Dünyanın guguk kuşları
Bir tımarhane dolusu deli kaçmış, devletlerin, uluslararası kurumların, şirketlerin başına geçmiş sanki. İnsanlığın, aklın, ahlakın, değerlerin üzerinde, her şeyin anında görülüp duyulduğu iletişim çağında, hiçbir utanma ve suçluluk duymadan göstere göstere tepiniyor, üstüne yaptığını savunuyorlar. E zaten deliliğin tarifi de bu zaten; akli dengesizlik.
Doktor muayene etse hücreye atar tımarhane güvenliği için, bu seviyede bir ruhi bozukluk. Psikopatlık, akli denge bozukluğu yanında acımasızlık seviyesiyle pekişen bir şey. Başkan, yönetici, patron görünümlü aramıza karışmış guguk kuşları, idareyi de ele almışlar.
İnsanlığımızı sorguluyoruz “Bunlar insan mı?” diye.
1975 Amerikan yapımı güzel, izlenesi bir filmdir ‘Guguk Kuşu’, olumlu duygularla sonuçlanır (One Flew Over the Cuckoo's Nest).
Kısa özet: Hapishaneden kaçmayı kafaya koyan mahkum deli taklidi yapar, sonunda tımarhaneye gönderirler. Türlü yöntemlerle delileri de alet ederek tımarhanenin düzenini bozar, sonunda hep beraber kaçarlar. Bu süreçte olumlu gelişmeler olur deliler üzerinde. Filmin ana fikri, ‘mevcut tedavi yöntemleri yerine insani yöntemler daha iyi sonuç verebilir’ diye özetlenebilir.
BİLEREK VE İSTEYEREK YAPIYORLAR
Ama bunlar, vücudun biyolojik, kimyasal eksiklikleri nedeniyle istemleri dışında deli. Bahsettiklerimiz ise deliyse de sonuçta devletlere, dünyaya hükmeden kurum ve şirketleri yönetiyorlar.
Çok kanlı bir dünya savaşı, doğada olmayan üretilmiş virüslü salgınlar, psikolojik çökertme gibi yöntemlerle kitlesel bir insan kırımına uğraşıyorlar. Hiç gizli saklıları yok, en ufak bir insani his damarları da. Açıkça söylüyor, uyguluyorlar.
Bu tür varlıklara normalde ‘hayvan’ deniyor ama hayvan bile ihtiyacı dışında tüketmiyor, öldürmüyor. İnsan beyni gibi sonsuz seçenekler üreten, medeniyetler kurabilen eşsiz makine, dönüp dolaşıp, bile bile nasıl bu ilkellik batağına saplanıyor acaba?
Delirirse olur; insanlığı evrimleşmiyorsa eğer, mağara insanı kadar bile gelişemez kötücül akıl.
İSRAİL’İN GUGUK KUŞLARI
Masumları vurdu, okulu, hastaneyi, fırın ve yemek kuyruğunu, evinde oturanı, sefalet içindeki mülteci kampını, yardım dağıtımını, keskin nişancıyla keyfince sokaktakileri, hastanede doktoru, hastabakıcıyı vurdu. Yemek için ot, yaprak topluyor, deniz suyu içiyor yaşayan Filistinliler.
En son 4 Mart’ta mezarlık vurdu İsrail, kefenli ölüler savruldu topraktan. Deliğin bile sınırlarını zorlayan, ilkelliğin gerisi bir kin kusması yaşıyorlar. 80 yıllık acındırmayı, 2 ayda bitirdiler, kalanı psikopat acımasızlığı.
Televizyonda eğitim kalitesi falan diye konuşuyorlar, Finlandiya’yı örnek verdi sunucu. Bu soykırımı sükunetle izlediği gibi İsrail’e silah yardımı yapan Finlandiya’nın eğitim kalitesinden bahsediyor.
Bir soykırıma, insan canına duyarsız vatandaş yetiştiren hangi eğitim sistemi kaliteli olabilir? Demek Finlandiya’nın kaliteli eğitim sistemi, kaliteli insan robotlar yetiştirmekmiş, örnek alınacak bir yanı yok.
ADAM YERİNE KOYDUĞUMUZ HAS DELİLER
Dünyaya tepeden bakan Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Macaristan hariç Avrupa, tımarhaneden kaçmış Guguk Kuşları’yla idare ediliyor. Filmdekinin aksine bunların hepsi kötücül, psikopat kuşlar. Acımasızlığı kuyruğunda sürükleyen, insani değerleri sıfıra düşmüş, hayvanı aratan ilkelliğe hizmet yaratıklar.
Bu guguk kuşlarını tımarhaneden kaçıran, insan içine salan, filmdekinin aksine has deliler var. Onları adamdan saymanın bedelini ödüyoruz.
Devlet adamı, bilim adamı, teknoloji mühendisiyle ilkel beyine çalışan tımarhane kaçkını guguk kuşları bunlar. Cahilin cahilliğine verilir de okumuşun delirmesi böyle bir şey demek; bilerek ve isteyerek medeniyeti yıkıyor.