Rekreasyonumuz eksikti!

Ali İnandım

Ali İnandım

Tüm Yazıları

Gözümüzü tırmalayan, söylemesi de zor bir sözcük. Karşılığı var dilimizde ama belediyeler, park, bahçe ya da mesire yerlerine ‘rekreasyon alanı’ demeye başladı. Buralarda ‘aktivite’ yapılıyor ‘etkinlik’ değil.

Rekreasyonu, yenilenme, tazelenme, dinlenme alanlarındaki etkinlikler olarak tarif edebiliriz.

Park da dış kaynaklı bir sözcük ama bizde olmayan, dışarıdan öğrendiğimiz bir uygulama olduğu için özgün adıyla kullanmışız. 1892’de demiryolunun Ankara’ya gelişinden sonra o zamanki adıyla Taşhan yani Ulus, kamu yapılarıyla çevrelenmeye başlar. Türkiye’nin ilk parkı da 1800’lerin son yıllarında, Ulus’ta yıkılan 100. Yıl Çarşısı’yla Ankara Palas arasına kurulan parktır.

Adı da ‘Millet Bahçesi’dir, parkı değildir.

ÇİFTLİK DEMİŞİZ

Düzenli bahçeler her zaman var ama ya saray bahçesi ya resmi kurumların etrafında, halk yararlanamıyor. Hatip Çayı boyunca ya da Kayaş mesiresinde olduğu gibi doğal, insan eliyle düzenlenmemiş su kenarı, ağaç altı, yabani otların yeşillendirdiği kendiliğinden kamusallaşmış dinlenme, eğlenme yerlerinde boş zaman değerlendiriyor Ankaralılar.

1924 yılında karar veriliyor, çoğu bataklık kalanı çorak arazi ıslah ediliyor, 1937 yılında hazineye bağışlıyor dinlenme ve eğlenme yerini Mustafa Kemal Atatürk. Adı Atatürk Orman Çiftliği.

Üretim dahil bütün dinlenme, eğlenme, yenilenme, tazelenme olanakları var içinde.

Rahmetli Peyzaj Mimarı Prof. Dr. Yalçın Memlük Hocamız, Botanik Parkı’na park denmesinin yanlışlığından dem vurmuştu sohbetimizde “Botanik Parkı değil, Botanik Bahçesi’dir orası” demişti, “Park sosyal bir oluşumdur, bahçe özel amaçlı kullanıma yöneliktir.” Hiç ağzından ‘rekreasyon alanı’ sözü çıkmamıştı uzmanlık konusu olan bu mekânlardan bahsederken.

 Taşhan'da (Ulus) ilk Millet Bahçesi

Taşhan'da (Ulus) ilk Millet Bahçesi

NE KADAR SAÇMA BİR SAVRULUŞ

- Evladım nereye gidiyorsun?

- Annecim, arkadaşlarla Batıkent Rekreasyon Alanı’nda buluşacağız.

- Yavrum hastanede niye buluşuyorsunuz, kim hasta?

Kapısındaki tabelası gözümüzü, söylemesi dilimizi dolayan bu sözcüğü, ‘aktivite’ gibi dilimizde ve günlük yaşamımızda olağanlaştırıyoruz. Eylemciler de ‘aktivist’ olmuştu.

Ne kadar saçma bir dil savruluşu yaşıyoruz hem de hiç gereği olmadan. Ne kadar çok makam ve görevlinin gözünden kaçıp da adı konmuş ve o tabelaya yazılabilmiş bu sözcük?

Ne özü ne içeriği etkilemeyen bir zorlama. Hangi ülkenin hangi şehrinde hatta başkentindeyiz, bir kendinize gelin a şehrin yerelliğe sahip çıkmakla yükümlü yöneticileri.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız