Ali İnandım

Ali İnandım

İnsanlık ordusu da hazırlanmalı

Altta kalanın canı çıksın sisteminin tanrıları, can ve kan banyosu istiyor. Altını yaktılar, orta şiddette ısıtıyorlar dünya savaşını. Kendini medeniyet ve gelişmiş ülke diye tanıtan burnu yukarıda ülkeler, o burunları sürtüle sürtüle savaşa sürükleniyor. Zavallı bir çaresizlik içinde, hiç ayak diremeden, kaynayan kazana yürüyorlar.

İnsan hakları, uluslararası hukuk, demokrasi, hoşgörü, gelişmişlik, serbest piyasa…

Zaten içi boşaltılmış bu tür kavramları, gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelere karşı kötüye kullanıyorlardı, Ukrayna ve İsrail’deki savaşlar, bütün bu değerleri içine ateş yakılıp havaya salınan fenerlere çevirdi; sonunda kendi ateşinde yanıp kül olacak boş içleriyle.

Yazının Devamı

Ankara vekillerini görelim

Yerel seçim de bitti. Özellikle son 17 yıldır seçim de seçim, çoğunlukla önünde değilse arkasında bekliyor gündemin, boş kalanın sarıldığı can simidi. Gözümüze perde iniyor ‘seçim’ denince, duymak istediğimizden başkasını duymuyoruz, işler güçler dururcasına yavaşlıyor, bürokrasi tatil yapıyor adeta.

Ertesi günden sokağın gerçeklerini dayak olarak yemeye devam ediyoruz sonraki günlerde devam ederek. Seçim dönemlerinde kendini gösterme yarışına giren bürokratlar, buharlaşarak makamlarında kayboluyorlar. Dürtülmedikçe bir işin ucundan tutup, nihayete erdirme niyetleri olmayanlar.

Bir de ülkede akademik tez konusu ‘Ankara Milletvekilliği’ diye bir sorun var. Ankara’dan vekil olup Ankara’ya zerre faydası dokunmayan sorumsuz vekillik hali.

Yazının Devamı

Kendine simge bulamayan başkent

Yerel Seçim’den sonra ilk gündeme gelenlerdendi Ankara amblemi. Melih Gökçek’in kafası gibi karışık mevcut simge, sahiplenilemedi, 28 yıldır tartışması sürüyor. Bir devletin başkenti ve onun yöneticileriyle sakinleri, şehrin simgesine karar veremedi.

Bir Ankara silüeti çizildiğinde, Kalesi, Anıtkabir’i, Kocatepe Camisi, Atakulesi mutlaka öne çıkıyor en belirgin simgeler olarak. Ya da bu öne çıkan simgelerle tanıtılıyor başkent. Ancak yenişemiyorlar aralarında, bizim hatamız, biz denkliyoruz onları eşitmiş gibi.

Bize göre bunların içinde açık ara bir birinci var.

Yazının Devamı

Tozlu Ankara’ya üfleyelim

13 yıldır üstü tozlu bir ‘hazine sandığı’ diye tarif ediyoruz Ankara’yı. Bizden önce bir 90 yılı var kıymet bilinmeyişinin. 100'ü geçtik artık. Üfleyip açılması, içindeki cevherlerin görülmesi ve gösterilmesi gerek sandığın.

Tarih desen var, eser desen var, mimarisi, hikayeleri, yeni devletin kuluçkalığı ve ev sahipliği, dünyaya kafa tutan liderin Anıtkabir’i, ileri görüşlü sanayisi, en nitelikli insan gücü ile eğitimi, kaplıcası, doğası, kendine has bitkisi, meyvesi, Ahiliği…

Cumhuriyet’le beraber sandık açılıyormuş ki Atatürk’ün ölümüyle yeniden örtülmüş üstü. Sandık açılınca rantından olacağını fark eden ‘rant canavarı’, sandığın görünmemesi için kendi haline terk ettirmiş. O sandığın cevherleri, rant canavarının doymayan şehvetiyle baş edemedi, bir türlü değerini gösteremiyor insanlığa.

Yazının Devamı

Çocukluğu yeniden doğuran 23 Nisan

Devlet tazelenmiş olarak yeniden doğarken şanslı çocuklar doğdu onunla beraber. Dünyada benzeri olmayan bir bayramla ödüllendirildiler. Çocukluğunu da bayramlarını da hakkını vererek yaşadılar. 23 Nisan 1927’de bayramları oldu, 1979’da dünya çocuklarını da ortak ettiler güneş gibi parlayan coşkularına.

Ertesi yıl bir alamet geldi ‘12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ diye. Yumruk gibi geldi, zerk ettiği zehirle insanlığımızı yavaş yavaş hasta etti. İnsanlık değerlerimiz körelirken çocukların çocukluğu bozuldu. Eğitim sistemi ile maddiyatı yücelten düzen, hisleri dağlanmış çocuklar bıraktı geriye.

Çocukluğunu yaşatmayan eğitim sistemi, okul sıraları ve dershanelere hapsetti onları. Maddiyatçı düzen de müşteriye çevirdi. Varlık içinde de yokluk içinde de olsalar, çocukluk coşkuları parlaklığını yitirdi.

Yazının Devamı

Yokuş aşağı vura vura

Siyasetimizin freni patladı, arabalara, kaldırıma, ağaca, binaya, insana vura vura savruluyor yokuş aşağı. Bürokrasi ve iş dünyası yüküyle siyaset, vatandaşın üzerine yıkılacak sonunda. Biraz fren yapması, hız kesmesi gibi hiçbir uyarısını ciddiye almayan siyaset, yükleri ve muhalefetiyle beraber vatandaşın üzerine yıkılmaya geliyor.

Ne çiftçiyi ne hayvancıyı ne esnafı ne bilim insanları ne gençleri ne emekliyi dinlediler. Liyakatsiz yöneticileriyle memurlar, uzun zamandır halinden memnun. Parti ve Meclis koridorlarında kulakları sağırlaştı, kapı dışarı bakmayı unuttular, bir iktidarcılık-muhalefetçilik tiyatrosuyla bugüne getirdiler ülkeyi.

Frene basmakla yükümlü muhalefet, basamamış demek ki. Basıyor olsa bir salgın, arkasından yükselen fiyatlar, dünyada görülmemiş bir deprem ve bu kadar yüksek enflasyondan sonra oyları artardı. Yerel seçim sonuçları onların değil, vatandaşın frene basma girişimidir.

Yazının Devamı

Seçimin Ankara’ya ilk faydası

Bu milletin sabır eşiği, dağları, kayaları çatlatır. Kestirilemeyen bir zamanlaması var ama sabrının sonu selametle bitiyor mutlaka. Öyle bir zamanda veriyor kararı. Osmanlı padişahlığından Cumhuriyet’e geçiş de böylesi bir zamanlamanın sonucudur.

Cumhuriyet’in başkenti olduğunda gelişmiş, Atatürk’ün ölümünden sonra nüfus olarak kalabalıklaşmış, şehircilik olarak gerilemiştir Ankara.

1950’lerde gecekondulaşma başlamış,

Yazının Devamı

Yeni dünyanın ayak seslerini duyalım

Yerel seçim gösterisi de bitti, gerçek gündemlerle yüzleşmeye geri dönebiliriz. Yerel seçimin hak etmediği abartı ile bir yıl oyalandık. Seçmen doğal tepkisini gösterdi, normali buydu ancak seçimi gibi abartılan sonuçlarından da yine aşırı beklenti yaratılıyor. Bu sonuçlar ne kadar gündemde tutulmak istense de ulusal siyasetteki etkisinin yeterli olmayacağını birkaç haftaya sönümlendikçe idrak edeceğiz.

Bir ülkeyle savaşıyor olsak bu kadar enerjisini harcardık milletin. Arası olmayan siyasi kutuplaşma, bütün ekonomik ve sosyal olumsuzluklar üzerine benzin döküyor. Ortası kalmadı memleketin, uçlara itiyor çarka gireni.

Eski kafaydı bu, çok köklü değişiklikler oluyor, bu seçimde de gördük ki eski usul siyasetten medet umuyoruz hala. Bu kafayla yeni dünyaya giremeyiz, ısrar etmeyin.

Yazının Devamı

Kopuş manzarası iftarlar

Siyasiler zaten kopmuştu da bürokrasiyle iş camiası da takıldı arkalarına. Toplumla aralarına kalın bir paravan koydular, öte tarafla hiç ilgileri kalmadı. Kendi taraflarındaki Türkiye’de yaşıyorlar uzun zamandır, Cumhuriyet sınırlarını içeren Türkiye’de değil. Paravanın ötesini ne dinliyor ne de duymak istiyorlar.

Kovid-19 salgını ile bir ülkenin nasıl birkaç haftada altüst olacağını yaşadık, ertesi ramazan ayında tokun tok ağırladığı lüks iftarlar devam etti.

Salgının yükselttiği fiyatlar da lüks iftarları etkilemedi.

Yazının Devamı

Batı’nın yeni IŞİD’i İsrail mi?

Vicdansızlığı ve vahşetiyle soykırımın da çıtasını yükseltiyor İsrail.

Bütün insani ilkeleri bile isteye çiğniyor, uluslararası hiçbir kuralı tanımıyor, toplum ve ulusların tepkilerinden zerre etkilenmiyor.

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’daki soykırımı yaşayanların çocukları ya da torunları olamaz bu Yahudiler. Orada başka Museviler mi katledildi de bu çocuk ve torunlar çelik katılığında duyarsız kalabiliyor her gün dozu artan bu kasıtlı vahşete?

Yazının Devamı

Ankara prangasını da çözdü

2019 Yerel Seçimi’nde zincirinden kurtulmuştu, bu seçimde prangasını çözdü Ankara. 5 yıldır ayağını sürüyerek yürümeye, paçasındaki ağırlıklarla koşmaya çalışıyordu. Melih Gökçek’ten kurtulmuş, Belediye Meclisi asılmıştı şehrin paçasına. Sonunda vatandaşla beraber çözdüler prangayı.

Önceki Belediye Meclisi’nde AK Parti ve MHP’den oluşan muhalefet üyelerinin sayısı CHP-İYİ Parti yönetiminden fazla olduğu için Ankara Büyükşehir Belediyesinin su gibi hayati projeleri dahi engelleniyordu. Öyle şehirden, ihtiyaçlardan kopuk, cezanlandırırcasına projeler engellediler ki Cumhurbaşkanı’nın onayladığı projeler de vardı içlerinde.

30 Eylül 2023’te halktan, sokaktan kopuksunuz, şehri okuyamıyorsunuz, ‘Seçimi Kaybetmek İçin Devam Edin’ demiştik kendilerine (https://www.anadolugazete.com.tr/secimi-kaybetmek-icin-devam-edin-7340yy.htm).

Yazının Devamı

Cambaz gösterisi 31 Mart’ta bitiyor

Tarihimizin en abartılı yerel seçim sürecini yaşadık. Köpürtüle köpürtüle kontrolden çıktı, vaatler de kontrolden çıkınca genel seçim hararetinde bir rekabet oluştu. Çok vatandaşımız, iktidarı değiştireceği zannıyla sandığa gidebilir, öyle şişirilmiş bir seçim süreci geçirdik çünkü. Ertesi güne yeni bir hayal kırıklığını kaldıracak ne sinir ne sabır var vatandaşta.

Abartılı körüklenen hararet, siyasetçiler ve partilerini yakar bundan sonra. Karşılığı olmayan bir beklenti seviyesine çıkarıldı vaatler de talepler de. Cambazın gösterisi bittiğinde, kalplerimizin çarpıntısına değmediğini göreceğiz.

Bu abartılı, köpürtülen yerel seçim sürecini, ‘ipteki cambaz’ benzetmesiyle ifade etmiştik 27 Ocak tarihli yazımızda. ( https://www.anadolugazete.com.tr/ipteki-cambaz-yerel-secim-7791yy.htm ) İktidarın da muhalefetin de işine gelen, dikkatlerin cambaza yönlendirildiği, bir oyalama, zaman kazanma niyetli, medyanın kim ipten düştü-düşecek abartılı anonslarıyla heyecanlandırıldığımız cambaz gösterisiydi ‘yerel seçim’. Abartının aşırılığını, ertesi gün, en geç bir haftaya idrak ederiz sahne ışıkları sönünce.

Yazının Devamı

En kötü proje yarışması yapılmalı

Provasını Ankara Şehir Plancıları Odası yaptı. Ankara’daki kötü şehirleşme örneklerini ‘Betonun Bittiği Yer: Ankara’ başlığıyla oylamaya açmış, Ankaralılar da en kötüleri seçmiş.

Koruma Alanları’nda yapılan en berbat proje ‘Ankapark’ olmuş.

Ulaşım’da Bilkent-ODTÜ Kavşağı, konut alanında Gar yanındaki TCDD lojman ve tesisleri yerine yapılan ‘Merkez Ankara’ denen ürkütücü gökdelen yığını seçilmiş.

Yazının Devamı

Ankara’ya iki doğru hizmet

Yüzyıl sonra yeniden yerinde. Ulus’ta açılan 100.Yıl Meydanı’nın olduğu yer, 100 yıl önce hem ülkenin hem başkentin ilk parkıydı. Adı da ‘Millet Bahçesi’ydi. Şimdiki gibi Ankara Palas’a kadar olan alanı kaplıyor, bir de içinde sonradan yakılan şık bir tiyatro barındırıyordu.

Millet Bahçesi içindeki yakılan tiyatro binası

Cumhuriyet öncesi kentleşmemizde, kamuya açık, sosyalleşme amaçlı düzenli yeşil alan yani ‘park’ uygulaması yok. Kendiliğinden yeşillikler ya da evlerin bahçeleri, bostanlar kullanılıyor park, piknik niyetine.

Yazının Devamı

Serbest piyasa terörü

Gaspçıyı, hırsızı, dolandırıcıyı yakalıyor, cezalandırıyor, hapse atıyoruz. Koca koca firmalar müşteriye tuzak kuruyor, yüksek karlı fiyat uyguluyor, vermekle yükümlü olduğu kalite ve hizmetten kısıyor, aralarında anlaşıp beraber hareket ediyor, bazıları da kazandıklarını yurt dışına götürüyor, onları seyrediyoruz.

1980’den sonra bir ‘serbest piyasa’ efsanesi körüklendi, “Şöyle rekabet olacak, rekabet fiyatları düşürecek, ürün ve hizmet kalitesi artacak” şişirmeleri. Kamu İktisadi Teşekküleri (KİT) sabahtan akşama kötülendi, özel sektöre satıldı daha verimli olacak diye.

Bizde terör eylemine dönüştü ‘serbest piyasa’. Bırakın rekabeti, birlik olup devletin ve milletin üzerine çullandı, soluk aldırmıyor firmalar.

Yazının Devamı

Ankara’nın Zonguldak kapısı açılıyor

Eskişehir Yolu, Samsun, Konya, İstanbul Yolu vardı, Zonguldak Yolu açılıyor 12 Nisan’da. Karaelmas Ekspresi, Ankara’nın Zonguldak kapısını açacak. Tıkalı bir damarı daha açılacak başkentin.

Bir gece konaklamalı turistik tren yolculuğu Ankara’dan başlayacak, Kalecik, Çankırı, Karabük’e uğrayarak Zonguldak’a varacak, dönüşte Yenice, Eskipazar ve Çerkeş'te duracak. Hepsinde görülmeye değer doğal ve turistik mekanlar gezilebilecek, lezzetleri tadılabilecek.

1930’da başlayan Ankara-Zonguldak tren seferleri, 1 Ocak 2010’da durdurulmuştu. Yollar damarsa insan, içinde akan kan. Kan akışını durdurmuştuk.

Yazının Devamı

2 bin yıllık yolu bulduk!

O zamanki olanaklar yetersiz, ulaşım ve mal aktarmak zor. Yüklü kervanları, orduları yormayacak güzergahlar yol yapılmış. O yüzden binlerce yıl önce açılan güzergahlar, en uygun yol hatlarıdır hâlâ.

OSTİM Organize Sanayi Bölgesi önünden geçen caddenin adı Bağdat Caddesi’dir. Eskiden beri İpek Yolu üzerindeki adıdır yolun; altındaki 2 bin yıllık taşlar üzerine asfaltlanmıştır cadde. Bugün Batıkent-Eryaman arasında kalan TRT Verici İstasyonu arazisi içinde yolun taşları durur hâlâ. Ayaş’a, buradan döner İpek Yolu.

2 bin yıl önce Çin’den başlayan İpek Yolu, Ankara’dan sonra Ayaş, Güdül, Beypazarı, Nallıhan, Mudurnu, Akyazı, Sakarya üzerinden İstanbul’a bağlanmıştır. Güzergah, uygunluk olarak da iklim olarak da Bolu üzerinden bağlanan yoldan iyidir.

Yazının Devamı

Bizim kültürün kadınları

Cumhuriyet, özgün Türk devlet felsefesine dönüş girişimidir aynı zamanda. Devletin zamanla kaybettiği olumlu vasıflarını, keskin bir dönüşle güncelleyerek uygulamak istemiştir Atatürk. Çünkü devlet ya da yönetici olmanın temel ilkeleri değil, bu temel ilkelerden sapma bozmuş ve yıkmıştır öncekileri.

İnsan, uygulama, teknoloji, biçimler değişebilir ama toplum düzeni, insanı yaşatmaktır aslolan. Başı İran’da gövdesi Anadolu’da Safavi Devleti’ni de sayarsanız 17 devlet, akla zarar geniş sınırlara hükmeden imparatorluklar kurulamazdı yoksa. Her defasında temel ilkeleri merkeze koyup, kendini güncelleyerek küllerinden yeniden doğmuştur devlet.

‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ en temel ilkedir.

Yazının Devamı

Dünyanın guguk kuşları

Bir tımarhane dolusu deli kaçmış, devletlerin, uluslararası kurumların, şirketlerin başına geçmiş sanki. İnsanlığın, aklın, ahlakın, değerlerin üzerinde, her şeyin anında görülüp duyulduğu iletişim çağında, hiçbir utanma ve suçluluk duymadan göstere göstere tepiniyor, üstüne yaptığını savunuyorlar. E zaten deliliğin tarifi de bu zaten; akli dengesizlik.

Doktor muayene etse hücreye atar tımarhane güvenliği için, bu seviyede bir ruhi bozukluk. Psikopatlık, akli denge bozukluğu yanında acımasızlık seviyesiyle pekişen bir şey. Başkan, yönetici, patron görünümlü aramıza karışmış guguk kuşları, idareyi de ele almışlar.

İnsanlığımızı sorguluyoruz “Bunlar insan mı?” diye.

Yazının Devamı

Kafalar çok karışık ama iyidir

Kendince bir kargaşanın düzeni içinde yuvarlanıp gidiyorduk. Kovid-19 salgınıyla düzen bozuldu. Bir savaşta olmadığımız halde savaş ekonomisinin keyfiliği sardı piyasayı. Durulmasını beklerken dünya tarihinde yazılı olmayan sarsıntı, Kahramanmaraş Depremi’ni yaşadık. En son yüksek enflasyon ve dizginlenemeyen piyasa, çorbada dönen kepçe gibi bulanık aklımızın kalanını karıştırdı yeni kargaşaya.

Sosyal medya, her birini yelledi, ateşlerini körükledi. Ne kadar hızlı yanarsa o kadar çabuk sönecek ateş. Madem yandı, söndürmeyi bilelim.

Yeni kargaşanın faydasını görecek gibiyiz.

Yazının Devamı

Ankara kültürünü ezen kültürsüzlük

1890-91 gibi İstanbul’da işsiz güçsüz kalınca Ankara Kocamanoğlu Tiyatrosu’nun kiracısı Kolacı Agop açıyor kısmetini. 150 altına anlaşıyorlar, kadrosuyla Ankara yolu görünüyor.

1856 doğumlu Ahmet Fehim Bey, 73 yıllık yaşamının 53 yılını tiyatroya adamış, bunun en hareketli 2 buçuk yılını da Ankara’da geçirmiştir. 10 parmağında 10 marifet bir adam; marangozluk yapıyor, resim yeteneği var, bozuk makineleri tamir ediyor, işletmecilik yapıyor.

Eski fotoğraflarda Ankara Kalesi’nin Gar’a bakan yüzündeki duvarı kaplayan Osmanlı Arması ve 31 Aralık 1892’de o gara gelecek ilk tren için hazırlanan tak ve süslemeler onun elinden çıkmıştır.

Yazının Devamı

Canlı yayın soykırıma da alıştık

Batı alışık da biz değildik neredeyse dakikası dakikasına anlık görüntülerle yayınlanan bir soykırıma. Bu da bir yöntem; tekrar ede ede alıştırma hatta şiddetin, katliamın, işkencenin kasten görülmesi, duyulması istenerek bir gözdağı verme yöntemi.

Filistinlilerin ölemeyenleri ot, yaprak yemeye, çamurlu yağmur ve deniz suyu içmeye terk edilirken bombaladıkları yetmemiş, hastane koridorlarında keskin nişancılarla doktor, hastabakıcı vurulur, her gün en kötünün kötüsüne uyanırken milyonlarca insan, saatlerce yerel seçim konuşuyor, yazıyor bizim memleket.

Saatlerce, sayfalarca aynı adamlar ve boş ağız dalaşları etrafında dönüyor, kuyruğumuzu kovalıyoruz bir soykırım rekoru daha kırılırken. Seçim bölgemizi de bizi de ilgilendirmeyen adaylar ve dalaşmalara maruz kalmak, tam bir zihin israfı.

Yazının Devamı

Boğaza takılı lokma Ankara

Örnek işler başkentlerde yapılır; örnek şehirleşme, örnek mimari, örnek projeler, örnek organizasyonlar gibi. Öncülük eder başkentler, daha iyisini yapabilen diğer şehirler, bayrağı ileri taşımış olur. Bu olumlu rekabetten gelişme doğar. Cesaret edilemeyeni yapmaya, başkentler örnek olur.

İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçişte Ankara, her alanda çok başarılı örnekler oluşturdu. 10 Kasım 1938’in ertesi günü, sanki frenine basıldı şehrin. Dünyanın ilk ‘yeşil şehir’ planı iptal edildi, rant canavarına teslim edildi şehir. Defalarca değişen imar planları, kısa menzilli projeler, kullanılamayan tarihi birikim, adını ‘gri şehir’e çıkarttı örnek Ankara’nın.

Yıllar ilerledikçe daha ve daha kötüye gitti hem sehirleşmesi hem mimarisi hem de sosyal yaşamı. 2 bin 700 yıllık şehir, rant canavarının dikey gecekonduları, kasaba kurnazlarının vasat projeleri ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin çökerttiği sosyal yaşamıyla kötüleşmeye doğru gelişti.

Yazının Devamı

Kafası karışıklar seçimi

Genel Seçim’de kafası karışanlar, Yerel Seçim’e kafasında huniyle gitmek üzere. İlke, ideoloji, liyakat gibi değerlerin iyice silikleştiği, vatandaşın anlamlandıramadığı buharlaşmış düşünceler ve çok puslu bir siyaset tünelinden geçiyoruz.

Siyasetin ayağını koyduğu bir merkez ve etrafında dönerek çizdiği daireden oluşan düşünce duvarları yıkılıyor, kümelenmeler dağılıyor. Sınırlar buharlaşıyor, her esen rüzgarla birbirine karışıyor odaksız düşünceler. İnsan aklı için en tehlikelisi, sisli puslu belirsizlik köreltir bilinci.

Atatürk’ten sonra keskin karşıtlık siyasetiyle oyalandık, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’den sonra ise siyaset tiyatrosuyla. İktidarcılık, muhalefetçilik oyunu izlemişiz kaderimizle oynanırken. Meğer bu tiyatronun yapımcısı ve yönetmenleri varmış.

Yazının Devamı