlarını yalanlıyor. Aşırı yüksek fiyat ve enflasyon mağduru bir ülkeye zerre benzetemezsiniz.

Yazının Devamı

Millete pranga yöneticilik bitti

Devlet, tarihine ve derinliğine yakışır sükunetle kendini güncelliyor. Bu güncellenmeyi okuyamayan siyasetçi, yönetici, akademisyen, bilim adamı, sözde aydınlar, medyamız gibi okumuş-yazmışlardan bir orta sınıfımız var. Aynı körlüğü, Osmanlı’nın son döneminde yaşamıştı devlet, yine aynı bu kitle sayesinde.

Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı olarak ödedik bu körlüğün bedelini.

Kendi çıkarlarını devlet ve millet çıkarlarının önüne koyan yöneticiler, bürokratlar...

Yazının Devamı

Dördüncü Nesil Yaşatamadı Uğrak Lokantası’nı

Ankara’nın en eski lokantası olduğunu öğrenince, sahibine ulaşmaya çalışmıştık. Milliyet Ankara Gazetesi için eski Ankara’yı anlattırdığımız söyleşilere katmak istiyorduk Uğrak Lokantası’nı. 2 yıl sürdü ulaşmamız. Lokantaya uğrayıp birkaç kez iletmiş ancak talebimize yanıt alamamıştık bir türlü.

Ünlü bestecimiz Muammer Sun’la doğduğu Hacı Doğan Mahallesi’nde söyleşi yaparken yoldan geçen biri kulak misafiri oldu, sohbetimize katıldı. Mahallenin meşhurlarını sayarken Uğrak Lokantası’nın sahibini de saydı. Çocukluk arkadaşıymış, hala da görüşüyorlarmış. Tesadüfün böylesine hayretler içinde, ondan aldığımız telefonla lokantanın sahibi Behzat Tamer’e, 2 yıl sonra ulaştık.

Ankara’nın ünlüsüydü

Yazının Devamı

Gürültüsü çok etkisi yokçu aydınlar

Etkileri o kadar dar bir kesimle sınırlı ki günlük yaşamı ve ekonomiyi alt üst eden bir salgına rağmen, arkasında bıraktığı tansiyonu düşmeyen yüksek enflasyona rağmen, yazılı dünya tarihinde görülmemiş deprem fırtınasına rağmen, üstelik 21 yıllık yorgunluğuna rağmen siyasi iktidarı yıkamadılar. 40 yıldır bize kakalamaya çalışılan, gürültüsü çok etkisi yok bir sözde ‘aydın’ sosyetesinden muzdaribiz.

Bu milletin bin 300 yıl önce de aydını vardı, 800 yüzyıl önce de 600 yüzyıl, 100 yıl önce de 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne kadar da aydını vardı. Darbeden sonra oldu ne olduysa.

Her görüşün içinde kuluçkaya bırakılmış larvalar, 1980’lerde kabuğunu kırmaya, 1990’larda her alanda öne çıkmaya başladı. Kendilerine verilen medya gücüyle siyasetten ekonomiye, bilimden edebiyata, hukuktan dine, sivil toplum örgütlerinin de velayetini alarak, düşünce alemine hakim oldular.

Yazının Devamı

Yerel seçimler de sürprizli olur

‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ efsanesi, 14 Mayıs Genel Seçimiyle fıkra oldu; üstüne vekil bile kaybetti İstanbul’u alan. Mart 2019 Yerel Seçimlerinde dünyanın sonu gelecekmiş gibi canhıraş, kıyasıya kapışmanın pek uzun vadeli bir sonucu olmamış anlaşılan. Herkes kendi yerini korumaktan ileriye gidememiş.

Millete yaşatılan huzursuzluk, keskin kutuplaşma ve dahi sandığa gitmeyen yeni seçmenler var elimizde kalan.

Sandığa Gitmeyenler Partisi

Yazının Devamı

Muhalefeti becerememek

Ankara, tarihinde çok az yaşadığı yoğun bir yağış döngüsüyle sınanırken iktidar partisi yandaşları, muhalefete muhalefet etmek için ‘altyapı, belediye’ falan diye abartılı cümlelerle eleştiriyorlar afete sevinir gibi. Oysa Mart 2019 Yerel Seçimleri’ne kadar en az 25 yıl Ankara’da yaşamış birine, her defasında kendi partilerinden Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i hatırlattıklarına dikkat etmiyorlar.

22 buçuk yılda yapılmayanı 4 yılda niye yapılmadı diye eleştirmek, boş balon demagoji denen laf cambazlığında kalır. Bir cevabı var çünkü. Unutulacak gibi bir başkan da değil yani Gökçek! Aslında onu eleştiriyorlar da biz mi yanlış anlıyoruz.

Afetler, siyasetin muhalefet konusu olamaz; afet vurduğu zaman herkesi vurur görüşüne, partisine bakmadan. Eleştirenler, eleştirilecek duruma düşer. Kahramanmaraş Depremi’nde de muhalefet yaptı aynı yanlışı. Eleştiri, yalan rüzgarına dönüştü sosyal medya marifetiyle, bu kez de muhalefet afete sevinir duruma düştü.

Yazının Devamı

Başkanın yanında oturan adamlar

Bir taşra belediyesinin alışılmış başkan odasıdır; hep birileri vardır içeride. İşi olan kadar olmayan da girer çıkar, küçük yer herkes birbirini biliyor, “Sen bekle” de diyemezler.

Hele ki bir protokollük yap da gör. Daha kapıdan çıkar çıkmaz arazisi ucuza kamulaştırılmış isyankar cazgırlığıyla başlar şikayete. Daha kızmışsa kapı önünde ilk gördüğüyle dedikodu çeşmesini açar.

Tekdüzeliği böyle kırar

Yazının Devamı

Bu Medya Yıkılıp Yeniden Kurulmalı

Daha ertesi gün aylardır hatta yıllardır söylediğinden, yazdığından döner mi insan? Birkaç gün bekle, bir yutkun. Seçimin ertesi günü, yere göğe koyamadığı, her söylediğine arka çıktığı siyasi parti liderini, ona destek diğer liderleri de demet yapmış, çalılara vuruyorlar. İlkesizlik ve değersizliğin dibi desen, bunların dibi de yok, kara delik artık.

Aylardır yaptığı hatayı biliyordun da niye toplumu uyarmadın? İktidar yandaşlarına bile bırakmadan, seçimin ertesi günü önce sen dövüyorsun desteklediğin adayı. Hem yanlış adamı seçtirip hem de “Yanlış yaptık” mı diyecektin? Kendin bile gidemezsin bu tutarsızlığın ardından, 85 milyonu niye sürüklemeye kalkıştın?

Akıl alacağımıza akıl veriyoruz

Yazının Devamı

Mansur Yavaş Girmemeliydi

Seçimden önce “Girmemeli” demiştik, tabii olarak seçimden sonra da “Girmemeliydi” demek zorunda kalıyoruz. O kadar çelişkili düşünce ve yalpalayan söylemin arkası belliydi, ne kazanabildiler ama istedikleri gölgeyi düşürdüler anketlerin birincisi Mansur Yavaş’ın üstüne. Ertesi gün tefle “İmamoğlu da İmamoğlu” diye çalıp söyler oldu söyledikleri her şeyi önce kendi unutan medyacılar.

Bizim medyacılar, özellikle son 40 yıldır, balık hafızasından hiç şikayetçi değildir; anlık yaşar, dolayısıyla takip edilecek bir düşünce birikimi de bırakmazlar ne tarihe ne topluma. Uçucudur her şey; dün söylediğinin bugün tersini söyler, ısrarla iddia eder, ertesi gün arkasında durduğuna pişman olursun, bir gecede ideolojisi değişir, arkasından el sallayan yobazlığınla kalırsın.

Meral Akşener’in ağzından çıksa da Kemal Kılıçdaroğlu’yla beraber taca attılar iki lider adayı Yavaş’la İmamoğlu’nu. Entrikalar şehri İstanbul’un bebesi İmamoğlu, iskeletsiz, maddenin gaz kıvamındaki medyacıları arkasına alarak saf Ankara bebesi Yavaş’ı alt etmeye girişti. Medyacılar, görevi üstlendi, seçimden sonra adı geçmedi Mansur Yavaş’ın.

Yazının Devamı

Zafiyete Dönüşen İttifaklar

Seçim tarihimizin kafası en karıştırılmış seçmeni olarak gittik sandığa. Birbirine tamamen zıt görüş ve yaşam biçimlerinin yan yana durduğu, istediğini seçmek için sevmediğini de yanında verdikleri dünya tarihine geçecek bir seçime daldırılıp çıkartıldık.

Beşli çorap setinin içinde mutlaka en az bir tane de sevmediğiniz renk olur, fiyatı uygun diye diğer dört tanenin yanında alırsınız ya sevmediğinizi, öyle bir satış hilesine mecbur bırakıldık.

Bölünme çıktı kaynaşmadan

Yazının Devamı

Siyaset Ankara kafasıyla yapılmalı

Genel Seçim’i, ikinci turunu 28 Mayıs’ta yaparak, kışkırtmalara kapılmadan sağ salim tamamladık. Hayırlı olsun vatana, millete. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına nasıl başlayacağız bakalım.

11 Eylül 1919. 3 kişi Ankara Telgrafhanesi’nin yolunu tutar; Müftü Hoca Atıf, Defterdar Yahya Galip ve Hoca Hatip Ahmet Efendi. Padişahla telgraflaşacaklar. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya gelmesine daha 3 ay var.

Sadrazam Damat Ferit Paşa çıkar telgrafın öbür ucuna ama onlar padişahı isterler. “Millet padişahla görüşemez” diye paylar Damat Ferit. Israr ederler. Bu olağandışı talebi tınmaz Damat Ferit. “Öyleyse Ankaralılar da ne senin gibi Sadrazamı ne de senin Padişahını tanımıyor!” diyerek tarafını seçmiş olurlar.

Yazının Devamı

Seçimin kaybedeni kazananı belliydi

Seçim yapılmadan, sandıklar açılmadan belliydi. 2007’den bu yana her seçimde daha belirginleşti kaybeden ve kazananlar. Kaybedenler farkında değil, kazananlar sinsice ellerini ovuşturuyor yüzleri düşük, üzgün gibi ifadesiyle.

Türk milleti, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra, zaten medyasını yitirmişti. Magazin, erotizm, futbol tirajları ve reytingleriyle (izlenme oranı), kültürümüzde olmayan çıkıntılıklarıyla kamusal sorumluluk ve hizmetinden kopmuştu medyamız yani kitle iletişim araçları. 2007 seçimlerinden bu yana yamaçtan kopmuş taş gibi düşüyor, düştükçe hızlanıyor, o hızda toplumdan uzaklaşıyorlar.

15 Kasım 2007’de kurulan Taraf Gazetesi, iftira ve sınırsız sansasyonculuğuyla ilgi odağı oldu, azıcık kalan ahlakı da bozuldu arkasına takılan ulusal medyanın; “İlke ve kuralları uygulamadan da yapılabiliyor muymuş ya bu medyacılık?” gibi bir boşluk görüp, kendi meşrebince açılan o alanı kullanmaya başladılar. Oysa iktidarı değil, devletin kolonlarını balyozlamaya görevliydi Taraf Gazetesi ile ona yandaş TV kanalları. İlkeleri ve kuralları çiğneme cesaretinin arkası boş değildi ama ana akım ulusal medyası ile yılların usta gazete ve televizyoncuları düşmüştü bu tuzağa? Örümcek ağına yakalanmış sinek gibi çırpınıyorlar o gün bu gün.

Yazının Devamı

Demokrat ABD’nin şeffaf mahremiyeti

Amerika Birleşik Devletleri, o kadar demokrasiye bağlı demokrat bir devlet ki niyetlerini saklama gereği duymuyor artık. Açık açık söylüyor yapacağını. Öyle puslu ışık altında yapılan gizli toplantılara, gözden uzak kıyı köşelerde buluşmalara,ajanlarını sır ederek sızmalara gerek duymuyor. Alınan hem kararları hem uygulama yöntemlerini, açıktan duyuruyor kamuoyuna.

Daha bir hafta olmadı Rusya’nın yüksek bürokratlarını, komutanlarını, bilim adamlarını, yüksek teknoloji alanında çalışanlarını, sosyal medyada yayınladığı bir film ile casusluğa davet etti.Oturduğu yerden davet, uğraşmıyor da…

BİLİNÇLİ BİR POLİTİKA

Yazının Devamı

Mansur Yavaş Girmemeli

Türk siyaseti, Atatürk’ün vefatından sonra, halka umut olacak liderlere kıyan bir kıyma makinesi gibi işliyor 80 yıldır. Vatandaş olarak oylarımızla seçimleri etkileyebiliyor ama siyaseti yönlendiremiyoruz. Verdiğimiz oylar, istemediğimiz siyasetleri önleyemiyor.

26 Mart 1989 Yerel Seçimleri’nde Murat Karayalçın, Soyaldemokrat Halkçı Parti’den (SHP) Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmişti. Şehircilik ve belediyecilik adına güzel işler yaptı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra özlenen siyasetçi örneği olarak umut oldu.

SHP Genel Başkanı adayı olarak adı çok öne çıkmış, konuyu tartıştığımız herkesle ters düşmüştük. Kapatılmış CHP’nin kurt siyasetçilerinden menkul SHP’ye genel başkanlık için erken olduğunu, hem Ankara hem ülke için bir dönem daha belediye başkanlığını sürdürmesi gerektiğini düşünüyorduk. Kimle konuşsak çok kızıyordu bu söyleme.

Yazının Devamı