Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tarih ve insan

Sevgili Anadolu Gazetesi okurlarım bu yazımda “Tarih ve İnsan” başlığı altında 11 maddede fikirlerimizi sıralayıp sizlerin beğenisine sundum.

1- Tarihi ne kadar iyi bilirsen, içinde yaşadığın zamanı o kadar iyi anlarsın.

2- Tarihi bilmemek, en büyük talihsizliktir. Tarihi bilgilerin artıkça ve tarihten ders aldıkça, talihin artar.

Yazının Devamı

Eğitim, öğrenci ve öğretmen ilişkileri

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-VIII

Bu yazımda “Eğitim ve Öğretim” üzerine görüş ve düşüncelerimi sunmak isterim. Geçmiş haftalarda da “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat ile benzeri başlıklardaki” görüş ve düşüncelerimi sizlere sunmuştum. Bu hafta çok önemli bir hususu sizlerin dikkatine sunacağım. Haydi hayırlısı.

1-EĞİTİM, ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN DENİLDİĞİNDE AKLIMA İLK GELENLER Bir eğitim yılının daha başındayız. Akıp gidip zaman içerisinde, bir eğitim yılı daha geride kaldı. Ve yeni bir eğitim yılı başladı. Bu yıl biraz hızlı mı geçti ne? Tabii, yılların hızlı ya da yavaş geçmesi mümkün değil. Güneş, Dünya ve ay kendi yörüngesinde her zamanki gibi ve her zamanki hızda akar gider. Hepsi de kendilerine gösterilen yörüngede hareket ederler ve kendilerine verilen görevlerin bir saniye bile dışına çıkamazlar. Kainatta özgür bırakılan yalnız insandır. Kainatta özgür bırakılan işte bu insan eğitime muhtaçtır. Belirtmeye dahi lüzum yoktur ki, eğitim çok çok önemlidir. Eğitim ekmek ve su kadar gereklidir. Peki bu kadar önemli bir husus Ülkemizde gerçekten aynı önemde ele alınıp da düşünülüyor mu? Maalesef bu soruya “evet” cevabını veremiyorum. Çünkü, manzara aşağıdaki gibi. Evet, eğitim denildiğinde ne anlıyoruz? Ya da eğitim denildiğinde Dünyanın çeşitli Ülkelerinde yaşayan insanlar ne anlıyor, Türkiye’de yaşayanlar ne anlıyor? Sizi bilmem de ben eğitim denildiği zaman “acımasız bir rekabet” anlıyorum. Öyle bir acımasızlık var ki, ilk yüzde 3’e gireceksin deniyor. Peki son %97 ne olacak? Ya da ilk %10’a gireceksin. Peki, son %90 ne olacak? Cevabı çok açık. Altta kalanın canı çıksın durumları. Sizi bilmem eğitim denildiğinde benim aklıma “elek” geliyor. Çok az birileri eleğin altında kalıyor, çokları eleğin altına düşüyor. Eğitim sanki “adam yetiştirme sanatı değil de adam harcama sanatı” gibi. Tabii, bu mülahazama birileri, nüfus bahanesiyle karşı çıkabilir. Yani bu kadar çocuğa, bu kadar gence, ancak bu kadar imkan sağlanabilir diyebilir. Bu söz çok anlamsız olsa da, birileri bu gerekçeye sığınır. Dünya nimetleri ve dünyadaki tüm imkanlar insanlar içindir ve bu imkanlar herkese yeter. Kapitalizmin “altta kalanın canı çıksın” anlayışıyla, “bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul” taksimatını yaparsan, elbette bu imkanlar Dünyadaki herkese yetmez. Sizi bilmem ben eğitim denildiğinde “eski o koca değirmen taşları” var ya, (şimdiki gençler o değirmen taşlarını gördü mü hiç!) onlar aklıma geliyor. Silindir de aklınıza gelebilir. Ha değirmen taşında un-ufak ezmişsin, ha silindir altında pestilini çıkarmışsın. Fark etmez. Burada un-ufak yapılanlar ya da pestili çıkarılanlar yalnızca öğrenciler değil, öğrenci ve ebeveyni yani anne babası da aynı akıbete duçar. Eğitimde maddi ve manevi olarak eziliyor insanlar. Sizi bilmem eğitim denildiğinde benim aklıma “taklitçilik” geliyor. Maalesef, eğitimde taklitçilik geçerli. Yani yeni ufuklar açmak yerine, eskiden açılmış bir yol gösteriliyor ve bu yolda aynen geçmiştekiler gibi yürü deniliyor. Yol da yol olsa bari. Patika yol. Taklitçiliği aşalım, öğrenciler yeni ufuklar açsınlar diye, birkaç yıldır “proje ödevi” diye bir model getirdiler. Bu sefer de, iş şeklî bir kalıba döküldüğü için, yine göstermelik işler yapılıyor. Çocuk ya da genç açıyor bilgisayarı, giriyor internete bir şeyler kopyala, kes ve yapıştır mantığıyla ne yaptığının da farkına varmadan bir ödev hazırlıyor. Bu da taklitçilik oluyor. Yazı hacmini fazla uzatmayayım. Peki, öğrenci deyince sizin aklınıza ne geliyor? Sizi bilmem benim aklıma “yarış atı” geliyor. Peki başka neler geliyor? Şimdiki öğrenciler cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojilere aşırı derecede hayran. Bu hayranlık o kadar üst noktada ki, cep telefonu ya da bilgisayar gibi teknolojileri bir araç olarak değil de sanki bir maksat bir amaç olarak görüyorlar. Bir kişi hayranı olduğu şeyin hâkimi olamaz, ancak mahkumu olur. Öğrenci denildiğinde, “gününü gün etmeye çalışan, boş işler ve eğlence meraklısı” tipler aklıma geliyor. Öğrenci deyince başka hususlar da aklıma geliyor fakat sözü uzatmaya gerek yok. Peki öğretmenler deyince aklınıza ne geliyor? Ben burada da sözü uzatmayacağım. Hatta daha kestirme bir yol izleyeceğim ve tek bir söz, tek bir cümle kullanacağım. Sizi bilmem ben öğretmen denildiğinde, “günü kurtarmaya çalışan insanlar topluluğu” aklıma geliyor. Evet, eğitim, öğrenci ve öğretmen denildiğinde aklıma ilk gelenler bunlar. Yani burada şunu ifade etmeliyim. Eğitimde iyi hususlar, yeni gelişmeler var, öğrenciler arasında yukarıdaki tanımlamanın dışında kalanlar elbette var, ideallerini bayrak yapan öğretmenler kesinlikle Ülkemizin her köşesinde mevcut. Sözüm elbette onlar için değil. Zaten, eli öpülesi o Öğretmenlerimiz bu sözleri üzerlerine asla almazlar. Buna rağmen bu yazdıklarıma itiraz edenler yazının başlığına bir kez daha baksınlar. Çünkü, yazımın başlığı yanlış anlamaya manidir. Dileğim odur ki, gelecekte eğitim denildiğinde, “yüzde yüz kalite, çocukları ve gençleri aç ve açıkta bırakmayan bir istikbal planlaması ve yalnızca ideallerini düşünen öğrenci ve öğretmenler akla gelsin.” 2-KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ’NE ZİYARET 2009-2010 yılı eğitim-öğretim yılına geçen hafta içinde başlayan Kilis 7 Aralık Üniversitesi'ne bir grup Kahramanmaraşlı Hemşehrimizle birlikte 15 Eylül 2009 günü, Üniversiteyi tanıma-öğrenme ve Rektörü ziyaret etme maksadıyla bir gezi düzenledik Bu gezide, Rektör Prof. Dr. İsmail GÜVENÇ'i, makamında ziyaret ederek, yeni kurulan Üniversite hakkında bilgi aldık. Üniversiteyi yerinde tanıma ve görme fırsatı bulduk. Öncelikle belirtmemiz gerekir ki, yeni kurulan bir kurum ve kuruluşu yönetmek zordur. Yeni kurulan kurum ve kuruluşun ihtiyaçları çoktur. Bu noktada hassaten belirtmek gerekir ki, Rektör Prof. Dr. İsmail GÜVENÇ’I çalışma azmi ve heyecanı içerisine bulduk. Sayın GÜVENÇ’i zorlukları aşacak azim ve kararlılıkta gördük. Kendisini,eğitim ve öğretim yılının başladığı günlere denk gelen bu gezide oldukça yoğun bir iş temposu içerisinde bulduk. Bu nedenle, kendisiyle görüşmemiz uzun bir toplantı sonrasına denk geldi. Sözkonusu bu gezi vesilesiyle öğrendiğimiz bilgilere gore, “Kilis 7 Aralık Üniversitesi 29 Mayıs 2007 tarihli Resmi Gazete yayınlanan kuruluş kanunu ile çalışmalarına resmen başladığı, Üniversitenin, hâlihazırda iki kampüste, İktisadi ve İdari Bilimler, Fen-Edebiyat ve Eğitim Fakülteleri ile birlikte 1 Yüksek Okul, 2 Meslek Yüksek Okuluyla eğitim ve öğretim çalışmalarına devam ettiği, bu eğitim kurumları yanında, Üniversitede lisansüstü eğitimin yürütüldüğü 2 enstitünün bulunduğu, Üniversitede halen lisan düzeyinde yaklaşık 3500, yüksek lisans düzeyinde ise 200 kadar öğrencinin mevcut olduğu” anlaşılmıştır. Bunun yanında, Üniversitede fiziki alt yapı anlamında da mesafe katediliği, bina ve ekipman anlamındaki yapım çalışmalarının da devam ettiği ziyaret sırasında bizzat müşahede edilmiştir.

Yazının Devamı

​​​​​​​Başkanlık Sistemi nedir ne değildir?

Pazarcık Havadis Gazetesinde gençlerimize rehberlik sağlamak ve halkımıza görüş ve düşüncülerimi açıklamak için 3-4 yıldır yazıyorum. Maksadımız rıza-ı ilahi’dir. Başka bir beklentimiz ve başka bir niyetimiz yok. Bu hafta bu köşede “Devlet, Millet ve Kamu Yönetimi” üzerine görüş ve düşüncelerimi sundum. Geçmiş haftalarda da “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması ve benzeri başlıklardaki” görüş ve düşüncelerimi sizlere sunmuştum. Haydi hayırlısı.

1-DEVLETİM VE MİLLETİM İÇİN NELER YAPABİLİRİM DİYENLER – DEVLETTEN VE MİLLETTEN NE KAPABİLİRİM DİYENLER Geçen gün bir arkadaşıma, yeni memurların, yeni kamu görevlilerinin “vermeye değil de, almaya odaklı” olduklarından, “Devletim için ne yapabilirim” kaygısından çok, “nerede daha fazla maaşlı bir iş bulabilirim” kaygısı içinde olduklarından bahsetmiştim. Bu durumun şahsımı, gelecek açısından kaygılandırdığını ifade etmiştim. Genç memurların, genç kamu görevlilerin içinde hiç mi idealist yok? Elbette var. Elbette “Devletine hizmet vermeye odaklı” genç kamu görevlileri var. Sözüm onlar için değil. Ancak, “almaya odaklı kamu görevlisi tipi yeni nesiller arasında çok bulunduğu için eleştirim bunlar üzerinedir.” Tabi, şimdi okuyucularım, genç kamu görevlilerinin “vermeye değil de, almaya odaklı” olduklarını sonucuna nasıl vardığımı merak edebilirler. Hemen açıklayayım. Önce, yaşadığım bir olayı anlatmakla başlayayım. Bundan birkaç sene önceydi. Çalıştığım Bakanlığa yeni eleman alındı. Yeni alınan elemanlarla, hasbelkader karşılaştığımız ortamlarda, kendilerine, “Bakanlığımız şu şu mevzuatları var, bunlara çalışın, bunları öğrenin diye safça tavsiyelerde bulunuyordum”. Baktım, bir çoğu tavsiyelerimi dinlemiyor bile. Kendi kendime sordum, “acaba, bir yanlışlık mı yapıyorum. Arkadaşları çok mu sıkıyordum.” Sonra, işin rengi anlaşıldı. Öğüt verdiğim bir genç kamu görevlisi: “Abi, sen niye bu mevzuata çalış diyorsun ki, ben burada çalışmayacağım ki, daha yüksek maaş veren yerler var. O görevlerin peşindeyim. Bu mevzuatı öğrenip de ne yapacağım” demez mi? Evet, işe giren birçok yeni personel, hangi kamu kurumunda olursa olsun, kulaklarını kabartmış, yüksek maaşlı başka kamu kurumlarının sınavlarının peşinde. Kısacası, “almaya odaklanmışlar, vermeye değil.” Nitekim yüksek maaşlı görevlere kaçabilenler kaçıyor. Kaçamayanlar da, kaçmak için plan kuruyorlar. Yani, onlar da, Kurumun mevzuatını öğrenmek ve Devlete hizmet vermek derdinde değiller. Tabi, burada kesinlikle bir genelleme yapmıyorum. Hepsinin değil, birçok yeni memurun, birçok kamu görevlisinin bu şekilde düşündüğünü, “vermeye değil, almaya odaklı” olduğunu müşahede ediyorum. Kamu görevlerindeki sırf gençler mi, “almaya odaklı?” Eski memurlar, yaşlı kamu görevlileri “çok mu idealist?” Asla böyle bir sonuca varmam! Onların içerisinde de, “almaya odaklılar çoğunlukta”. Eskileri tartışmanın bir mânâsı yok. Mühim olan gençlerdir. Eskileri değiştirmenin mümkünatı da yok. Gençleri eğitebilirsek ve “Devlete, Millete hizmet vermeye odaklı” bir nesil yetiştirebilirsek, ne mutlu Bize. Yazımın konusu, “almaya ya da vermeye odaklılık” olunca, biraz bu husus üzerinde yoğunlaşmak istedim. Düşününce, “bazı hayvanların vermeye, bazı hayvanların da almaya odaklı” oldukları sonucuna vardım. Mesela, keçi, koyun, inek, at, eşek, arı, ipek böceği ve benzeri hayvanların, Allah (cc) tarafından “vermeye odaklı” özellikte yaratıldıklarını fark ettim. Kaplan, aslan, kurt, tilki, sırtlan, çakal ve benzeri hayvanların da “almaya odaklı” özellikte yaratıldığını düşündüm. Teşbihte hata olmasın, bazı İnsanlar huy, ahlak, karakter ve zihniyet olarak “vermeye odaklıdır.” Bu insanlar, keçi, koyun, inek, at, eşek, arı, ipek böceği ve benzeri hayvanlar gibi İnsanlığa hep faydalı olmuşlardır. Yine teşbihte hata olmasın, bazı İnsanlar da, huy, ahlak, karakter ve zihniyet olarak “almaya odaklıdır.” Bu insanlar da, kaplan, aslan, kurt, tilki, sırtlan, çakal ve benzeri hayvanların grubuna girerek İnsanlığa zararlı olmuşlardır. Birinci kısımdaki İnsanlara, “hasbi İnsanlar” denilir. İkinci kısımdakilere de “hesabi İnsanlar” denilir. Şimdi, yukarıdaki bu teşbihime bazı hayvanseverler kızabilir ve “niye kaplan, aslan, kurt, tilki, sırtlan, çakal ve benzeri hayvanları zararlı gruba soktunuz. Onlar kendi hayatını yaşıyorlar. Kime ne zararı var” diyebilirler. Hatta, bu hayvanların da derilerinden ve başka organlarından insanlar faydalanmıyor mu? Doğrudur. Bu hayvanlar dahi, esasında İnsanlığa zararlı değildir. Elbette, faydalıdır. Ben yalnızca bir teşbihte bulundum. Esasında, menfaatçi ve almaya odaklı insanlar, haksız yere vurup kırarak başkasının haklarını gasp ediyorlarsa, “elbette tüm hayvanlardan da daha aşağı bir derekededir.” Allah (cc) muhafaza buyursun. Esasında, konu dönüp dolaşıp şu iki tip insana dayanıyor: “Devletim, Milletim için neler yapabilirim diyenler, Devletten, Milletten ne kapabilirim diyenler!” Allah (cc) Bizleri birinci kısımdaki İnsanlardan eylesin. Amin. Yazımın bu noktasında şunu ifade etmeliyim. “Almaya ya da vermeye odaklı olmak, bir idealizm ya da idealsizlik meselesidir. Gençlikle ya da yaşlılıkla alakası yoktur.” Buna rağmen, yeni nesil kamu görevlileri arasında almaya odaklılık daha fazla müşahede edilmektedir. Yeni nesil memurlar işe girdiği andan itibaren, hemen kendisini Kuruma adapte etmiyor ve yüksek maaşlı kamu kurumlarına göz dikiyor. Bunda kamu kurumları arasında ücret farklılıklarının ve ücret uçurumlarının fazla olmasının, elbette büyük payı vardır”. Belki de sorun “sistem sorunudur.” (Sistem sorunu deyince durmak gerek. Almaya ya da vermeye odaklı olmak konusu, aile, okul ve toplum üçgeninde sorgulanmalıdır. Araştırmacılara görev düşüyor.) 2- İDEAL YÖNETİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİM İnsanların topluluk halinde yaşadığı her yerde yönetim vardır. Bu bakış açısıyla, teknolojiden ve modern araç-gereçlerden uzak, tabi bir hayat süren bir kabilede de yönetim vardır. En yüksek teknolojiye sahip en modern araç-gereçlerle donatılmış cemiyetlerde de yönetim vardır. Bırakın insan topluluklarını hayvan toplulukları arasında da yönetim vardır. Allah’ın izniyle bal yapan arılar, yuvalarına yem taşıyan karıncalar, göklerde uçuşan kuşlar ve diğer hayvan toplulukları da bir yönetim içerisindedir. Hayvanların başı boş bir şekilde hareket ettiklerini mi sanıyorsunuz? Elbette öyle değil! Öyleyse, bir toplulukta yönetimin mevcut olması, tabii bir durum, yönetimsizlik ise arızi bir hâldir. Elbette, en kötü yönetim bile, yönetimsizlikten iyidir. Bu durumda “ehven-i şerreyn” şeklinde bilinen bir fıkıh kuralı geçerli olur ve “iki kötüden daha az zararlı olanı” seçilir. Yönetimsizlik elbette istenmez. Yönetim istenir. Yönetimin de “kaliteli, iyi, etkin, verimli ve adil” olanı, başka bir ifadeyle, ideal olanı istenir. Buraya kadar olan bu sözlerime kimsenin itirazının olacağını sanmıyorum. Peki, “ideal bir yönetim” nasıl sağlanacak? Bu yönetimi kim sağlayacak? İşte, soru ve sorunlar bu noktadan sonra başlıyor. Tartışma bundan sonra kızışıyor. İdeal yönetimin nasıl sağlanacağı üzerine, öncelikle Peygamberler vahy çerçevesinde esaslı ve kapsamlı bir model sundukları gibi, Peygamberlerin izinde yürüyen âlimler de çeşitli görüş ve düşünceler dile getirmişlerdir. İdeal yönetim üzerine yüzlerce cilt kitap yazılmıştır ve hâlen de yazılmaktadır. İdeal yönetim üzerine acizane görüş ve düşünce serdetmem gerekirse, şu 8 temel hususun bu mânâda önem taşıdığını düşünmekteyim. 1- “İnsana, Allah tarafından bahşedilmiş temel hak ve hürriyetler vardır. Bu temel hak ve hürriyetlere yönetim saygı göstermek zorundadır. Allah’ın hak ve hürriyetlerle donattığı insanın, başkasının hak ve hürriyetlerine zarar vermediği müddetçe, hak ve hürriyetlerinden asla mahrum edilmediği yönetim idealdir.” 2- “Yönetim, kendini koruma konusunda varlığı, kuvvet ve iradesi olana değil, bu varlık, kuvvet ve iradeye sahip olmayanları öncelik vermelidir. Bu nokta itibariyle, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, hastalar, fakirler, zavallılar, hayvanlar ve bitkiler öncelikle korunmalıdır. Bunları koruyan yönetim idealdir.” 3- Kamu yöneticileri ve görevlileri, kendisine her fırsatta gözü açıklık ederek başvuranı ve isteyeni değil, ihtiyacı olduğu hâlde, sırf çekindiği ve utandığı için başvurmayanı ve istemeyeni öncelikle bulmalı ve korumalıdır. Bunu sağlayan yönetim idealdir.” 4- “Kamu yöneticilerinde ve görevlilerinde emanet, adalet ve merhamet fikir ve duygusu mutlaka bulunmalıdır. Kamu yöneticisi ve görevlisine, emanet, adalet ve merhamet penceresinden baktıran ve bu minval üzerinde çalıştıran yönetim idealdir. “ 5- “Kişisel yarar ile kamu yararı bir iş ve işlemde karşı karşıya geldiğinde, kamu yararı her zaman kişisel yarardan önce gelmelidir. Kişisel yararını önde tutarak, kamu yararını feda eden bir kamu yöneticisi ya da görevlisi bir hainden farksızdır. Kişisel yararını önde tutan kamu yöneticisi ve görevlisini bünyesinde barındırmayan yönetim idealdir.” 6- “İdare, sağlam irade gerektirir. Sağlam iradenin olmadığı yerde, güzel, adil ve doğru bir idarede olmaz. Sağlam iradeli yönetici ve görevli çalıştıran yönetim idealdir.” 7- “Kamu yöneticisi ve görevlisi israftan kaçınmalıdır. Kamu kaynağını emanet görerek özenle ve dikkatle korumalıdır. Tasarrufu esas alan yönetim idealdir.” 8- Kamu yöneticileri ve görevlileri, şikayet ve mazeret üretmemeli. Sorunlara ve şikâyetlere çözüm bulmalıdır. Kamu yöneticileri ve görevlileri sorunun değil, çözümün bir parçası olmalıdır. Sorun çözen yönetim idealdir.” İdeal yönetim için gerekli olan hususlar elbette bu 8 maddeyle sınırlanamaz. Başka hususlar da, başka esas ve ilkeler de bu mânâda dile getirilebilir. Ancak, bu esas ve ilkelerin temel olabileceğini düşünüyorum. Bu esas ve ilkelerin uygulamada dikkate alınmadığı bir yönetim ideal olmaktan uzaktır. İdeal yönetime kavuşmayı Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Yazının Devamı

Ekonomi ve siyaset üzerine birkaç kelam

Sosyal medyayı fikir ve düşüncelerimi yayınlaştırmada bir zemin gördüğüm için, bu alanı oldukça yoğun olarak yer alıyorum.

Şimdi bu yazıda, sosyal medyada paylaştığım ekonomi ve siyaset bağlamındaki düşüncelerimden bir demet sunacağım.

1- Bugünlerde ekonomik gidişat oldukça gündem oluşturuyor. Şunu unutmayın, ekonomi siyasetten, siyaset ekonomiden ayrı düşünülemez.

Yazının Devamı

Plastik maddeler sırf şehirleri değil, köyleri de esir aldı

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-VI

Bilindiği üzere, her hafta “İnsan ve Toplum” üzerine yazıyoruz. Maksadımız bu toplumun özellikle gençlerine rehberlik sağlamak ve yol göstermektir. Hedefimiz gençlerimizi manen ve madden geliştirmek ve huzur, refah ve güvenli bir hayata ulaştırmaktır. Bu uğurda çaba ve çalışma Bizden, takdir, yardım ve inayet Allah’tandır. Zaten yardım ve ihsan içindeyiz. Biz bu yardım ve ihsan ile yazıyor ve anlatıyoruz. Elhamdülillah.

“İnsan ve Toplum” odaklı yazılarımızın 6.sında geçen haftalarda olduğu gibi bu hafta da yine “çevre sorunlarına ve çözüm yollarına” dikkat çekiyoruz. Haftaya inşallah, “Devlet, Millet ve Kamu Yönetimi” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizinle paylaşacağım.

Yazının Devamı

AHMET SANDAL’DAN İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER –III

Pazarcık Havadis Gazetesinde geçen hafta bu yazı dizimiz kapsamında yazmış olduğumuz “Aile, Çocuk ve Geleceğimiz” konulu yazının sonunda, inşallah gelecek hafta “Çevre Koruma, Planlama ve Çevre Kirliğini Önleme” konusunda yazacağız demiştik. Elhamdüllilah o hafta geldi ve bu hafta bu konuda yazıyoruz.

Evet, her hafta “İnsan ve Toplum” üzerine yazıyoruz. Maksadımız bu toplumu manen ve madden geliştirmek ve huzur, refah ve güvenli bir hâle getirmektir. Çaba ve çalışma Bizden, takdir, yardım ve inayet Allah’tandır. Olur inşallah.

Şimdi yazı dizimizin kapsamı içerisinde “Çevre Koruma, Planlama ve Çevre Kirliğini Önleme” konusunda yazalım.

Yazının Devamı

TARİH VE İNSAN

1-

Tarihi ne kadar iyi bilirsen, içinde yaşadığın zamanı o kadar iyi anlarsın.

2-

Yazının Devamı

Peygamberimiz ve gençlik

Ne vakit hüzün yumağına dönse şu kâlbim, hüzün yumağına dönmüş masum ve mazlumları hatırlarım. Benim gözümde Peygamberler hem masum ve hem de mazlumdur. Başta da Sevgili Peygamberimiz (asm) masum ve mazlumdur.

Bu Dünya’da Peygamberlerle birlikte tüm çocuklar ve bazı Filozof, bazı Şair ve bazı Yazarlar da masumdur. Masum Şairler arasında Mehmet Akif Ersoy’u ben öncelikle yad ederim.

Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;

Yazının Devamı

AHMET SANDAL’DAN İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER –II

Pazarcık Havadis Gazetesinde geçen haftadan itibaren yeni bir yazı dizisi başlattık. Bu yazı dizisinin ismi “Ahmet Sandal’dan İnsan ve Toplum Üzerine Görüş ve Düşünceler.” Bu yazı serisi kapsamımda geçen hafta “Ahlaklı, Erdemli ve Adil Yönetim Üzerine Görüş ve Düşüncelerimi” sizlere sundum. Bu haftaki konu başlığımız “Aile, Çocuk ve Geleceğimiz” üzerine olacaktır.

1- AİLELERİN HUZUR VE SELAMETİ İÇİN SÛKUNET, MEVEDDET VE MERHAMET Kur’an-ı Kerim başlı başına mucizedir. Bunu anlamak için Kur’an’ı görmeliyiz. Ona yalnızca bakan değil de gören gözler olmalıyız. Görmek ile bakmak arasındaki farkı biliyoruz. Yalnızca bakan insan bir şey anlamaz. Gören insan anlar. Kur’an’a herkes bakıyor. Ancak görenler ayrı bir ilham ve lezzet alıyor. Evet, Kur’an’ı görmek gerek. Mesela Rum Suresi 21. ayete baktığımızda okur geçeriz. Ancak gördüğümüzde neler görürüz neler. Yüce Allah (cc) bu ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Kendileri ile sükunete kavuşasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi (meveddet) ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır."

Şimdi bu ayeti gelin bir tefekkür edelim. Ayrıntılı bir şekilde mütalaa edelim. Ayette önce, sükunetten bahsediliyor. Sükunet nedir? Sükunet Arapça bir kelimedir. Sükun’dan gelir. Sükun ise "hareketsizlik, durgunluk" demektir. Sükunet ise, "huzura kavuşma, sessiz ve sakin bir ortamda yaşama, rahatlama demektir." Allah-û Teala Hazretleri (cc) Rum Suresi 21. ayetin ilk kısmında; "kendileri ile sükunete kavuşasınız diye türünden eşler yaratması"ndan bahsediyor. İnsan sükunete ne zaman kavuşur? Dağdağalı, fırtınalı, hareketli ve hızlı geçen bir hayattan sonra sükunete kavuşur? Bu dönemin insanın hayatının hangi zaman dilimine rastladığını herkes biliyordur. Bu dönem ister erkek, isterse kadın olsun, insanın evlenmeden önceki dönemidir. Yani gençlik dönemidir. Allah (cc) bizlere şunu söylüyor, "fırtınalı, dağdağalı, hareketli ve hızlı geçen gençlik döneminden sonra sükunete kavuşmanız için kendi türünüzden eşler yarattım. Öyleyse evlenin ve huzura kavuşun.” Zaten evliliğin ilk dönemi sakinleşme, rahatlama ve huzur bulma devresidir.

Yazının Devamı

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER –I

Pazarcık Havadis Gazetesinde 2 yıldır mı, 3 yıldır mı yazıyorum. Tam olarak tarihini bilmiyorum. Çocukluğumdan beri yazıyorum. Yaşım 53. İlk şiirimi 13 yaşımda yazdığımı hatırlıyorum. 40 yıldır yazıyorum. 41 kere Maşallah.Evet, bu yazı hayatımızda maksadımız insanlarımızı aydınlatmak ve bildiğimizi onlara anlatmaktır. Pazarcık Havadis Gazetesinde de önce Pazarcıklı Hemşehrilerimizi aile aile, isim isim tanıtmaya çalıştık. Pazarcık’ta yaşamış ve iz bırakmış değerlerimizi anlattık. Öğretmenlerimizi, esnaflarımızı, mühendislerimizi ve çeşitli meslek mensuplarımızı da Pazarcık Havadis Gazetesi orta sayfada tanıttık ve hatırlattık. Daha sonra alim, şair, yazar ve Devlet Adamlarımızın görüş ve düşüncelerine de bu sayfada yer verdik. Geçen 3 ay boyunca da “Başarmak İçin Başla” isimli 180 sayfalık kitabımı bölüm bölüm yayınladık ve o kitapta yer alan görüş ve düşüncelerimi gazete vasıtasıyla sizlere ulaştırdım. Evet, bu haftadan itibaren belki 2-3 ay kadar devam edecek başka bir yazı serisi başlıyor. Yazı serisinin ismi “Ahmet Sandal’dan İnsan ve Toplum Üzerine Görüş ve Düşünceler.” Bu yazı serisi kapsamımda bu hafta “Ahlaklı, Erdemli ve Adil Yönetim Üzerine Görüş ve Düşüncelerimi” sizlere sunacağım. Haftaya başka bir konudaki görüş ve düşüncelerimi okuyacaksınız, İnşallah.

Yazı serimizin ilki başlıyor. “Ahlaklı, Erdemli ve Adil Yönetim Üzerine Görüş ve Düşüncelerimi” aşağıda madde madde sıralıyorum.

1- YOLSUZLUK, YOZLAŞMA VE YABANCILAŞMA

Yazının Devamı

Beş artı beş ve Kurban

Bu yazıda iki kısımda bazı görüş ve düşüncelerimi sunduktan sonra Kurban bayramınızı tebrik edeceğim.

Evet önce “yanlış mı diyorum?” başlığı altında düşüncelerimi arz ediyorum.

YANLIŞ MI DİYORUM -1

Yazının Devamı

Osmanlı’nın maddi ve manevi kurucuları: ŞEYH EDEBALİ ve OSMAN BEY

Bugün 21 Ocak 2018 ve Pazarcık Havadis Gazetesi için geçen haftalardan planladığım bir yazıyı yazmak üzere bilgisayarımın başına geçtim. Ve yine bir tevafuk oldu. Geçen haftadan beri zihnimde düşündüğüm yazıyı değil de tevafuken başka bir yazıyı yazmak durumunda kaldım. Rabbim (cc) böyle ilham eyledi ve ben sizleri “zaferin iki boyutu üzerinde düşünmeye ve bunun için fikir geliştirmeye çağırıyorum.”

Niye geçen hafta yazmayı planladığımız yazıyı değil de bu yazıyı tercih ettim. Bu sabah, yani 21.01.2018 tarihinde, şu sözleri sosyal medya hesaplarımda paylaştım: “Evet, her zaferin iki boyutu vardır. Maddi boyut ve manevi boyut. Zafer yalnız maddi boyut dediğimiz silah ve cephane ile kazanılmaz. Manevi boyut dediğimiz dua ve yakarış ile zafer Yüce Mevladan talep edilmelidir. Evet, her zaferin cephe önü ve cephe arkası vardır. Cephe önünde Askerlerimiz iman ve şevkle Suriye’nin Afrin bölgesinde terör örgütleriyle savaşıyorlar. Askerlerimiz görevlerini icra ediyorlar, elhamdulillah. Bizler de cephe arkasından görevlerimizi icra edelim ve dualarımızla Yüce Rabbimizden zafer talep edelim ve sürekli olarak Fetih Suresini okuyalım, inşallah .” Twitter, facebook ve instagram denilen sosyal medya hesaplarıma bu paylaşımımın yanına bir de Fetih Suresinin ilk ve son sahifelerinin resimlerini ekledim.

Yazının Devamı

Kutadgu Bilig'de toplum fertlerine ve devlet yöneticilerine tavsiyeler

Tarihlerden beri filozoflar ve alimler, Devleti yönetenlerde bulunması gereken özellikler üzerine kafa yormuşlar ve fikir üretmişlerdir. Platon Devlet adlı eserinde Devleti yöneteler “bilge” olsun der. Bilgenin özelliklerini tek tek sıralar. Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adlı eserinde baştan sona, A’dan Z’ye Devlet yöneticilerine tavsiyelerde bulunur ve özellikle “adil” olmalarını ister. Farabi Medine’tül Fazıla (Erdemli Şehir) adlı kitabında bir idareciden bulunması gereken özellikleri sayar ve en başa, “aklı, zekayı ve fazileti” yerleştirir. Nizam’ül Mülk, Siyasetname isimli kitabında, devlet adamlarına yol gösterir ve adaletten, savunmadan ve birlikten bahseder. Bu alimlerin ve filozofların fikirlerinden çıkan sonuç şudur ki, Devleti yönetenler, adil, erdemli, bilge ve akıllı olmalıdır.

Bu hususta bizler de kafa yormaktayız ve yıllardan beri yönetimde ahlaki değerler ve kamu görevlilerinin uymaları gereken ahlaki davranış ilke ve kurallarını anlatıyoruz. Bizlerde seminer ve konferanslarımızda yukarıdaki hususları ayrıntılı bir şekilde kamu görevlilerine, öğrencilere ve vatandaşlarımıza aktarıyoruz.

Yazının Devamı

24 Temmuz Ve Ayasofya Camii

Bu yazımdan bir önce yazdığım yazının başlığı “Ayasofya Camii ve 15 Temmuz” şeklindeydi. Bu yazımın başlığı ise “24 Temmuz ve Ayasofya Camii”.

Bir önceki yazımda, 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain ve alçak darbe girişimiyle Ayasofya Camiin geçen haftalar içerisinde açılmasına karar verilmesi arasında bir bağlantı kurmuş ve “laikliği kurtarmak ana teması altında darbe bildirisi yayınlayan hain ve alçak kafalar, maazallah, 15 Temmuz 2016 gecesi başarılı olsalardı, Ülkede tek parti döneminde olduğu gibi yine dindarlara baskı ve zulüm dönemi başlar ve şu an yaşadığımız Ayasofya sevinci mümkün olmazdı” diye düşüncelerimi belirtmiştim.

Yazının Devamı

BÜYÜK SİYASİ DEHA KALKINMACI VE HAMLECİ BİR DEVLET ADAMI: ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN

Bilindiği ve ilgiyle takip edildiği üzere, Pazarcık Havadis Gazetesinde bir yazı dizisi halinde, geçmişte yaşamış filozof ve alimlerin ve iz bırakmış şahsiyetlerin görüş ve düşüncelerine yer vermeye ve kendilerini de kısaca tanıtmaya çalışıyoruz. Maksadımız Pazarcıklı gençlere ve tüm Hemşehrilerimize örnek insanları anlatmak ve tanıtmaktır. Bu yazı dizisinde önce Alim ve Filozof Yusuf Has Hacib’i hatırlamış ve anlatmıştık. Daha sonra Platon’u tanıtmıştık. Çok sevdiğim insan Nasreddin Hoca’yı da bir mizah ustası olmasının ötesinde, bir filozof olarak tanıtmış ve anlatmıştık. Bundan sonra Mütefekkir Nurettin Topçu’yu anlatmıştık. Pazarcık Havadis Gazetesinde geçen hafta da Üstad Bediüzzaman Said Nursi anlatılmış ve “İman Davasına Adanmış Bir Ömür” başlığı altında Üstadımızı hatırlamıştık. Ve o yazı dizisinde “kısmet olursa haftaya, Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı sizlere anlatacağız ve tanıtacağız” diye söz vermiştik. Elhamdülillah kısmet oldu. Ve benim Osmanlı Tarihinde hayran olduğum dört büyük şahsiyetten birisi olan Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı sizlere anlatacağız ve Ecdadımızı hatırlayacağız. Ecdadı hatırlamak bizlere güven verir ve geleceğe daha umutla bakmamızı sağlar. Biz Ecdadımızdan güç ve destek alıyoruz.

Şimdi sizi merakta bırakmayayım ve “Osmanlı Tarihinde Ulu Hakan Abdülhamid ile birlikte hayran olduğum 3 şahsiyeti de sizlere söyleyeyim: Fatih Sultan Mehmed Han, Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Sultan Süleyman Han.” Cümlesinden razı olsun Yüce Mevlam (cc).

Yazının Devamı

Türk şiirinde Mehmet Akif Ve Necip Fazıl ekseni

Pazarcık Havadis Gazetesinin değerli okuyucuları yaklaşık 6 aydır, bu sahifelerde, tüm Dünya’da iz bırakmış çok eski tarihlerden bu güne eserlerini okuduğumuz ilim ve irfan ehlini, bize önderlik eden Devlet Büyüklerimizi ve Pazarcık’tan yetişmiş Hocalarımızı ve Âlimlerimizi tanıtıyoruz ve sizlere hatırlatıyoruz. Bu belirlediğimiz çerçevede geçen 6 ay süresince, Pazarcık Havadis Gazetesi’nde, Türkistanlı Âlim Yusuf Has Hacib, Yunanlı Filozof Platon, Nasreddin Hoca, Sosyolog Nurettin Topçu, Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Mevlana, “Yedi Güzel Adam”, Kahramanmaraşlı Âlim Hafız Ali Efendi, Mimar Sinan, Şeyh Edebali ile Osman Gazi, Hemşehrimiz Prof. Dr. İsmail Güvenç, Geçmiş’ten Bugüne Pazarcıklı Şehidlerimiz, Şair Fuzulî, Hemşehrimiz Prof. Dr. Şükrü Özğan, Hemşehrimiz Prof. Dr. Ahmet Ak ve Ashab-ı Kehf anlatılmış ve tanıtılmıştı.

Bu hafta da “Türk Şiirinde Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Ekseni” başlığı altında hem Türk Şiirinde hak ve hakikat, iman ve mücadele, tefekkür ve çile ile yoğrulmuş mısralar, hem de Üstadlar Mehmet Akif ile Necip Fazıl anlatılacak ve tanıtılacaktır.

Yazının Devamı

Türk şiirinde Mehmet Akif Ve Necip Fazıl ekseni

Pazarcık Havadis Gazetesinin değerli okuyucuları yaklaşık 6 aydır, bu sahifelerde, tüm Dünya’da iz bırakmış çok eski tarihlerden bu güne eserlerini okuduğumuz ilim ve irfan ehlini, bize önderlik eden Devlet Büyüklerimizi ve Pazarcık’tan yetişmiş Hocalarımızı ve Âlimlerimizi tanıtıyoruz ve sizlere hatırlatıyoruz. Bu belirlediğimiz çerçevede geçen 6 ay süresince, Pazarcık Havadis Gazetesi’nde, Türkistanlı Âlim Yusuf Has Hacib, Yunanlı Filozof Platon, Nasreddin Hoca, Sosyolog Nurettin Topçu, Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Mevlana, “Yedi Güzel Adam”, Kahramanmaraşlı Âlim Hafız Ali Efendi, Mimar Sinan, Şeyh Edebali ile Osman Gazi, Hemşehrimiz Prof. Dr. İsmail Güvenç, Geçmiş’ten Bugüne Pazarcıklı Şehidlerimiz, Şair Fuzulî, Hemşehrimiz Prof. Dr. Şükrü Özğan, Hemşehrimiz Prof. Dr. Ahmet Ak ve Ashab-ı Kehf anlatılmış ve tanıtılmıştı.

Bu hafta da “Türk Şiirinde Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Ekseni” başlığı altında hem Türk Şiirinde hak ve hakikat, iman ve mücadele, tefekkür ve çile ile yoğrulmuş mısralar, hem de Üstadlar Mehmet Akif ile Necip Fazıl anlatılacak ve tanıtılacaktır.

Yazının Devamı

Çağlar ötesinden yankılanan bir dost ses: Hz. Mevlana

Pazarcık Havadis Gazetesinde bir yazı dizisi halinde, geçmişte yaşamış Filozof ve Alimler ile Devlet Adamlarının ve iz bırakmış şahsiyetlerin görüş ve düşüncelerine yer vermeye ve kendilerini de kısaca tanıtmaya çalışıyoruz. Bu yazı dizisinde önce Alim ve Filozof Yusuf Has Hacib’i hatırlamış ve anlatmıştık. Daha sonra Platon’u tanıtmıştık. Filozof Nasreddin Hoca’yı da bir mizah ustası olmasının ötesinde, bir tefekkür insanı olarak tanıtmış ve anlatmıştık. Bundan sonra Mütefekkir Nurettin Topçu’yu anlatmıştık. Daha sonra Üstad Bediüzzaman Said Nursi anlatılmış ve “İman Davasına Adanmış Bir Ömür” başlığı altında Üstadımızı hatırlamıştık. Ardından, Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı sizlere anlatmış ve hatırlatmıştık. Maksadımız başta Pazarcıklı gençlerimiz olmak üzere tüm okuyucularımıza manevi rehberlerimizi anlatmak ve hatırlatmaktır. Ve en önemlisi de, bu şahsiyetlerin örnek alınmasını sağlamaktır. Şimdi de Hz. Mevlana’yı sizlere anlatacağız ve hatırlatacağız.

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’yi anlattığımız yazı dizisinde, “evet, “hayatta tesadüfe tesadüf edilmemiştir.” Her güzel işte bir hikmet, her hayırlı harekette bir bereket vardır. Bir Mevlid Kandili Gecesinde bilgisayarımın başına geçtim ve Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’yi anlatan bir yazı için hazırım. Mübarek bir insan için mübarek bir gecede yazıyorum. Sevgili Peygamberimizin (asm) aşığı bir insanı, “veladet gecesinde, yani Sevgili Peygamberimizin doğduğu gecenin sene-i devriyesine denk gelen bir gecede” anlatmaya başlıyorum. Bunda elbette bir hikmet ve bereket vardır” diye söze başlamıştım.

Yazının Devamı

Ayasofya Camii ve 15 Temmuz

Ayasofya Camii, geçen hafta içerisinde (10 Temmuz 2020 tarihinde) Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla tekrar ibadete açıldı. 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla ibadete kapatılan ve müze hale getirilen Ayasofya Camiin 86 yıllık mahzuniyeti ve Müslümanların 86 yıllık mahrumiyeti geçen hafta itibariyle son buldu. Elhamdülillah. 86 yıl sonra Ayasofya’da ilk namaz 24 Temmuz 2020 Cuma günü, Cuma Namazı vaktinde olacak inşallah.

Hayatımda ta çocukluğumdan beri Ayasofya ve Kudüs davası çok mühim yer tutmuştur. Kendimi adeta Ayasofya ve Kudüs’e feda ettim. Canım feda olsun bu uğurda.

Yazının Devamı

Gençleri meslek sahibi yapamayan bir eğitim sistemsizliği

Bu Ülkede her genç mutlaka ve mutlaka meslek sahibi olacak şekilde yetiştirilmelidir.

Bu Ülkede her genç mutlaka ve mutlaka çalışıp da hayatını sürdürebilecek bir kabiliyetle donatılmalıdır.

Bu Ülkede her genç mutlaka ve mutlaka bedava kolay kazanç değil, helalinden zor kazanç ruhuyla büyütülmelidir.

Yazının Devamı

Divan şairi Fuzuli’den hak ve aşk üzerine şiirler

Pazarcık Havadis Gazetesi’ndeki 4 aydır devam eden ve manevi değerlerimizi, ahlak ve edep üzere yaşamış ve eser bırakmış tarihi şahsiyetlerimizi hatırlayıp da yad ettiğimiz bu yazı dizisinde bu hafta Şair Fuzulî’den şiirler takdim edeceğiz. Fuzulî’nin şiirlerinden örnekler vermeden önce hayatı hakkında ve eserleri hususunda kısa bilgiler sunacağız.

Önce Fuzulî’yi şair olarak tanıttım. Bu doğru mu, yanlış mı? Bilmiyorum. Fuzulî, kendisini bir şair olarak mı görürdü. Yoksa kendisini bir Hak Aşığı olarak mı görürdü? Yunus Emre’ye şair demek ne kadar doğrudur? Elbette, Fuzulî’ye de Şair demek belki de doğru olmasa gerekir. Belki de yazımızın başlığı “Hak Aşığı Fuzulî’den Hak ve Aşk Üzerine Şiirler” demek daha uygun ve daha doğru olurdu. Neyse, ben başlığa öyle yazmış olsam da, siz “Şair Fuzulî” denildiğinde “Hak Aşığı” anlayın. Ve Hak Aşığı olan bir Zat’ı düşünün.

Fuzulî’nin hayatı, eserleri ve şiirleri üzerinde durmadan önce, şu açıklamayı da önemli buluyorum: Fuzulî’nin iki manası vardır. Birincisi bizim bildiğimiz ve daha çok akla gelen mana, yani, “fuzuli, fazlalılık ve gereksiz” olmak manasıdır. İkincisi de “fazıl ve erdemli olmaktır.” Esasında kim ne anlarsa anlasın, ben Fuzulî’yi düşündüğümde “yüreği engin, gönlü yüce ve kendisi şahsiyet olarak çok erdemli, ahlaklı bir insanı” tahayyül ediyorum. Fuzulî kendisini bu şekilde tanıtmakla (yani halkın düşüneceği tarzda fazlalık ve gereksizlik manasında tanıtmakla) esasında yüreğinin ne kadar engin ve alçak gönüllü olduğunu da ortaya koymaktadır. Allah (cc) kendisine rahmet eylesin.

Yazının Devamı

Filozof Platon’a göre devlet yönetiminin temel ilke ve kuralları

Bilindiği üzere Pazarcık Havadis Gazetesinde geçen hafta bir yazı dizisi başlattık. Bu yazı dizisinde tarihlerden bugüne kadar yaşamış filozof ve alimlerin görüş ve düşüncelerine yer vermeye başladık. Ve ilk tanıttığımız Alim ve Filozof Yusuf Has Hacip oldu. Geçen hafta Türkistanlı Alim ve Filozof Yusuf Has Hacip’e ve eseri Kutadgu Bilig’e yer verdik. Bu hafta yazı dizisimizin ikincisinde taıtacağımız Alim ve Filozof Platon’dur. Bu yazıda Platon’un eseri Devlet (State) üzerinde de duracağız. “Ya bismillah” diyerek başlayalım.

Evet, geçen haftaki yazımın en sonunda belirttiğim üzere, bu yazımızda “Platon ve Devlet Felsefesi” üzerinde duracağız, inşallah. Tabi Üstad Platon’un tüm fikrilerini bir yazı dizisinde 2 sayfada özetlemek mümkün değil. Biz bu yazıda (başlıkta ta belirttiğimiz üzere) Filozof Platon’a Göre Devlet Yönetiminin Temel İlke ve Kuralları’nı belirteceğiz.

Yazının Devamı

Ashab-ı Kehf Yurdu Kahramanmaraş ve Afşin

Ashab-ı Kehf kıssasında nice nice mesaj ve tüm inananlara umut ve zafer müjdesi var.

Evet, bu yazımda siz değerli Anadolu Gazetesi okuyucuları için “Ashab-ı Kehf Yurdu Kahramanmaraş ve Afşin” başlığı altında, duygularımı ve düşüncelerimi sizlere anlatmaya çalışacağım. Bilmiyorum, tam olarak anlatabilir miyim? Tabi ki hisleri ve düşünceleri olduğu gibi kağıda dökmek ve yazıyla belirtmek çok zor.

Yazının Devamı

GENÇLER! “ÇALIŞMAK, MUTLULUK VE HUZUR KAYNAĞIDIR.”

Pazarcık Havadis Gazetesinde bir kitabımı kısım kısım yayınlıyoruz. Kitabımda yer alan görüş ve düşüncelerimi her hafta burada sizlere takdim ediyorum. 1 aydan fazladır devam eden bu yazı serimizde kitabımın 100. sayfasına vardık. Bu gazetede kısım kısım yayınladığım “Başarmak İçin Başla” isimli kitabım 180 sayfa olduğuna göre, kaldı 80 sayfa. Allah izin verirse 1 ay içerisinde tüm kitabımdaki görüş ve düşüncelerimi bu sayfalarda okumuş olacaksınız. Haydi hayırlısı.

Bu hafta “Çalışmak Mutluluk ve Huzur Kaynağıdır” başlığı altında yine gençlerimize sesleneceğim.

Yazının Devamı