Türk şiirinde Mehmet Akif Ve Necip Fazıl ekseni

Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tüm Yazıları

ahmet-sandal-011.jpg

Pazarcık Havadis Gazetesinin değerli okuyucuları yaklaşık 6 aydır, bu sahifelerde, tüm Dünya’da iz bırakmış çok eski tarihlerden bu güne eserlerini okuduğumuz ilim ve irfan ehlini, bize önderlik eden Devlet Büyüklerimizi ve Pazarcık’tan yetişmiş Hocalarımızı ve Âlimlerimizi tanıtıyoruz ve sizlere hatırlatıyoruz. Bu belirlediğimiz çerçevede geçen 6 ay süresince, Pazarcık Havadis Gazetesi’nde, Türkistanlı Âlim Yusuf Has Hacib, Yunanlı Filozof Platon, Nasreddin Hoca, Sosyolog Nurettin Topçu, Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Mevlana, “Yedi Güzel Adam”, Kahramanmaraşlı Âlim Hafız Ali Efendi, Mimar Sinan, Şeyh Edebali ile Osman Gazi, Hemşehrimiz Prof. Dr. İsmail Güvenç, Geçmiş’ten Bugüne Pazarcıklı Şehidlerimiz, Şair Fuzulî, Hemşehrimiz Prof. Dr. Şükrü Özğan, Hemşehrimiz Prof. Dr. Ahmet Ak ve Ashab-ı Kehf anlatılmış ve tanıtılmıştı.

Bu hafta da “Türk Şiirinde Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Ekseni” başlığı altında hem Türk Şiirinde hak ve hakikat, iman ve mücadele, tefekkür ve çile ile yoğrulmuş mısralar, hem de Üstadlar Mehmet Akif ile Necip Fazıl anlatılacak ve tanıtılacaktır.

1-Şiir Bir Vasıtadır:

Üstadlarımız Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek’in derdi şiir yazmak ya da sırf söz söylemek değildir. Her ikisi de Hak Dostudur ve her ikisinin asıl maksadı şiir yoluyla fert ve toplumu düşünmeye çağırmaktır. Bu maksat doğrultusunda şiir bir vasıtadır.

Mehmet Akif Ersoy, şiirlerini topladığı Safahat adlı iki ciltlik eserinin ana mihveri tefekkür üzerinedir. İstiklal Marşımızın Şairi, son iki-üç asırdır Batı Medeniyeti karşısında sesini duyuramayan İslam Ülkelerinin düştüğü durumdan dolayı büyük ıztırap çeker ve kurtuluşun reçetesini sunar bizlere. Müslümanların Kur’an’dan ayrılmalarına ve uzak durmaları karşısında Mehmet Akif Ersoy büyük acı duyar ve Safahat’ın birçok yerinde bu hususa yer verir.

“İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin.

Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için.”

İşte size Mehmet Akif’ten bir beyit. İşte size bir düşünme ufku, işte size bir tefekkür boyutu.

Necip Fazıl, şiirlerini yazarken baştan çilesini çektiği hususları dile getirmiş ve işlediği temalar itibariyle insanı düşünmeye, tefekküre çağırmıştır. Büyük Mütefekkir Necip Fazıl, şiirlerinde “ölüm” temasına büyük yer ayırır.

Bir şiirinde şöyle seslenir:

"Yağız atlı süvari koştur atını koştur,

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları."

Başka bir şiirinde de şöyle seslenir ve tefekküre çağırır:

"Hep ben, ayna ve hayal, hep ben pervane ve mum,

Ölü ve Münker Nekir, baş dönmesi uçurum"

Necip Fazıl’ın en ünlü eseri Çile’dir.

Bu şiirinin ilk mısraları şöyledir:

“Gaiplerden bir ses geldi, bu adam,

Gezdirsin boşluğu ense kökünde,

Ve uçtu tepemden birdenbire dam,

Gök devrildi, künde üstüne künde.”

Tefekkür, insanın en soylu eylemidir. Başka canlılara bahşedilmeyen bu özellik, insana verilmiştir. Öyleyse, fikretmeliyiz, öyleyse akletmeliyiz, öyleyse düşünmeliyiz. Böylece, nereden gelip nereye gittiğimizi unutmamalıyız. İşte bu hususu, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek gibi bazı Mütefekkirler “şiir vasıtasıyla” insana hatırlatmışlardır.

2-Şiir Mesuliyet Gerektirir:

“Serbest şiir” adıyla başıboş şekilde ağızlarına doladıkları sözleri söyleyen ve vadi vadi dolaşan, yapamayacağı işi yaptığını belirten, hayalleri gerçek gibi sunan, görmediğini gördüm diyen, bilmediğini bildim diyen zavallılar bu Ülkede de çok, başka Ülkelerde de çoktur. Bu sermest taife, yeri gelir –haşa- Allah ile konuşur, yeri gelir Meleklerle hasbıhal eder, yeri gelir yıldızlarla sohbet eder. Kim ne derse desin, ben, “yapmadığını yaptım diyeni, görmediğini gördüm diyeni, bilmediğini bildim diyeni, vadi vadi dolaşıp da sapkınca sözler edeni”, ne sanat adına ne de şiir adına hoş görmem. Kimileri bunları, mecaz, imge mimge, falan filan diye hoş görse de ben hoş görmem. Esasında benim hoş görüp görmemem önemli de değil. Önemli olan, bizleri Yaratan Hazreti Allah’ın bu hususta koyduğu ölçüdür. Bu şairler bu ölçüye uyuyor mu, uymuyor mu? Buna bakmak lazım.

Şiir ve şair konusunda konulan ölçüyü Şuara Suresinde buluyoruz. İşte bu husustaki ayetler: “Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler. Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (Kur’an-ı Kerim, Şuara Suresi 224-227. ayetler) Öyleyse, artık taşı gediğine koymanın vakti geldi. Kim ki bu ölçüye uymadan şiir yazıyor, ister adına serbest deyin, ister sermest deyin fark etmez, bu türde şiir yazanlar boşluktadır, başıboştur. Bu şekilde şiir yazanlar kesinlikle büyük bir sorumluluk taşıyorlar, vebâl alıyorlar.

Şiir mesuliyet gerektirir. Şiir bir maksat değil, bir araçtır. Şiir, şairin keyfi içinde değil, halka fayda sağlama adına yazılmalıdır. Şiirde ölçü, Kur’an’da Şuara Suresi 224-227. ayetlerde belirtildiği gibi, iyilik yapma ve fayda sağlama adına, öğüt verme adına, haksızlığa başkaldırma adına icra edilmelidir.

İşte bunun için şöyle diyorum:

“Herkesin şiirde bir ölçüsü var, aruz ya da hece,

Benim ölçüm ise Kur’an’da, bunlardan daha ince.”

Rabbim (cc) vadi vadi dolaşıp da yapamayacağı işleri yaptım diyenlerden ve ortalıkta sapkın sapkın dolaşanlardan eylemesin. Bizi, kendi rızasına erişme adına şiir yazanlardan eylesin. Amin.

Üstadlarımız Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl bu hususta oldukça temkinli ve hak ve hakikat mihverinde yazmış şairlerdir.

“Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:

Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!”

Mehmet Akif Ersoy Üstadımız işte böyle sesleniyor. Yani, diyor ki, “öyle sanat için yalan söylemeye, insanlar beğenecek diye hakikatte olmayan şeyleri anlatmaya, asla ve asla şiir yazacağım diye gerçeklerden sapmaya gerek yok.”

3- Şairin Şiarı Hak ve Hakikat, İyilik ve Doğruluk Üzere Olmalıdır:

Şairde şiar mühimdir. Şairi şair yapan belki de mısraları ve sözleri değil, üzerinde taşıdığı şiarıdır. Şair sözlerinden değil gözlerinden okunur. Her şairin baskın özelliği ve kendine has karakteri o şairin şiarıdır. Şairin şiarı sözlerinden değil gözlerinden okunur. Gözlerine bakarak hüküm verebilirsiniz. Bir Yunus Emre gibi, bir Mevlana gibi, bir Mehmet Akif gibi, Bir Necip Fazıl gibi şiarı olmalı şairin. Mehmet Akif şiarı merhamet timsali, vatan ve millet derdiyle kendinden geçkin ve Dünyalık şeylere meyletmeyendir. Mehmet Akif’in şiarı (yani misyonu) insanlara hakkı ve hakikati anlatmaktır. Zaten şiarı bu olmaza, derdi ve maksadı bu olmazsa, ne yaparsa yapsın sonu boşa çıkar ve hiçbir fayda göremez. Necip Fazıl şiarı, kendinden emin, dobra dobra ve merttir. Necip Fazıl çile adamıdır ve insanları hak ile, hakikat ile yoğrulmaya çağırmaktadır.

Şairin şiarı kendisinin asli misyonudur. Şair misyonu ile, şiarı ile vardır. Şairin şiarı hep iyi olmuyor, maalesef. Bazı şairlerin şiarı da maalesef olumsuzdur. Hatta birçok şairin şiarı negatiftir. Dünyada 100 şair varsa, belki de 90'ı kendisini gösterişli sözün, yalan ifadenin ve zırvalı namelerin girdabına kaptırmıştır. Yazık onlara.

Öyle şairler var ki, şiarı saçma sapan şeyler söylemekten ibarettir. Hatta birçoğu böyledir. Ben “bazıları, bir kısmı” diye belirtirken kibarlık olsun diye "bazıları, bir kısmı" diyorum. Esasında şairlerin çoğu şiar olarak işkembeden sallayan, rastgele söyleyen, “sırf alkış alayım” diye, “sırf beğenileyim” diye hayal aleminde dolaşan zavallılardır. Değer mi şu üç kuruş etmeyen Dünya’da üç kuruştan daha değersiz alkışlara!

Maalesef şairlerin çoğu, yeter ki, söz, kafiye ve mısra denk gelsin, aklına ne gelirse söyleyen şiara sahiptir. Bu şiardaki şairler tuhaftır. “Laf ebesi” gibidirler. Devamlı laf doğurturlar. Söyledikleri sözler bir mesuliyet getirir mi, sıraladıkları mısralar bir sorumluluk doğurur mu? Bunlar umurlarında değil. "Söz olsun, torba dolsun" kabilinden zırvalayanlara da elbette hoş gözle bakılmaz. Bu şekildeki bir şiar mü'mine uymaz. Bizim bir şair olarak şiarımız Hak ve hakikatin gür sesi olmalıdır.

4- İslam’da Şiir Mubahtır:

İslam'da şiir mubahtır. Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) şairi vardır. Hz. Peygamber (asm) Şair Hasan bin Sabit için “Hassan’ın beyitleri düşmana ok darbesinden daha tesirlidir” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (asm) şiir yazmak için teşviklerde bulunmuştur.” Elbette, iyilik ve doğruluk üzere, hak ve hakikat çerçevesinde söz söyleyenler, şiir yazanlar Sevgili Peygamberimiz (asm) tarafından takdir edilmiştir. Şiirde ölçümüz, doğruluktur ve hakikattir. Şiirde maksadımız iyiliktir ve güzelliktir. Ancak, buna uymadan şiir yazılıyorsa, bu tür şiir yazan şairler de elbette İslam’da hoş görülmemiştir. Yukarıda da belirttik, gerçeklere aykırı olarak konuşanlara ve saçma-sapan sözler söyleyenlere Kur'an-ı Kerim'de şiddetli bir eleştiri vardır. Ancak şair hakkı ve hakikati anlatıyorsa, ancak şair iyiliği ve doğruluğu gösteriyorsa elbette baş tacıdır ve saygındır. İslam’da bu minvalde yazılan şiirler ve bu çerçevede söylenen sözler elbette takdir ve teşvik edilmiştir.

5-Sonuç Olarak:

“Türk Şiirinde Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Ekseni” başlığı altında 4 noktayı hassaten yukarıda belirttik. 1-Şiir maksat değil vasıtadır. Hakikat ve tefekkür için şiir yazılır. 2- Her sözde mesuliyet olduğu gibi, şiirde de mesuliyet vardır. 3-Şairin şiarı iyilik ve doğruluk, hak ve hakikat üzere olmalıdır. 4-İslam’da hak ve hakikat, iyilik ve doğruluk üzere şiir yazmak teşvik edilmiş ve takdire layık görülmüştür.

Evet, bunlar sanki bir çerçevenin, bir tablonun 4 köşesi gibidir. Bu çerçevenin içerisinde, bu tablonun merkezinde İslam vardır. Yüce Rabbim (cc) bizleri, hem hayatımızın tüm anlarında ve hem de şiir yazarken ve söz söylerken, bu çerçevenin dışına çıkartmasın. Amin.

Bu tespitlerden ve bu duadan sonra yazımızın mihverini oluşturan Şairlerden örnekler vererek yazımızı sonlandıralım:

“Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”

Bu mısralar Mehmet Akif Ersoy’un Milletimizin Kurtuluş Destanını on kıtada anlattığı İstiklal Marşı’ndandır. Bu noktada belirtmekte fayda görüyorum: “İstiklal Marşı baştan sona kadar İslamî’dir.” Bu şiirde, bu marşta söylenen sözler baştan sona kadar Hak’tır ve hakikattir.

Mehmed Akif Ersoy, Çanakkale Savaşlarını ve Şehidlerimizi en iyi ve en muazzam anlatan bir Şairimizdir. Akif’imizin Çanakkale Şehidleri için yazdığı şiiri okuyup da duygulanmayan ve hatta gözyaşı dökmeyen bir insanın ben Müslümanlığından ve Türklüğünden şüphe ederim. O şiirin şu iki mısraı her şeyi anlatmaya yeter.

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.

Bir hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor.”

Üstad Mehmet Akif Ersoy’un bu destansı haykırışları yanında Üstad Necip Fazıl da yine hakka ve hakikate ve tefekküre çağırıyor:

Necip Fazıl yaşadığı toplumda gördüğü sorunları dile getirmiş ve insanları tefekküre çağırmıştır:

"Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Yazımızı ve sözümüzü uzatmaya gerek yok. İşte şu iki mısrada var tüm anlatmak istediklerimizin özeti:

'Anladım işi; sanat Allah'ı aramakmış.

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış."

Şiir, az sözle çok şey anlatmak için bir vasıtadır. Ve biz de en sonunda az sözle, (iki mısrayla) her şeyi anlattık. Elhamdülillah.

ahmet-sandal1-001.jpg