Pazarcık Havadis Gazetesinde gençlerimize rehberlik sağlamak ve halkımıza görüş ve düşüncülerimi açıklamak için 3-4 yıldır yazıyorum. Maksadımız rıza-ı ilahi’dir. Başka bir beklentimiz ve başka bir niyetimiz yok. Bu hafta bu köşede “Devlet, Millet ve Kamu Yönetimi” üzerine görüş ve düşüncelerimi sundum. Geçmiş haftalarda da “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması ve benzeri başlıklardaki” görüş ve düşüncelerimi sizlere sunmuştum. Haydi hayırlısı.
1-DEVLETİM VE MİLLETİM İÇİN NELER YAPABİLİRİM DİYENLER – DEVLETTEN VE MİLLETTEN NE KAPABİLİRİM DİYENLER Geçen gün bir arkadaşıma, yeni memurların, yeni kamu görevlilerinin “vermeye değil de, almaya odaklı” olduklarından, “Devletim için ne yapabilirim” kaygısından çok, “nerede daha fazla maaşlı bir iş bulabilirim” kaygısı içinde olduklarından bahsetmiştim. Bu durumun şahsımı, gelecek açısından kaygılandırdığını ifade etmiştim. Genç memurların, genç kamu görevlilerin içinde hiç mi idealist yok? Elbette var. Elbette “Devletine hizmet vermeye odaklı” genç kamu görevlileri var. Sözüm onlar için değil. Ancak, “almaya odaklı kamu görevlisi tipi yeni nesiller arasında çok bulunduğu için eleştirim bunlar üzerinedir.” Tabi, şimdi okuyucularım, genç kamu görevlilerinin “vermeye değil de, almaya odaklı” olduklarını sonucuna nasıl vardığımı merak edebilirler. Hemen açıklayayım. Önce, yaşadığım bir olayı anlatmakla başlayayım. Bundan birkaç sene önceydi. Çalıştığım Bakanlığa yeni eleman alındı. Yeni alınan elemanlarla, hasbelkader karşılaştığımız ortamlarda, kendilerine, “Bakanlığımız şu şu mevzuatları var, bunlara çalışın, bunları öğrenin diye safça tavsiyelerde bulunuyordum”. Baktım, bir çoğu tavsiyelerimi dinlemiyor bile. Kendi kendime sordum, “acaba, bir yanlışlık mı yapıyorum. Arkadaşları çok mu sıkıyordum.” Sonra, işin rengi anlaşıldı. Öğüt verdiğim bir genç kamu görevlisi: “Abi, sen niye bu mevzuata çalış diyorsun ki, ben burada çalışmayacağım ki, daha yüksek maaş veren yerler var. O görevlerin peşindeyim. Bu mevzuatı öğrenip de ne yapacağım” demez mi? Evet, işe giren birçok yeni personel, hangi kamu kurumunda olursa olsun, kulaklarını kabartmış, yüksek maaşlı başka kamu kurumlarının sınavlarının peşinde. Kısacası, “almaya odaklanmışlar, vermeye değil.” Nitekim yüksek maaşlı görevlere kaçabilenler kaçıyor. Kaçamayanlar da, kaçmak için plan kuruyorlar. Yani, onlar da, Kurumun mevzuatını öğrenmek ve Devlete hizmet vermek derdinde değiller. Tabi, burada kesinlikle bir genelleme yapmıyorum. Hepsinin değil, birçok yeni memurun, birçok kamu görevlisinin bu şekilde düşündüğünü, “vermeye değil, almaya odaklı” olduğunu müşahede ediyorum. Kamu görevlerindeki sırf gençler mi, “almaya odaklı?” Eski memurlar, yaşlı kamu görevlileri “çok mu idealist?” Asla böyle bir sonuca varmam! Onların içerisinde de, “almaya odaklılar çoğunlukta”. Eskileri tartışmanın bir mânâsı yok. Mühim olan gençlerdir. Eskileri değiştirmenin mümkünatı da yok. Gençleri eğitebilirsek ve “Devlete, Millete hizmet vermeye odaklı” bir nesil yetiştirebilirsek, ne mutlu Bize. Yazımın konusu, “almaya ya da vermeye odaklılık” olunca, biraz bu husus üzerinde yoğunlaşmak istedim. Düşününce, “bazı hayvanların vermeye, bazı hayvanların da almaya odaklı” oldukları sonucuna vardım. Mesela, keçi, koyun, inek, at, eşek, arı, ipek böceği ve benzeri hayvanların, Allah (cc) tarafından “vermeye odaklı” özellikte yaratıldıklarını fark ettim. Kaplan, aslan, kurt, tilki, sırtlan, çakal ve benzeri hayvanların da “almaya odaklı” özellikte yaratıldığını düşündüm. Teşbihte hata olmasın, bazı İnsanlar huy, ahlak, karakter ve zihniyet olarak “vermeye odaklıdır.” Bu insanlar, keçi, koyun, inek, at, eşek, arı, ipek böceği ve benzeri hayvanlar gibi İnsanlığa hep faydalı olmuşlardır. Yine teşbihte hata olmasın, bazı İnsanlar da, huy, ahlak, karakter ve zihniyet olarak “almaya odaklıdır.” Bu insanlar da, kaplan, aslan, kurt, tilki, sırtlan, çakal ve benzeri hayvanların grubuna girerek İnsanlığa zararlı olmuşlardır. Birinci kısımdaki İnsanlara, “hasbi İnsanlar” denilir. İkinci kısımdakilere de “hesabi İnsanlar” denilir. Şimdi, yukarıdaki bu teşbihime bazı hayvanseverler kızabilir ve “niye kaplan, aslan, kurt, tilki, sırtlan, çakal ve benzeri hayvanları zararlı gruba soktunuz. Onlar kendi hayatını yaşıyorlar. Kime ne zararı var” diyebilirler. Hatta, bu hayvanların da derilerinden ve başka organlarından insanlar faydalanmıyor mu? Doğrudur. Bu hayvanlar dahi, esasında İnsanlığa zararlı değildir. Elbette, faydalıdır. Ben yalnızca bir teşbihte bulundum. Esasında, menfaatçi ve almaya odaklı insanlar, haksız yere vurup kırarak başkasının haklarını gasp ediyorlarsa, “elbette tüm hayvanlardan da daha aşağı bir derekededir.” Allah (cc) muhafaza buyursun. Esasında, konu dönüp dolaşıp şu iki tip insana dayanıyor: “Devletim, Milletim için neler yapabilirim diyenler, Devletten, Milletten ne kapabilirim diyenler!” Allah (cc) Bizleri birinci kısımdaki İnsanlardan eylesin. Amin. Yazımın bu noktasında şunu ifade etmeliyim. “Almaya ya da vermeye odaklı olmak, bir idealizm ya da idealsizlik meselesidir. Gençlikle ya da yaşlılıkla alakası yoktur.” Buna rağmen, yeni nesil kamu görevlileri arasında almaya odaklılık daha fazla müşahede edilmektedir. Yeni nesil memurlar işe girdiği andan itibaren, hemen kendisini Kuruma adapte etmiyor ve yüksek maaşlı kamu kurumlarına göz dikiyor. Bunda kamu kurumları arasında ücret farklılıklarının ve ücret uçurumlarının fazla olmasının, elbette büyük payı vardır”. Belki de sorun “sistem sorunudur.” (Sistem sorunu deyince durmak gerek. Almaya ya da vermeye odaklı olmak konusu, aile, okul ve toplum üçgeninde sorgulanmalıdır. Araştırmacılara görev düşüyor.) 2- İDEAL YÖNETİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİM İnsanların topluluk halinde yaşadığı her yerde yönetim vardır. Bu bakış açısıyla, teknolojiden ve modern araç-gereçlerden uzak, tabi bir hayat süren bir kabilede de yönetim vardır. En yüksek teknolojiye sahip en modern araç-gereçlerle donatılmış cemiyetlerde de yönetim vardır. Bırakın insan topluluklarını hayvan toplulukları arasında da yönetim vardır. Allah’ın izniyle bal yapan arılar, yuvalarına yem taşıyan karıncalar, göklerde uçuşan kuşlar ve diğer hayvan toplulukları da bir yönetim içerisindedir. Hayvanların başı boş bir şekilde hareket ettiklerini mi sanıyorsunuz? Elbette öyle değil! Öyleyse, bir toplulukta yönetimin mevcut olması, tabii bir durum, yönetimsizlik ise arızi bir hâldir. Elbette, en kötü yönetim bile, yönetimsizlikten iyidir. Bu durumda “ehven-i şerreyn” şeklinde bilinen bir fıkıh kuralı geçerli olur ve “iki kötüden daha az zararlı olanı” seçilir. Yönetimsizlik elbette istenmez. Yönetim istenir. Yönetimin de “kaliteli, iyi, etkin, verimli ve adil” olanı, başka bir ifadeyle, ideal olanı istenir. Buraya kadar olan bu sözlerime kimsenin itirazının olacağını sanmıyorum. Peki, “ideal bir yönetim” nasıl sağlanacak? Bu yönetimi kim sağlayacak? İşte, soru ve sorunlar bu noktadan sonra başlıyor. Tartışma bundan sonra kızışıyor. İdeal yönetimin nasıl sağlanacağı üzerine, öncelikle Peygamberler vahy çerçevesinde esaslı ve kapsamlı bir model sundukları gibi, Peygamberlerin izinde yürüyen âlimler de çeşitli görüş ve düşünceler dile getirmişlerdir. İdeal yönetim üzerine yüzlerce cilt kitap yazılmıştır ve hâlen de yazılmaktadır. İdeal yönetim üzerine acizane görüş ve düşünce serdetmem gerekirse, şu 8 temel hususun bu mânâda önem taşıdığını düşünmekteyim. 1- “İnsana, Allah tarafından bahşedilmiş temel hak ve hürriyetler vardır. Bu temel hak ve hürriyetlere yönetim saygı göstermek zorundadır. Allah’ın hak ve hürriyetlerle donattığı insanın, başkasının hak ve hürriyetlerine zarar vermediği müddetçe, hak ve hürriyetlerinden asla mahrum edilmediği yönetim idealdir.” 2- “Yönetim, kendini koruma konusunda varlığı, kuvvet ve iradesi olana değil, bu varlık, kuvvet ve iradeye sahip olmayanları öncelik vermelidir. Bu nokta itibariyle, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, hastalar, fakirler, zavallılar, hayvanlar ve bitkiler öncelikle korunmalıdır. Bunları koruyan yönetim idealdir.” 3- Kamu yöneticileri ve görevlileri, kendisine her fırsatta gözü açıklık ederek başvuranı ve isteyeni değil, ihtiyacı olduğu hâlde, sırf çekindiği ve utandığı için başvurmayanı ve istemeyeni öncelikle bulmalı ve korumalıdır. Bunu sağlayan yönetim idealdir.” 4- “Kamu yöneticilerinde ve görevlilerinde emanet, adalet ve merhamet fikir ve duygusu mutlaka bulunmalıdır. Kamu yöneticisi ve görevlisine, emanet, adalet ve merhamet penceresinden baktıran ve bu minval üzerinde çalıştıran yönetim idealdir. “ 5- “Kişisel yarar ile kamu yararı bir iş ve işlemde karşı karşıya geldiğinde, kamu yararı her zaman kişisel yarardan önce gelmelidir. Kişisel yararını önde tutarak, kamu yararını feda eden bir kamu yöneticisi ya da görevlisi bir hainden farksızdır. Kişisel yararını önde tutan kamu yöneticisi ve görevlisini bünyesinde barındırmayan yönetim idealdir.” 6- “İdare, sağlam irade gerektirir. Sağlam iradenin olmadığı yerde, güzel, adil ve doğru bir idarede olmaz. Sağlam iradeli yönetici ve görevli çalıştıran yönetim idealdir.” 7- “Kamu yöneticisi ve görevlisi israftan kaçınmalıdır. Kamu kaynağını emanet görerek özenle ve dikkatle korumalıdır. Tasarrufu esas alan yönetim idealdir.” 8- Kamu yöneticileri ve görevlileri, şikayet ve mazeret üretmemeli. Sorunlara ve şikâyetlere çözüm bulmalıdır. Kamu yöneticileri ve görevlileri sorunun değil, çözümün bir parçası olmalıdır. Sorun çözen yönetim idealdir.” İdeal yönetim için gerekli olan hususlar elbette bu 8 maddeyle sınırlanamaz. Başka hususlar da, başka esas ve ilkeler de bu mânâda dile getirilebilir. Ancak, bu esas ve ilkelerin temel olabileceğini düşünüyorum. Bu esas ve ilkelerin uygulamada dikkate alınmadığı bir yönetim ideal olmaktan uzaktır. İdeal yönetime kavuşmayı Yüce Allah’tan niyaz ederim.