Ali İnandım

Ali İnandım

Ankara’yla ilgisiz isimler

Gezerken sokakların, tesislerin, parkların, mekanların isimlerine, bir daha bakın. Anlamlı, şehir tarihi ya da yaşamıyla bağlantılı, hak eden birçok kahramanın adını göreceksiniz.

Düzenli şehirleşmesi en az 2 bin 700 yıl geriye giden, daha da gitseniz 150 bin yıl öncesine ait insan eşyalarının bulunduğu köklü bir yerleşim merkezi Ankara. Yerleşimler, medeniyetler, imparatorluklar, beylikler, tarihe geçmiş savaşlar, felaketler, devrimler görmüş derin bir tarihi var başkentin.

Bize dokunan tarafı; son zamanlarda Ankara’yla ilgili olmayan kişi ya da yerlerin, popüler diye bu saydığımız sokak, tesis, park ya da mekanlara verilmesi. Adamın adı gündemde, kültür merkezine, tesise, parka adı veriliyor. Zerre katkısı, faydası olmamış biri, popüler diye Ankara hafızasını meşgul ediyor.

Yazının Devamı

Salgın var aşıcılar nerede?

Bir aydır katlanarak arttı, ortaya karışık artık ezberleyemeyeceğimiz harflerden bir dizi grip menüsü geldi önümüze. Kovid-19 türleriymiş, başka grip türleri de aynı anda hizmete girmiş. Adlarını bilmeye gerek yok, virologlar, doktorlar bilse yeter. 2020’deki kadar doldu hastaneler, birçoğumuz da ayakta geçiriyoruz ama davul zurna 24 saat ortalığı velveleye veren aşıcıları arıyor gözlerimiz.

Yurt dışında yapılan açıklamaları, sanki bir şey araştırmış da değerlendiriyormuş gibi tekrarlayan papağanlarımız vardı, çok cılız bu sefer sesleri. Aşı işi patladı galiba.

“Aşı olun da aşı olun.. 6 ayda bir olun.. 3 ay daha etkili olabilir.. şu aşı daha iyi.. aman aksatmayın mutlaka olun..” diye diye yan etkileri saptanmamış aşılara zorladılar milleti.

Yazının Devamı

Yeni seçim kirliliği

Seçim afişleri, bayraklar, pankartlar sokakları kirletiyor, biz de şikayet ediyorduk ya ‘israf’ diye, bin beteri zihnimize boşaltılıyor sosyal medyadan. Hadi her aklına geleni, önüne geleni paylaşmaktan çöplüğe çevrilen sosyal medyayı izlemeyi bırakırsınız, telefonlarımızdan özel alanımızın taciz ve işgalini nasıl önleyeceğiz?

Siyasetçi yine bir nebze ama yandaşların coşkunluğu ve sınır tanımazlığı, bıktırıcı olduğu kadar tacizkar. Artık nasıl coşmuşsa yandaş, seçmeni olmadığım ilin ya da hiç gidip tanımadığım ilçenin adaylarını paylaşıyor bizimle. Kendisine de faydası olmayacak bu paylaşımı, kapımıza bırakılan çöp gibi buluyoruz önümüzde.

Afişler, bayraklar, pankartlar parti merkezine, ilçe binasına, merkezi yerlere asılırdı, önünden geçmiyorsanız görmezdiniz. Taciz ve işgale, 24 saat açığız artık. Efendim bizim seçim bölgesinde değilsiniz, hatta bizim şehirde değilsiniz, e genel seçim de değil, niye çöplüğe çeviriyorsun zihinleri özel hayata da bütün saygısızlığınla?

Yazının Devamı

Çağın treni yaklaşıyor

Eskiler gibi değil hızlı bir tren bu, çok hızlı. İstasyonda uzun uzun beklemiyor hızlı trenler, bindin bindin, geldiği hızla el bile sallayamadan gözden kayboluyor. Böyle bir tren geliyor, binemeyen ülkeler, çok bekleyecek sonrakini. Bir sonraki tren bile olmayabilir, istasyon etrafında perişan, bir çağı atladığınızla kalabilirsiniz.

İnsanlık tarihinin, bu trenler gibi gelip geçtiği dönemleri var. Treni yakalayanlar binmiş, ilerlemiş. Kaçıranlar, cehaletin ve sefaletin pençesinden, soyunun tükenmesinden kurtulamamış. Tarihimizin en büyük dönüşümlerinden biriyle bambaşka bir çağın taşıyıcısı olarak geliyor yeni tren.

Mesela insan alet yapmış, mızrağı, oku keşfetmiş, tekerleği bulmuş, yerleşik tarıma geçip, hayvanları evcilleştirerek yaşamayı becermiştir. Ancak yazıyı buluşu, hayatta kalmaktan öte bambaşka bir dönüşüme, sıçramaya karşılık gelmiştir; yazamayan ve okuyamayanlar, medeniyet üretememiştir. Bir kopuş yaşamıştır insanlık kendi arasında.

Yazının Devamı

Mikrop yuvasında sağlık dilenmez

Önce temiz tutacaksınız. Vücudumuz da zihnimiz de bu kadar kirlenmişken hele de bunu dünyanın sistemi haline getirmişken iyi dileklere karşılık bekleyemezsiniz. Bu kirlenmişliğin yaratacağı şey hastalık, kötülüktür. İnsanoğlu hasta ve hala kötülükle iyileşmeyi umuyor.

Yediğini, içtiğini bozdu insan. Doğasına aykırı üretilenle beslendi, genetik zinciri arızalandı. İleri gitti, para hırsıyla toprağı bozdu. Havayı bozdu, bir avuç adamın kazanç ihtirasına karşılık. Bu doğaya karşı yanlışlarla sağlıklı sonuç bekliyor.

Bedenimiz bozuldu.

Yazının Devamı

27 Aralık’ı anlamadan İkinci Yüzyıl zor

Çok erozyona uğramışız. Siyasetçisi, bürokratı, kurumları, akademisi ve medyasıyla tarih ve değerlerinden bir hayli kaymış bir toplum çıkıyor birbirinden kopukmuş gibi olayların arasını birleştirince. Erozyondan çok heyelan kayması gibi...

Devletlerin ömrünü, insan ömrüyle kıyaslayamayız; insan ömrüne sığmaz devlet planları. İnsan kadar hızlı tepki veremez gelişmelere; devlete göre normal akış, insana göre yavaşmış gibi yaşanır. Liderler değişir, rejimler değişir, uygulamalar değişir ama geleceğini doğru planlamışsa devlet, insanı yaşattığı için kendi ömrü de uzar.

Selçuklu’nun ardından Osmanlı filizlenmiş, yaşlı ve kurtların kemirdiği 700 yaşında bir çınar olarak yıkılırken Türkiye Cumhuriyeti filizlenmiştir dibinden. Tazelik dönemini 1950’de çok partili hayata geçerken tamamlamış, ergenliği başlamıştır yeni çağa kendini uyarlamaya çalışan devletin.

Yazının Devamı

Kızılcagün’den bugüne

O günden bugüne, yepyeni bir yönetim biçimiyle kendini güncelledi devlet. Devletiyle beraber millet… Çocukluk dönemini bitirdi, ergenliğini bitirmek üzereler. Olgunluk dönemiyle bir kez daha dünyanın söz sahibi, tarihi yönlendiren ülke ve toplumları arasında yerini almaya hazırlanıyorlar.

19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi günlerin arasına, aynı ağırlıkta girmeli 27 Aralık 1919. Ankaralıların ‘Kızılcagün’ diye tanımladığı, yüzyıllar sonra umudun yeşerdiği, karanlığın aydınlığa döndüğü gündür 27 Aralık. Ankara’da, o gün tescil edilmiştir ülkenin geleceği, o gün kesinleşmiştir sonuna kadar bir mücadeleye girileceği.

Ankaralılar, Samsun’dan başlayan hareketin, gidişatı durdurma kararlılık ve ciddiyetini idrak etmiştir.

Yazının Devamı

27 Aralık: Yüzlerce yılın son Kızılcagün’ü

Seymenlik gibi Kızılcagün algısı, duygusu, kutlaması da Orta Asya’dan taşınmış bir gelenektir. Tarihte ender rastlanan günlerdendir. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ayak basan Mustafa Kemal ve arkadaşları, yüzlerce yılın son kara gününü Kızılcagün’e, yani karanlığı aydınlığa, karamsarlığı umuda çevirdi.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, Amasya, Erzurum ve Sivas’tan sonra Ankara’ya yola çıktı. 26 Aralık’ta Beynam Köyü’nde, bugün ‘Atatürk Evi’ olarak bilinen tek oda bir köy evinde konakladı. Ertesi gün 27 Aralık’ta, daha şehre girmeden bütün tereddütlerinden sıyrılmıştı.

Yazının Devamı

Yerel Seçim Genel Seçim’de bitmişti

14 Mayıs 2023 Genel Seçimi’nde çok önemli bir kırılma yaşandı; “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” kanaat ve iddiası gerçekleşmedi. Üstelik ana muhalefet partisi CHP, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Antalya, Mersin gibi 11 Büyükşehir Belediyesi’ni kazanmışken. Siyasi tarihimizin en kalabalık, beş benzemez muhalefet işbirliğine rağmen.

Tarafgirlikten gözü kör olmuş yandaşlar, bu olağandışı siyasi manzaraya yine tarafgirlik gözlüğünden baktı ve yorumlayamadı. Ya da gördü de yorumlaması zor geldi. Önündeki verileri bu kadar okuyamayıp, devlet idaresine talip olmak da ayrı garabet bir yandan.

Ya da başka şeyler mi vardı acaba ellerini kollarını bağlayıp, akıllarını bulandıran?

Yazının Devamı

Bürokrasinin seçim tatili

Yerel, genel fark etmiyor; bir seçim tarihi açıklanmışsa siyasetin bürokrasisi ayak altından çekilir, arazi olur, işleri bekletir, ölü taklidi yapar. Hem çok çalışmak zorunda kalmaz, gidecekle geleceğin nabzını tutmakla zaman geçirir, üstü ya iyice ayağına dolanmasın diye ya da seçim derdine düşüp başka şeylere odaklandığı için bir şey yapamaz, bu arada varsa ayağı kaydırılacak, arkasından çalışma zamanıdır.

Bir tek vatandaşa ve kurumuna karşı yükümlü olduğu hizmeti aksatmayı aksatmaz bürokrat.

Öncesinde en az 6, seçimden sonra yeni gelen ısınana kadar da en az 6 ay, yayla gibi gri bir belirsizlik zamanı oluşur seçim süreçlerinde. Daha fazla da sürebilir iddialı, çok çekişmeli bir seçim süreci geçiriyorsak eğer.

Yazının Devamı

Siyasetten umudu yok Ankara’nın

Yerel seçime yaklaşık 2 buçuk ay kaldı ama partilerdeki hareketlenme, sokağa hiç yansımıyor.

Kendi içinde kendini gaza getiren partiler, içinde patlıyor, Ankaralılar’ı heyecanlandıracak, harekete geçirecek bir marifet sergileyemiyorlar. Eski usul söylemler, didişmeler, tanıtım yöntemleri ve dikkat çekme dedikodularıyla bir seçimi daha geçiştirme görüntüsü veriyorlar.

Son 30 yıldır her seçimde biraz daha kırıla kırıla siyasetten umudu kalmadı Ankara’nın. Milletvekili otoparkı oldu; açıkta kalan adayları Ankara’ya park ediyorlar. Onların da ne Meclis’te ne sokakta Ankara’nın hayrına yaptıkları bir şey var. Çoğu tanımadığı, birkaç tanıdığıyla kendisine hayrı dokunmayan 36 vekili var Ankara’nın.

Yazının Devamı

Kontrolsüz sosyal medya girdabı

Dünyanın en büyük çöplüğü, kötülüğün lağımına dönüştü sosyal medya. İnsanın iyi-kötü, güzel-çirkin, ahlak-ahlaksızlık değerlerini eşitliyor günden güne. Düşünce özgürlüğü, demokrasi, insan hakkı, adalet, hoşgörü, vicdan gibi değerleri de hızla çöpleştirebilen, her biri değerler genetiğini parçalayan keskin bıçak, bir toplumsal öğütücüye dönüştü.

Dünyanın tahrip gücü en yüksek bombasının yapamayacağını yapıyor.

Yarattığı kargaşanın güçlü girdabında insanlığı yutuyor, insan da aklı başından gitmiş, kendi ayağıyla ortasına ortasına koşuyor bu girdabın.

Yazının Devamı

Vecihi Hürkuş’un Ankara’daki evi bulunmuştu ama..

Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Nuri Külligil, Şakir Zümre gibi kim bilir daha kimleri yabancıların çıkarlarına kurban etti siyaset ve bürokrasimiz. Ülkesi için kafa patlatan, icat eden, üretmeye çalışan bu simge isimler gibi kim bilir daha kimleri öğüttük kifayetsiz siyaset ve bürokrasi çarkının dişleri arasında. Bugün çalışıyoruz ama hala hakkıyla itibarlarını iade etmeyi beceremiyoruz.

Nasıl bir zehir salınmışsa içimize, Cumhuriyet’in 100.Yılı’nda bile etkisini koruyor bir türlü bitmeden. Bu adamlar heykeli dikilecek, devlet erkanı ve milletiyle önünde saygıya durulacak adamlar. Ülkesi için çabalayan binlerce kahramanın, öne çıkan birkaç simge ismi.

Yazının Devamı

Değişim kum fırtınası gibi geliyor

Önümüz toz duman, arkasını göremediğimiz bir kum fırtınası geliyor üstümüze. İnsanlık tarihindekilere benzemeyen bir değişim ve dönüşüm sürecinin ilk kumları, saçlarımızın arasına girmiş bile. Kum fırtınasını görüyor ama içine girmeden tanımlayamayacağız arkasında bırakacağı insanlığı.

Ruhumuzu yıkayan bir yağmurun ardından güneş açıp, kuşlar mı cıvıldayacak yoksa fırtınanın kumları arkasında çağın eşkıyaları mı bizi bekliyor olacak?

Dünyanın doyuramadığı, uzaya göz dikmiş sapkın eşkıyaların eline mi kalacak insanlık, onların silahlarıyla onlardan söke söke insanlığını geri mi alacak insanlar?

Yazının Devamı

Ankara gıdaklıyor artık

Yumurtladığı kadar gıdaklamıyordu Ankara, artık gıdaklıyor. Yani yumurtayı yapıyor ama haber vermeyi, reklamını yapmayı beceremiyordu. Son 10 yıllık dönemde sosyal medyanın çok katkısı oldu cılız gıdaklamaları duyurmaya ya da gıdaklayamayanları bulup çıkarmaya. Köylerimize kadar sesini duyabiliyoruz gıdaklayanın. Kaybettiği 25 yılını hızlı telafi edebilir aslında Ankara.

Etkileşim hızlandı, arttı, dört başı mamur bir basını oluşturulamasa da yumurtalarını duyuracağı ya da göstereceği yeni mecraları oluştu başkentin. Ve gençler, bu mecralar sayesinde eğitim sisteminin kabızlığı ve icraatsızlık kireçlenmelerinden kurtulacak. Hareket olacak; zamanında, uzun yıllara yayılmadan bitecek işler, gecikmeden çözülecek sorunlar.

Tabii çok yetenekli bir bilgisayar alıp, sadece oyun oynamak için kullanmaya benzetmezsek işi. Yumurtasız gıdaklamanın da bir faydası yok şehre.

Yazının Devamı

Dünyanın hakim basını tepe üstü çakılırken

Dünyayı yönlendiren basın yayın kuruluşlarının, patronlarının, mensuplarının ve kendini gelişmişlik aynasında gören ülkelerin, ağır çekimde tepe üstü çakılışını izliyoruz. Gözümüzle gördüğümüzü inkar eden, çarpıtan yayınlarıyla intihar etti, kafa üstü çakılmaları devam ediyor. Dünya kamuoyu önünde çakıldıklarını bile bile eski alışkanlıklarından vazgeçemiyorlar.

İsrail-Hamas savaşı, ayarı kaçmış dünyanın kaba ayarını yapıyor gibi. Devletler ve toplumların dengesiz düzenini, makul bir dengeye zorluyor. İnsanlık, vicdanıyla baş başa. Haksızlık kefesi çökmüş adalet terazisi, çırılçıplak kaldı ortada. Yeni bir medeniyete geçişin doğum sancıları, Ukrayna’dan değil Filistin’den başlayacakmış meğer.

Savaşı kaybetmese, Almanya’daki Yahudi soykırımından haberimiz bile olmayacaktı belki de. Ama Filistin’de, canlı yayınlarla vahşi ve sınırsız bir Filistinli soykırımı izletiyorlar bize. Artık kendilerine hakim mi olamıyor ya da gözdağı mı veriyorlar, tüm haksız, hukuksuz ve vahşiliğiyle dünyanın gözüne sokulan tarihi bir soykırıma şahitlik ediyoruz.

Yazının Devamı

Ayaz bastı, sokakta kalanları bildirin

Gelmedi gelmedi, kafamıza atılmış gibi geldi kış. Güngörmüşler bilir Ankara ayazını. Eskisi kadar olmasa da çevre barajlarla ılımanlaşan iklimine karşın ayazından taviz vermiyor Ankara. Üşümekten öte, binlerce iğne ucu ısırıyor değdiği yeri. Bu zorlu iklimdir Ankaralı’nın kişiliğini çetinleştiren.

Kut alan Türk kağanlarının yazılmamış ilk iki kuralıdır: Kimse aç kalmayacak, kimse açıkta kalmayacak.

Şeyh Edebali dört sözcükte özetlemiştir devletin özünü: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Yazının Devamı

Gezi sergisinin olamayan faydaları

Turizmsiz Ankara’nın, bir türlü açılamayan ekmek kapısı turizm. Baş nedeni de ilgili kurumların işbirliği ve eşgüdüm eksikliğidir. Herkes filin tuttuğu yerini tanımlıyor ve çare öneriyor ancak bir araya gelip “Bu fildir” diyemedikleri için bütüne ilişkin önlem alınamıyor, uygulamalar güdük kalıyor. 1 milyar turistin dolaştığı dünyada 1 trilyon dolara ulaşmış pazardan, hak ettiğimiz bir ‘nanik’ kalıyor kısmetimize.

16-19 Kasım tarihleri arasında TRAVELEXPO Ankara 6.Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı yapılıyor ATO Congresium’da. Yani ATO Kongre Merkezi’nde, Gezi Sergisi düzenleniyor. Turistik mekanları, ürünleri, gezi seçeneklerini ve turlar düzenleyen gezi acentelerini, tanıtma ve tanıştırma amaçlı bir sergi. Başkentin en az 50 yıl geç kaldığı bir etkinliktir ama ‘zararın neresinden dönülse kar’ diye bakmaya devam ediyoruz tüm saflığımızla.

Yazının Devamı

“Yerel seçim” demeyin Ankara’ya

Yapılacak hatta acil ama geciktirilmiş çok işi var Ankara’nın. 22 buçuk yıllık Melih Gökçek döneminin yaraları sarmakla bitmiyor, bitmesi de uzun sürecek zaten. Bazı bozulma ve örselenmeler, sarılacak gibi de değil, köklü bir tedaviye girişilmediği sürece şehir, bu özürleriyle yaşayacak.

Şehrin içinden geçirilen otoban kılıklı hançer gibi yolları..

Bütün tarihi dokuyu yok eden sözde onarım ve iyileştirmeler..

Yazının Devamı

Heykeli dikilecek abi Hasan Şengel veda etti

Kaybedişimizin 85.yılında her yerde Atatürk’e yakışır etkinliklerle anıyordu yakışır kalabalıklar. Anıtkabir ve Dolmabahçe Sarayı’na insan seli akıyor, kilometrelerce insan zinciri uzuyordu kimi yerde. Medya, Cumhuriyet gibi Atatürk’ü de hatırlamıştı çok uzun yıllar sonra. Hangisini takip edeceğimizi şaşırmışken eskilerin Hasan abisi, yenilerin Hasan amcasının haberi, matem üstüne matem geldi.

Ankaralılar kadar Türk spor camiasının da hakkında iki çift söz etmeden yolcu edemeyeceği örnek bir insan ve spor adamını kaybetti hem Ankara hem ülke. Tanıyan kimle konuşsanız iki lafından biri “Heykeli dikilecek adam”dır Şengel’i tarif ederken. Yaşarken de heykelini hak ediyordu, arkasından dikilir inşallah.

Parasıyla karşılıksız emeğiyle ahlakıyla vefası ve sadakatiyle gençlere sahip çıkan, kötü alışkanlıklardan koruyan spor aşığı bir işadamı. Bu köşeye sığdırılamaz kitap konusu maceralı bir yaşamı ama son ana kadar da karşılığını gördüğü bir sevgi ve saygı yumağıyla sarılıydı.

Yazının Devamı

Köy fırını

Adı bile geçince ekşi mayalı ekmeğin, Kızılcahamam bazlamasının, Pursaklar kadımalağının (madımaklı pide), Bala kömbesinin, Elmadağ tirit ekmeğinin, yufkaların, pişilerin kokusu salınıyor zihnimizin hafıza çekmecelerinden.

Ankara’nın 25 ilçesini dolaşırken çok anlatıldı köy fırınları ama kaybolup gitmemiş 3 örneği Karaşar’da bulmuştuk. Kazım Ali’nin (Bayraktar) fırını, biri Yanıkızının Fırını (Yanıkkızı Toprak), diğeri de Hatice’nin (Narin) Fırını. Kullanılmasa da yıkılmamışlardı hiç olmazsa. Hatta birinin ekmek teknesi bile duruyordu içinde. Ocak nasıl evin merkeziyse fırın da köyün merkeziydi. Çok yönlü, çok önemli işlevi vardı.

Yazının Devamı

Dünyanın ağzında tat bırakmadılar

Bizzat Hristiyanlar’ın nefretle andığı Haçlı Seferleri, kendi halkına akla sığmayan kararlarıyla Ortaçağı getiren Engizisyon Mahkemeleri, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’yla bitiremedikleri hesaplaşmaları ve doyamadıkları kan banyoları… “Batı” dediğimiz zihniyet, kanla yıkanmadan arınamıyor belli ki; yine döndü dolaştı, binlerce yıldır çıkamadıkları döngüye bir kez daha kapıldılar 21.Yüzyıl’da.

Sömürüyor zenginleşiyor, teknoloji üretiyor zenginleşiyor, o teknolojiyle bir kez daha sömürüp zenginleşiyor ama kanla yıkanmadan durulmuyor asabiyetleri. Zenginleşiyor, bilim, teknoloji falan üretiyor ama hiç medenileşemiyorlar.

Yazının Devamı

Cumhuriyet gibi millet de bendini yıktı

Bendini yıkıp sel oldu milyonlar.

Kırmızı beyaz bir sel boşaldı 40 yıldır hapsolduğu bendinden. 43 yıldır milletin bayram sevincini kursağında bırakan görünmez bent, 29 Ekim 2023 günü yıkıldı nihayet. Çoluk çocuk, anne baba, nineler dedeler bayram sevinci ve coşkusunu tattı yıllar sonra. Ülkenin en ücra köşesine kadar titredi gönül telleri.

Bir Türk mucizesi yaşandı 29 Ekim’de.

Yazının Devamı

Cumhuriyet bendini yıktı

Çanakkale’de, Sakarya Meydan Savaşı’nda, Büyük Taarruz’da olmadı, çok bent çekti ama önünde duramadılar. Mondros Mütarekesi’yle prangalayıp, Sevr Antlaşması’yla kafese koymayı denedi, ne prangaya alabildi ne kafese sokabildiler bu cıva gibi tutulamaz milleti.

O zaman da kuraklaşmış idarenin yeniliğe ve gelişmeye susamış halkı vardı, bugün de yenilik ve gelişmeyle nehir olup akmak için bir kez daha bendi zorluyor enerjisi.

Kükremiş sel gibi, bendini çiğneyip aşma gücü birikti.

Yazının Devamı