Ali İnandım

Ali İnandım

Kutlamayı yeniden öğreniyoruz

Azala azala kayboluyordu bayram coşkumuz.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra para ya da maddiyat tüm değerlerimizin üzerinden geçip tahta oturuyor, aynada kendini tanıyamayacak bir topluma dönüşüyorduk. Azala azala içtenliğimizi kaybediyor, içinden gelmeyince coşku kalmıyor, ruhsuz törenler ya da kutlamalarla hem milli hem dini bayramlar yavanlaşıyor, ‘kutlama’nın içi boşaldıkça boşalıyordu.

‘Milli’ ve ‘ulusal’ diye kavramlar da bile ayrışmaya başladık. Milliyi kutlayıp dini olanı kutlamayan, dini olanı kutlayıp milliyi kutlamayanlar olarak ayrışmamız devam etti. Dün her ikisini aynı coşkuyla kutlayan millet, bu ayrışmalarla millet olma vasfını yitiriyordu yavaş yavaş.

Yazının Devamı

“10 yıl içinde İsrail diye bir devlet olmayacak”

Yeni değil, 2012 yılı… Bu sözleri, Amerika’nın efsanevi Dışişleri Eski Bakanı, Amerika Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı yapmış, dünyanın ağzına baktığı adamlardan Henrry Kissinger’ın söylediği yayıldı dünya medyasına. Yardımcısı sözleri yalanlamış ancak The New York Post’ta çıkan sözleri bir makalede değerlendiren siyasi analizci Dr.Kevin Barret, “The New York Post tarafından ‘harfi harfine’ alıntılanan Kissinger’in ‘10 yıl içinde artık İsrail olmayacak’ sözü, kati ve şartsız” diye başlamıştı makalesine.

Yani, “Kissinger’in sözünü, doğrulattım” diyordu girişte.

70 milyar dolar üzerinde bütçeye sahip 16 ABD İstihbarat Kurumu’nun, ‘İsrail-Sonrası Orta Doğu’ya Hazırlık’ adlı 82 sayfalık analizinin, tarih vermeseler de de Kissinger’la aynı fikirde olduğunu söylüyordu Barret.

Yazının Devamı

Para ve teknolojiyle medeniyet olunamıyormuş

Dünyanın parasını kontrol edip de doyamayan en yüksek teknolojili ülkelerin, zulmün de katliamın da yanında hafif kaldığı, psikopat sapkınlık seviyesinde şiddet nöbeti geçirişini izliyoruz Filistin’de.

Ne para ne teknoloji ne dinle kurulmuş bir medeniyet göstergesi var; yüz binlerce yıl sonra bile dönüp dolaşıp ilkel içgüdülerine teslim olan bir insan ve toplumu yaşatabiliyor 21.Yüzyıl dünyası.

BATI’NIN VAHŞİ DAMARI HİÇ TERBİYE OLMUYOR

Yazının Devamı

Hazmedilemeyen başkent: Ankara

Bugün “Dalya 100” diyor Ankara. Bütün hazımsızlıklara karşın başkentliğinin yüzüncü yaşına erdi. Yabancılar, özellikle batılısı, hiç haz etmedi Ankara’nın başkent olmasından. İstanbul gibi herkesin suyuna gitmeyişi, Bizans oyunlarına elverişli olmayışı, bir de gemi topları düşürülemeyecek yerde olduğu için sevmezler. Tevfik Fikret’in tabiriyle ‘facirei dehr’, dünyanın koca kahpesidir İstanbul, kahpeliğini severler.

Osmanlı topraklarını pasta dilimleri halinde paylaşan batı, hayaliyle atıldığı maceradan eli boş dönmüş, zırhlılarıyla tehdit edemeyeceği, üstüne dipdiri bir devlet kuran Ankara’yı, hayallerini yıktığı için hiçbir zaman sevmemiştir. Hala da sevmez. Başkenti taşıtamıyorsa köklü ve karlı kurumlarını taşıtırlar İstanbul’a. Biri de devletin kasası Merkez Bankası’dır.

Yazının Devamı

Şeytani planın yeni aşaması mı?

Saklama gereği duyulmayan bir plan vardı, Filistin-İsrail’de yeni aşaması başlatıldı galiba. 7 Ekim Cumartesi sabahı 7.30-8.00 gibi Hamas’ın İzzeddin Kassam Tugayları tarafından binlerce roket İsrail bölgesine atılırken pek çok noktadan silahlı gruplar İsrail topraklarına sızdı. Karakollar, kışlalar basıldı, general seviyesine kadar komutanlar, askerler ve ayrıca yüzlerce sivil esir alındı.

İsrail’in bombaları yağmur oldu yağmaya, hem kendi vatandaşları hem adeta açık hapishanede yaşayan Filistinliler, göçmeye başladı. Kıyameti körükleyen ve yatıştırmaya çalışan ülkeler, karşılıklı çabalıyorlar. Şiddetin sınırsızlığını, film gibi izler gibi canlı yayınlarda izliyoruz. Hiç hoş gelinmeyecek kıyametin kapısı açılmak isteniyor yani.

“ORTADOĞU’YU DEĞİŞTİRECEĞİZ”

Yazının Devamı

Melih Gökçek “Yazma, fena yaparım” diyor

Savcılıklara sunulmuş belgeler içinde duruyor hesap kitap. 3 Kasım 2012’de Ankapark yapılmadan uyarmıştık “Yapmayın” diye. Milliyet Ankara Gazetesi’nde çıkan yazının başlığı ‘AOÇ’ta Faaliyet Bitmez’di. Atatürk Orman Çiftliği’nde hayvanat bahçesi alanının 7 kat arttırılması, Ankara için açıklanan ‘Çılgın Projeler’ içindeydi. Modası geçmiş bir eğlence tarzına boşa yatırım yapılacağı, yapılmadan belliydi, yapılmasın diye uyarmıştık.

‘Dev Hayvanat Bahçesi’ diye yasayla genişletildi arazi, sonra ‘Temapark’ diye anılmaya başlandı, Melih Gökçek “Disyneland yapacağım, 10 milyon turist gelecek” dedi, ‘Ankapark’ olarak sonuçlandı adı.

Maliyetini soruyoruz, ne Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri biliyor ne vali ne sivil toplum örgütleri. O zamanın parasıyla 2 katrilyon diye rakam telaffuz edilmiş, biz de öyle kabul etmiştik maliyeti. Mansur Yavaş yönetimi tarafından savcılığa sunulan belgelerde 750 milyon dolar yani eski parayla yaklaşık 20 katrilyon lira olduğunu gördük. Bildiğimiz devede kulakmış, yerel yöneticilerden kimsenin bilmediği bir harcama yapılmıştı.

Yazının Devamı

Ankara Haftası hatırlatması

Ekim ayı, Cumhuriyet’in toprağa atıldığı, Ankara’nın filizlendiği ay. Mevsimlerin son, Ankara’nın ilkbaharı. Ülkesini ve milletini sevenler, gözle değil, aklıyla sever başkentini.

12 Ekim 2012’ydi, Milliyet Ankara Gazetesi’nde ‘Ankara Haftası Lazım’ başlıklı yazımız, bir öneri ve davetti aynı zamanda. Yazının girişini, hala başkasının kalemiymiş gibi içimiz titreyerek okuyoruz:

“Ekim ayı, mevsimlerin solduğu ama Ankara’nın yeşerdiği aydır. Doğasına sinmiş meziyettir; ümitler solduğu zaman yeşerir, ışıldar. Dar zamanların şehridir Ankara, kötü günde gösterir vefasını da aklını da gücünü de. Ya havasından ya suyundan ya taşından, toprağından.. ya da hepsinde pişen insanından, zorda belli eder kendini. Sonbahar güneşi olur, kuru kavruk dökülmüş yapraklar arasında, sürmüş taptaze filiz olur. Ölüm döşeğindeki ümidi dirilten gösterişsiz bir bilgedir. Soluk benizli Ekim ayı, onun zamanıdır.”

Yazının Devamı

Seçimi kaybetmek için devam edin

Yerel siyasetçiler de halktan ve sokaktan kopmuş. Adı ‘yerel’ ama bunlar da kendi şehirlerinden, sokağın gerçeklerinden kopmuş. Yarın öbür partiye cevap hazırlamayı siyaset sanıyorlar. Temel ihtiyaçlar, eksik ya da yarım işler aksıyormuş, hiç gündemlerinde bile değil. ‘O ne derse onun tersini söyleyeyim’ siyasetçilik oldu çıktı; doğruya yanlış, yanlışa doğru demek pahasına.

Ankara’nın ilçelerine içilebilir su götürülürken merkezin onlarca yıldır dokunulmayan su ve kanalizasyon altyapısı yenilenirken Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin muhalefet oylarıyla ASKİ gelirlerini yüzde 50 düşürme kararı çıkmıştı. Ne süperzeka siyaset değil mi? 6 milyona dayanmış bir başkentte değil de 2 bin nüfuslu beldede karar alınıyor sanki.

Bu milyonlarca insanın temel ihtiyaçları, partisine göre mi değişiyor? Seçmenine göre mi su akıyor çeşmeden? Şehri su basınca, partisine göre mi basıyor seçmenlerin?

Yazının Devamı

Halk otobüslerinin işlevi bitti galiba

Melih Gökçekli yıllar… 2014-2015 gibiydi. Aşağı Ayrancı’ya 20 dakikada bir gelen belediye otobüsleri, yarım saatte bir gelmeye başladı. Sonra 40 dakikada gelenine bizzat şahidim. Aslında Milliyet Gazetesi iki durak ama duraktaki homurdanmalar bizim için yazı konusu, homurdanan koroyla beklemiştik. O zaman 65 yaş üstü bedava binemiyor Özel Halk Otobüsleri’ne, durak yorgun güngörmüşlerle dolu. 40 dakikada bir otobüs gelmesi saatte bir otobüs demek.

Özel Halk Otobüsleri’yse 5, hadi geciken 10 dakikada bir geliyor. O kadar abartılmıştı hak ihlali. Büyükşehir Belediyesi, Özel Halk Otobüsleri’ne çalışıyor gibi bir şey yani. Şikayetler arttı herhalde, hatasını düzeltti Büyükşehir; yarım saatte bir gelmeye başladı belediye otobüsleri. Ne kadar düşünceli, sorumluluk sahibiymiş Belediyemiz! Saatte 2 otobüs…

İki ayrı duruma bizzat şahitlik etmiştik:

Yazının Devamı

Ankara’nın dengesiz ekonomisi

Bir sanayi, tarım ve hayvancılık büyümesi beklerken Ankara ekonomisinin yüzde 72’sinin hizmet sektöründen oluştuğunu öğrenmek, bir kazık fren etkisi yarattı beklentilerimizde. Üretime değil de tüketime yönelik bir ekonomi yaratır hizmet sektörü. Başkent, hala tüketimle üretimin dengesini sağlayamamış demek. Bu da ürettiğimizden çok tükettiğimiz anlamına gelir. Mirasyedi gibi tüketiciyiz yani; üretmeyen, memur maaşlarının rehavetinde balon bir ekonomisi var Ankara’nın.

Sanayide bir hammaddeyi ürüne dönüştüremiyorsanız, hatta onu geliştirip dünya pazarlarında rekabet edecek katma değeri yüksek bir ürün haline getiremiyorsanız..

Tarımda geniş ve verimli topraklarınızı işleyip, verimi artıracak teknolojilerle kaliteli son ürünler geliştirip onları ülke ve dünya pazarına çıkaramıyorsanız..

Yazının Devamı

Bilemediğimiz değerini buldu Gordion

Gordion’un ilk keşfi, 122 yıl önce 1901’de, Alman Gustav ve Albert Koerte kardeşler tarafından yapılmıştır. 4-5 tümülüs açıyorlar, buldukları İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gönderiliyor. Her bulduğunu göndermişlerdir inşallah, 1870’lerde Alman mühendis Carl Humann, Zeus Sunağı’nı Prusya’ya götürmüştü de… Hala Berlin’de sergileniyor!

1951 yılında Amerika’nın Pensilvanya Üniversitesi’nden arkeolog Rodney S. Young(Rodni Yang) geliyor, kararlı bir kazı başlatıyor ve 1954 yılında ‘Midas’ın Mezarı’ dediğimiz tümülüslerin en büyüğüne tünel kazarak girmeyi başarıyor.

Tümülüs, bir mezar tarzı. Ahşap bir mezar odası, üstünü değişik boyutlarda çakıllarla örtüp, onun da üstüne toprak yığılıyor. Midas’ın Mezarı dediğimiz en büyüğü; yapıldığında 100 metreyi bulduğu düşünülüyor. 35-40 metre eksilmiş durumda bugün.

Yazının Devamı

Gazeteciliğin geleceği yerel basında

Nüfus artıp şehirler kalabalıklaştıkça yerel basının da değeri artıyor, daha da artacak. Bazı ülkelerden fazla nüfusu olan şehirler var. Yani kalabalıklaştıkça kendi çevrenizde olup bitenler, ülkede ya da dünyada olup bitenlerden önce ilgilendiriyor artık şehir sakinlerini. Çünkü 50-100 kilometre çapında, milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde, bilgiye göre yönlenir, olanakları öğrenip kullanır, fırsat ve girişimleri daha hızlı değerlendirirsiniz. Yaşaması kolay olur.

Milyonlar olmak da şart değil, 100 bin nüfusu bulan bir şehir ya da ilçe, artık güçlü bir yerel basına ihtiyaç duyar. Sorunlar, ihtiyaçlar, gelişmeler, yatırımlar, etkinliklerin duyurulma büyüklüğüne ulaşmıştır şehir. ‘Fısıltı gazetesi’ yetişemez geniş kitleleri bilgilendirme ihtiyacına.

İlçeler taşrayı kapsar, merkez, ilçeleriyle tüm şehri. Yerel basın köprü olur en üst katlarına kadar yönetim basamaklarını bilgilendirmeye. Kulakları duyuyor, gözleri görüyorsa yöneticiler de sorunları çözmeye, gelişmelere katkı sunmaya çaba sarf eder. Böyle gelişir, büyür bir ülke.

Yazının Devamı

Salgında ikinci perde mi açılacak?

Vay Genel Seçim öncesi kadar bitmeyen sonrası, vay Yerel Seçim geliyor, büyük laflarla orada hesaplaşma vaatleri, vay vergiyi köklediler, vay sel oldu, vay artışı durmayan fiyatlar, vay okullar açıldı..

Canımızın derdiyle kavruluyor, iç siyasetle çevriliyoruz tavada. Siyaset ve bürokrasinin, hiç üstüne alınıp, bir şeylere derman olma niyeti de görünmüyor. Biri lafla eğliyor milleti, diğeri, her zamanki gibi seçim bekliyor; görünmez olur, iş yapmadan, bir sorun çözmeden kulağı üzerine yatarlar. Maaşı alırken gün, saat aksatmazlar.

Dünyanın, tabii ki bizim de ayarımız, Kovid-19 salgınıyla bozuldu hatırlarsanız. Günlük yaşam, ekonomiler, ruh halimiz, bu salgın sayesinde alt üst oldu. İnsanoğlu için en tehlikelisi olan belirsizlik, o günden sonra esir aldı dünyayı. Ve devam ediyor insan ruhu için en boğucu olan bu hal.

Yazının Devamı

Hizmete muhalefet olmaz

Sakarya Meydan Savaşı’nın 102’inci, 30 Ağustos Zaferi’nin 101’inci yıldönümünü yaşarken ne acılar ne yokluklar ne sefalet içinde bir mücadele verdiğimizi de hatırlıyoruz bu günlerde. Bazıları hatırlamıyor hatta öyle bir tarih bilgisi ya da bilinci taşımadıklarını da belli ediyorlar mirasyedi hovardalığı ve duyarsızlıklarıyla.

Siyaset bir kovan bal olmuş, iktidarı muhalefeti kovanın yanından uzaklaşmak istemiyor aksırasıya tıksırasıya doydukları halde. Herkese yetecek balın başına çökmüş, paylaştırmakla yükümlü oldukları balın başında, birbirlerini yiyorlar artık. Ağızlarından boyunlarına, ellerinden dirseklerine ballar süzülürken ne yalanın ne arsızlığın sınırı kaldı.

Tuttuğu dal elinde kalan halk, o yüzden siyasette seçeneksiz, o yüzden savruluyor, o yüzden sağırlaşıyor parlak jelatinli laflara. Gelen gideni aratıyor, bir idare biçimi olmaktan çıkıyor siyaset; bal tutan parmağını yalarcılık düzeni dönüyor ortada. ‘İlkel’ demek bile yanlış, ilkelin bir ahlakı, düzeni, erdemi olmasaydı nasıl evrilirdi insanoğlu?

Yazının Devamı

Teknofest izletilen TeknoAnkara

İlki 2018 yılında gerçekleştirilen Teknofest, çok kısa sürede yol aldı, hızla gençlerin ilgi odağı oldu. Böyle bir Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali’nin çabuk benimsenmesi, bir toplumun enerjisinin nerede biriktiğinin de göstergesidir. Festival çerçevesinde düzenlenen yarışmalara 81 il ve 107 ülkeden 154 binden fazla takım, 600 binden fazla yarışmacı başvurmuş. Milyonlar milyonlar, izlemeye gidiyor.

Teknofest, ufuksuz, hantal bürokrasinin dişlileri arasından ve FETÖ çelmelerinden sıyrılarak zirveye dikilmiş bayraktır. Bastırılan enerji, bendine sığmayıp Teknofest’ten taşmıştır.

Dünya ve ülkenin boğucu gündeminde nefes borusu açarak, toplumun kendine güvenini tazeleyen, gençleri, saçma sapan sanal uğraşlar yerine gerçek üretime yönlendirip, kendilerini gerçekleştirme fırsatı tanıyarak bir çağ açmıştır Teknofest.

Yazının Devamı

Kızılay binasının ahı devam ediyor

Rant canavarı, Kızılay’a adını veren eski Kızılay binasına pençelerini takmıştı 1980’in bir bahar günü; yıktılar o simge bina ve Ankaralı’nın soluklandığı parkını. 1992 yılına kadar boş kaldı, paravanlarla çevrildi, 22 Aralık 2011’de alışveriş merkezi açıldı yerine. Esenpark’taki Altındağ Belediye Binası gibi gözlerimizin kabul edemediği bir bina ışınlanmıştı mütevazı, sadeliğin şıklığı Kızılay binasının yerine.

RANT CANAVARININ PENÇESİ GİBİ

5 Haziran 2010 yılında uzay aracına benzetmiş, ‘Uzaydan İnen Kızılay Binası’ diye isim takmıştık köşe yazımızda. “Vicdan azabını bina yapsanız, bu araca benzerdi herhalde” demiştik. Baksan hiç zevk vermeyen, rant canavarının dişi ya da pençesi gibi şehir merkezinde, bir çıkıntı olarak battı hep hem gözümüze hem içimize.

Yazının Devamı

100 yıl önceki koşullar yeniden oluştu

Dünyanın nimetlerini, insanların emeklerini hep kendine isteyen adamların, dipsiz iştahları var. Ne kadar çok sömürseler de daha çoğunu istiyor, tok karınları aç gözlerini doyuramıyor, ruhuna kadar emmek istiyorlar insanlığı. Uzayı versen evrenle doymazlar!

Bu insanlık ve doğanın kanseri adamlar, yaşamın dengesi ve akışını bozdukça herkese yetecek cennet dünya, öbür taraftan önce herkes için cehenneme dönüyor.

E yaşam aslında çok karmaşık bir şey değil, bu doymaz adamları, iki metrekare toprakla doyuruyor sonunda. Öbür tarafta da tanrı, her gün ağzından burnundan taşarcasına gezegenler, galaksilerle dolduruyordur nefislerini, körelene kadar. Doygunluk, canlılar için, hiçbir canlı sonsuz tüketemez, azı gibi çoğu da zarar.

Yazının Devamı

Bayramsızlaştırılmadan

Özel günlerini kutlayamayan ya da coşkusuz, özensiz, yasak savma kutlamaları yapan bir millet oluyorduk. O günün özüyle ilişkisi kopmuş, millette etkisi zayıf, sığ etkinliklere indirgenmiş, çocuklarımızın zihninde hiçbir iz bırakmayan baştan savma geçiştirmelere dönüşüyordu ‘kutlama’ denilen. Bayramlarımızın adı bayram, içi böyle böyle boşalıyordu. “Boşaltılıyordu” demek daha doğru belki.

Sonra dini bayram milli bayram ayrışması başladı. Kimi birini kimi diğerini bayramdan sayıyor, hatta bunlar da kendi arasında yeni ayrışmalar üretiyordu. Hepsi de kutlama ya da bayramın insan içinde yarattığı yaşam sevincini, coşkuyu karartan, zihnin arınma ihtiyacını köstekleyen, aksine olumsuz his ve simgelere dönüştüren bir işlev görüyordu bu özensizlik ve ayrışmalarla.

BAHAR BAYRAMI BİLE AYRIŞTIRMA ALETİ OLDU

Yazının Devamı

Sade taşların altından çıkan şehitlikler

Bazılarının taşları bile yoktu. İsimsiz, biçimsiz, araziye gelişigüzel dağılmış taşların, tarla, mera olmuş toprağın altında yatıyorlardı. Hafızası buğulanmış, vefasızlığı içine sindirdi sindirecek bir milletin ayıbıydı bu şehitlikler. 90 yıl, 100 yıl sonra çıkarıyoruz gün yüzüne.

Yarın 23 Ağustos, Sakarya Meydan Savaşı’nın 1921’den bu yana 102. Yıldönümü. Son 10 yıldır savaşın geçtiği Polatlı ve Haymana’da, hem savaş hem şehitlikler adına güzel gelişmeler oluyor. Ancak geçen yıl zaferin yıldönümü 13 Eylül’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gafı, “Ya sabır” dedirten cinstendi.

Sakarya ilinde yapılan grup toplantısında konuşmuş konuşmuş, “..Sakarya aynı zamanda milli kurtuluş savaşı sırasında en kanlı mücadelenin verildiği bir kenttir. Sakarya savaşıdır, Sakarya galibiyetidir..” demişti. Yaklaşık 15 yıldır iki belediyenin, siyasilerin, bürokratların, akademisyenlerin, askerlerin çabası leblebi tozu olmuş, uçuşmuştu boşlukta. Başa da dönmek de değil bu, olmayan bir tarihte uçuşma!

Yazının Devamı

Ulus yavaş yavaş adına yakışıyor

Salaşlıkla çirkinlik arasında büyük fark var. Salaş, geçmiş zamanın yaşam kırışıklıklarını taşır, ruhu vardır, kalan ipuçlarıyla o günleri hatırlatır. Çirkinde tam tersi; bozulmuş, yozlaşmış, hafıza silinmiştir. ‘Hiçbir yer’ gibidir çirkin, sahiplenilmez.

Hangi devletin rahmi çirkindir. Pamuklara sarar, gerekirse taş taş söker yeniden kurar bilinci ve saygısı olan. Devletin ve Cumhuriyet’in rahmi Ulus’u ise çirkinleştirme yarışına girmiştik. Kendi elimizle tarih ve değerlerimizi silme yarışına.

MELİH GÖKÇEK’İN KATKISI BÜYÜKTÜR

Yazının Devamı

Mahalle yanarken saçını tarayanlar

Sanki ekonomi kötüledikçe azgınlaşıyorlar. Göze batıyorlardı, tam bir vurdumduymazlıkla bilerek tahrik ediyorlar sanki. Paraşütsüz dalışa geçmiş, başkası çakılacakmış gibi keyif sürüyorlar. Görmüyor, hiç de farkında olmak istemiyorlar.

15 gün önce ‘Makam ve Servis Aracı Saltanatıyla Tasarruf’ deyip önce kimin tasarruf etmesi gerektiğine işaret etmiştik. “He he Ali efendi..” diye savuşturulan hissiyatıyla diyemediklerimizi de ekleyelim.

Kovid 19 salgınıyla gelişmiş gelişmemiş, dünyanın bütün ülke ekonomileri tutuştu ucundan. Kimi hızlı yanıyor kimi yavaş ancak yangın sönmüyor, Ukrayna Savaşı’yla dökülen benzinle yanmanın uzun süre devam edeceğini öngörüyor uzmanlar. Bir de Tayvan’la Çin’i kapıştırırlarsa çıkmaz sokağın duvarını görecek dünya ülkeleri.

Yazının Devamı

Ankara Esenpark’ına kavuşuyor

Samanpazarı, Hamamönü, Hacı Musa Mahalleleri arasında bir ferahlık, Ankara’nın yarısına manzaralı bir yeşillikmiş Esenpark. Hacı Musa Mahallesi’ni Hacettepe Hastanesi, Esenpark’ı Altındağ Belediyesi sildi tarihten.

Esenpark’tan önce Nakşibendi Medresesi, Tekkesi ve mezarlığıymış arazi, 1930’larda değişmiş. Talatpaşa Bulvarı, o tepe tıraşlanarak açılmış. İdamlar, Esenpark’la Ayakkabıcılar Çarşısı arasında bugün yol olan toprak boşlukta gerçekleştirilirmiş.Fotoğraf: Sağ tarafta Esenpark'ı gösteriyor.

Esenpark Aile Gazinosu açılmış sonra. Zamanın en büyük sanatkarları, Sevim Çağlayanlar, Hamiyet Yücesesler, Sevim Tunalar, Ahmet Gazi Ayhanlar, Abdullah Yüceler konserler veriyor, konsere gidemeyen komşular, pencereden dinliyor sanatçıları. Dört yanı mahalle, dükkan. 12 dükkan da parkın altında.

Yazının Devamı

Eski aklın çöküşünü izliyorsunuz

Türkiye’nin bir günlük gündemi başka ülkede olsa haftasına toplu intiharlar haberi alırdık. Gerçekten insan aklı ve sabrını son zerresine kadar zorlayan, hiç freni tutmayan bir gündemimiz var. Millet de şerbetli, hayatın normal akışı sıkıcı geliyor.

14 Mayıs birinci tur ve 28 Mayıs ikinci tur genel seçiminden sonra kendi ayağına dolana dolana ha düştü ha düşecek, muhalefet partilerinin savrula yıkıla tökezlemesiyle meşgulüz. İktidara seçenek, millete umut olacak partiler, zaten olamayacaklarını tesciller gibi, yün yumağına dolanmış kedi misali çırpınıyor.

BİR DENGEYE GELDİK

Yazının Devamı

Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketi

Atatürk’ten sonra Türkiye siyasetini yönlendiren, sonra yönlendirmenin ötesine geçip siyaseti belirleyen, zamanla kışkırtmalarıyla toplumu ayrıştırıp, hoyratça askeri darbelerle aydın kesimini tırpanlayan, toplumsal dokuya kanser bulaştırmakla meşgul eller ve akıllar, 2007 seçimlerinden bu yana telaş içinde.

Çantada keklik, ipini çektiği yere götürdüğü Türkiye, ipini çekiştirmeye başladı. İstemediği yere götüremiyorlar artık.

Destekledikleri siyasetçiler, sivil toplum örgütleri, medya ve akademisyenleri gözden düşüyor, iş camiası, sermayenin hızlı el değiştirmesiyle piyasadaki belirleyici gücünü kaybediyor, sesi çok çıkan ama etkisi azalan borazanlarıyla sabit fikirli, kısıtlı bir kitleye daralıyordu etki alanları.

Yazının Devamı