Statükocu musunuz? Devrimci misiniz?
Yazımın başlığındaki bu soruya karşılık, “ne sağcıyım, ne solcu, futbolcuyum futbolcu” diyerek de cevap verebilirsiniz.
Bu sözü biz gençlik yıllarında çok duyardık. 12 Eylül 1980 öncesinde, insanların sağ-sol şeklinde 2 ana kutba ayrıldığı yıllarda, bazı gençler şöyle seslenirdi. “Ne sağcıyım, ne solcu, futbolcuyum futbolcu.” Böylece kendilerini toplum meselelerinden sıyırırlardı.
Şimdi şunu net olarak belirteyim, “Statükocu musunuz? Devrimci misiniz?” şeklindeki soruma böyle cevap verenlerle hiçbir işim olamaz. Yani siyasi, sosyal ve kültürel konularla ilgili görüş ve düşüncesi olmayanlara bu şekilde bir soru sormanın hiçbir mantığı yoktur. Tek meselesi bedeni hazlar ve gündelik sorunlara olan insanlarla fikir alışverişi yapmak ve onların görüşlerine başvurmak, duvarla konuşmak gibidir.
Evet, bu şekildeki bir girişten sonra, gelelim ciddi meseleler ve yazımın başlığında yer alan soruya: “Statükocu musunuz? Devrimci misiniz?”
Bu soruya cevap aramadan önce bu 2 kavramı tanımlamada fayda vardır diye düşünüyorum. Statükocu ne demek? Devrimci ne demek? Bu kavramları TDK Sözlüğüne göre tanımlayalım.
Statükocu: Süregelen durumu korumaya meyilli olan, değişime direnen kişi.
Devrimci: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik yapan, inkılapçı kişi.
Evet, tanımlamaları da okudunuz ve soruyu şimdi daha net anlamışsınızdır. Sorumu bir kez daha yineliyorum: “Statükocu musunuz? Devrimci misiniz?”
Sizin cevaplarınızı buradan duymam mümkün değil. En doğrusu, ben kendi sorumu kendim cevaplayayım. Bu soruyu kendime sormuş olayım.
Bu arada şu hususu belirtmek istiyorum: “Genel olarak sağ görüşlü insanlar statükocu, sol görüşlü insanlar devrimci sanılır.” Bu sanı tamamen yanlıştır.
Statükoculuk ya da devrimcilik içinde bulunulan duruma ve göre şartlara göre değişir. Statükoculuk ya da devrimcilik içinde bulunulan durumdan hoşnut olup olmadığımıza göre değişir.
İçinde bulunulan durumdan hoşnut olan bir insanın devrimci olması mümkün değildir. Devrimcilik içinde bulunulan durumdan hoşnut olmayıp da durumun değiştirilmesi gerektiğini düşünenlerin görüşleridir.
Ne demek istediğimizi daha net olarak açıklayabilmek için tarihte bir yolculuk yapalım. Yolculuğumuz İslam’dan öncesi Mekke’ye doğru olsun. İslam’dan önceki Mekke’desiniz ve toplumun kokuşmuş, çürümüş halini gözlemliyorsunuz. Manzara şu: “Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor. Köleler hiçbir insani kurala tabi olmadan eziyet görüyorlar. Fuhuş ve her türlü rezalet toplumda alenen ve yaygın bir şekilde işleniyor. Putçuluk almış başını gidiyor.” Daha bunun gibi nice melanet süregelen bir durum olarak yaşanıyorken, statükocu olmak insanlıktan uzak olmak, vahşi bir sisteme inanmak demektir. İşte bu duruma inanmayan ve bu duruma karşı koyan Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) bir devrimcidir. Dünya tarihinin en büyük devrimcisidir. Öyle bir devrimcilik ki, insanlıkla taban tabana zıt bir cahiliye sistemini alıp da baş aşağı ediyor ve bunu sanki tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla ve suhuletle gerçekleştiriyor. Halbuki bundan daha küçük ve basit devrimler dahi sözde çağdaş Dünyada milyonlarca cana mal oluyor ve güya devrim yaptıklarını sananlar, eskisinden daha kötü bir sistem getirmiş oluyorlar. Kanlı Bolşevik Devrimini ile Giyotinli Gaddar Fransız İhtilalini ve bunun gibi sözde devrimleri hatırlayın. Nice canlara kıydılar ve getirdikleri sistemin de eskisinden bir beter olduğu çok çabuk zamanda ortaya çıktı. Getirdiği sistem eskisinden daha beter olan kişi asla bir devrimci değildir, olsa olsa deviricidir. Halbuki devrim inkılap demek, devrim kötüden iyiye geçiş demektir.
Bu noktada, şu hususu da net olarak belirtelim, cahiliye devrinde yaşayan bir insanın statükocu olması ile saadet asrında yaşayan bir insanın statükocu olması arasında “batı ile doğu kadar, siyah ile beyaz kadar, yanlış ile doğru kadar fark vardır.” Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) statükocu bir insan olsaydı, cahiliye devrini yerle bir eder miydi? Edemezdi. Cahiliye sisteminin olduğu yerlerde ve zamanlarda statükocu olmak Müslümana yakışmaz. Müslüman, cahiliye sisteminin ve putçuluğun yaygın olduğu her yerde devrimci bir ruha sahip olmalıdır. Putçuluk denildiğinde de aklı örten her şey anlaşılmalıdır. İslam’dan önceki cahiliye döneminde putçular, akılsız bir şekilde kendi elleriyle şekil verdikleri taşlara ve eşyalara kutsiyet verirler ve hiç düşünmeden ona saygı duyarak taparlardı. Putçuluk bazıları için bir materyal kazanç manasına da geliyordu. Putlar birer kazanç kapısı olarak da görülüyordu. Putlar o dönemlerde dokunulmazlık kazanan her şeydi.
Günümüzde kapitalizm, liberalizm, emperyalizm, materyalizm, siyonizm, pozitivizm ve benzeri izm’ler birer put’tur ve aklı örtmektedir. Putlar yalnızca bunlar olsa iyi. Daha nice putlar var. Çıplaklık, yaşam tarzı zırvası, hazzı en yükseğe çıkarma saplantısı, serbest piyasa, mülkiyette sınırsız sahiplik, hüküm vermede ilahi kuralları dikkate almama ve bunlar gibi nice putlar aklı örtmektedir. Bunlar dokunulmaz addediliyor. Aynı putlar gibi.
Evet, günümüzde aklı örten bu putlar birer statüko olarak ortada durmaktadır. Kim dokunabiliyor kapitalizme, kim söz söyleyebiliyor liberalizme, kim yan gözle bakabiliyor pozitivizme.
Ey Müslüman, bu putlar karşısında devrimci bir ruha sahip değilsen Müslümanlığını kontrol et. Belki de Müslüman bile değilsin. Belki de Müslümansın, ancak zayıf bir Müslümansın.
Bu noktada şu Hadis-i Şerif’i hatırladım. Sizlere de hatırlatayım: “Sizden herhangi biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle değiştirsin. Eğer buna güç yetiremezse diliyle değiştirsin. Buna da güç yetiremezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf mertebesidir.”
Evet, sözü çok mu uzattım ve kafanızı çok mu karıştırdım.
Esasında şunu söylemek istiyorum: “Sizi bilmem, ben günümüzdeki durum itibariyle statükocu değilim.” Vesselam.