Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Adam kıtlığı (Kaht-ı rical) en büyük mesele

Eskiler “adam kıtlığı” demezlerdi. “Kaht-ı rical” derlerdi. Biz adam kıtlığı diyoruz. İster kaht-ı rical diyelim, isterse adam kıtlığı diyelim maksadımız, Devlet yönetiminde ya da özel sektör yönetiminde işin ehli, adil, çalışkan, dürüst, güvenilir, fedakar, mütevazi, şeffaf, hoşgörülü, iyi ve doğru insana olan ihtiyaçtır. Bu insan sayısı da sandığınız gibi çok değildir. Bilakis çok çok azdır.

Sanılmasın ki, adam kıtlığı meselesi günümüze özgü bir meseledir. Hayır. Tarihin her döneminde adam kıtlığı bir mesele olmuştur. Nitekim, M.Ö.411 ile 324 tarihleri arasında yaşamış Filozof Diyojen’in “adam arıyorum adam” dediği tarih kitaplarında kaydedilmiş bir gerçektir. Tabi burada “adam arıyorum adam” sözünden kasıt, rastgele adam değil elbet. Dört dörtlük adamdır.

Rastgele adam heryerde var. Sokaklardan adamdan geçilmiyor. Ancak, “adam gibi adam” bulmak zor. İşte bu nedenle gündüz gözü elinde fenerle dolaşıp da “adam arıyorum adam” diye meydanlarda haykırmıştır.

Yazının Devamı

Rusya-Ukrayna krizine uzman olmayan bir kişi bakışı

Son günlerde neredeyse herkes pür dikkat dış politika ile ilgilenir oldu. Gözler kulaklar Rusya-Ukrayna Krizinde. Kriz de değil, krizden daha öte bir durum var. Savaş var.

Dikkatlerimiz Rusya Ukrayna Savaşında. Konuyla ilgili olmayan sade ve sıradan vatandaşlar dahi artık, “Ukrayna’da ne oluyor? Rusya daha ne kadar Ukrayna’da ilerleyecek? Rusya, Ukrayna’yı, işgal edecek mi? AB, ABD, NATO fosmu çıktı? Rusya ve Ukrayna Krizinde asıl suçlu AB, ABD ve NATO mu? Rusya Devlet Başkanı Putin, AB, ABD ve NATO’ya ne mesajlar veriyor? Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky Ukrayna’yı kendi hataları ile bu zor duruma mı düşürdü? Rusya mı, ABD, ABD ve NOTO mı, hangisi daha güçlü? Çin bu krizde tavrını nasıl gösterecek? İsrail bu krizde niye sessiz? Dünya, bu Rusya ve Ukrayna Savaşından sonra bir 3. Dünya Savaşına mı gidiyor? Ya da 3. Dünya Savaşı başladı mı?”

Evet, bu ve buna benzer sorular hepimizin dikkatini çekiyor. İlgilensek de, ilgilenmesek de dış politika hayatımızın tam merkezinde yer almaya başladı.

Yazının Devamı

Çanakkale ruhunu canlı ve diri tutmak için

Bu yazımı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğim tarih 17 Mart 2022 ve yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere, bir hafta sonra sene-i devriyesi yaşanacak 18 Mart 1915 ruhunu anlatacağım. Esasında anlatabilir miyim? Bilmiyorum. En doğrusu şu. Anlatmaya çalışacağım.

Ya bismillah diyerek başlıyorum.

Bugün 17 Mart 2021 de yine muhteşem bir günün yıldönümü. İstiklal Marşımızın TBMM’de kabulünün 101. yıldönümü. Kutlu olsun. Ve ben bugün aynen Milli Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy Üstadımız gibi dua ediyorum: “Allah (cc) bu Millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın. Amin.”

Yazının Devamı

18 Mart Kahramanlık ve Şehadet Günü

Bu yazımı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğim tarih 18 Şubat 2022 ve yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere, bir ay sonra sene-i devriyesi yaşanacak 18 Mart 1915 ruhunu anlatacağım. Esasında anlatabilir miyim? Bilmiyorum. En doğrusu şu. Anlatmaya çalışacağım.

Ya bismillah diyerek başlıyorum.

Gidip de görmek gerekir. Çanakkale Ruhu’nu gidip de görmek gerekir. Ruh görülür mü diye sormayın. Çanakkale’de görülür. Bize nasip oldu da gittik ve Çanakkale’de Ecdadımızın dillerimize destan, yüreklerimizi ısıtan zafer tablosunu ayan-beyan gördük. Gelibolu yarımadasının her karışında Ecdadımızın hatırasını ve savaştaki mücadelesini gördük. Seyyid Çavuş’un 215 kiloluk topu tek başına iman gücüyle nasıl da kaldırarak kundağa yerleştirdiğini ve boğazdan geçmek isteyen İngiliz savaş gemisini o top ile nasıl da darmadağın ettiğini gördük. İngiliz ve Fransız gavuru yalnızca teknolojisine ve silahına güveniyordu. İmansızlar ancak maddiyata güvenir. Biz ise bir Allah’a inanıyor ve iman gücümüze güveniyorduk. İman gücü ile Çanakkale Savaşları’nda maddiyatına güvenen gavurları yendik ve sulara gömdük, Gelibolu Yarımadasına gömdük.

Yazının Devamı

Ahlak, edep ve Mehmet Akif Ersoy

İstiklal Marşımızın kabulünün 101. yılındayız. İstiklal Marşımız 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’de okunarak kabul edilmiştir. İstiklal Marşı denilince hemen aklımıza Şair Mehmet Akif Ersoy Üstadımız gelir. Bu elbette doğrudur. Yarın da 12 Mart 2022. Yarın İstiklal Marşımızın kabulünün 101. yılını kutlayacağız. Ülkemizde yine Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı bağlamında toplantı ve etkinlikler yapılacaktır. Biz de kısmetse yarın saat 14:30’da Ankara Altındağ Gençlik Merkezinde “İş Ahlakı ve Mehmet Akif Ersoy” başlığı altında konferans ya da seminer benzeri bir etkinlikte gençlerimize sesleneceğiz. Bu başlığı yani “İş Ahlakı ve Mehmet Akif Ersoy” başlığını ve sunum konusunu böyle belirlemeyi özellikle talep ettim.

Şunu net olarak ifade etmeliyim ki, Mehmet Akif Ersoy Üstadımız bir Şair, hatta İstiklal Marşı Şairi olmaktan belki de daha önce ve daha önemli olarak, bir ahlak timsali ve edep örneğidir. Bizzat hayatında bunu açık ve bariz bir şekilde sergilediği ve gösterdiği gibi Safahat isimli 7 ciltlik eserinde en çok da iş ahlakı, çalışmak, akıl, ilim, irfan, vicdan ve benzeri hususlar üzerinde şiirler yazmış ve bilhassa gençler olmak üzere tüm toplum fertlerine nasihat ve tavsiyelerde bulunmuş, yol göstermiştir.

Almanya’nın Berlin şehrine giden Mehmet Akif Ersoy, yurda döndüğünde kendisine “Avrupa nasıldı, Avrupa seyahatinde ne gördün, neyi müşahede ettin?” diye soruyorlar. Akif, bu soru karşısında şu cevabı veriyor: “Ne olsun, gördüğüm kadarıyla işleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi!”Yani Avrupa’nın dini muharref yani bozuk, bizim dinimiz en son Din ve korunmuş, sağlam bir dindir. Adamların işleri aynı dinimiz gibi sağlam, maalesef bizim işlerimiz adamların dini gibi bozuk. Durumu bu kadar net ve bu kadar açık, bariz bir şekilde anlatmak şair işidir ve bunu Üstadımız başarmıştır.

Yazının Devamı

Meslek etiği çerçevesinde kurum kültürü ve aidiyet duygusu

Yazımızın en başında şu üç kavramı tanımlayalım, önce kurum kültürünü, ardından aidiyet duygusunu ve en sonunda da meslek etiğini kısaca açıklayalım. Açıklamalardan sonra kurum kültürü ve aidiyet duygusunun özelliklerini anlatalım.

Kurum kültürü en temel manasıyla kuruma özgü olan duygu, düşünce ve davranışları kapsar. Bu kültür, o kurumdaki tüm çalışanlar tarafından paylaşılır ve çalışanların duygu, düşünce ve davranışlarına yön verir. Eğer çalışanların kurumsal duygu, düşünce davranışları bu kültür ile örtüşüyorsa ve kabul görüyorsa o kurumda yerleşik bir kurum kültürü olduğundan bahsedilebilir.

Aidiyet duygusu, her hangi bir yerde, her hangi bir kültürde yer almak ve kabul görmek için yakınlık, o kültüre yatkınlık ve o kültürün içerisinde yaşayan insanlarla birlikte aynı heyecanı taşımaktır. Sosyal psikolojide aidiyet bir ihtiyaçtır. Aidiyet duygusu bir toplumdaki fertlerde ne kadar çok fazla yer tutarsa, bir toplumun nüfusunun ne kadar fazla çoğunluğu kendisini o topluma ait hissediyorsa, o toplum o kadar huzurludur ve olumlu gelişme ve ilerlemeye o kadar fazla açıktır. Aidiyet duygusu iş yerinde de performansı olumlu olarak etkiler. Biz bu yazıda toplumdaki aidiyet duygusunun değil kurumlardaki aidiyet duygusunun üzerinde duracağız.

Yazının Devamı

Tahterevalli tahterevalli söyle ne olacak bu dünyanın hali!

Tahterevalli öyle bir cisimdir ki, tarafsızdır ve kimsenin yanında da değildir, kimsenin karşısında değildir.

Tahterevalli öyle bir cisimdir ki, iki kutupludur. İki kutbunu havada tutmaya yarayan ve uzunluğunun tam ortasında yer alan bir başka cisimden destekle havada duran bir cisimdir.

Tahterevalli çocukları eğlendirmek ve onların güzel vakit geçirmesini sağlamak üzere çocuk park ve bahçelerine konulan bir eğlence aracıdır.

Yazının Devamı

La kapitalizm illa İslam

Hayatımı “kapitalizmi red ve İslam’ı kabul” anlayışına odaklamış bir Kardeşinizim. Bu benim ahdim ve hayattaki minvalim.

Önce reddetmek, sonra kabul etmek. Kapitalizmi reddetmek, İslam’ı kabul etmek.

“La kapitalizm, illa İslam.”

Yazının Devamı

Mesleksizlik ve gençlerde gelecek kaygısı

Ecdadımız, büyüklerimiz meslek sahibi olmaya “altın bilezik” derlerdi. Altın bilezik sahibi gençler için şu deyim geçerli idi: “Kendi başına ayakları üstüne durur.”

İşte işin mihenk noktası bu sözde saklıdır. Kendi başına ayakları üzerinde durmak. Mühim olan budur.

Bir çocuğun doğduğu günden sonra ayakları üzerinde durması nasıl mühim ise gençlik yıllarından sonra hayata atılması ve Anne Babasına, Ailesine yük olmadan geçimini temin etmesi de onun kadar mühimdir.

Yazının Devamı

Oy verirken seçmenlerin gerekçeleri

Geçen gün sosyal medya hesabımdan şu paylaşımımda bulundum: “Ülkemizde gözlemlediğim kadarıyla seçmenlerimiz oy verirken şu beş gerekçeden biri ya da birkaçına dayanarak oylarını vermektedir.

1-Hizmet ve proje.

2-İdeolojik ve siyasi görüş.

Yazının Devamı

Ecdadımızı bilmek değil anlamak mühim

Eğer anlamamış isek, bilmemiz ve öğrenmemiz çok da önemli değildir.

En başta Sevgili Peygamber Efendimizi (asm) anlamış olsak Bize bu yeter. Bu sözü söylerken O (asm) iki cihan serverine sonsuz salat ve selam gönderiyorum.

İslam’ı bilmek ve öğrenmek kadar anlamak da önemlidir. En önemlisi anlamak ve idrak etmektir.

Yazının Devamı

Algı ve olgu arasında fikir jimnastiği

Algılar'ın olgular'dan daha etkili olduğu bir Dünya'da, köşe başındaki 30 TL'lik leziz kebaplar sunan bir kebapçı müşterisiz kalır da, bazı cinler “bilmem ne'et” diye bir algı oluşturur da beş para etmez bifteği 300 TL olarak Millet'e kakalar.

Algılar'ın olgular'dan daha önde olduğu bir Dünya'da, muhteşem bir yapının mimarını unuttururlar da, o aynı yapının çalakalem resmini yapan ressamını eliniz patlatırcasına alkışlatırlar.

Algılar'ın olgular'dan daha önemli görüldüğü bir Dünya'da, AR-GE ve kaliteye ayrılandan daha fazla reklam ve tanıtım için bütçe ayrılır.

Yazının Devamı

Sevgi mi merhametten kaynaklanır, merhamet mi sevgiden kaynaklanır?

Geçen gün sosyal medya hesabımda şöyle bir soru ile dikkatleri sevgi ve merhamet bağlantısına çektim. Soru şu idi: “Sevdiğini düşünürken merhametten mi kaynaklanıyor sevgin? Merhamet ettiğini düşünürken sevgiden mi kaynaklanıyor merhametin?”

Gel de çık çıkabilirsin işin içinden. “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” sorusunun cevabını bulamayan insanoğluna “sevgi mi merhametten, merhamet mi sevgiden” diye soruyoruz.

Şimdi de şu soruyu soralım: “Yolda, sokakta ve şehrin işlek meydanlarında sıkça gördüğümüz dilencilere sevgi mi duyuyoruz, yoksa onlar için merhamet mi duyuyoruz?”

Yazının Devamı

İnsanın asıl gurbeti neresi?

İnsan ve gurbet, bu iki kelime yan yana geldiğinde, sizi bilmem benim içime hüzün, sızı ve hasret çöktüğü gibi, başka acayip duygular, şairliğimden mi acaba, mecaz ve hakikat arası gelgitler çöker.

Gurbet der ve en başta, Dünya’nın tamamını kendime bir gurbet olarak görürüm. Yani, “filanca şehirde doğdun, filanca şehirde doyduğun için, memleketinden ayrı kaldın”, “filanca şehirde akraba ve çevren çok olduğu halde, filanca şehirde yalnız kaldın” gibi en basit ve en yüzeysel insani duygulardan çok daha karmaşık ve daha derinde olan filozofik duygulara kapılırım.

İşte geçen gün, o filozofik duygular atmosferine girdiğim bir günde, şunları yazdım ve arkadaşlarıma sosyal medya üzerinden şunları paylaştım:

Yazının Devamı

Doğu batı üzerine küresel bir fikir turu

Bu yazıda Doğu ve Batı hakkında küresel çapta bir fikir turu yapacağız. Doğu ya da Batı derken yalnızca bizim Ülkemizi ya da yakın coğrafyayı değil, tüm Dünya’yı dikkate alarak görüşlerimi açıklıyorum. Esasta Doğu ve Batı Ülkelerini kastediyorum. Daha da derinde ve en esasta gelişmemiş ve gelişmiş Ülkeleri kastediyorum.

Bu satırların sahibi temelde Doğu’yu savunur ve gelişmemiş Ülkeler lehinde yazar ve düşünce geliştirir. Bunu sizin de rahatlıkla müşahede etmeniz çok kolaydır. İnternette rahatlıkla ulaşabileceğiniz 10-15 yazımı okursanız, bunu zaten siz de hemen anlarsınız.

Ancak bu yazıda Batı’yı övücü tarzda ve Doğu’yu eleştirici tarzda görüş ve düşünce açıklayacağım. Yani bu yazıda olağan görüşlerimden zıt bir görüş sergileyeceğim. Bu nokta itibariyle bu yazımı olağanüstü bir yazı olarak görebilirsiniz. (Tabi ki bu son sözüm sadece bir latife.)

Yazının Devamı

Meslek etiği ve etkili iletişimde çözüm önerilerim

Geçen haftaki yazımın son paragrafından bir önceki bölümü aynen şöyle idi: “Peki çözüm nerede? Bu kadar tenkit ve sitem dolu bir yazı yazmışsınız? Meslek ahlakı ve iletişimde dört dörtlük, dört dörtlük olmasa da, daha iyi bir noktada nasıl oluruz? İçinde bulunduğumuz bu olumsuz durumdan çıkmak için çözüm nedir? Bunları sorduğunuzu düşünüyorum.”

Bunları yazdıktan sonra en son paragrafta kısaca “Çözümlerimi bir sonraki yazımda anlatacağım inşallah” diye belirtmiştim.

İşte bu yazıda, mesleği etiği ve etkili iletişimle ilgili olarak toplumda yaşanan sorunlar ve olumsuzlukların giderilmesi noktasında çözüm önerilerimi sunacağım.

Yazının Devamı

Meslek etiği ve etkili iletişim

Bu satırları ayağımın tozuyla yeni geldiğim Ankara’da yazıyorum. Geçen hafta, Iğdır’da dört gün ikamete ettim ve iki gün, iki farklı yerde “İş Hayatında Başarılı Olmak İçin Meslek Etiği ve Etkili İletişim” seminerleri sundum. İlk olarak Iğdır Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğünde, daha sonra da Iğdır Üniversitesinde seminerler gerçekleştirdim.

Seminerlerim elbette ve öncelikle öğrencilere yönelikti. Ancak kamu görevlileri ya da özel sektör çalışanları da elbette seminerlerimden istifade etmesi gereken kesimleri oluşturmaktadır.

Seminerlerimizde, öncelikli olarak “etik, ahlak, kanun, hukuk, vicdan, iyilik doğruluk, adalet, eşitlik, ehliyet, liyakat, yönetimi liderlik, bilmek, kendini bilmek, ilim, irfan, iletişim, etkili, iletişim, beden dili, söz, davranış, empati ve sempati” gibi kavramlar gündemde yer almakta ve sık sık bu kavramların üzerlerinde durulmaktadır. Ayrıca etik ve etkili iletişimde önem taşıyan alim ve filozofların da isimleri ve sözleri seminer boyunca zikredilmektedir. Bu kapsamda Platon, Sokrates, Farabi, Yusuf Has Hacip, Nizam’ül Mülk, Mevlana, Yunus Emre gibi alim ve filozoflar özellikle gençlerimize yakından tanıtılmaya çalışılmaktadır.

Yazının Devamı

Bir ölüm bir diriliş ve üstad Sezai Karakoç

Şairler, güçlü, hassas ve farklı duygunun insanıdır. Şairler, ayrıntılı, ince ve kapsamlı düşüncenin insanıdır. Her şeye hassas bir yürekle bakmak ve farklı şeyleri görmek şairlerin işidir. Her şeye farklı bakmak ve daha detaylarla ilgilenmek ve ince düşünmek şairlerin kârıdır.

Bu sözü söyledikten sonra şunu da hassaten belirteyim: “Şair var, bir de şaircik var.”

Benim gözümde şair gerçekleri haykıran ve korkmadan, cesurca söyleyen kişidir. Benim gözümde şair, Hak yolunda yürüyen ve Allah için, rıza-ı ilahi için kalemini adeta kılıç yapan kişidir. Şaircikler hakkında fazla söze hacet yok. Şaircikler, saçma sapan laflar söyleyen, kaba-saba davranan insanlardır. Onlar elbette hassas duygunun ve ince düşüncenin insanı olamaz. Şaircikleri bir kenara bırakalım ve şairlerden bahsedelim.

Yazının Devamı

TBMM’de bir gün ve demokrasi ile milli birlik üzerine kısa bir hasbihal

Geçen gün TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık Bütçesi görüşmeleri dolayısıyla bulundum. O gün on iki saatten daha fazla süre TBMM’de kaldım ve o süre zarfında parlamentoların “bütçe hakkı” üzerindeki yetkisini ve “demokrasi ile bütçe hakkı” arasındaki yakın ilgiyi bizzat müşahede ettim.

Parlamentolar ile bütçe hakkının birebiriyle birebir bağlantısı demokrasi bağlantısıdır. Demokrasi bütçe hakkı ile bağlantılı gelişmiştir.

Nasıl mı?

Yazının Devamı

Kitap fuarlarının kitap okuma ve kitap sevgisine katkıları

Kitap fuarları yurtdışında nasıl ve hangi çerçevede yapılıyor? Bilmiyorum. Ancak Ülkemizdeki kitap fuarlarına hem bir okuyucu ve hem de bir Şair Yazar sıfatıyla, (kitaplarımın imza günü dolayısıyla) katılmış bir kardeşiniz olarak net bir tespitte bulunayım. Kitap fuarları okuma alışkanlığı ve kitap sevgisine elbette olumlu bir katkı sunmaktadır.

Bu şekilde net ve açık tespit, şu manaya gelmesin: “Kitap fuarları mükemmel ve hiçbir eleştirilecek tarafı yoktur.” Bu tırnak içerisinde yazdığım bir durum yok. Elbette kitap fuarlarında nice noksanlık ve eleştiriye açık hususlar var. Allah nasip eylesin de yurtdışında bir kitap fuarına katılayım. Yurtdışı kitap fuarı tecrübesiyle elbette Ülkemizdeki kitap fuarlarını daha kapsamlı ve daha mukayeseli olarak değerlendirmem öylece mümkün olabilir.

Bu düşüncemi bu şekilde net ve açık bir şekilde belirttikten sonra kitap fuarlı hakkında gözlemlediğim olumlu ve olumsuz tarafları da birkaç maddeyle sıralayayım.

Yazının Devamı

O on büyükelçinin yaptığı ahlaksızlıktır

En evvel belirteyim, ben diplomat değilim ve dış politikadan anlamam. Ben bir meslek etiği eğiticisiyim ve hasbelkader 10-15 yıldır “kamu görevlileri etik ilke ve kurallar ile meslek etiği” konusunda seminer ve eğitim sunmaktayım.

Zaten bu yazımda da, konuya meslek etiği noktasından yaklaşacağım.

Gerçi o on Büyükelçinin “ahlaksızlık ve etik dışı” davrandıklarını belirlemek için “meslek etiği” hocası olmaya da lüzum yok.

Yazının Devamı

Ecdadımızı bilmek değil anlamak mühim

Bilmek ayrıdır, öğrenmek ayrıdır, anlamak ayrıdır.

Eğer anlamamış isek, bilmemiz ve öğrenmemiz çok da önemli değildir.

En başta Sevgili Peygamber Efendimizi (asm) anlamış olsak Bize bu yeter. Bu sözü söylerken O (asm) iki cihan serverine sonsuz salat ve selam gönderiyorum.

Yazının Devamı

Felsefik beyitler / mühim sorular

Hayat, kabuller ve redler arasında bir zikzak mı?

Redlerimiz simsiyah, kabullerimiz bembeyaz ak mı?

İnsan, kah acılar, kah zevkler arasında bir kul mu?

Yazının Devamı

Günümüzün en büyük ihtiyacı af, sevgi ve merhamet

Günümüzün en önemli meselesi ne ekonomidir, ne siyasettir. Ne de eğitim ve bilimdir. Günümüzün en büyük meselesi, af, sevgi ve merhamet noksanlığıdır. Peygamberlerin, Filozofların ve Alimlerin en bariz ve en mühim özelliği kendisine kötülük edeni affetmek, tüm varlıklara sevgi beslemek, herkese merhametle bakmaktır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) İslam’ı anlatmak ve halka tebliğ etmek için o zamanki Taif’e gittiğinde, o andaki toplumun kendini bilmez kişileri tarafından taşlanıp yüzü kan-revan içerisinde bırakılmıştı. Hatta o andaki azgın-sapkın kimseler o zalimane işlerine çocukları da alet etmişler ve Sevgili Peygamberimizi (asm) acımasızca taşlamışlardı. Kainatın Efendisi, Merhametliler Merhametlisi (asm) o zor anda ve o ağır hakaret ve acı altında dahi o kendini bilmez kişilere asla kötü bir düşünce beslememiş ve onları affetmiştir. Aynı şekilde Mekke’nin Fethinden sonra da müşrikler korku ve paniğe kapılarak, yaptıkları eziyet ve işkencelerden dolayı Mekke’yi terk etmeyi düşünürlerken yine af ve merhametin en zirve örneğini göstermiş, tüm Mekkeli müşrikleri affetmiştir.

Af, sevgi ve merhamette zirve örneklerden bir başkası Hazreti Yusuf’tur (as). Evet, Yusuf aleyhisselâm da, bütün peygamberler gibi, merhamet ve sevgi timsâlidir. Bünyamin dışındaki kardeşleri ona en büyük merhametsizlik ve sevgisizlik göstermiş iken, o kendisine kötülük eden kardeşlerini affetmiştir. Hazreti Yusuf’un (as) kardeşleri zahîre almak için iki kez Ken’an ilinden Mısır’a gelmişlerdi. Sonunda Yusuf (as) kardeşlerine kendini tanıtarak onları affettiğini bildirmişti. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan edilir: “Yusuf dedi ki: Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf Sûresi, 92)

Yazının Devamı