Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

5 Haziran Dünya Çevre Günü ve çevreyi kirleten ülkeler

Dünya’da her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kutlanır. Niye 5 Haziran’da kutlanır ve ne zamandan beri kutlanır?

Birleşmiş Milletler Teşkilatı, çevre konusunda ilk önemli adımını 1972 yılında atmış ve 113 Ülkenin katılımı ile “İnsan Çevresi Konferansı” gerçekleştirmiştir. Bu konferans İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleştirildiği için Stockholm Konferansı diye de adlandırılır. Bu konferans Birleşmiş Milletler’in çevre alanındaki çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Dünya Çevre Günü 1974’ten beri kutlanmaktadır. O konferansta alınan kararla Stockholm Konferansının başladığı gün olan 5 Haziran 1972 tarihi çevrecilikte bir milat olarak yerini almıştır. Nitelim o konferans sonunda uluslararası boyutta bir bildiri yayınlanmış ve çevre literatüründe “Stockholm Bildirgesi” olarak anılmaya başlanmıştır. Sözkonusu bildiride, bütün insanlar ve hükümetler çevrenin korunması ve geliştirilmesi için ortak hareket etmeye çağrılmaktadır.

Dünya’da küresel ve yerel anlamda ciddi çevre sorunları var. Boş yere BM çevre gündemi ile toplanmıyor. 1972’den bu yana belki onlarca Dünya Çevre Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Benim hatırladığım 1992 Brezilya Rio Zirvesi, 2002 Güney Afrika Johannesburg Zirvesi, 20 yıl sonra 2012’de tekrar Brezilya Rio Zirvesi gerçekleştirildi. Tabi bu zirveler arasında birçok yılda birçok uluslararası toplantılar da gerçekleştirilmiştir. Mesela, bu toplantılar arasında en önemlilerinden birisi, 1997 yılında Japonya’nın Kyoto şehrinde yapılan bir çevre toplantısıdır “Kyoto Protokolü” olarak anılmaktadır. O protokol, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası bir anlaşma olarak çevre sorunlarıyla mücadelede yerini almıştır.

Yazının Devamı

Devlet nerede diyorsun da sen neredesin?

Meşhur bir fıkradır. Fıkranın tamamını söyleyemeyeyim de, yalnızca en sonundaki “ben ödemem bu parayı, Devlet gelsin ödesin” ile biten kısmını söyleyeyim.

Zaten o fıkrada da dile getirilmek istenen de, “her şeyin Devlet’ten beklenmesinin, neredeyse hayat felsefemiz olduğudur.”

Yolda ufak bir arıza olur, “Devlet yapsın.” Kimse kılını dahi kıpırdatmaz. Belki de o civarda yaşayanlar, iki torba çimento, beş, on kürek kum ile harç yapıp da tamir etmeleri mümkün olan küçük yol arızalarının bile giderilmesini Devlet’ten beklemektedir.

Yazının Devamı

Kudüs ve Filistin / şairler ve şiirler

Ne sözler söylendi Kudüs ve Filistin için, ne ağıtlar yakıldı bu ikisi için. Kudüs ve Filistin neye benzer bilir misin? Debdebeli, şahşahalı ve saltanatlı bir Dünya’da bir öksüz, bir yetim gibi durur. Ya da şöyle bir tanım yapalım: “Komşuları lüks ve şatafat içerisindeki bir mahallede, asil ve soylu, ancak gariban, yıkık, dökük bir ev ve içerisindeki masumlar gibi durur.”

Kudüs için bir ünlü şair “gökte yapılıp, yeryüzüne indirilen şehir” diye bir övgüde bulunuyor.

Kudüs, övgülerin şehridir. Evet, en başta bunu belirtelim. Yukarıdaki övgüyü dile getiren Sezai Karakoç da, Kudüs’ü birçok mısraında yürek sesiyle anlatmıştır.

Yazının Devamı

Kamuda etkili denetim için sistem önerisi-2

Yazımızın birinci kısmında Ülkemizdeki denetimin genel görünümü hakkında bilgi vermiş ve Devlet Denetleme Kurulu’ndan Sayıştay’a, bir vesayet denetimi olan Belediyeler Denetimi’nden Kurumların kendi içerisindeki hiyerarşik denetime, Kurumların dışarıdan denetlenmesi ve içeriden denetlenmesine, piyasa gözetim ve denetimi ile vakıflar, dernekler denetimine kadar çok kapsamlı ve dağınık bir denetim alanı olduğundan, müfettiş, iç denetçi, kontrolör, murakıp, denetçi, denetmen, uzman, tetkikçi, muhakkik, dernek denetçisi, vergi denetçisi ve benzerleri şeklinde yüzlerce unvanlardan oluşan görevlilerden ve kurul, başkanlık gibi adlardan oluşan onlarca denetim birimlerinden müteşekkil bir yapıdan sözetmiştim.

Bu kadar denetim birimi ve bu kadar cafcaflı denetim unvanlarına ve çok sayıda denetim görevlisine karşılık, Ülkemizde Kamudaki denetimin etkililiğin (maalesef) sağlanamadığından bahsetmiştim. Kamudaki denetimde etkinsizlik, verimsizlik ve ekonomiklikten uzak olmanın sorumlularının asla ve kat’a denetim görevlileri olmayıp, asıl sorumlularının sistem kuramayanlar olduğunu da beyan etmiştim.

Birinci kısımda yazımın sonunda, etkili, verimli ve ekonomik bir denetim için sistem önerisini yazımın ikinci kısmında geliştireceğimi de belirtmiştim.

Yazının Devamı

Kamuda etkili denetim için sistem önerisi -1

Yazımın en başında şunu belirtmek gerekir ki, bu yazıda denetim sözcüğünden kastımız “idari denetimdir.” Yargı denetimi, ombudsman denetimi, vesayet denetimi gibi denetim türleri bu yazıda dikkate alınmayacaktır. “Sayıştay denetimi” her ne kadar sanki bir yargılama gibi düşünülse de, Sayıştay’ı idari denetim mekanizması olarak gördüğümüz için bu hususta birkaç kelam eyleyeceğim. Gerçi, vesayet denetimi mahalli idareler açısından kısaca açıklanacaktır.

Yazımın başında ikinci olarak da şu hususu hassaten belirtmek istiyorum. “Denetimsiz yönetim olmaz.” İster kamuda, isterse özel sektörde olsun, nerede bir yönetim varsa, orada denetim mutlaka olmalıdır. Denetim yoksa yozlaşma, rehavet ve verimsizlik söz konusudur.

“Denetimsiz olmaz” diyoruz ancak, bazı kafalar “denetime soğuk bakıyor, denetimi “öcü” gibi görüyor.” Denetime soğuk bakanlar ve öcü gibi görenler esasta iki kısma ayrılır. Birinci kısımda denetimi bir fren ve yönetimi engelleyen bir mekanizma gibi görenler var. İkinci kısımda da denetimi, kendi kirli emelleri ve kendi karanlık düşünceleri için engel görenler var. Bu iki kısımdaki insanlar yönetim kademelerinde, üst görev yapma fırsatı dahi yakalamış olabilirler. Birinci kısımda olanları anlamak mümkün ve onlara denetimin korkulacak bir şey olmadığını anlatabiliriz. Ancak ikinci kısımdaki kötü maksatlı kişilere hiçbir şey anlatamazsınız.

Yazının Devamı

Okumuşların gerçek hayattan kopuşu

Geçen gün sosyal medyada şu birkaç cümlelik görüşümü paylaştım. Büyük tesir meydan getirdi ve büyük ilgi gördü. Neydi o görüşüm? Şuydu işte:

“Adam sosyolog, toplumu bildiğini iddia eder, kendi komşusundan haberi yok.

Yazının Devamı

Her başarı, başarı mıdır?

“Oğlum ben sana Vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim,” diye biten bir meşhur bir fıkra var ya! Yazımın en başında ondan bahsedeyim ki, böylece yazıdaki asıl söylemek istediğim ta en baştan anlaşılsın.

O fıkradaki hakikate dikkat edin. (O fıkra değil esasında, bir darb-ı mesel. Yani ders çıkartılacak bir konudur o fıkra)

Bir çocuğun hal ve hareketlerini beğenmeyen Babası, ona her fırsatta, “oğlum sen adam olamazsın” diye hitap edermiş. Çocuk bu söz üzerine daha da hırs yapar ve dersine daha fazla çalışır, adeta yemez-içmez, gece-gündüz ders çalışırmış. Babası da devamlı surette, “Oğlum sen adam olmazsın” diyerek sözünü tekrarlarmış.

Yazının Devamı

Maksat ve vasıtayı birbirine karıştırmak!

Hayatımız esasında baştan sona kadar, “maksat ve vasıta” arasında geçiyor. Hayatımızın çerçevesini “maksatlar ve vasıtalar” belirliyor.

Maksat, insanın varmak istediği hedef ve noktadır. Vasıta da bu maksada götüren ve hedefe ulaştıran her şeydir.

Hayatta şunu müşahede eyledim hep. Maksat ve vasıta birbirine karıştırılıyor. Maksat vasıta sanılıyor, vasıta da maksat sanılıyor. Yani, maksat ve vasıta arasında kafa karışıklığı, maalesef, yoğun bir şekilde yaşanıyor.

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için bazı görüş ve önerilerim

Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2018 yılının Temmuz ayından beri fiilen uygulanmaktadır. Sistemin uygulamasının üçüncü yılına yaklaştığımız bu günlerde, 34 yıllık bir kamu görevlisi bilgi ve tecrübesi, yanında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu ve master’ini kamu yönetimi alanında yapmış bir Kardeşiniz olarak sizlere sözkonusu yönetim sisteminin üç yıllık uygulaması hakkında bazı görüş ve önerilerimi sunmak isterim.

Öncelikle şu noktayı belirteyim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, şu üç yıl içerisinde şunu net olarak gözlemledik ki, TBMM ve Bakanlıkların yetki ve görevleri azalmış Cumhurbaşkanlığının yetki ve görevleri artmıştır. Zaten bu durum beklenen bir durumdur. Herhangi bir sürpriz yok.

TBMM’nin, Bakanlıkların etkinliği ve gücünün Parlamenter Sistemdeki kadar, bu sistemde de etkili ve güçlü olması mümkün müdür? Elbette, mümkün değildir. TBMM’nin ve Bakanlıkların etkinliği ve gücünün Parlamenter Sistemdeki kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde de etkili ve güçlü olması halinde, sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olmazdı, sistemin adı, parlamenter sistem olurdu.

Yazının Devamı

Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun

Yazımın başlığını salt olarak, düz mantıkla okuduğunuzda hiçbir şey anlamazsınız ve esasında da anlaşılmaz. Ancak, şu aşağıda yazdıklarımla okur ve bunun üzerinde düşünürseniz çok şey anlar ve çok hususu kafanızda çözmüş olursunuz.

Allah (cc) yolunda ve Kur’an hizmetinde, Peygamber izinde gittiğini söyleyen, ancak derdi ve maksadı “para ve servet” olanları bir çırpıda anlayamazsınız. Onlar çok hilebazdır. Onlar Sureti Hak’tan görünürler. Esasında onlar Hak’tan fersah fersah uzaktırlar. Geçmişte Milletin cebine göz diken en büyük şaklabanlar ve kurnaz yaratıklar olarak Fetocular, Adnan Oktarcılar ve benzeri sahtekarlar bu noktada hemen akla gelmektedir. Bu isimlerini saydıklarım gibi nice sahtekar ve kurnaz yaratıklar “dini değerleri kullanarak” sizden para ve ücret isteyebilirler. Uzak durun onlardan. Asla yaklaşmayın onlara.

Eğer birilerine tabi olmak istiyorsanız “sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun.” Zaten Kur’an-ı Kerim’de de aynen bu minvalde emir ve öğüt vardır. Kur’an-ı Kerim’de Peygamberlerin dilinden çokça tekrarlanmış bir söz: “Sizden hiçbir ücret istemiyorum.”

Yazının Devamı

Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun

Yazımın başlığını salt olarak, düz mantıkla okuduğunuzda hiçbir şey anlamazsınız ve esasında da anlaşılmaz. Ancak, şu aşağıda yazdıklarımla okur ve bunun üzerinde düşünürseniz çok şey anlar ve çok hususu kafanızda çözmüş olursunuz.

Allah (cc) yolunda ve Kur’an hizmetinde, Peygamber izinde gittiğini söyleyen, ancak derdi ve maksadı “para ve servet” olanları bir çırpıda anlayamazsınız. Onlar çok hilebazdır. Onlar Sureti Hak’tan görünürler. Esasında onlar Hak’tan fersah fersah uzaktırlar. Geçmişte Milletin cebine göz diken en büyük şaklabanlar ve kurnaz yaratıklar olarak Fetocular, Adnan Oktarcılar ve benzeri sahtekarlar bu noktada hemen akla gelmektedir. Bu isimlerini saydıklarım gibi nice sahtekar ve kurnaz yaratıklar “dini değerleri kullanarak” sizden para ve ücret isteyebilirler. Uzak durun onlardan. Asla yaklaşmayın onlara.

Eğer birilerine tabi olmak istiyorsanız “sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun.” Zaten Kur’an-ı Kerim’de de aynen bu minvalde emir ve öğüt vardır. Kur’an-ı Kerim’de Peygamberlerin dilinden çokça tekrarlanmış bir söz: “Sizden hiçbir ücret istemiyorum.”

Yazının Devamı

Apartmanlar icat edildi komşuluklar bitti

Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu. Ya da başka bir deyişle “delikli demir icat oldu”, mertlik bozuldu. Bu söz Köroğlu’na mı aittir, Yunus Emre mi söylemiştir. Karacaoğlan mı bu sözü seslendirmiştir, yoksa Dadaloğlu mu böyle haykırmıştır. Bilinmez.

Bilinen bir şey var. Tüfek icat olduktan sonra, tabanca icat edildikten bu yana, artık bilek gücünün, artık karşı karşıya gelerek dobra dobra mücadele etmenin anlamı kalmamıştır. İnsanların, bir kaya arkasına, bir ağaç gölgesine saklanarak, eline de bir tabanca alıp parmak ucuyla tetiğe basarak, kurşun mesafesindeki insanları hileyle ortadan kaldırmaları artık işten bile değildir. Çünkü tüfek icat olmuştur. Çünkü delikli demir icat olmuştur.

Artık kişinin “kuvvetli mi, mert mi, olmasının önemi kalmamıştır.” Maazallah, bir çocuk eline geçireceği bir ateşli silah ile kendisinden kat be kat kuvvetli bir insanı parmak ucuyla devirebilmektedir.

Yazının Devamı

Emanet kavramını kafalara çakmak

Emanet kavramı bu Toplumda sözde çok önemseniyor da, gerçekte durum öyle mi. Yoksa herkes emanet kavramının ve emanet diyerek önemi hassasiyetle vurgulanan konunun farkında değil mi?

Günü mü kurtarmak, peşindeyiz?

Kendimizi mi hep düşünüyoruz?

Yazının Devamı

Veba mı tehlikeli vebal mi?

Vebadan kaçarsın da vebalden kaçmazsın, ah seni ahmak, ah seni budala. Halbuki veba, senin bu kısacık Dünyanı mahveder. Vebal ise sonsuz Ahiretini mahveder.

Veba, salgın hastalık. İnsanın maddi bedenini mahveder. Vebal, haksızlıktır. Vebal, adaletsizliktir. Vebal, görevlerini yerine getirmemektir. Tüm Toplumu mahveder.

Vebadan şiddetle korkanların, vebalden hiçbir şekilde korkmamaları, akıllarını kullanmamaları ve Dünyaya “at gözlüğüyle” ve dar çerçevede bakmalarındandır. Çıkarın at gözlüklerini, vebadan da, vebalden de korkun. Dünya’ya daha geniş perspektiften bakın.

Yazının Devamı

Seçim sistemi demokrat değilse demokrasi laftadır

Yazımın en başında şunu hassaten belirtmeliyim: “Gerçek demokrasi, halkın yönetime, seçimden seçime beş yılda, ya da dört yılda katılımı ile değil, her daim etkili bir şekilde katılımı ile sağlanır.” Bunu başta belirtikten sonra Ülkelerde uygulanan seçim sisteminin ve adayların belirlenme yöntemlerinin önemine dikkat çekeceğim.

Demokrasi kavram olarak Eski Yunan’da çıkmış olsa da, esasta ismi demokrasi olmasa da, insanlığın toplum ve Devletlerin var olduğu birçok yerde, değişik kültürlerde demokrasinin izine rastlanmaktadır. Demokrasi denildiği zaman sanmayın ki, özümüze ve kültürümüze aykırıdır. Hayır hayır, demokrasi hem inancımıza, hem ananelerimize uygundur. Türk kültüründe seçim ve istişare vardır. Kağanların kurultay toplaması, halkın ve beylerin görüşlerinin kurultayda dile getirilmesi elbette Oğuzlarda, Ecdadımızda bir kültürdür ve uygulanan bir yöntemdir.

Tarih boyunca ecdadımız, Asya’da ve Avrupa’da birçok Devlet kurmuştur. Bu devletlerin bazılarının uzun ömürlü olmasında Türklerdeki danışma ve teşkilatçılık fikri önemli yer tutmaktadır. Asya Hun Hükümdarı Mete’nin kurduğu toy meclisleri, Devlette birlikte karar almanın ilk örnekleri arasında yer almaktadır.

Yazının Devamı

Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şiiri temelinde bir kahramanlık destanı’nı anlamak

Tarihimizde nice fetihler, nice zaferler ve nice savunmalar, elhamdülillah, göğsümüzü kabartmaktadır. Bundan sonra, gelecekte başka zaferler olmasa dahi, tarihimizin şu ana kadar olan kısmı bize haklı gurur için yeter. Ancak, yeni zaferler de elbette şarttır. Yeni zaferler Türk ve İslam Dünyası için moral ve heyecan kaynağı olacaktır. Bu nokta itibariyle elbette bu gönlüm, elbette bu yüreğim yeni zaferleri iştiyakla beklemektedir. Olur inşallah.

Evet, tarihimizdeki başarılarımız, kahramanlıklarımız bize unutulmaz birer gurur sahifeleridir. Bir Malazgirt Zaferi, bir Mohaç Zaferi, bir İstanbul’un Fethi, bir Çaldıran Zaferi, bir Preveze Deniz Zaferi, bir Plevne Savunması bir anda aklımıza gelen başarılarımızdandır. Daha bu başarılar gibi Asya, Avrupa ve Afrika’daki nice ve nice nice zaferler, kara ve deniz savaşlarında aldığımız başarılar, bize sonsuza dek ışık tutacak ve haklı bir onur yaşatacaktır. Tarihimizde 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi, bize, bu belirttiğim zaferler ve fetihlerle birlikte bir ulu zirve, bir büyük gurur sahifesidir.

Bu yazıda bu zirve ve bu gurur sahifesi hakkında yalnızca Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şiiri temelinde bilgiler sunacağım. Zaten, Çanakkale hakkında en az 10 köşe yazısı yazdığımı, en az 5 şiir yazdığımı hatırlıyorum. Bu sefer bir şiir temelinde yazı yazmaya niyetlendim. Haydi hayırlısı.

Yazının Devamı

Yaratılmışların en şereflisi ya da en şerlisi

İnsan, yaratılmışların en şereflisidir ya da yaratılmışların en şerlisidir. Nasıl oluyor böyle bir şey? Yani bir anda şereften ve haysiyetten düşüyor, düşüyor ve adilerden daha adi, bayağılardan daha bayağı duruma düşüyor. Nasıl bir dönüşüm ve ne akıl almaz bir değişim bu.

Yaratılmışların en şereflisi konumunda Dünya’ya geliyorsun, maazallah, yaşarken ve ölürken yaratılmışların en şerlisi olarak anılıyor ve öylece defolup gidiyorsun. Bundan daha büyük bir iflas hali ve Dünya’da bundan daha büyük bir zarar olur mu?

Bir anda zenginlikten fakirliğe, bir anda güzellikten çirkinliğe, bir anda zirvelerden en çukura düşmeyi kim kabul eder ki! Hiç kimse kabul etmez.

Yazının Devamı

Sevgi ve merhamet açığı bütçe açığından daha mühimdir

İnsanlık sevgiyle ve merhametle yaşar. Ne ekmekle ne de başka bir şeyle yaşar. İnsan yalnızca sevgiyle ve merhametle yaşar. Bunu ta en başta, en temel bir şekilde belirlemek ve hassaten hatırlatmak şarttır ki, insanlar ister sade vatandaş, isterse yetkili vatandaş olsun, davranışlarında, hareketlerinde her daim sevgiyi, merhameti esas alsınlar.

Şundan dolayı bunu hassaten ve üstüne basa basa belirtiyorum. Toplumlar, Devletler için sanki, ekonomiden, kalkınmadan ve yatırımlardan başka hiçbir şey yokmuş gibi davranıldığı için bunu en başta belirttim, dikkat çekici bir tarzda ifade ettim.

Hz. İsa (as) binlerce yıl öncesinden tüm insanlığa şöyle seslenmektedir: "İnsan yalnız ekmekle yaşamaz." Hazreti İsa (as) günümüzde yaşasaydı "insan yalnız parayla yaşamaz" diyecekti.

Yazının Devamı

İsrail Siyonizm Yahudilik ve Musevilik

Geçen gün sosyal medyada şu 11 kelimelik 4 cümlelik bir fikrimi paylaştım ve dedim ki; “Dış politikadan anlamam. Tek bildiğim: "İsrail'in dostları düşmanımdır. İsrail'in düşmanları dostumdur." Bu sözümden sonra oldu olanlar.

Bu fikrime karşılık yurtdışında yaşayan bir Hemşehrim şöyle bir tepki verdi: “İsrail ile ne problemin var senin” dedi ve ardından da “Araplar, Türkleri arkadan vurdu” dedi. Mesele, şu Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ve Arap münasebetlerinde en çok söylenen, Şerif Hüseyinlerin İngilizlerle işbirliği etmesidir.

Evet, Birinci Dünya Savaşı’nda Mekke Şerifi Hüseyin’in İngilizler ile anlaşarak Osmanlı’ya isyan ettiği ve ordumuzu arkadan vurduğu doğrudur.

Yazının Devamı

GÖKYÜZÜNDEKİ YILDIZLAR-9

Hz. Usame Bin Zeyd

Anadolu Gazetesi’nde iki aydan fazla süredir Sahabe Efendilerimizi, örnek şahsiyetleri anlatıyoruz. Bilmeyenlere tanıtıyoruz. Bilenlere de hatırlatıyoruz. A’la Suresi 9. Ayet-i Kerime’nin meali şöyledir: “O halde, başkalarına hatırlat, bu hatırlatma ister fayda veriyor görünsün, ister görünmesin.” Biz bu ayette belirtilen emir doğrultusunda hareket ediyoruz. Sahabe Efendilerimizin hayatının tüm çocuklarımız, tüm gençlerimiz tarafından bilinmesi, öğrenilmesi gerektiği noktasında hatırlatmalarda, tanıtımlarda bulunuyoruz. Belki faydalı oluyoruz, belki de bizim yazdıklarımızı kimse okumuyor. Hiç de önemli değil. Biz ayet-i kerime doğrultusunda hareket edelim. Maksat budur.

Evet, bu maksat çerçevesinde, sırasıyla Hz. Mus’ab Bin Umeyr (ra), Hz. Ebu Zer (ra), Hz. Abdullah bin Mesud (ra), Hz. Zübeyr Bin Avvâm (ra), Hz. Talha bin Ubeydullah (ra), Abdullah bin Revaha (ra) ve Hz. Zeyd bin Harise (ra), Hz. Cafer bin Ebu Talip (ra) hakkında bilgi sunduk. Bu hafta da Hz. Usame bin Zeyd hakkında bilgi sunacağız, inşallah. Haydi hayırlısı.

Yazının Devamı

GÖKYÜZÜNDEKİ YILDIZLAR-8

Hz. Cafer Bin Ebu Talip

Anadolu Gazetesi’nde Sahabe Efendilerimizi, örnek şahsiyetleri sizlerin de tanıması ve örnek alması için anlatıyoruz. Sahabe Efendilerimizin hayatının tüm çocuklarımız, tüm gençlerimiz tarafından bilinmesi, öğrenilmesi gerektiğine inanıyorum. İşte bu noktadan hareketle 8 haftadır bir yazı serisini devam ettiriyoruz. Haydi hayırlısı.

Evet, bu yazı dizisi kapsamında ilk haftadan itibaren sırasıyla Hz. Mus’ab Bin Umeyr (ra), Hz. Ebu Zer (ra), Hz. Abdullah bin Mesud (ra), Hz. Zübeyr Bin Avvâm (ra), Hz. Talha bin Ubeydullah (ra), Abdullah bin Revaha (ra) ve Hz. Zeyd bin Harise (ra) hakkında bilgi sunduk. Bilgilerimizi Türkiye Diyanet Vakfı’nca çıkartılan İslam Ansiklopedisini temel alarak sunuyoruz.

Yazının Devamı

TV dizileri ile yönlendirilen bir toplum

Geçen gün sosyal medya hesabımdan şu şekilde bir paylaşımda bulundum:

“Şimdi, TV dizilerindeki hayal karakterler için gözyaşı döken insanlara şaşkınlıkla bakıyorum.

Adamın ya da kadının akrabası ya da komşusu, o TV dizilerindekinden bin kat daha zorda ve gerçek hayatta çile çekiyor. Ona hiç acımıyor da TV'deki sanal hayatın yalanlarına üzülüyor.

Yazının Devamı

GÖKYÜZÜNDEKİ YILDIZLAR-7

Hz. Zeyd Bin Harise

Pazarcık Havadis Gazetesinde 7 haftadır Sahabe Efendilerimizi, örnek şahsiyetleri sizlerin tanıması ve örnek alması için anlatıyoruz. Sahabe Efendilerimizin hayatını tüm çocuklarımızın, tüm gençlerimizin bilmesi, öğrenmesi gerektiğine inanıyorum. İşte bu noktadan hareketle 7 haftadır bir yzı serisini devam ettiriyoruz. Bu hususta 2 hafta daha yazdıktan sonra, yazı serimizi sonlandıracağız. Haydi hayırlısı.

Evet, ilk haftadan itibaren sırasıyla Hz. Mus’ab Bin Umeyr (ra), Hz. Ebu Zer (ra), Hz. Abdullah bin Mesud (ra), Hz. Zübeyr Bin Avvâm (ra), Hz. Talha bin Ubeydullah (ra), Abdullah bin Revaha (ra) hakkında bilgi sunduk. Bilgilerimizi Türkiye Diyanet Vakfı’nca çıkartılan İslam Ansiklopedisini temel alarak sunuyoruz.

Yazının Devamı

Kamu yönetiminde ahbap-çavuş durumları

Ahbap çavuş ilişkisinin Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğündeki tanımı şudur: “Karşılıklı çıkarlar gözeterek kurulan yakın ilişki.” TDK Sözlüğündeki tanım böyle olsa da “ahbap çavuş ilişkisinin esasta ne anlama geldiğini” çok insan bilir.

Ahbap çavuş ilişkisi her şeyden önce, geçicidir, uzun vadeli değildir. Ve iki ya da daha fazla kişinin birbirlerini korumaya/kollamaya yönelik çabalarının genel ismidir.

Ahbap-çavuş ilişkisinde, gerçekte dostluk da yoktur, arkadaşlık da yoktur. Yalnızca menfaat ve beklenti vardır.

Yazının Devamı