Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Zihniyet değişmeden keyfiyet değişmez

Dünya tarihinde bütün büyük değişim ve bütün büyük atılımlar, önce “zihniyet devrimiyle” gerçekleştirilmiştir. Bir Ülkede zihniyet aynı kaldığı takdirde, göstermelik hangi yatırım yapılırsa yapılsın, dışarıdan hangi teknoloji alınırsa alınsın zerre miskal bir ilerleme olmaz.

İslam’dan önce Roma, Fars imparatorlukları, Mekke’de doğup nice kıtalar aşan İslam Devletleri, 3 kıtada 7 Denizde 600 yıldan fazla süre hüküm süren Osmanlı Devleti öncelikle zihniyet devrimiyle başlangıç yapmış ve bunun üzerine sistemlerini kurmuş Devletlerdir. Japonya’nın kalkınmışlığı, Almanya’nın 2. Dünya Harbinden sonra silkinip sanayide öncü duruma gelmesi elbette zihniyet değişimiyle sağlanmış ilerlemelerdir. Güney Kore’si, Malezya’sı ve atağa geçen her Ülke, mutlaka önce bir zihniyet değişimi gerçekleştirmişlerdir.

“Zihniyet değişmeden keyfiyet değişmez” derken maksadım, niteliksel ilerlemelerin ancak eski zihniyetlerin bir kenara atılmasıyla sağlanabileceğini belirtmek içindir.

Yazının Devamı

Zihniyet değişmeden keyfiyet değişmez

Dünya tarihinde bütün büyük değişim ve bütün büyük atılımlar, önce “zihniyet devrimiyle” gerçekleştirilmiştir. Bir Ülkede zihniyet aynı kaldığı takdirde, göstermelik hangi yatırım yapılırsa yapılsın, dışarıdan hangi teknoloji alınırsa alınsın zerre miskal bir ilerleme olmaz.

İslam’dan önce Roma, Fars imparatorlukları, Mekke’de doğup nice kıtalar aşan İslam Devletleri, 3 kıtada 7 Denizde 600 yıldan fazla süre hüküm süren Osmanlı Devleti öncelikle zihniyet devrimiyle başlangıç yapmış ve bunun üzerine sistemlerini kurmuş Devletlerdir. Japonya’nın kalkınmışlığı, Almanya’nın 2. Dünya Harbinden sonra silkinip sanayide öncü duruma gelmesi elbette zihniyet değişimiyle sağlanmış ilerlemelerdir. Güney Kore’si, Malezya’sı ve atağa geçen her Ülke, mutlaka önce bir zihniyet değişimi gerçekleştirmişlerdir.

“Zihniyet değişmeden keyfiyet değişmez” derken maksadım, niteliksel ilerlemelerin ancak eski zihniyetlerin bir kenara atılmasıyla sağlanabileceğini belirtmek içindir.

Yazının Devamı

FİLOZOF ARTHUR SCHOPENHAUER’IN AHLAK VE DEVLET ÜZERİNE GÖRÜŞLERİ-2

FİLOZOF ARTHUR SCHOPENHAUER’IN AHLAK VE DEVLET ÜZERİNE GÖRÜŞLERİ-2

Ahlaklı insanlar zaten her yerde saygılıdır

Alman Filozof Arthur Schopenhauer şöyle diyor: “O yüzden gençler o maskeli baloda elmaların balmumundan, çiçeklerin ipekten, balıkların mukavvadan yapılma ve istisnasız her şeyin oyun ve oyuncaktan ibaret olduğunu mutlaka öğrensinler. Birbirleriyle ciddi ciddi iş yapma azmi içerisindeki iki insandan birinin sahte mallar tedarik ettiğini, diğerinin de bunun karşılığında ona sahte paralar ödediğini zamanında onlara söylemek gerekir. Fakat yapılması gereken daha ciddi müşahedeler, kaydedilmesi gereken daha kötü şeyler var. İnsan esasında vahşi, korkunç bir hayvandır. Biz onu evcilleştirilmiş ve dizginlenmiş haliyle tanıyoruz, onun bu durumuna uygarlık diyoruz. Bu yüzdendir ki ara sıra gerçek tabiatı her nasılsa ipten kurtulacak olsa dehşete kapılıyoruz. Her ne zaman, her nere de kanun ve düzenin prangaları ve zincirleri çözülüp yerini kargaşaya bıraksa, kendisini bütün çıplaklığıyla ele verir o. Fakat bu konuda aydınlanmak için kargaşa ve düzensizliği beklemeye gerek yoktur. Eski yeni yüzlerce kayıt, acımasız, merhametsiz gaddarlığı içinde insanın kaplan ve sırtlandan aşağı kalır yanının olmadığına bizi ikna eder.”

Yazının Devamı

Filozof Arthur Schopenhauer’ın ahlak ve devlet üzerine görüşleri-1

Bugünden itibaren gazetemizin bu sahifesinde “Filozofların Ahlak ve Devlet ve Üzerine Görüş ve Önerileri” başlığı altında ilim, tarih, kendi gözlemlerim ve tecrübelerimi de esas alarak sizlere güçlü ve sağlam bir Devletin nasıl tesis edileceği ve ahlak ve hukuk temelleri üzerinde nasıl yükseleceği üzerinde fikirlerimi sunacağım.

Dünya ve Kainat bir tasarım eseridir. Allah (cc), sonsuzluk evrenini ve içerisinde bir noktadan farksız Dünya’yı en kusursuz bir şekilde yaratmıştır. Kainatta boşluk kabul etmeyecek bir denge vardır. Kainat içerisinde insan, en mükemmel ve en zirve eseri oluşturur. Allah’ın yarattıkları içerisinde insan, ekmel yani en kamil tarzda yaratılmıştır. İnsan bedenen ve ruhen ekmeldir. Yani hiçbir yerinde, yaratılışının hiçbir noktasında bir kusur göremezsiniz.

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYA’DAN TÜM DÜNYA’YA-5

Allah’tan iste

Evet, bugün de birkaç gündür olduğu gibi yine sosyal medyada 11 yıldan bu yana paylaştığım fikir ve düşüncelerimi sizlere tekrar sunuyorum. İnşallah, birkaç gün daha sizlere eskiden yayınladığım sosyal medya paylaşımlarını böyle takdim edeceğim. Maksadım geçmişi yadetmek, hafızalarımızı tazelemek ve geçmişten geleceğe uzanan çizgide vatan, millet ve devletimiz için neler neler yaşamışız, neler başarmışız, bunları örnek olarak tüm milletimizin ve özellikle de gençlerimizin dikkatine sunmaktır.

Unutmayın ve sizler için yapılanları, tüm fedakârlıkları hatırlayın.

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYA’DAN TÜM DÜNYA’YA-4

Uçurdu götürdü bizi Yüksek Hızlı tren

“Sosyal Medyadan Tüm Dünyaya” başlığı altındaki yazılarımızın dördüncüsünü yayınlıyoruz. Sosyal medya dediğimiz yayın araçlarını, ilim, irfan, ahlak ve vidan noktasında yoğun olarak değerlendiriyoruz ve topum için, bilhassa gençliğimiz için önemli gördüğümüz hususlarda yazıyoruz. Sosyal medyada son 11 yıldır yazdıklarımı, kısım kısım sizlere tekrar bu köşeden hatırlatmada bulunuyoruz. Evet, maksadımız tekrarlamak ve hatırlatmaktır. İyi, güzel ve doğru sözleri hatırlatmada ve tekrar etmekte fayda vardır. Atalarımızın bu husustaki sözü şöyledir: “Et-tekraru ahsen, velev kane yüz seksen!” Doğru, güzel ve faydalı sözleri hatırlatmak iyidir, isterse yüzseksen kez olsa da iyidir.

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYA’DAN TÜM DÜNYAYA-3

Aşağıda, eski yıllarda paylaştığım görüş, düşünce ve fikirlerimden bazıları mevcuttur. Yazının altındaki tarihten hangi gün paylaşım yaptığım bellidir.

Bu yazı dizisindeki maksadımız hatırlatmada bulunarak özellikle gençlerimizin ve tüm toplumumuzun fertlerinin zihinlerinde, yüreklerinde diriliş ve heyecan meydana getirmektir. Kuvvetli duruş ve geçmişten geleceğe meydan okuyuş için ruhlarda hazırlık meydana getirmektir.

Unutmayın ve her daim sizler için önemli hususları hatırlayın.

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYA’DAN TÜM DÜNYA’YA -2

Doğru, güzel ve faydalı sözleri hatırlatmada ve tekrar etmekte yarar vardır. Ecdadımızın bu husustaki sözü şöyledir: “Et-tekraru ahsen, velev kane yüz seksen!” Doğru, güzel ve faydalı sözleri hatırlatmak iyidir, isterse yüz seksen kez olsa da iyidir.

İşte, bu doğrultuda sosyal medyada geçmiş yıllarda paylaştığım fikirlerimden örnekler aşağıda mevcuttur. Yazının altındaki tarihe bakarak, o fikri ne zaman paylaştığımı anlayabilirsiniz.

7- YAZMAK ÇILGINCA BİR ŞEY Mİ?

Yazının Devamı

Sosyal medya’dan tüm dünyaya

Bugünden itibaren bu sahifede “Sosyal Medyadan tüm Dünyaya” başlığı altında çeşitli fikir ve görüşlerimi yayınlayacağım. “Maksadınız nedir” diye bir soru gelecek olursa, onun da hemen cevabını vereyim: Hayattaki tek rehberimiz, ölçümüz Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’tir. Her hususta olduğu gibi bu hususta da (yazı hayatında, sosyal medya paylaşımlarında da) dayanağımız Kur’an-ı Kerim’dir, Hadis-i Şerif’tir. Elhamdülillah.

“Hatırlat/öğüt ver! Çünkü hatırlatma müminlere fayda verir.” (Zâriyat Suresi, 55)

“Konuştuğunuzda bilginizi artıran, İlmiyle de size ahireti hatırlatan, Sizin için en hayırlı arkadaştır.” (Hadis-i Şerif)

Yazının Devamı

Kahramanmaraş Göksun arasında edebiyat yolu: Güzel fikir

Memleketim Kahramanmaraş şiir ve şair toprağıdır. Kahramanmaraş Yedi Güzel Adam’ın memleketidir.

Yayınladığım kitapları hiçbir yayınevinde satışa sunmuyorum ve hediye babında dağıtıyorum. 11 adet kitabımı da aynı yöntemle birçok kişiye imzalı olarak hediye ettim. Tabi hediye ettiğim kişiler eğer şahsımı tanımıyorlarsa, memleketimi sorup, “Kahramanmaraş” cevabını aldıklarında, genelde şöyle karşılık veriyorlar: “Başka nereden olabilir ki, Kahramanmaraş şair kentidir” diyorlar. Ülkemiz genelinde artık şu husus biliniyor: “Kahramanmaraş denildiğinde akla şiir ve edebiyat gelir.”

Kahramanmaraş denildiğinde edebiyatın 7 güzel adamı gelir. Biliyorsunuz Yedi Güzel Adam diye bilinen (Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Alaeddin Özdenören, Rasim Özdenören ve Cahit Zarifoğlu) şair ve yazarlardan ikisi Kahramanmaraşlı değildir. Sezai Karakoç Diyarbakırlı ve Akif İnan da Urfalı olsa da, lise eğitimi ve benzeri nedenlerle yolları birgün Kahramanmaraş’ta kesişmiştir. Edebiyat ve şiir ışığını Kahramanmaraş’tan aldıklarını yazılarında belirtmişlerdir.

Yazının Devamı

İNSAN, TEBLİĞ VE İSLAM

Tebliğ, bir hususu, bir durumu, bir emri, bir yükümlülüğü, muhatabına bildirmek ve gereğinin yapılmasını talep etmektir. İslamî tebliğ, Allah’ın emir ve yasaklarını, İslamî yükümlülük ve sorumlulukları, ilahi kural ve ilkeleri, başta Müslümanlar olmak üzere, tüm insanlara bildirmek ve riayet etmelerini beklemektir.

Tebliğin ne olduğunu bu şekilde kısaca tanımladıktan sonra, “insan, tebliğ ve İslam” bağlamında önem taşıyan bazı hususların ve bazı mühim soruların cevap ve açıklamasına geldi şimdi.

Yazının Devamı

İslami bakış aynı zamanda insani bakıştır

Yazıma Ziya Paşa’nın bir beyti ile başlayayım:

“İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki,

Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.”

Yazının Devamı

Merhamet toplumundan menfeat toplumuna savruluş

Bu toplumda merhametten uzaklaşılıyor. Menfeatçilikte yarışılıyor. Bu uzaklaşmaya ve yarışa, ben savruluş dedim, belki de bu bir savruluş değildir. Daha da kötüsüdür. Yoksa Devriliş midir? Yoksa sürükleniş midir? Yoksa yokoluş mudur? Nedir? Bilmiyorum. Ancak tek bildiğim, toplumda merhamet son sürat azalıyor ve menfeatçilik son sürat artıyor. Bu azalış ve artış, aritmetik bir şekilde değil, geometrik bir biçimde cereyan ediyor. Yani belirli bir oranda ve belirli bir düzeyde artış ve azalış sözkonusu değil. Acayip ve inanılmaz bir değişim var. “Bu değişimi özellikle son 20-25 yılda izleyenler hayretle içinde kalıyor. Biz böyle değildik! Bize ne oldu!” Ve benzeri hayret ifade eden sözler havalarda uçuşuyor.

Geçen gün bir arkadaşım aradı, toplumun genelinde yaygın bir mesele hakkında serzenişte bulundu. O mesele, toplumdaki boşanma sayıları idi. O arkadaşıma telefonda şu tesbit ve değerlendirmelerde bulundum: “Her devirde elbette evlilikler de olmuştur ve her devirde boşanmalar da olmuştur. Ve devirden devire boşanmalar belirli bir hızla artmıştır. Bunlar normaldir. Yani, şehirleşmenin artmasıyla ve büyük şehirlerde insanlar yakın çevre baskısından uzaklaştıkça, boşanmaların artmış olması normaldir. Ancak günümüzde anormal olan ve üzerinde düşünülmesi gereken durum şudur: “Boşanmalar aritmetik bir oranda artmıyor, geometrik bir oranda artıyor. İnsanı işte bu düşündürüyor.”

Aritmetik oranda artış nedir? Geometrik oranda artış nedir? İsterseniz bunu da açıklayayım: “Bir sayıdan bir sayıya artış katlamalı değil de aynı sayı ile devam ediyorsa (1, 3, 5, 7 ya da 2, 4, 6, 8 gibi) artışa aritmetik artış denilir.” Ancak artış şu şekilde ise (3, 9, 27, 81 ya da 4, 16, 64, 256 gibi) yani, “katlamalı bir şekilde ise buna geometrik artış denilir.”

Yazının Devamı

Nimet ve külfet kavramlarına farklı bir bakış…

Nimet ve külfet kavramlarını hayatın içinde çok duyar ve bu kavramları çok kullanırız. Adeta her ikisi de dilimizden düşmez. Peki, dilimizden düşürmediğimiz bu nimet ve külfet derken, manalarını hiç düşündük mü? Nedir nimet ve külfet?

“Nimet” dediğimizde nefsin hoşuna giden ve bedeni haz ile zevk sağlayan şeyler anlaşılır.“Külfet” dediğimizde de bu tanımın tam zıttı akla gelir. Külfet, nefsin hoşuna gitmeyen ve bedene rahatsızlık ve ağırlık veren her türlü şeylerdir.

Şimdi bu tanımlardan sonra kafamda onlarca sorular belirdi. Nimet, bedenin hoşuna giden şeyler ise (ruh ile beden birbirine zıt olduğuna göre) nimetler bir yandan külfet değil midir? Ya da soruyu doğrudan sormak gerekirse, “bizim nimet bildiklerimizin külfet, bizim külfet bildiklerimizin de nimet olma” ihtimali yok mudur?

Yazının Devamı

Çağlayancerit her geçen gün gelişiyor

Çağlayancerit, Kahramanmaraş’ın 11 ilçesinden birisi. Nurhak, Ekinözü ve Çağlayancerit her üçü de, küçük ilçelerimizden. Nurhak ve Ekinözü hakkında da inşallah ileride yazı yazacağım. Küçük ve gelişen ilçelerimizi yazmak ve gelişmelerine katkıda bulunmak istiyorum.

Çağlayancerit ilçesini, ilçe olmadan, köy ve kasaba olduğu vakitlerden beri bilirim. Çağlayancerit halkını özellikle, cilekeş, vefakar ve fedakar özellilkleriyle severim. İnsanları, hepsi de vatanına, milletine bağlı, büyük kısmı fakir ve gariban olsa da, yine de kanaat sahibi, sabır ve tevekkül insanıdır.

Yazının Devamı

Kudüs İslami, insani, milli ve vicdanî bir davadır

Bu hafta Anadolu Gazetesi’nde “Çocukluğumdaki Ramazan’lar” hakkında bir yazı yazmayı düşünüyordum. Hatta bu hususta Facebook’ta şöyle bir çağrı bile yapmıştım: “Bu hafta Anadolu Gazetesinde “Pazarcık’ta Çocukluk Yıllarımdaki Ramazan Günlerinden Hatırladıklarım” başlığıyla 2 sayfalık yazı hazırlıyorum. Hemşehrilerim de hatırladıklarını yazsın bakalım. Onlara da yer vereceğim inşallah. İşte benim hatırladıklarımdan bir kaç örnek:Pazarcık Ulu Camiinde teravih namazında çocuklar olarak güldüklerimiz ve birbirimizi güldürdüklerimiz.İftarda yemekten çok karpuz yediğim (Nerede o eski kıpkırmızı ve lezzetli karpuzlar) Malatya Asfaltında sahura kadar bir sağa bir sola yürüyerek arkadaşlarla sohbet ettiğim günler. Lokantacı ve kebapçıların oruç tutanlara saygıdan dolayı camekanları perde ile kapattıkları o eski günler. Ve diğer anılar.”

Evet, bu anıları anlatacaktım. Ancak öncelik Kudüs’tür. Bu hafta Kudüs diyelim ve inşaallah haftaya Çocukluğumdaki Ramazan Günleri’ni anlatalım. Haydi hayırlısı.

Kudüs bizim için hem İslamî ve insanî ve hem de Millî ve vicdanî bir davadır.

Yazının Devamı

Gençler AR-GE için çalışın ve çabalayın

Bu sahifeyi takıp edenlerin bildiği üzere Anadolu Gazetesinde, “Başarmak İçin Başla” isimli kitabımı bölüm bölüm yayınlıyoruz. Bu hafta kitabımın 142. sayfasından 159. sayfasına kadar olan bölümlerde yer alan fikirlerimi sizlere anlatacağım. Başarmak İçin Başla isimli kitabım 6. kitabımdır. Bu kitabımda özellikle Gençlerimize tavsiye ve rehberlik mahiyetinde bilgi ve tecrübelerimi anlatıyor ve hayatta başarıya ulaşmak için gereken hususları anlatıyorum. Maksadımız başta Gençlerimiz olmak üzere tüm İnsanımıza yol göstermek ve yardımcı olmaktır. Haydi hayırlısı.

Bu hafta AR-GE faaliyetlerine dikkat çekeceğim.

1-Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri (AR-GE)

Yazının Devamı

Bu toplumu manevi “koma”dan nasıl çıkarırız?

Yazımın başlığı önce “Fikri İktidarı Nasıl Tesis Edebiliriz?” şeklinde idi. Bu başlığı yazdım ve şöyle düşünmeye başladım: “Yazıma nereden ve hangi sözle başlarım?” O anda imdadıma açık olan TV’deki haber yetişti.

TRT’nin TV kanalı açıktı ve haber programı yayınlanıyordu. Tam da bu yazıma başlarken, TRT’de şöyle bir haber geçiyordu. “Sahte içkiden ölenlerin sayısı 79’a ulaştı.” Bu sayı kaç günün rakamıdır diye de merak ettim ve Google’da araştırma yaptım. 9 Ekim 2020’den 25 Ekim 2020’ye kadar olan rakamlarmış. Google araştırmasına şunu da gördüm, İzmir’de sahte içkiden ölenlerin sayısı 32’ye çıkmış.

TRT’deki o haberde Zonguldak’ın Alaplı ilçesinin de ismi de geçiyordu. Onu da Google’da araştırdım ve 17 yaşındaki bir genç ve arkadaşı sahte içki hazırlamışlar ve 17 yaşındaki olan genç o içkiyi içtikten sonra komalık olmuş ve hastaneye kaldırılmış. Belki de ölecek. İnşallah ölmez ve kurtulur.

Yazının Devamı

Maksat ve vasıtayı birbirine karıştırmak!

Hayatımız esasında baştan sona kadar, “maksat ve vasıta” arasında geçiyor. Hayatımızın çerçevesini “maksatlar ve vasıtalar” belirliyor.

Maksat, insanın varmak istediği hedef ve noktadır. Vasıta da bu maksada götüren ve hedefe ulaştıran her şeydir.

Hayatta şunu müşahede eyledim hep. Maksat ve vasıta birbirine karıştırılıyor. Maksat vasıta sanılıyor, vasıta da maksat sanılıyor. Yani, maksat ve vasıta arasında kafa karışıklığı, maalesef, yoğun bir şekilde yaşanıyor.

Yazının Devamı

Demokrasi üzerine bir hasbihal

Bu yazıda, bir vatandaş ile konuşuyor gibi demokrasi üzerine “kendi kendime hasbihal” eyleyeyim. Yazarlar “esasında kendi kendine konuşan” insanlardır. Eğer yazdıkları birileri tarafından okunuyorsa, kendileriyle konuşuyor olmaktan kurtulurlar. Yazdıkları yazılar eğer birileri tarafından okunmuyorsa da mesele yok. Yazarın “kendi kendine konuşmaları” uzay boşluğunda kaybolmaz, yol alır. Allah’ın huzurunda durur. (Herkesin her icraatı ve her söz ve davranışı asla kaybolmaz. Allah’ın huzurunda durur)

Burada yazımının genel çerçevesinden çıkarak, şu hususu da hemen belirteyim: “Bir yazar olarak “yazılarımın okunup okunmadığımı” asla düşünmüyorum.” Yazılarımın okunması çok da mühim değil. Ben Allah için yazıyorum. O (cc), beni bilsin ve değerlendirsin yeter. Başkalarını ihtiyaç yoktur. Allah (cc) Bize yeter.

Evet, şimdi başlayalım “demokrasi üzerine” bir hasbihale:

Yazının Devamı

Ten’den kendini kurtar ki can’ı bulasın

Ten’in aslı yapışkan balçıktır. Can, bedenden çıkmaya görsün ten nasıl da kokar. Aynen, havasız ve akışı olmayan balçığın kokması gibi.

Ten kokar ve korkutur. Ölü bir insanın teninin korkutması ilginçtir. İnsan sağ’dır ve herkes etrafında neşe ile toplanır. O insan, “bir saniye içerisinde ölsün” diyelim, etrafındaki insanlar korkudan kaçarlar. “Korkmam” diyenler olabilir. Ancak insanların birçoğu “ölü tenden korkar ve kaçar.” Bu bir gerçektir.

Ten kokar ve korkutur Ey Dost! Sen can’ı bul ve can ne kokar, ne de korkutur. Can ebedidir. Can ebedi olduğu gibi, edebidir de. Ten çirkindir. Eğer tende bir güzellik varsa, o güzellik can’dan gelir.

Yazının Devamı

Mutluluğun anahtarı ben de değil biz de

Geçen gün tefekkür ettim. “Ben” kelimesini tabi şekilde, yani kasıt olmaksızın kullanmanın belki bir mahzuru yoktur. Ancak, “ben” kelimesini üzerine basarak ve ısrarla belirtmek, çok incitici ve esasında çok ayıp bir şey. İnsana yakışmıyor. Çünkü, “ben” sözünde bir kibir ve enaniyet var. “Ben” sözünde kendini öne çıkartmak vardır. Halbuki, büyüklenmek ve kendini öne çıkarmak yalnızca Yüce Rabbimize (cc) mahsustur. Buna rağmen, Yüce Rabbimiz (cc) dahi Kur’an-ı Kerim’deki hitaplarının birçoğunda “ben” diye seslenmiyor, “biz” diye sesleniyor.

Evet, “ben” sözünü bir insan ne kadar az kullanıyor ve ne kadar çok “biz” diye sesleniyorsa, o kadar kulağa hoş gelen bir söz kullanıyor demektir.

“Ben” sözü kulağa hoş gelmiyor ve benim duyduğumda çok incindiğim bir sözdür. Zaten, mümkün olduğunca da “ben” kelimesini kullanmıyorum. “Ben” sözünü kullanmaktan hicap duyuyorum.

Yazının Devamı

Şu mülkiyet meselesi!

Ah, ah, ah! Şu mülkiyet meselesi var ya! Bütün meselelerin kaynağı buradan başlar.

Mülkiyet sınırlı mı olacak, sınırsız mı olacak? Mülkiyet bir hak mı olacak yoksa, vatandaşların hiçbir mülkiyet hakkı olmayacak mı? Mülkiyete sınırsız sahiplik iyi midir, kötü müdür?

Tarihlerden beri insanoğlunun mülkiyet sevdası en büyük sevda olarak devam etmiştir ve halen de devam etmektedir.

Yazının Devamı

Bu ülkeyi kurtaracakları açıklıyorum!

Açıklıyorum, evet açıklıyorum. Neyi mi açıklıyorum? Bu Ülkeyi kurtaracakları açıklıyorum. Ne zaman mı açıklıyorum? Hemen açıklıyorum. Bu yazının en sonunda açıklıyorum.

Yazımı okumaya başlayın siz, en sonunda bu Ülkeyi kurtaracaklar kimmiş, göreceksiniz.

Ülkeyi kurtaracaklar siyasetçiler mi? Olabilir de, olmaz da.

Yazının Devamı