Ankara Kalesi’nde trafik kargaşası
Araç trafiği, dünyanın kanseri artık. Ne yürümeye ne durmaya sığıyor artık arabalar. İnsan için olan bir araç insanın önüne geçti, trafikteki ilk kural yaya önceliği, duyarsız ülkelerde araçların önceliğine dönüştü.
Ulaşım Plancısı Erhan Öncü, ulaşım üzerine çalışmış Sör Hugh Casson’un bir sözünü hatırlatmıştı: Otomobiller, güvercinlere benzer. Onlara yol ve otopark vermekle doyuramazsınız. Daha çok artar, doyurmaya yetişemezsiniz. Üstüne de pisler şehre; havayı ve çevreyi kirletir. Yeni otoparklar ve yeni yollar ihtiyacını, asla doyuramazsınız.
Güvercinler doğanın parçasıdır, sevimlidir, dışkısı da çok kuvvetli bir gübredir. Arabalarsa tamamen tüketici ve kirleticidir. Ancak ulaşımı kolaylaştırdığı için ihtiyacımız var onlara. Kolaylaştırdığından çok yaşamı zorlaştırarak amacının ötesine geçti, şehirlerin taşıyamadığı beli büken bir yükler artık.
TOPLU TAŞIMA BİR KALE’YE ÇIKAMADI
Toplu taşımaya yönelmek ve bireysel kullanımları, gerçek ihtiyaçlara indirgememiz lazım. Ne yola ne otoparka doyuyorlar, saldıkları hava ve çevre kirliliği de kendileriyle beraber katlanıyor.
1969’dan beri 3 Ulaşım Planı uygulanmayan Ankara, 1994’de uygulamaya geçen Ulaşım Ana Planı’nı da eksiğiyle yürütüyor. Ana yollardan kılcal damarlara akış sorununu çözemedi başkent.
2 bin 700 yıllık tarihi ve eserleri olan ama turizmi olmayan başkentin açmış gülü, gözbebeği, şehrin rahmidir Ankara Kalesi. 1934 yılında ‘Ankara Gezi Rehberi’ni hazırlayan İsviçreli bilimadamı ve araştırmacı Ernest Mamboury, otobüs tarifelerini bile vermiştir Samanpazarı’na kadar. Aynı yerdeyiz, Samanpazarı’ndan yukarı çıkaramadık toplu taşımayı.
Ankara Kalesi’ne, şehrin bu en turistik yerine, düzenli toplu taşıma hattı kuramadık bir türlü. Geçtik turistten, Kale esnafı gidemiyor dükkanına. Ya her gün birbirinden dik yokuşlarını tırmanıyor ya da kendi aracıyla giderek trafik ve otopark sorunu yaratıyor ziyaretçilerden önce.
ÖLÜMLÜ, AĞIR YARALANMALI KAZALAR BAŞLADI
Yaklaşık 12 yıldır Kale’nin değerinin bilinmesi, hareketlenmesi, turizme açılması üzerine dökmediğimiz dil kalmadı. Tabii ki ön koşul ulaşımına da.
Geçen yıl iki elektrikli minibüsle ring seferleri başlamıştı Ulus Metro Durağı’ndan Kale’ye. Bir süre sonra şoför arkadaşların keyfine göre işlettiği fark edildi, şikayetler oldu, aksadı, yolcusu bir kez daha küstürüldü. Aksamasa da yarım saatte 10 kişi taşımayla Kale değirmeni dönmezdi zaten.
Son 2 yıldır bizim de arzuladığımız bir kalabalığa ulaştı Ankara Kalesi ve sokakları. Bunların çoğu, 100 kişiden 98’i desek yalan olmaz, ya yürüyerek ya kendi arabalarıyla ulaşıyor Kale’ye, esnaf dahil.
Artan ziyaretçiler ve esnafın arabaları, çok ciddi bir trafik ve otopark sorununa dönüştü Kale’de; ölümlü ya da yaralanmalı kazalar olmaya başladı. Turizmin, hiç görmek istemediği bir kargaşaya dönüştü Kale trafiği.
BIKTIRICI KİFAYETSİZLİK
Araçlardan yana olan ya da bölgenin araçlara kapanmasını isteyen, otopark da otopark diye tepinen, herkesin işine geldiği gibi yol göstermeye çalıştığı bir de esnafın kafa karışıklığı var. Herkesin dediğine göre değil, işin ilmine göre bu turistik mekanın ulaşım ve trafik kargaşası çözülmeli artık. Bu kadar değerli bir turizm merkezine, yeter ama bu ağırdan alma.
Her boşluğu otoparka çevirmek de değil çare, Kale’nin tarihi özgünlüğünü nasıl koruyacaksınız o zaman? Ziyaretçilerle esnafı, kolay ve ucuz bir toplu taşıma ile şehrin rahmine düzenli taşımayı becermeli, bu 100 yıllık bıktırıcı basiretsizliği çözmeliyiz.
Mücevherini satamayan kifayetsiz kuyumcu gibiyiz, satamıyorsan kapat kardeşim o zaman dükkanı!