Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

KAMU YÖNETİMİNDE EHİL KİŞİLERİN SEÇİMİ VE ENDERUN SİSTEMİ ŞART

Ehil nedir? Ehil kişi kimdir?Kamu’da ehil kişi nasıl seçilir? Ve bu sorulardan daha önemlisi kamu görevleri için ehil kişiler nasıl yetiştirilir?

Ehil, Arapça’da“ehl” kökünden gelmektedir. Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, erbap manasına gelir. Diğer bakımdan da “sahip” manasına gelmektedir. Ehl-i sanat, dediğimizde sanat ehlini kastederiz.

Yazının Devamı

Hakikat tomurcukları

İyilik ve doğruluk arasında tercih yapacak olsaydım, doğruluğu seçerdim. Çünkü doğruluğun içinde iyilik de var.

Öyle iyilikler var ki, ya baştan itibaren doğru değil, ya da sonuçları itibariyle doğru değildir. Kişi bir çocuğa öğüt vermek istiyor ve herkesin huzurunda çocuğu küçük düşürecek tarzda öğüt veriyor. O öğüt elbette faydalıdır. Ancak herkesin huzurunda değil de o küçük çocuk ile yalnız olunduğu bir ortamda öğüt verilse daha doğrudur. Kişi bir yoksula yardım etmek istiyor. Ancak yoksulu başkalarının yanında mahcup edecek tarzda o iyiliği yapıyor. Halbuki yardımlar gizli yapılırsa doğru ve iyidir. Yoksa tek başına iyilik işe yaramaz. Kişi sınava girmiş bir yakınına iyilik yapıyor ve sınavı kazanmadığı halde o yakınına torpil yapıp kazanmasını sağlıyor. O iyilik yakını için bir iyilik olsa da başkalarının kul hakkını yediği için doğru değildir.

Allahû Teala bizden önce doğru olmamızı, doğrulukla birlikte iyi olmamızı emrediyor. Nahl Suresi 90. Ayette ilk emir adalet (doğruluk) üzerinedir. “Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl, 90)

Yazının Devamı

Ezilenlerin ve yoksulların (müstazafların) korunmasına dair ayet ve hadisler

Bazı Hocalar ve Alimler bize anlatmasalar da, çok da üzerinde durmasalar da, şurası ayan beyan bir hakikattir ki, İslam ezilenlerin ve yoksulların (müstazafların) koruyucusu bir Din’dir. Zaten Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) İslam’ı tebliğde kendisine sahip çıkan ve etrafında yer alan ilk Müslümanların büyük çoğunluğu o yıllarda Mekke ve Medine’nin fakir, ezilmiş ve müstazaf kişileridir.

Şimdi bu yazıda konumuzla ilgili olarak yalnızca ayet ve hadislere yer vereceğim. Yazımın ikinci kısmında “İslam Dini Ezilenleri ve Yoksulları (Müstazafları) Koruyan Din’dir” başlığı altında görüşlerime yer vereceğim. O yazıda, neden İslam’ın bu esas özelliğinin gözlerden uzak tutulduğunu anlatmaya çalışacağım. İnşallah.

Şimdi konumuzu ayet ve hadislerle anlatalım.

Yazının Devamı

Fırıncı ve şair/beden ve ruh

Dün bir Youtube üzerinden gerçekleştirilen bir programda “edebiyat, sanat ve kitap” üzerine canlı yayın söyleşisinde bulunduk. Sunucu sordu. Biz cevapladık.

O söyleşide biz muhatap olarak bir şair sıfatıyla yer aldık. Söyleşinin ana mihverinde ruhun doyurulması var idi. Şair ve fırıncı karşılaştırmasında bulundum ve “fırıncı ekmek çıkartır ve satar. Bedenleri doyurmak için. Biz şairler de şiir söyleriz, şiir yazarız, ruhları doyurmak için” dedim.

Gerçekten de fırıncı ile şair bir toplum için en gerekli iki kişi.

Yazının Devamı

İSLAM DİNİ EZİLENLERİ VE YOKSULLARI KORUYAN BİR DİN’DİR

Bir önceki yazımda 12 başlıkta ayetlere ve 11 başlıkta da hadislere yer vererek, bizzat Allah’ın (cc) emri ve Peygamberimizin (asm) tavsiyeleri ile İslam’ın tamamen sosyal adaletçi ve tamamen ezilenleri ve yoksulları (müstazafları) koruyan bir Din olduğunu açık ve seçik, ayan ve beyan belirtmiştim.

Hatta yazımın başında hafif bir serzenişe de yer vermiştim, “bazı hocalar ve alimler bize anlatmasalar da, çok da üzerinde durmasalar da, şurası ayan beyan bir hakikattir ki, İslam ezilenlerin ve yoksulların (müstazafların) koruyucusu bir Din’dir” diyerek ardından da şu gerçeğe dikkat çekmiştim: “Zaten Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) İslam’ı tebliğde kendisine sahip çıkan ve etrafında yer alan ilk Müslümanların büyük çoğunluğu o yıllarda Mekke ve Medine’nin fakir, ezilmiş ve müstazaf kişileridir.”

Peki bu açık gerçeğe ve bu önemli hakikatlere rağmen, İslam’ın sosyal adaletçi ve hatta Devrimci (kapitalist düzene yüzde yüz karşı ve muhalif devrimci) yapısı neden çok fazla öne çıkarılmaz ve hatta sanki İslam’ı kapitalist ve zenginleri koruyan bir Din gibi gösterirler?

Yazının Devamı

Kamu yönetiminde ahbap çavuş durumlarını önlemek şart

Ahbap çavuş ilişkisinin Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğündeki tanımı şudur: “Karşılıklı çıkarlar gözeterek kurulan yakın ilişki.” TDK Sözlüğündeki tanım böyle olsa da “ahbap çavuş ilişkisinin esasta ne anlama geldiğini” çok insan bilir.

Ahbap çavuş ilişkisi her şeyden önce, geçicidir, uzun vadeli değildir. Ve iki ya da daha fazla kişinin birbirlerini korumaya/kollamaya yönelik çabalarının genel ismidir.

Ahbap-çavuş ilişkisinde, gerçekte dostluk da yoktur, arkadaşlık da yoktur. Yalnızca menfaat ve beklenti vardır.

Yazının Devamı

KAPİTALİZMİN MANKURTLAŞTIRDIKLARINDAN MISINIZ? YA DA MANYAKLAŞTIRDIKLARINDAN MISINIZ?

Ne ne Mankurt’u? Ne ne Kapitalizmi? Ne manyağı? Bunlar da nedir? “Al gülüm. Ver gülüm.” Kapitalist sistemde günümüzü gün ediyor, AVM’lerde, yani Kapitalizmin devasa mabet gibi yükselttiği kocaman kocaman binalarda cebimizdeki son kuruşumuza kadar soyulup da geziyoruz işte!

Yukarıdaki yazımın başlığında geçen “Kapitalizmin mankurtlaştırdıklarından mısınız Ya da manyaklaştırdıklarından mısınız?” sözünü duyar duymaz “mankurtun ne olduğunu bilmeyenler” böyle bir tepki verebilirler? Mankurt’u bilmeyenler olduğunu tahmin ediyorum. Manyağı biliyor bu toplum da mankurtu çok bilen yoktur. Ya da ben öyle düşünüyorum.

Belki de Kapitalizmi de bilmeyenler vardır. Ben kapitalizmi ve mankurt’u açıklayayım önce. Manyağı açıklamaya gerek yok. Bu toplumda fazla miktarda var.

Yazının Devamı

Kitap satmak mı için çıkartılır değer katmak için mi çıkartılır?

Bir kamyon kasası arkasında iki kelimelik bir yazı görmüştüm: "Mevzu Derin" diye yazıyordu. Başlıkta yazan bu soru da derin bir soru. Öyle derin ki bu sorunun içinde dahi onlarca soru var.

Sorumuz şu: “Kitap satmak mı için çıkartılır, topluma değer katmak için mi çıkartılır?”

Hemen bu derin soruya, hızlı ve net cevap vereyim: “Kitap satmak için çıkartılmaz, topluma yardımcı olmak ve rehberlik için çıkartılır.” Toplumda başta gençlerimiz olmak üzere yol gösteren ve onların maddi ve manevi başarısı için katkı sağlayan kitaplar, bu topluma değer katar.

Yazının Devamı

Tahterevalli ile bir söyleşi

Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek “Zidan’dan Mehmed’e Mektup” isimli şiirinin bir bölümünde,

“Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yazının Devamı

İnsan önce karakterini sonra kaderini oluşturur

Kader ve kaza meselesi insanlık tarihi kadar eski ve üzerinde herkesin fikir birliğine varması en zor meselelerden birisidir. Bu mesele İslam’da şu üç anlayışı meydana getirmiştir.

Bu üç anlayışın birincisi Ehl-i Sünnet’tir ki, biz bu görüşe mensubuz ve bu görüşe bağlıyız ve sonsuza dek de Allah’ın izniyle Ehl-i Sünnet olarak kalacağız.

İkinci görüş ise Kaderiye’dir ki ifratın ta kendisidir.

Yazının Devamı

Tahammül ve hoşgörü kültürüne hasret kaldık

Her yerde bir tahammülsüzlük, her yerde bir sabırsızlık, her yerde bir acelecilik, her yerde bir gerginlik ve stres! Ne oluyor bize? Neler oluyor bu topluma?

Yazılı ve görsel basında okuyor ve görüyoruz: Daha geçen gün, İzmir’de köpekleri (daha doğrusu sokak köpekleri) havladığı için rahatsız olduğunu öne süren bir kişi aynı zamanda akrabası olan komşularına kurşun yağdırdı, aynı aileden üç kişiyi öldürdü. Çok çok acı bir durum.

Geçen yılardaki başka haberler (toplumdaki tahammülsüzlüğü ve öfkeyi gösteren bazı haberler) şu şekildedir: “1 TL’lik tuvalet parası yüzünden tartışma çıktı ve silahını çekip öldürdü. Park yeri tartışmasından dolayı 3 kişi katledildi. “Yan baktın” diye sokaktan geçen adamı öldürdü. Eşine kızdı, evini yıktı. Kendisine para vermeyen dedesini öldürdü. Maaşını alamayınca patronun arabasını parçaladı. Göstericiler gazeteciyi dövdüler. Trafikte tartıştığı adamın üzerine sopayla koştu. Mal ve arazi anlaşmazlığı nedeniyle köy savaş alanında döndü. Oğlunu ve gelinini mal ve arazı anlaşmazlığı nedeniyle öldürdü.

Yazının Devamı

İlm-i siyaset ve doğru hareket üzerine görüş ve önerilerim

Son günlerde doğru hareket, müsbet davranış üzerine zihnen ve fikren yoğunlaşma içerisindeyim. Son günlerde ilm-i siyaset üzerine de zihnimi ve fikrimi yoğunlaştırıyorum.

İkisi de önemli konu. Esasında ilm-i siyaset, doğru ve yerinde harekettir. Doğru hareket de zaten ilm-i siyasetin kendisidir. İkisi birbirini bütünler.

“İlm-i siyaset ve doğru hareket bir elmanın iki yarısı gibidir. İlm-i siyaset ve doğru hareket, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Birbirinden ayrılamaz.”

Yazının Devamı

Selçuklu ve Osmanlı nedir? Neyi temsil eder?

Dünkü yazımın başlığı “Osmanlı nedir? Osmanlı neyi temsil eder?” şeklindeydi. Bugünkü yazımın başlığı ise “Selçuklu ve Osmanlı nedir? Neyi temsil eder” şeklindedir.

Sorumuzu böylece belirttikten sonra Maide Suresi’nden iki ayetin (54. ve 55. ayetin) mealini sizlerin dikkatlerine sunalım.

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü'minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve güçlü, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirecektir. Bu Allah'ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu ve nimeti geniştir, O bilendir."

Yazının Devamı

Dost acı söyler, doğru söyler

Yazıma iki soru ile başlıyorum.

Ve bu soruda sizi iki tercih ile baş başa bırakıyorum.

Size acı söyleyip de doğru söyleyeni mi dinler ve onunla birlikte hareket ederseniz? (Bu birinci yol, birinci tercihtir) Yoksa size yalan söyleyip de tatlı konuşanla birlikte hareket edersiniz? (Bu ikinci tercih ve ikinci yoldur)

Yazının Devamı

Osmanlı nedir? Osmanlı neyi temsil eder?

Osmanlı nedir? Osmanlı neyi temsil eder? Biz Osmanlı’yı neden seviyoruz? Bazıları Osmanlı’yı neden sevmiyor? Dört soru ve dört dörtlük bir düşünce sunuyorum size.

Bu sorulardan ilk iki soruya vereceğiniz cevap ve Osmanlı’ya bakışınız, diğer iki sorunun da çerçevesini ve muhtevasını oluşturur.

Osmanlı nedir? Osmanlı neyi temsil eder? Sorusuna Osmanlı bir hanedandır. Osmanlı 600 yıldan fazla bir süre bazı Milletlerin kaderine hükmetmiş bir hanedan ve keyiflerince saltanat sürmüş bir aile diyerek Osmanlı’yı tanımladığınızda ve onların yalnızca bir hanedanlığı temsil ettiğini düşündüğünüzde Osmanlı’ya karşı ya olumsuz ya da sevgisiz bir düşüncede olduğunuz anlaşılır.

Yazının Devamı

Yeter artık yeter! Masonlar siyonistler bilumum hainler! Yeter!

Yazıma böyle bir seslenişle başlamak istedim. Yürekten bir sesleniş bu! Ta tarihlerden gelen bir sesleniş bu! Bu sesleniş, Habil’den beri, insanlıkta zulme uğrayan ilk kişi Habil’den bu yana gelen bir sesleniş bu!

Kabil, ilk zalim, ilk bozguncu, ilk alçak, ilk aşağılık. Habil’i sırf kin, sırf hased ve sırf öfke ile öldüren aşağılıktır Kabil. Kendi de elbette öldü gitti, kendi geberdi gitti, ancak onun sulbünden gelen şerefsizler, onun neslinden gelen alçaklar, onun anlayışına sahip aşağılıklar pıtrak gibi çoğaldılar, kıyamete kadar da devam edecekler.

Nemrut’lar, Firavun’lar, Karun’lar, Haman’lar, Sezar’lar, Ebu Lehep’ler, Ebu Cehil’ler, Abdullah b. Sebe’ler eskilerdendir. Ve yenilerden de Karl Marx’lar, Theodor Herzl’ler, Lenin’ler, Stalin’ler, Mao’lar, Hitler’ler, Rockefeller ve benzerleri tarihin birer utanç levhalarıdır. Bu eskilerden ve yenilerden saydıklarım Kabil’den beri gelen azmış taifedir.

Yazının Devamı

TÜSİAD başkanının ismi ne kadar az bilinirse demokrasi o kadar fazladır

TÜSİAD Başkanının ismi gazetelerde, TV’lerde ve tüm medyada ne kadar az duyulursa, bizim Toplum o kadar fazla demokrasiye sahiptir.

Çünkü bu Ülkede maalesef TÜSİAD denildiğinde akla demokrasiye vesayet ve demokrasiye çengel akla geliyor.

Ancak özellikle son 10 yıldır, TÜSİAD’çıların “gıkı çıkmıyor.” Gıkı çıksa da takan ve kaale alan yok. İşte ben bu duruma çok seviniyorum.

Yazının Devamı

Dünyadaki son 50 yıldan tüm ruhumla nefret ettim

Bir çağın, bir sistemin hiç mi sevilecek tarafı olmazmış? İçinde yaşadığımız bu çağın, bu kapitalist sistemin hiç mi iyi bir tarafı olmazmış?

Bir sistem, bir çağ insanı bu kadar mı bunaltırmış? Bu çağ acı ve hüzünden başka bir şey getirmemiştir. Bu çağ derken kastım 1972 yılından sonraki 50 yıldır.

Ben 1965 yılında doğdum. Benden 7 yıl sonra başladı “başlayan”. Niye 1972 yılını temel alıyorsun? diyenler olabilir. 1972 ya da 1974 fark etmez.

Yazının Devamı

Yönetim mi yönetişim mi?

Yazıma Hazreti Mevlana’nın bir seslenişi ile başlıyorum:

“Her gün bir yerden göçmek ne iyi,

Her gün bir yere konmak ne güzel

Yazının Devamı

Eğitim Bakanlığı mı Öğretim Bakanlığı mı?

Bu Görünüşte Bir Basit Soru. Ancak Esasta Önemli Bir Soru.

Bu soru değil, esasında bir sesleniş.

Eğitimsiz öğretimden bunalmış ve geleceğini karanlık gören bir bülbülün seslenişi, esasında bir inleyişidir bu.

Yazının Devamı

Kur’an ve hadislerde etkili iletişim

İletişim, en az iki kişi arasında bilgi, duygu ve düşünce alışverişi, karşılıklı mesaj aktarımıdır. İletişimin bir göndereni, bir de alıcısı vardır. İletişimde hedef, alıcının davranışını bilinçli bir şekilde etkilemeye çalışmaktır. İletişim süregelen döngüsel söz, hareket ve tavırlardır. Kişiler mesaj gönderir, karşı taraf mesaj alır, yorumlar, sonuç çıkarır, tekrar gönderir. Bu döngüsel süreç için (yani her bir iletişim için) bazen bir saniye ya da bazen bir salise yettiği gibi, bazen daha uzun sürelerde iletişim gerçekleşir.

İletişimin kısa tarifi ve açıklaması budur da, bizim için önemli olan “etkili iletişim”dir. Onu nasıl tarif edeceğiz. Şöyle tarif edeceğiz: Etkili iletişim, söz, ses ve davranış şeklindeki üç iletişim öğesinin en etkili ve en verimli bir şekilde kullanılarak iki ya da daha fazla kişi arasında etkili bir ilgi ve yakınlık kurulmasıdır. Başka bir ifadeyle, “doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişiye doğru mesaj vermektir” etkili iletişim.

Etkili bir iletişim kurmak isteyen kişi, bireysel farklılıklara, gönüllülüğe, kararlılığa, netliğe, karşıdakinin özel durumuna, mahremiyete, pratikliğe ve hızlılığa önem vermelidir.

Yazının Devamı

Çevre Haftası

"Türkiye Çevre Haftası" konulu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'nin 21/05/2022 tarih ve 31842 sayılı nüshasında yayımlandı. Genelgede, çevrenin korunması konusunda farkındalık oluşturulması maksadıyla 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'ndan bu yana 5 Haziran'ın, Dünya Çevre Günü olarak kutlandığı hatırlatıldı. Eskiden Dünya Çevre Günü dolayısıyla 5 Haziran günlerinde etkinlikler ve çeşitli programlar icra edilirdi. Bu sene de çevre haftasının daha kapsamlı ve daha fazla etkinlikle kutlandığına şahit olmaktayız. Bu etkinlikler bundan önce de yine bir bayram, şenlik havasında ve çocuklarımızda, gençlerimizde çevreye, doğaya ve hayvanlar ile bitki sevgisi oluşturmak noktasında oldukça kapsamlı kutlanmaktaydı. Bu sene bu hususta muhtevanın daha da gelişmiş olduğunu memnuniyetle görmekteyiz.

Ancak bu bilinçlendirme çalışmalarının yalnızca bir haftayla sınırlı olmaması gerektiğini de hassaten belirtiyorum. Ben yarın da bu hususta yazı yazacağım. İnşallah. Bugünkü yazımı çevre şiirlerine ayırdım.

ÇEVRE BİR EMANETTİR*

Yazının Devamı

Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilin arasında insan

Bir büyüğüm ve İslamî hassasiyetleri yüksek Kahramanmaraşlı bir Hemşehrim “öyle bir çağdayız ki, eskiden süte su katılırdı, şimdi suya süt katılıyor” dedi geçen günkü bir telefon konuşmasında.

Değerli Hemşehrim o konuşmasına “filan filanca kişi, filanca filanca görevlere atanmış, senin de tanıdığın kişiler onlar. Nasıl o kişilerin İslamî hassasiyetleri var mı?” diye sorarak başladı.

Ben de “Abim Kamu’daki görevlere atanmada bu husus hiç bir zaman önem taşımadı ki! Siz uzaktasınız Kahramanmaraş’tasınız. Sanki atamaların bu kıstasa göre, hak ve hukuk, haram ve helal dengesi gözetenlere göre yapıldığını mı sanıyorsunuz?” diyerek sorusuna soru ile cevap verdim.

Yazının Devamı

Çevreyi her daim korumalıdır insan

Dünya’da her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak çeşitli Ülkelerde kutlanır. Ülkemizde de yıllardır yapılan bu kutlamalar bu yıl daha da ayrı bir çerçevede kutlanmaya başlanacaktır. Resmi Gazetenin 21 Mayıs 2022 tarih ve 31842 sayılı nüshasında yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesine göre her yıl 5 Haziran tarihinin bulunduğu hafta, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından duyurulacak bir temayla "Türkiye Çevre Haftası" olarak kutlanacaktır. Ülkemize hayırlı ve uğurlu olsun.

Öncelikle bu kararın gerekli olduğu çok açıktır. Çevre bilincinde maalesef çok iyi durumda değiliz. Çevreyi korumuyoruz. Denizleri, ormanları, ırmakları, ovaları, velhasıl tüm tabiatı, toplum olarak maalesef korumuyor ve sanki birer çöplük gibi görüyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki, “ben koruyorum, elimdeki çöpü asla ve asla yere atmıyorum.” Güzel, size bir şey demiyoruz, hatta sizi tebrik ediyoruz. Ancak toplumun yüzde kaçı sizin gibi duyarlı çevre konusunda. Bunu düşünmek gerekir.

Ben bundan 25 yıl kadar önce bizzat müşahede ettiğim ve hâlâ gururla hatırladığım şu durumu asla unutmam. Oğlum Mehmet’i daha 5 yaşlarında bir çocuk iken, elinde bir çikolata ya da başka bir yiyecek paketini saatlerce dolaştırmış ve yere atmamış vaziyette gördüm. Dışarıya gezmeye çıkmıştık. Dolaştık ve bir müddet sonra Mehmet’in uykusu geldi ve ben onu kucağıma alarak eve doğru yürüdük. Eve geldik. Evde Oğlum Mehmet’i yatağına yatırdığımda elinde sıkıca bir şeyi tuttuğunu farkettim. Oğlum Mehmet’in elinde sıkıca tuttuğu şey, dışarıda yediği bir bisküvi ya da çikolata paketi gibi bir şeydi. Evet Oğlum Mehmet benden ve Annesinden duyduğu tembihlerle elindeki paketleri sokağa ve yere atmamayı, çöp kutusuna atmayı öğrenmişti. Yolda çöp kutusu görmediği için elindeki atık şeyi yere atmayıp sıkıca tutmuş ve eve öylece gelmişti.

Yazının Devamı