Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Ters istikamette koşanlara ne demeli

İnsanlar hep bir yerlere koşuyor. Hatta koşmak kelimesi dahi az kalıyor. İnsanlar bir yerlere doğru koşuşturuyor. Koşuşturmak ne kelime. İnsanlar birbirini ezecek derecede yarışıyorlar. Adeta canhıraş bir şekilde yarışıyorlar.

Evet insanlar bir yerlere koşuyor, koşuşuyor ve bir şeyler için yarışıyorlar da, koştukları istikamet doğru mudur?

Gelin bu yazıda bunu idrake çalışalım.

Yazının Devamı

Doluyum gökten yağan dolu gibi doluyum

Nasıl ki, bir kap dolmadan taşmaz, nasıl ki bulutlar bir araya toplanıp da yığılmadan yağmurlarını yeryüzüne bırakmaz, her nesnenin, her kimsenin bazı hareket ve eylem yapması, sözler sarfetmesi, içindekilerin dışarıya aksettirmesi için önce dolması ve sonra da taşması gerekmektedir. Bizim de sözlerimizin, yazılarımızın ve adeta bir yağmur gibi, hatta yağmurdan öte bir dolu gibi yağmamızın nedeni, zihnimizin ve yüreğimizin doluluğudur. Bu nedenle içi boş, yüreği boş, zihni boş insanlardan hiçbir şey beklemeyin. Önce yürekleri, önce zihinleri doldurmak gerekir. Biz de elhamdülillah, zihnen ve kâlben dolduk ve taştık. Bir de şunu net olarak belirtmek durumundayım. Bu yaşanan çağda, şu bulunduğumuz Dünya’da susan ve hiçbir şey söylemeyen kimse ya dilsizdir, ya da gamsızdır. Tüm Dünya çapında gelir dengesindeki bozukluklar, fakirlik, haksızlık, adaletsizlik, çileler, zulümler yeri-göğü inletirken, sessiz kalabiliyorsa, çok ilginç bir durum bu. Bizim elimizden ancak yazmak ve etrafımıza anlatmak geliyor. Bunu da yapmazsak, vah bize, yazık bize. Kimse kusura bakmasın, eğer zülfü yâre dokunan sözler söylüyor ve bir kısım aksaklıkları, bir kısım olumsuzlukları sözlerimizle gözler önüne seriyorsak, hiç kimseyle alıp veremediğimiz yok, yalnızca doluyuz da ondan. Doluyuz ve dolu olduğumuz için söylüyoruz. Esasında biz kendi isteğimizle söylemiyoruz, taştığımız için söylemek zorunda kalıyoruz. Taştığımız için yazmak zorunda kalıyoruz.

“Dolu kap taşar” dedik ya! Taşıyoruz biz de.

Herkesin kendini ifade etmek ve sorunlarından kurtulmak için, dertlerini dışarıya atmak için metodu, yöntemi vardır. Kimisi gider dağ başında avazı yettiğince bağırır. Kimisi bir meyhane bulup da içer ve bir köşede sızar. Kimisi derdini sağa-sola anlatır da rahatlar. Kimisi de derdini anlatamaz, içine atarak kahrından ölür. Biz kahrımızdan ölmemek ve patlamamak için işte böyle yazıyoruz ve söylüyoruz. Çünkü, doluyuz, çünkü dertliyiz. Söylemezsek, yazmazsak patlayıp da öleceğiz, maazallah. Yazdığımız ve söylediğimiz için başımız belaya giriyor. Soruşturmalara uğruyoruz. Makam ve mevki verilmiyor. Hatta verilen mevki ve makamlar geri alınıyor. Hiç mühim değil. Sizi çok fazla uzun uzun sözlerimle meşgul etmeyeyim. Kafanızı daha fazla karıştırmayayım. Benim meselemi, benim derdimi ve neden yazdığımı, neden söylediğimi bir şiirimle ifade edeyim.

Yazının Devamı

İSLAM, MÜSLÜMANVE DÜNYEVİLEŞME

Bir savaşta yenilen taraf teslim bayrağını çeker ya.

Eğer, bir Müslüman dünyevileşmişse, teslim bayrağını çekmiştir. Kime karşı çekmiştir. Şeytana karşı çekmiştir. Dünyevileşen bir Müslümanı, şeytan esir almıştır.

Yazının Devamı

​​​​​​​Pazarcıklı bir gençten örnek bir davranış!

Baştan söyleyeyim, bu davranış, maddi değeri itibariyle değil, manevi değeriyle örnek bir davranıştır. Baştan belirteyim, bu davranış niceliğiyle değil, niteliğiyle örnek bir davranıştır. Bu hususları baştan yazayım da, sonra yazının sonunda “buymuş mu örnek” davranış demeyin. Biz Etik Değerleri anlatan Eğitimciler olarak, “etikte ince düşünme ve küçük nüktelerin, büyük örnekler oluşturduğuna inanıyoruz.”. Küçük bu tür olumlu olayları herkes örnek olarak alır ve uygularsa büyük olumlu sonuçlar meydana gelir. Etik ve ahlaki değerler yayılıcıdır, aynen ahlaksızlıkların da yayılıcı olduğu gibi. Herkes birbirinin davranışını nerdeyse kopya ettiği bir dönemde yaşıyoruz. “O öyle yapıyor, ben de öyle yapsam ne olur”, diyenleri çok duymuşsunuzdur. Bu toplumda, “mal, mülk gelsin de nereden gelirse gelsin” anlayışında olan yığınla insan var. Kimse malın ve paranın kaynağına bakmıyor. Hz.Mevlana’nın “nice insan gördüm, üzerinde elbise yoktu, nice elbise gördüm, içinde insan yoktu” sözü bu dönemde daha fazla geçerlidir. Adamın arabası var, evi var, kılık kıyafeti yerinde de, maalesef, kendisi yerinde yok. Haram yiyenler çoğaldı. Bundan dolayı haram-helal noktasında herkes birbirine iyi manada örnek olacak davranışlar içinde olmalıdır.

Bu noktada Sevgili Peygamberimizin (asm) bir hadis-i şerifini de hatırlatmak gereklidir. “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacaktır.” (Buhari) İşte o zamanları yaşıyoruz. Allah bizleri bu zamanın fitne ve afatından korusun. Amin

Evet bu açıklamalardan sonra gelelim asıl anlatmak istediğimiz hususa.

Yazının Devamı

İnsanlar tenkitten neden korkar?

Ben de isterdim, hiçbir şeyi tenkit etmeden ve ne olursa olsun, hiçbir şeye karışmadan yaşamayı ben de isterdim.

Ancak o takdirde, “kendimi inkar ederdim ve ben ben olmaktan çıkardım.”

Yani, “hiçbir şey hakkında fikir belirtmemiş olsaydım, yanlışa yanlış, doğruya doğru demememiş olsaydım, kendim olmazdım, başkası olurdum.”

Yazının Devamı

Teşekkür ediyorum sayın ağaç!

Ağaç topraktan yükselir, kökleri derinlere iner. Durur ayakta, dimdik. Dalları uzar, yaprakları gürleşir. Hepsi de bizim için.

Altında dururuz, gölgeleniriz. Korur bizi güneşten.

Bırakın yemişlerini ve meyvelerini, ağacın gölgesi dahi huzur verir.

Yazının Devamı

Ani ve fevri hareketler zarar getirir empati huzur getirir

Halim ve selim yaşamak ve ani ve fevri hareketlerden kaçınmak dünyevi mutlulukların başıdır. Dünya’da huzurlu yaşamak isteyen ani ve fevri hareketlerden kaçınsın ve halim ve selim yaşasın.

Ani ve fevri hareketler öfkeden ve sinirden kaynaklanan hareketlerdir. Bir insana öfke ve sinir geldiğinde akıl gider. Demek ki, insanlar ani ve fevri hareket ettiklerinde akılları başlarında değildir. İnsanlar ani ve fevri hareket ettiklerinde akıllarını kullanmıyorlar demektir.

Halim ve selim olmak öyle bir sıfat ve öyle bir güzelliktir ki, Yüce Rabbimizin (cc) bir ismidir. Kur’an-ı Kerim’de 5 ayette Yüce Rabbimizin (cc) halim olduğu beyan edilmektedir. “Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.” (İsra Suresi, 44). “Allah bilendir, halimdir.” (Ahzap Suresi, 51). “Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır.” (Fatır Suresi, 41). “Şüphesiz Allah, bilendir, halimdir.” (Hac Suresi, 59). “Allah şekûrdur, halim'dir.” (Tegabün Suresi, 17). Bu sıfatlar Yüce Rabbimiz için ayetlerde belirtilen sıfatlardır. Bir de Saffat Suresi 101. ayette, “Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik” buyrulmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “halim bir çocuk” olarak nitelenen kişi İsmail Peygamber’dir (as). Elhamdülillah. İbrahim Peygamber (as), Yüce Rabbimize (cc) dua ederek salih bir evlat istedi ve Rabbimiz O’na halim bir evlat verdi. Halim insan aynı zamanda salih insandır.

Yazının Devamı

İSLAM, MÜSLÜMANVE DÜNYEVİLEŞME

Bir savaşta yenilen taraf teslim bayrağını çeker ya.

Eğer, bir Müslüman dünyevileşmişse, teslim bayrağını çekmiştir. Kime karşı çekmiştir. Şeytana karşı çekmiştir. Dünyevileşen bir Müslümanı, şeytan esir almıştır.

Yazının Devamı

Ahmet Sandal’dan “Başarmak İçin Başla” kitabı ve seminerleri

Şair Yazar ve İçsel Gelişim Uzmanı Ahmet Sandal 2016 yılında yayınladığı “Kendini Bil / Kendini Bul” isimli içsel gelişim kitabından sonra, yine aynı çerçeveden bakış açısıyla “Başarmak İçin Başla” isimli bir kitap çıkarttı. Şairin bu kitaplarının yanı sıra, 4 adet şiir kitabı da mevcuttur.

Ahmet Sandal, Başarmak İçin Başla isimli kitabında ve aynı adla başlattığı seminerler serisinde, “Başlamak başarmanın yarısıdır” fikrini öne çıkartıyor ve “başlamadan önce gereken hazırlıkları tam olarak yap, tedbirleri al, kendine güven ve planlı, programlı ve ilkeli davran, inançla, sabırla yoluna devam et, kararlı ol, istişare et, yanlışın varsa düzelt ve başarıyı yakala” diyor.

Ahmet Sandal kitabının ve seminerlerinin maksadını şöyle açıklıyor: “Başta gençlerimiz olmak üzer toplumumuzun tüm fertlerine gerekli olan özgüven ve başarıya inanmaktır. Bunu sağlamak için insanlarımıza güven aşılamak gerekmektedir. Başarmak için başlamayı seçen kişi tüm hazırlıkları tamamlamış ve gerekli planlamayı kafasında, düşüncesinde oluşturmuş demektir. Başarmak ancak içsel olarak o işe hazır olmakla mümkündür. Başka bir ifadeyle, “Başarmak ancak başarıya inanmakla mümkündür. Bu kitabımda ve seminerlerimde dile getirdiğimiz hususlar hep bu çerçevededir. Yani, “başarmak için başlamak ve başarıya inanmak” üzerine görüş ve düşüncelerimi, daha önemlisi yaşadığım tecrübeler ile gözlemlerimi bu kitapta ve seminerlerimde anlatıyorum. Her fikir akımı ve her proje önce bir kişiden başlar ve o bir kişinin merkezinde dalga dalga yayılır. Bu nedenle siz de hangi fikir ve projeniz olursa olsun, “Bir’den başlayın ve Bir ile başlayın.” İyi niyetle ve dürüstlükle başlayın Allah yardımcınızdır.

Yazının Devamı

Çanakkale dışında vurdular beni!

“Çanakkale içinde vurdular beni. Ölmeden mezara koydular beni” diye başlayan ve “Off, gençliğim eyvah” diye devam eden türkü bilirim.

Bu türküyü her duyduğumda başımı “yüce dağları kaplayan bulutlar” gibi, hüzün kaplar.

Zaten, hüzün bizim Neslimizin ve Biden önceki Neslin değişmez kaderi olmuş.

Yazının Devamı

Toplumsal değişim: Nereden ve nasıl başlar? Kim başlatır?

Geçen gün sosyal medyada toplumsal değişim temasını içeren bir paylaşım yapıp ardından da “Halk mı, Lider mi?” diye sormuştum.

Evet, şimdi yine soruyorum:

“Bir Toplumda olumlu manada değişimler ve gelişmeler, nereden ve nasıl başlar, kim başlatır? Toplumsal değişimler tabandan mı başlar, tavandan mı başlar?

Yazının Devamı

Mahalle kültürünü tekrar yaşatmak ve yaşamak

Mahallemiz vardı bizim eskiden. Çocukluğumuzun anılarıyla dopdolu mahallemiz vardı bizim. Bir uçtan bir uca soluksuz koştuğumuz. İt kovaladığımız. Kedi köpek beslediğimiz. Sokaklarında deveme çevirdiğimiz, bulloom oynadığımız, çelik-çomak attığımız, iki taş koyup kale yaparak futbol maçı yaptığımız mahallemiz vardı. “Deveme” dediğim topaç ve “bulloom” da bizim Pazarcık’ta saklambaca benzer bir oyunumuzun adıdır.

Mahallemizde sırf bunlar mıdır anılarımız? Elbette hayır.

Mahalle kültürünün mevcut olduğu o eski yıllardan bugüne daha nice nice anılarımız var bizim. Siz hiç ceplerinize taş yığarak, ellerinize sapan alarak bir mahalleden diğer mahalleye adeta savaşa gider gibi, kavgaya gittiniz mi? Biz gittik. Biz bir mahalle, onlar başka mahalle. İki mahalle çocukları iki mahallenin sınırı sayılacak bir yerde mevzii alır ve birbirimizi taş yağmuruna tutardık.

Yazının Devamı

Toplumun aklı var mıdır yok mudur?

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, aklıyla, fikriyle ve cengaver ordusuyla İstanbul’u fethetmek üzereyken, Bizans’ın sözde Bilginleri Ayasofya’da “meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş.”

Biz de şimdi “Toplumun Aklı Var mıdır, Yok mudur?” şeklinde bir tartışma başlattık ya, bu tartışma da ilk bakışta, “meleklerin cinsiyeti var mıdır, yok mudur” gibi anlaşılır ve saçma bulunabilir.

Hayır hayır değil! Saçma değil. Çok gerekli bir tartışma.

Yazının Devamı

Ruhlarımız aç sefil bedenlerimiz obez

Ruh’un mahiyeti ve niteliği hakkında çok konuşmak ve çok değerlendirmeler yapmak Dinimizde hoş görülmemiştir. Ruh hakkında, elbette hepimizin zihninde ve yüreğinde bilgiler mevcuttur. Bu bilgilerin seviyesi de farklı farklıdır.

Ben İslam Dini’nin ruh hakkındaki sınırlamaları dahilinde az konuşmak ve az değerlendirmelerde bulunmak istiyorum: “Ruh, Allah’ın bir emridir ve bunu yapısını çok da düşünmek doğru değildir. Ruh vardır ve varlığı çok açıktır. Ruh, bedenin tam zıttıdır ve bedene de bağlı değildir. Ruh ezelidir. Beden ezeli değildir. Ruh ebedidir. Beden ebedi değildir. Ruhun yapısını ve mahiyetini araştırmak yerine, doğru olan şudur: Ruhun kuvvetlendirilmesi ve devamlı zinde tutulması gerekir.”

Evet, işte bu yazıda üzerinde duracağım husus da tam işte bu.

Yazının Devamı

Dayatma siyaseti getirir rehaveti

Bütün gelişmeler ve bütün buluş ve ilerlemeler serbest ortamda ve insanların hür tercihlerine başvurulduğu ahvalde meydana gelmiştir. İnsanların seçeneksiz bırakıldığı ve mecburen bir şeyleri seçmeye zorlandığı ahvalde ilerleme de olmaz, gelişme de olmaz. Çünkü insan böyle durumlarda “hür düşünceden” ve “tercih hakkından” yoksundurlar.

Hür düşünce ve tercih hakkı insanlara Yüce Rabbim tarafından bahşedilmiştir. Bu olmazsa kesinlikle hayat olmaz ve kesinlikle huzur olmaz. Ve en önemlisi “imtihan” olmaz. Dünyadaki tüm ilmi buluşlar ve teknolojik gelişmeler önce hür düşünceye ve tercih hakkına dayanır. İnsan düşünceye hudut koyarsa ve tercih hakkı tanınmazsa gelişme ve ilerleme olmaz. Dünyada ne kadar icat ve keşif varsa hudutsuz düşüncenin ürünüdür. Ve insana hudutsuz düşünce kabiliyetini Yüce Rabbim (cc) bahşeylemiştir. Bunun nedeni hem insanı imtihan etmek ve hem de bu ilmi ve teknolojik gelişmelere zemin hazırlamaktır. İnsan sonsuz düşünecek ki, hayra mı çalışıyor, şerre mi çalışıyor, bunun ortaya çıkması gerekir. İnsanın düşüncesine sınır konmayacak ki, hayra mı kafa yoruyor, şerre mi kafa yoruyor, bunun tesbit edilmesi gereklidir. İnsana tercih hakkı bırakılacak ki, hayrı mı, şerri mi tercih ediyor? Doğruyu mu, eğriyi mi seçiyor? Tercih hakkı işte bunu belirlemek içindir.

Düşüncenin hudutsuz olması, bu sonsuzluk aleminde gereklidir ve kainat ile de uyumludur. Kainatta sınır var mıdır ki, düşüncemizde sınır olsun. Sınırsız bir düşünce kabiliyetimizin olması esasında en büyük güçtür. Hür düşünce büyük bir güçtür. Evet, bu söz üzerine saatlerce düşünseniz azdır. Hür düşünce bir büyük güçtür.

Yazının Devamı

RUHLARIMIZ AÇ SEFİL BEDENLERİMİZ OBEZ

Ruh’un mahiyeti ve niteliği hakkında çok konuşmak ve çok değerlendirmeler yapmak Dinimizde hoş görülmemiştir. Ruh hakkında, elbette hepimizin zihninde ve yüreğinde bilgiler mevcuttur. Bu bilgilerin seviyesi de farklı farklıdır.

Ben İslam Dini’nin ruh hakkındaki sınırlamaları dahilinde az konuşmak ve az değerlendirmelerde bulunmak istiyorum: “Ruh, Allah’ın bir emridir ve bunu yapısını çok da düşünmek doğru değildir. Ruh vardır ve varlığı çok açıktır. Ruh, bedenin tam zıttıdır ve bedene de bağlı değildir. Ruh ezelidir. Beden ezeli değildir. Ruh ebedidir. Beden ebedi değildir. Ruhun yapısını ve mahiyetini araştırmak yerine, doğru olan şudur: Ruhun kuvvetlendirilmesi ve devamlı zinde tutulması gerekir.”

Yazının Devamı

Yeryüzünün halifeleri olmak

Bugün Cuma. Ve bu gün Mü’minler için Bayram ve tebrikleşme günü. Faziletli gün. Günlerin Efendisi Cuma. Sevgili Peygamber Efendimiz (asm), "üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı cuma günüdür. O gün Allah Adem’i yaratmıştır. Adem o gün cennete konulmuş ve yine o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet cuma gününden başka bir gün kopmayacaktır” şeklinde buyurmaktadır.

Bu Cuma günü yazımın başlığını, “Yeryüzünün Halifeleri Olmak” şeklinde belirledim. “Ya Bismillah” diyerek yazıyorum.

Bu yazıyı yazma gerekçem şudur. Çoğu şeyin farkında olmadığımız gibi “yeryüzünde halife olduğumuzun da farkında değiliz.”

Yazının Devamı

Zihniyet değişmeden keyfiyet değişmez

Dünya tarihinde bütün büyük değişim ve bütün büyük atılımlar, önce “zihniyet devrimiyle” gerçekleştirilmiştir. Bir Ülkede zihniyet aynı kaldığı takdirde, göstermelik hangi yatırım yapılırsa yapılsın, dışarıdan hangi teknoloji alınırsa alınsın zerre miskal bir ilerleme olmaz.

İslam’dan önce Roma, Fars imparatorlukları, Mekke’de doğup nice kıtalar aşan İslam Devletleri, 3 kıtada 7 Denizde 600 yıldan fazla süre hüküm süren Osmanlı Devleti öncelikle zihniyet devrimiyle başlangıç yapmış ve bunun üzerine sistemlerini kurmuş Devletlerdir. Japonya’nın kalkınmışlığı, Almanya’nın 2. Dünya Harbinden sonra silkinip sanayide öncü duruma gelmesi elbette zihniyet değişimiyle sağlanmış ilerlemelerdir. Güney Kore’si, Malezya’sı ve atağa geçen her Ülke, mutlaka önce bir zihniyet değişimi gerçekleştirmişlerdir.

“Zihniyet değişmeden keyfiyet değişmez” derken maksadım, niteliksel ilerlemelerin ancak eski zihniyetlerin bir kenara atılmasıyla sağlanabileceğini belirtmek içindir.

Yazının Devamı

Kurtarıcı beklemek

Bir tanıdığımın 20-25 yıldır sıkça söylediği bir söz var. Yazıma önce o sözle başlayayım: “Allah (cc) bu Millete, Fatih Sultan Mehmed gibi bir sahip göndersin.”

Bu dilek ve dua güzel de, insan neden kendisi Fatih Sultan Mehmed gibi olmaya çalışıp da çabalamıyor?

İstese herkes bir Fatih Sultan Mehmed Han gibi olamaz mı? Olamasa da, O’nun gibi olmaya çalışamaz mı?

Yazının Devamı

Kadınları mutlu olmayan bir ülke mutlu olamaz

1-Her sabah işe giderken yanından geçtiğim, küçük uyduruktan bir park var. İçerisinde birkaç ağaç, birkaç oturacak bank var. Kimsenin oturduğunu ve dinlendiğini görmedim o parkta. Çünkü konumu ne oturmaya, ne de dinlenmeye uygun! İşlek bir yol kenarı olduğu için gürültü de çok, egzoz gazı da çok.

Ve bu parkın yola bakan köşesinde Suriyeli bir dilenci kadını, kucağındaki bebeği ve trafikte duran araç içerisindekilere kağıt mendil uzatan 10-12 yaşlarındaki kızını her gün görüyor ve hüzünleniyorum.

Ne soğuk, ne sıcak dinliyorlar, o parkın kenarında her gün bekliyorlar. Okulda eğitimde olması gereken o kız çocuğu her gün o sokağın başında, trafiğin içerisinde sabahtan akşama kadar araç içerisindekiler kağıt mendil uzatarak geçim sağlamaya çalışıyor. Bu utanılası tabloyu 2 yıldır her sabah görüyorum. Elimizden bir şey gelmiyor. Bir taraftan hüzünleniyor, bir taraftan utanıyoruz.

Yazının Devamı

Okumak, okumak ve okumak

Okumak denilince iki husus aklıma geliyor. Birincisi Yüce Rabbimizin (cc) “oku” emri. İkincisi de “kitaplar.”

Tabi bir üçüncüsü de okumaya odaklanmış insanlar. Mesela, bir Cemil Meriç’in bir kitap sahifesini gözüne doğru iyice yaklaştırarak okuması anında çekilmiş resmi. Bilindiği üzere Cemil Meriç, gençlik yıllarından itibaren okumaya çok meraklı bir Yazarımızdır. Bu nedenle göz sağlığı dahi bozulmuş olsa da, O asla okumaktan vazgeçmemiştir.

“Okumak, okumak ve okumak” denilince aklıma yalnız üç husus gelmiyor. Bir dördüncüsü daha var. Gelişmiş Ülke insanlarının (mesela bir Almanın, bir Japonun) seyahat anında ellerinde kitap bulunması ve onu okumaya çalışması, bizim insanlarımızın ise seyahat anında boş boş sağa-sola bakması. Bu da aklıma geliyor.

Yazının Devamı

Okullar açılırken öğretmen ve öğrencilere sesleniş

21 Eylül Pazartesi “ya Bismillah” diyerek yeni bir eğitim ve öğretim dönemine yine başlıyoruz Millet olarak. Haydi hayırlısı. Tüm çocuklarımıza, gençlerimize, muallimlerimize (öğretmenlerimize) sağlık ve selamet ile zihin açıklığı ve başarılar diliyorum. Eğitim camiasında Müstahdemi’nden Okul Müdürü’ne kadar, Bakan’ından Öğretmeni’ne kadar herkese sağlık, esenlik ve huzur diliyorum. Rabbim cümlesini korusun ve esirgesin.

Gerçi, malum hastalık, salgın hastalık (Korona Virüs) dolayısıyla, okullar yüzyüze eğitim verecek mi, yoksa Ülkemizde uzaktan eğitim mi olacak, onu dahi tam olarak bilmiyoruz Buna rağmen, yine de 2020-2021 eğitim-öğretim yılının sağlık ve başarı ile geçmesini Yüce rabbimden niyaz ediyoruz. Allah (cc) malum salgın hastalıktan bizleri kurtarsın. Elbette, eğitimden önce ilk duamız budur. İlk talebimiz sağlıktır.

Şu Korona Virüs ortamında, okullar başlarken neleri düşündüm ve hangi hususları önemsedim. Korona Virüsten kurtulmayı dilerken eğitim-öğretim noktasında neleri düşündüm? Bunları sizlerle paylaşmak istedim. Bu önemli noktaları aşağıda madde madde sıralıyorum. Önce Öğretmenler, sonra Öğrencilere sesleneceğim.

Yazının Devamı

Çağlyancerit her geçen gün gelişiyor

Çağlayancerit, Kahramanmaraş’ın 11 ilçesinden birisi. Nurhak, Ekinözü ve Çağlayancerit her üçü de, küçük ilçelerimizden. Nurhak ve Ekinözü hakkında da inşallah ileride yazı yazacağım. Küçük ve gelişen ilçelerimizi yazmak ve gelişmelerine katkıda bulunmak istiyorum.

Çağlayancerit ilçesini, ilçe olmadan, köy ve kasaba olduğu vakitlerden beri bilirim. Çağlayancerit halkını özellikle, cilekeş, vefakar ve fedakar özellilkleriyle severim. İnsanları, hepsi de vatanına, milletine bağlı, büyük kısmı fakir ve gariban olsa da, yine de kanaat sahibi, sabır ve tevekkül insanıdır.

Yazının Devamı

Fuzuli gibi

Yıllar önce gördüm ben, o fettan gözleri.

Unutulmaz tesir bıraktı, o bakışlar.

Bak, hâlâ belli, o kor ateşin izleri.

Yazının Devamı