Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Pazarcık Ziyaret Tepesi’ni hep sevdim

Alimler, Şairler, Yazarlar ve tüm Tefekkür Ehli, yüksekleri, dağları, ıssız yerleri severler. Çünkü, yükseklerde, ıssızlıkta, çeşitli hakikat kıvılcımlarını ve parlak yıldızları daha net olarak görür ve farkederler.

Şehrin hengamesinde, şehrin telaşesinde ne görürsün ki! Ancak insanların nefislerinin azgınlığını ve Dünya’ya serseri bir şekilde bağlanmışlıklarını görürsün. Halbuki, bu Dünya’ya bu kadar çok bağlanmak bir divaneliktir, bir serseriliktir.

Yazının Devamı

Hikaye denemeleri - 12 : Bayram sevinci nasıl hüzne dönüştü

Hüseyin her gün soruyordu Annesi Meryem Hanım’a. “Anne, Bayrama kaç gün kaldı, kaç gün kaldı, kaç gün kaldı?” Meryem Hanım, “oruçlarımız bile başlamadı Oğlum. İki gün sonra ilk sahura kalkacağız ve bir ay sonra da Bayram gelecek inşallah” dedi.

Önce oruç, önce nefis mücadelesi ve en sonunda Bayram.

Yazının Devamı

HİKAYE DENEMELERİ-11

Çocukluğum tren hattına yakın bir yerde geçti

Evleri demiryolu hattına en fazla 300-400 m mesafeydi. Hasan’ın çocukluğu demiryolu hattı kenarında, kara tren denilen, bir bakmışsın Malatya, bir bakmışsın Adana istikametine giden lokomotif ve artlarına dizili onlarca vagonu izlemekle geçmişti.

Yazının Devamı

HİKÂYE DENEMELERİ-10: Kurban bayramından bir gün önce kurbanlık koç çalınırsa?

Şehir çocukları bilmez dağı-bayırı. Şehir çocukları bilmez koyunu-keçiyi-koçu. Hele dağda-bayırda koyun, keçi ve koç yaymasını hiç bilmez şehir çocukları.

Ökkeş, Marangoz Şerif Usta’nın 3 Oğlundan biridir. Pazarcık’ta 1970’li yıllarda çocukluk yıllarını geçirirken, tabi o vakitler, Pazarcık çok küçük bir İlçedir ve etrafı da sanki köylük yeri gibidir. Ökkeş’gilin evinin hemen ilerisi yaylaktı. Yaylak derken de otların bol olduğu ovaları, dereleri kastediyorum.

O sıralarda Pazarcık’ın her mahallesinde, her taraf dağ-bayır, her tarafta kuzu melemeleri, keçi ve koyun sürüleri ile doluydu. Ökkeş Pazarcık’ta nahır sürülerini de hatırlar. Nahır sürüleri, ineklerden teşkil edilen sürülere denilir.

Yazının Devamı

HİKÂYE DENEMELERİ-9 Çalışmanın mutluluğu ve helal rızkın güzelliği

Zordur yaz ortasında yazıda çalışmak. Güneş yakar kavurur. Ovalarda çalışan işçiler bu nedenden olacak kavruk yüzlüdür. Bir taraftan güneş kavurur, bir taraftan ılgın esen rüzgârlar kavurur. Ilgın rüzgarları yazın ovalarda hafif hafif eser ve hissettirmeden insanı kavruklaştırır.

Anadolu’nun birçok yerinde insanlarımızın yüzü, kurudur, kavruktur ve güneş ile rüzgârların tesirinden olacak gerilmiş ve siyahtır. Hele yazıda çalışan işçilerin yüzleri, daha kuru, daha kavruk, daha gerilmiş ve esmerdir.

Yazının Devamı

HİKÂYE DENEMELERİ -8 Haci az kalsın barajda boğulacaktı

Bizim oralarda, Memleketim Pazarcık'ta "Hacı'ya Haci" derler. Hacı Ali'ye de "Haceli" derler. İsimler halkın dilinde bazı yerlerde özgünlüğünü ve aslını yitirir.

Mesela, aslı Rıdvan olan isim, Rızvan olur, Selman, Salman olur, Ramazan, Iramazan olur. Hacı ismine de bizim memlekette Haci derler. İshak Dayımın Oğlu Hacı'ya biz “Haci” diye hitap ederdik.

Pazarcık'ta İshak Dayıma Şöfor İsak derler. Halbuki bu ismin esas hali, İshak'tır.

Yazının Devamı

HİKÂYE DENEMELERİ-7: İyilik yapan iyilik bulur

O sene havalar soğuk geçiyordu. Rüzgarlar sert esiyordu. Ayaz dediğimiz hava adeta insanların yüzlerini buza kestiriyordu. Hava günlük güneşlik de olsa etrafta kuru soğuk vardı. Belki de akşama doğru bu hava kara çevirecekti. Pazarcık sokaklarında lapa lapa kar yağacaktı.

İsmail, lapa lapa kar yağdığında koşar adımlarla evin penceresine doğru yönelir ve pencere camı ile geniş duvar arasında bir küçük çocuğun oturacağı kadar genişlikteki o bölüme girer ve saatlerce lapa lapa yağan kara bakar dururdu.

Eskiden kerpiç duvarlarla örülen evlerde duvar kalınlığı çok enli olurdu. Bu enli duvarların pencerelerinin olduğu bölümlerde bir küçük çocuğun rahatlıkla oturacağı genişlikte bir boşluk olurdu. O boşluğa ne denirdi? Ne dendiğini bilmiyorum da, küçük bir hücreyi andıran bir boşluktu o.

Yazının Devamı

HİKÂYE DENEMELERİ-6: İyilik yapan iyilik bulur

O sene havalar soğuk geçiyordu. Rüzgarlar sert esiyordu. Ayaz dediğimiz hava adeta insanların yüzlerini buza kestiriyordu. Hava günlük güneşlik de olsa etrafta kuru soğuk vardı. Belki de akşama doğru bu hava kara çevirecekti. Pazarcık sokaklarında lapa lapa kar yağacaktı.

İsmail, lapa lapa kar yağdığında koşar adımlarla evin penceresine doğru yönelir ve pencere camı ile geniş duvar arasında bir küçük çocuğun oturacağı kadar genişlikteki o bölüme girer ve saatlerce lapa lapa yağan kara bakar dururdu.

Yazının Devamı

HİKAYE DENEMELERİ-5 Erdem hoca ve talebe Taha

Pazarcık İlçesinde Taha isimli bir çocuk yaşardı. Nur yüzlü ve güzel sözlüydü. Talebeydi Taha. Talebe demek talep eden demekti. Taha öğrenmeyi, ilmi ve irfanı talep ediyordu. Taha talep etmiş ve Yüce Rabbi (cc) O’na Erdem Hoca’yı nasip etmişti. Talebe Taha’yı Erdem Hoca yetiştiriyordu. Taha, vakit vakit, okuldan ve evdeki işlerinden arta kalan zamanlarda Taha Hoca’nın medresesine gider Erdem Hoca’dan nasihat dinler ve sorularına cevap arardı. Çok düşünceli ve Dünya ve Ahiret konularıyla çok ilgiliydi Taha. Yaşı küçük olsa da düşündükleri ve sordukları çok ciddi ve büyük işlerdi. O sabah yine Medrese’ye gitti Taha.

Nimet ve Külfet Dengesi

“Erdem Hocam, size bir sorum olacak”, diye söz başladı Taha. Adeta koşa koşa geldiği Erdem Hoca’sının yanına. Erdem Hoca, Taha’nın sabahın bu erken vaktinde telaşlı ve nefes nefese Medrese’ye gelerek kendisine soru sormasına çok alışkındı. Çünkü, Taha, geceleri bir hususu tefekkür eder ve cevabını bulmak için hızlıca Erdem Hoca’sının yanına koşardı.

Yazının Devamı

İki şiir iki sesleniş

Birinci şiir Toplumu genel olarak ilgilendiren, hatta Dünya’daki tüm insanlığı ilgilendiren bir şiir. Öğüt mahiyetindedir.

İkinci şiir şahsımla ilgilidir ve özeldir.

Şairler hem içindeki bulundukları Toplum ve Dünyadaki tüm varlıklar, canlı ve cansız her şey için şiir yazarlar, hem de kendileri için yazarlar. Ben de öyle yazdım. İşte size iki şiirimi takdim ediyorum.

Yazının Devamı

HİKAYE DENEMELERİ 4: İlk oruç ve annenin ödülü

Annesi sahur vaktinde uyandırmıştı. Pazarcık sokakları sessizdi. Biraz sonra Davulcu Seydi, işte o sokaktan geçecekti. “Dom, dom, dom, güm, güm, güm” diye diye davuluna vura vura ve etrafı “zıngır zıngır” titrete titrete Davulcu Seydi o sokaktan geçecekti.

Selim, her sahur o davulcunun çaldığı davulun sesini belki duyuyor, belki de duymuyordu. Ancak, o sahur vaktinde o sesi net duyacaktı.

Yazının Devamı

HİKAYE DENEMELERİ 3: MARANGOZ MEHMET USTA VE MUCİZEVİ KURTULUŞ

Marangoz Mehmet Usta, köye gitmişti. Zaten her daim köye giderdi. Çalışmaya ve evine helal rızık getirmeye giderdi Marangoz Mehmet Usta. Çatı ustasıydı. Kapı ve pencere ustasıydı. Sırf çatı, kapı, pencere değil, masa, sedir, tel dolabı, ekmek tahtası, oklava, evraaç, iskemle ve daha nice nice tahta ev aletlerini büyük hünerle imal ederdi Marangoz Mehmet Usta. Bir de çocuklar için oyuncak eşyalar imal ederdi. Tahta araba, oyuncak beşik gibi eşyalar imal ederdi.

Çekirdekten öğrenmişti bu mesleği Marangoz Mehmet Usta. Bu mesleğe çocuk yaşlardayken Kahramanmaraş’ta başlamıştı. Ustasının ismi sanırım Zekeriya Usta’dır.

Kahramanmaraş’ta bu mesleğe başlayan Usta’mız, daha sonraki yıllarda mesleğini Pazarcık İlçesinde icra etmiştir. Bu İlçenin en çok da köylerinde icra etmiştir. Pazarcık şehir merkezinde de birçok esere imza atmıştır Mehmet Usta. Birçok çatı, kapı, pencere işi yapmıştır.

Yazının Devamı

ZOR SORULAR / DERİN KONULAR

1- Sen doğruları haykırmazsan, hak hiç yerini bulur mu?

Susarsan eğer, dilsiz şeytandan hiçbir farkın kalır mı?

2- Heyhat! Yoksa bu Dünya’nın çivisi yerinden mi çıktı?

Yazının Devamı

HİKAYE DENEMELERİ 2: TATLICI ÇOCUK VE REHİN ALINAN CEKETİ

Kuşlar erken kalkarlar rızkını aramak için. Balıkçı tekneleri ta en erken vakitte daha gün ağarmadan açılır denize, rızık davası için. Maden ocağında kömür için toprağın en derinlerine inen yüreği beyaz, alnı kömür karası içindeki maden işçileri ellerinde sefer tası, omzunda görev çantasıyla “ya bismillah” diyerek güneşi beklemeden inerler katman katman aşağıya, ekmek kavgası için. Fabrikada, atölyede, berber dükkanında, kasapta, hele fırınlarda ve her türlü işyerinde rızık mücadelesi sabah çok erken başlar.

O gün bir küçük şirin çocuk da ekmek davası için evinden çok erken çıkmıştı. Yaşı en fazla 12, ya da bilemedin 13 idi.

İlkokul 5. sınıf öğrencisiydi. Hafta sonu, Ekim aylarında, soğukların yeni başladığı bir günde, artık yağmurların ve ayazın her tarafı kapladığı vakitlerde, bir sabah sessizliğinde, küçük Ömer de en erkenden evden çıkmak zorundaydı. Hafta sonu tatlı satarak, akşama kadar çarşıda dolaşarak ailesinin bütçesine katkı sağlamak istiyordu. Ömer bir de en çok tatlıları Pazarcık İlçesinde yolcu indirmek ya da mola için duran otobüs içlerinde satıyordu. Adıyaman, Malatya, Elazığ ile Adana, Gaziantep, Mersin arasında yolcu taşıyıp da ara durak olan Pazarcık'ta durarak yolcu indiren şehirlerarası otobüslerde de tatlı satardı Ömer. Tatlıcı Çocuk bazen de tren istasyonuna giderek orada tatlı satardı.

Yazının Devamı

HİKAYE DENEMELERİ: 1 İŞSİZ BİR GENCİN EKMEK SEVİNCİ

Cadde, her zamanki gibi yer yer çamur birikintileriyle kaplıydı. Soğuk ayazın savurduğu çer-çöp yığınları da orta yerde duruyordu. Çakır-çukur uzun bir caddeydi. Çoğu zaman telaşlı insanların gidip geldiği cadde yıllardır böyle bakımsız ve ilgisiz durumdaydı.

Ev ile çarşı arası en fazla 750-800 m kadar filandı. Eskimiş, yıkık dökük evler yanında, birkaç yeni yapım betonarme evler de caddeyi sağlı-sollu dolduruyordu.

Bu cadde üzerinde bir Genç, bu yolu belki günde 30 kere gidip geliyordu. Canı sıkkın, umutları kırılmış vaziyetteydi.

Yazının Devamı

Düşünen insan mutlu insandır

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-XV

Anadolu Gazetesi’nde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizin 15.sini de bu hafta yayınlamak suretiyle sonlandırıyoruz. Yaklaşık 4 aydır, bu gazetede, bu sahifelerde “İnsan ve Toplum Odaklı Görüş ve Düşüncelerimizi” yayınlıyoruz. Bu odaktan görüş ve düşüncelerimiz elbette 15 haftada değil, belki 150 hafta yazsak bitmez ve tükenmez. Ancak, siz Değerli Okuyucularımızı da hep aynı başlıklara ve hep benzer konulara muhatap bırakmak da doğru olmaz. Konuları ve bakışlarımızı başka hususlara çekmekte fayda var. İnşaallah haftaya başka bir başlıkla karşınıza çıkarız.

Bu hafta, “İnsan ve Toplum Odaklı” düşünce başlığı altında, son olarak, aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyorum. (Bu dikkat çektiğim hususlar, Tefekkürün de tefekkürüdür. Tefekkürün zirvesidir)

Yazının Devamı

​​​​​​​Aile Büyüğümüz Hafız Osman Sandal

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-XIV

Bilindiği üzere, Anadolu Gazetesinde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi 2-3 aydan fazla bir süredir yayınlıyoruz. Daha önce de çeşitli başlıklar altında yazılar yayınladık. Bu gazetede neredeyse 3 yıldır yazılarımızı yayınlıyor ve görüşlerimizi açıklıyoruz. Maksadımız tüm halkımıza ve özellikle de gençlerimize doğru bilgi ve güzel düşünceler sunmaktır. Niyet iyi, akıbet iyi. Geçen haftalarda ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim, ekonomi, mülk ve servet ile benzeri başlıklardaki, sağlık, zindelik, esenlik, gençlik ve yaşlılık, uluslararası ilişkiler, dış politika, ecdadımız ve tarihimiz” üzerine fikir ve düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Bu hafta da “Bir Eğitimci, Bir Hoca’yı Sizlere yakından tanıtmak istiyorum.” Kendisi İnsan ve Toplum Odaklı yaşamış ve Topluma örnek olmuş bir şahsiyettir. Bu şahsiyetleri devamlı suretle tanıtmak ve hatırlatmak gerekir. Bu kişi aynı zamanda bizim Aile Büyüğümüzdür.

Yazının Devamı

İnsanlardan/toplumdan uzaklaşmak

İnsan yaşadığı toplumdan bıkar mı? Yaşadığı toplumdaki insanlardan kaçar mı? Uzaklaşmak bir ihtiyaç mı? Niye uzaklaşmayı düşünürüz?

Evet, insanlarda özellikle belirli yaştan sonra toplumdan uzaklaşmak ihtiyacı oluşuyor. Bilmiyorum her insanda bu şekilde bir ihtiyaç beliyor mu? En azından bu ihtiyaç bende belirdi. Belirli yaş dediğimde elbette çok ileri yaştan, yani yaşlılık yıllarından bahsetmiyorum. Kırklı yaşlardan sonra, elli yaşında da olur, altmış yaşında da olur. Bilinmez belki 35 yaşında da olur. Ben de elli yaşından sonra böyle bir ihtiyaç, ya da bir düşünce, ya da bir duygu oluştu.

Toplumlar bozuldukça, insanlar riyakârlaşıp da ikiyüzlü, bin yüzlü olduğunda bazı insanlarda bu ihtiyaç hemen kendini gösterir.

Yazının Devamı

​​​​​​​Önce gönüller fethedildi sonra İstanbul

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-XIII

Anadolu Gazetesi’nde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi yayınladığımız yazı serisin 13’üncüsüne geldik, maşallah. Geçen haftalarda ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim, ekonomi, mülk ve servet ile benzeri başlıklardaki, sağlık, zindelik, esenlik, gençlik ve yaşlılık, uluslararası ilişkiler, dış politika” üzerine fikir ve düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Bu hafta “Ecdadımız ve Tarihimiz” üzerine sizlere görüşlerimi sunacağım. Niyet iyi, akıbet iyi. Haydi hayırlısı.

Yazının Devamı

Gençleri meslek sahibi yapamayan bir eğitim sistemsizliği

Bu Ülkede her genç mutlaka ve mutlaka meslek sahibi olacak şekilde yetiştirilmelidir.

Bu Ülkede her genç mutlaka ve mutlaka çalışıp da hayatını sürdürebilecek bir kabiliyetle donatılmalıdır.

Yazının Devamı

Dış politika mı "dişe diş politika" mı?

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER – XII

Anadolu Gazetesi’nde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi yayınladığımız yazı serisin 12’incisine geldik, maşallah. Daha 12 bin kere yazacağız inşallah. Geçen haftalarda ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim, ekonomi, mülk ve servet ile benzeri başlıklardaki, sağlık, zindelik, esenlik, gençlik ve yaşlılık” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaştım.Bu hafta “Uluslararası İlişkiler, Dış Politika ve Zulüm Devletleri” üzerine sizlere fikirlere sunacağım. Haydi hayırlısı. Niyet iyi, akıbet iyi.

Yazının Devamı

Gençlik ve eldeki zamanın değeri

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-XI

Pazarcık İlçemizde doğup büyüdüm. Yaklaşık 35 yıldır gurbette, Başkentte ikamet etmekte olsak da, İlçemiz bizim için hâlen içinde yaşıyor gibi, devamlı ilgilendiğimiz bir yerdir. Anadolu Gazetesi’nde bu nedenle yazıyor ve hemşerilerimizle ilgilendiğimiz için onları tefekküre ve huzura çağırıyoruz. Bu gerçeklerin yanında bir de şu husus gerçektir, bu gazete vasıtasıyla sanki aralarında ikamet ediyor gibi hissediyoruz kendimizi. Çünkü sürekli irtibat halindeyiz. Evet, bu şekildeki bir girişten sonra “İnsan ve Toplum” yazı serisi çerçevesinde asıl söylemek istediklerimizi belirletelim.

Bu hafta İnsan ve Toplum başlığı altında, “gençlik ve yaşlılık” üzerine görüşlerimizi açıklayacağız. Geçen haftalar içerisinde üzerine görüş ve düşüncelerimi sizlere sunacağım. Geçmiş haftalarda “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim, ekonomi, mülk ve servet, sağlık, zindelik ve esenlik ile benzeri başlıklardaki görüş ve düşüncelerimi” sizlere sunmuştum. Bu haftaki yazım “İnsan ve Toplum” yazı dizisi kapsamında yayınladığım onbirinci yazım. Haydi hayırlısı. Niyet iyi, akıbet iyi.

Yazının Devamı

Çalışmak sağlıktır çalışmak mutluluktur

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-X

Anadolu Gazetesinde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi yayınlamaya devam ediyoruz. Bu çerçevede bu hafta “Sağlık, Zindelik ve Esenlik” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizlere sunacağım. Bu yazım “İnsan ve Toplum” yazı dizisi kapsamında yayınladığım onuncu yazım. Geçmiş haftalarda “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim, ekonomi, mülk ve servet ile benzeri başlıklardaki” görüş ve düşüncelerimi sizlere sunmuştum. Haydi hayırlısı. Niyet iyi, akıbet iyi.

1. ÇALIŞMAK SAĞLIKTIR ÇALIŞMAK MUTLULUKTUR “Çalışmak, çalışmak ve çalışmak”. Hayatın içinde, mutlu ve sağlıklı kalmanın en kestirme ve en açık formülü bu. Biz, çalışmadan ve emek harcanmadan da para kazanılacağı ve bu kazanılan parayla mutlu olunacağının zihinlere habire pompalandığı zavallı bir toplumda büyüdük. Biz derken sanmayın ki, yalnızca kendimi ve kendi kuşağımı kastediyorum. Biz dediğim 70 milyon insan. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar olarak bizlere kolaycılık, bedava kazanç, şans oyunları, kumar ve benzeri haksız kazançlar örnek olarak sunulmadı mı, anlı-şanlı gazetelerde, kanalizasyon misali TV’lerde. Evet, maalesef bu bir gerçek. Milli piyango, kazı kazan, iddaa falan filan şans oyunları revaçta. Hayalci toplumun parayla uyuşturulmuş fertleri, emek harcamadan kazanacağı parayla mutlu olacağını sanıyor. Acıyorum ve hayıflanıyorum böyle düşünenlere. Para dediğin nesne olmadığı zaman değerlidir. Olduğu zaman seni geçici süreyle mutlu eder. Fakat başka mutluluklar ararsın. Bedavadan gelen para çok olunca, seni hayata bağlayan ve didinip çalışmanı gerektiren bir ortam da ortadan kalktığı için, havai, envai türdeki eğlenceden de kısa bir hâz alırsın. Bir müddet sonra, kafanı yastığa koyduğunda uyuyamazsın, yediğin yemekten tat alamazsın, yaşadığın hayatta mânâ bulamazsın. Onun için, formül açık, mutluluk ve sağlık formülümüz, “çalışmak, çalışmak ve çalışmaktır.”

Yazının Devamı

​​​​​​​Bir Müslüman’ın kapitalizme taraftar olması mümkün mü?

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-IX

Pazarcık Havadis Gazetesinde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi yayınlamaya devam ediyoruz. Bu çerçevede bu hafta “Ekonomi, Mülk ve Servet” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizlere sunacağım. Bu yazım “İnsan ve Toplum” yazı dizisi kapsamında yayınladığım dokuzuncu yazım. Bilindiği üzere geçmiş haftalarda da “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim ile benzeri başlıklardaki” görüş ve düşüncelerimi sizlere sunmuştum. Haydi hayırlısı.

1- SERMAYENİN TEMERKÜZÜ HAYRA ALAMET DEĞİLDİR

Yazının Devamı